Tarık Buğra
- Font size: Larger Smaller
- Hits: 9854
- Subscribe to this entry
- Bookmark
İkinci Yeni'nin büyük üstadı Cemal Süreya tarık Buğra'yı şöyle tanımlıyor:
"Tarık Buğra mukaddesatçı da değil, ırkçı da değil. Nasıl bir sağcı? Konyalı kişi, kendi ilini Selçukya olarak görür; yalnız Cumhuriyeti değil, Osmanlıyı da tanımaz. Şöyle tanımlayalım isterseniz: Osmanlı katılığını özleyen kadife Seçluklu. En şair iki öykücü var: Sait Faik, Tarık Buğra. Yeni ve daha iyi bir Reşat Nuri ile Kemal Tahiri yan yana düşünün"
Buğra, 1918 Akşehir doğumludur. Bir süre İstanbul Üniversitesi Tıp, Hukuk ve Edebiyat fakültelerine devam ettikten sonra, yüksek öğrenimini yarıda bıraktı. Akşehirde Nasrettin Hoca gazetesini çıkararak başladığı gazetecilik yaşamını sürdürdü. ¥Gazetesinin açtığı yarışmada "Oğlumuz" adlı öyküsüyle ikincilik ödülünü aldı. Daha sonraki öykü kitapları; Yarın Diye Birşey Yoktur (1952), İki Uyku Arasında (1954), Hikayeler (1964). Bunlarda yoğun şiirsel anlatımı dikkati çekiyordu. Olay örgüsünden çok iç gerçekliğe ağırlık verdi. Kasaba yaşamından, büyük kentteki aydın çevrelere kadar insanı, aşk, yalnızlık, uyumsuzluk gibi temel sorunlar çerevesinde ele aldı. "Küçük Ağa", "Küçük Ağa Ankara'da" adlı romanlarında, Kurtuluş Savaşına resmi tarihin dışında yorumlar getirdi. Dönemete, Gençliğim Eyvah, Yağmur Beklerken adlı romanlarında Cumhuriyet dönemi siyasal örgütlenmelerini, çok partili yaşamın ilk yıllarını konu alır. Birey özgürlüğünü temel alan; Üç Oyun (Ayakta Durmak İstiyorum, Akümülatörlü Radyo , Yüzlerce ¥Çiçek Birden Açtı) adlı oyunları vardır. Yaklaşık 50 yıl önce, Yenilik dergisi çevresinde ve başka yayın organlarına taşarak yayılan şive taklidi tartışması vardı. Roman ve öykü kişileri, yapıtlarda kendi şivelerine göre mi konuşmalı?, tartışmasıydı bu. Bir çok yazarın toplumcu edebiyat adına şive taklidini gerekli, hatta zorunlu gördüğü bu tartışmada herkes (Oktay Akbal hariç) şive taklidi adına, Orhan Kemali tutmakta, ortak dili savunan ve şive taklidini şart görmeyen Tarık Buğra ise, yalnız kalmaktaydı. Cemal Süreya şöyle diyor; Çünkü temelde, siyasal, daha doğrusu ideolojik bir kaygı söz konusuydu. Şive taklidi sosyalizmle ilgili bir ögeydi sanki. Tarık Buğra dışlandı. O da kendini daha çok dışladı. Tek başına dolaşan bir silahşör tavrı kazandı... Şive taklidi tartışmasında o haklıydı