GENEL DİLBİLİM-II
Yazarlar
Prof.Dr. A. Sumru ÖZSOY(Ünite 1, 2) Yrd.Doç.Dr. Zeynep ERK EMEKSİZ (Ünite 3, 4) Doç.Dr. Ümit Deniz TURAN (Ünite 5, 6) Prof.Dr. Leyla UZUN (Ünite 7, 8)
Editörler
Prof.Dr. A. Sumru ÖZSOY Yrd.Doç.Dr. Zeynep ERK EMEKSİZ
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir.
“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.
Copyright © 2011 by Anadolu University All rights reserved
No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system, or transmitted in any form or by any means mechanical, electronic, photocopy, magnetic, tape or otherwise, without
permission in writing from the University.
UZAKTAN ÖĞRETİM TASARIM BİRİMİ
Genel Koordinatör
Prof.Dr. Levend Kılıç
Genel Koordinatör Yardımcısı
Doç.Dr. Müjgan Bozkaya
Öğretim Tasarımcısı
Doç.Dr. Cemil Ulukan
Grafik Tasarım Yönetmenleri
Prof. Tevfik Fikret Uçar Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız Öğr.Gör. Nilgün Salur
Ölçme Değerlendirme Sorumlusu
Öğr.Gör.Dr. Serpil Koçdar
Grafikerler
Ayşegül Dibek Hilal Küçükdağaşan Gülşah Yılmaz Ufuk Önce
Kitap Koordinasyon Birimi
Yrd.Doç.Dr. Feyyaz Bodur Uzm. Nermin Özgür
Kapak Düzeni
Prof. Tevfik Fikret Uçar Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız
Dizgi
Açıköğretim Fakültesi Dizgi Ekibi Genel Dilbilim-II
ISBN
978-975-06-1099-8
- Baskı
Bu kitap ANADOLU ÜNİVERSİTESİ Web-Ofset Tesislerinde 7.800 adet basılmıştır.
ESKİŞEHİR, Aralık 2011
İçindekiler
Sesbilim ve Sesbilimsel Süreçler........................................................... 18
Özellik Değişmesi.............................................................................................................. 43
Ünlü Eklenmesi............................................................................................................ 44
Sıra Size Yanıt Anahtarı..................................................................................................... 48
ANLAMIN OLUŞUMU: BİRLEŞİMSELLİK İLKESİ ....................................................... 59
SÖZCÜK ANLAMI VE SÖZCÜKLER ARASI İLİŞKİLER............................................. 60
Anlambilim: Tümce Anlam>....................................................................... 72
Önermelerin Doğruluk Koşulları: Zorunlu ve Yeterli Koşullar............................... 75
TÜMCE, ÖNERME VE ANLAMSAL İLİŞKİLER............................................................ 76
TÜMCE ANLAMI VE SÖZDİZİM.................................................................................... 79
Anlamsal Roller ................................................................................................................. 79
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı.............................................................................. 87
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı................................................................................................... 87
Edimbilim II: Bilgi Değeri, Bilgi Yap>s> ve 6. ÜNİTE
Dilde Kibarl>k ve Kabal>k...................................................................... 116
Bilgi Yapısının Bileşenleri: Konu, Odak, Karşıtsallık.......................................... 120
Türkçede Bilgi Yapısı: Söz Dizilimi ve Diğer Özellikler................................ 125
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ........................................................................ 146
Metindilbilim: Temel İlke ve Kavramlar...................................................... 152
DİLE DAYALI İLETİŞİMİN TEMEL BİRİMİ: METİN............................................... 155
Bağlaşıklık.............................................................................................................. 156
METİN TÜRÜ NEDİR?..................................................................................................... 165
Söylem - Tür - Metin........................................................................................................ 165
Metin Türü ve Söylem Topluluğu İlişkisi.................................................................... 166
SÖYLEM VE METİN TÜRÜ SINIFLAMALARI............................................................ 167
Durum ........................................................................................................................... 170
Niyet/ İşlev .................................................................................................................. 170
Bakış Açısı ...................................................................................................................... 171
Özet..................................................................................................................................... 176
Kendimizi Sınayalım................................................................................................... 177
Okuma Parçası................................................................................................................... 178
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı........................................................................ 179
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı................................................................................................. 180
Yararlanılan Kaynaklar ve Başvurulabilecek Kaynaklar...................................... 180
ANLATI ÇÖZÜMLEMESİ NEDİR?................................................................................ 183
Anlatı Söylemi ve Anlatı Metni .................................................................................... 183
Sözlü Anlatı Çözümlemesi ............................................................................................ 183
Anlatı Metninin Yapısı .................................................................................................... 184
ANLATININ DİLSEL ÖZELLİKLERİ VE İŞLEVLERİ.................................................. 187
KİŞİSEL DENEYİM ANLATILARI.............................................................................. 188
Anlatı Metinleri ve Dil Aktarımları.............................................................................. 189
Dil Aktarımları Sınıflaması 190
Dil Aktarımının Boyutları 193
DİL AKTARIMI VE TANIT TÜRLERİ........................................................................ 194
Tanıt Türleri....................................................................................................................... 195
Aktarım................................................................................................................... 195
Çıkarım................................................................................................................... 196
ORHUN YAZITLARININ ANLATI YAPISI VE SÖYLEMSEL
ÖZELLİKLERİ.................................................................................................................... 196
Tunyukuk Yazıtının Büyük Yapısı.................................................................................. 203
Özet..................................................................................................................................... 205
Kendimizi Sınayalım.................................................................................................... 207
Okuma Parçası .................................................................................................................. 208
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ........................................................................ 209
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ............................................................................................. 209
Yararlanılan Kaynaklar ve Başvurulabilecek Kaynaklar...................................... 210
Türkçe İngilizce Terimler Listesi............................................................ 211
Önsöz
Bir bilim dalı olarak 19. yüzyılın ortalarında gelişmeye başlamış olan dilbilim, son yüzyıl içinde büyük gelişmeler göstererek diller uzerinde çok geniş kapsamlı araştırmalara yol açmış olan, dillerin yapısını incelemeyi amaçlayan bir bilim dalıdır. Bilim dalı olarak diğer bilim dalları gibi, dilbilimin de kendi inceleme yöntemleri vardır. Bu yöntemlerle yürütülmüş olan dilbilim araştırmalarının bir kısmı dünyada konuşulan ve sayıları 5,000-7,000 arasında olduğu tahmin edilen dillerin kendilerine özgü özelliklerinin niteliğini betimlemeyi amaçlarken, son 50 yıl içindeki çalışmalar birbirlerinden çok farklı gibi duran bu dillerin aslında bir çok yapısal özellikleri bakımından birbirlerine büyük benzerlikler sergilediğini ve diller arasında gözlemlenen ayrımların yalnızca yüzeysel düzeyde olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu açıdan özellikle 1950'lerden sonra dilbilim alanında yürütülen çalışmalar dil evrenselleri üzerine odaklanmış, bu evrensellerin niteliğini, ozelliklerini, birbirleriyle ilişkilerini, insan dili denilen olgunun yapısını belirleyen evrensel kural ve ilkelerin ne olduğunu irdelemeyi amaçlamıştır.
Dilbilimin ülkemizde öğretilmesi 1930'lara dayanmaktadır. Tarihi bu kadar erken yıllara dayanmasına karşın, dilbilim ne yazık ki hala üniversitelerimizde genellikle yabancı dil eğitimi bölümlerinde verilen zorunlu dilbilgisi dersleri olmaktan çok ileri gitmemiştir. Ülkemizde halen yalnızca 4 üniversitede bağımsız bir dilbilim programı bulunmaktadır. Diğer üniversltelerde ise dilbilim dersleri yabancı dil eğitimi ya da Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümlerinde verilen ve nedense yalnızca yabancı dillerle ilgilendirilen bir alan olarak algılanmakta ve uygulanmaktadır. Ancak Türkçe’nin bütün özelliklerinin günümüzdeki dilbilim kuram ve yöntemleri çerçevesinde incelenmesi, Türkçe’nin daha geniş bir biçimde betimlenmesine katkıda bulunacağı kesindir. Bunun için de Türk Dili ve Edebiyatı Bö- lümleri’nde dilbilim derslerinin olması büyük önem kazanmaktadır.
Bu kitapta, dilin yapısını oluşturan bileşenlerin niteliğini ayrı ayrı ele alıp inceleme fırsatı bulacaksınız. Her bileşeni oluşturan birimlerin ne olduğunu öğrenecek, dillerde her bileşenin birimlerinin birleşim kurallarının nasıl uygulandığını inceleyecek, yapıların niteliğini belirleyen ilkeleri irdeleyerek dilbilimin dile yaklaşımını, dili inceleme yöntemlerini öğreneceksiniz. Ve bütün bunları yaparken, hem dünyada konuşulan bir çok dilden örnekler görecek, onların yapılarını inceleme fırsatı bulacaksınız hem de yüzeyde bu kadar farklı gibi duran dillerin aslında yapısal bakımdan birbirlerine ne kadar benzer özellikler sergilediğini göreceksiniz.
Dil denilen bu geniş ve derin okyanusu tanımak üzere zevkli bir yolculuğa başlarken dilbilime gönül vermiş dilbilimciler kervanına sizlerin de katılmanız dileklerimizle...
Editörler Prof.Dr. A. Sumru Özsoy Yrd.Doç.Dr. Zeynep Erk Emeksiz
GENEL DİLBİLİM-II
Amaçlar>m>z
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Ses ve yazı arasındaki farklılıkları açıklayabilecek,
Ünsüz sesleri oluşma yeri ve biçimi açısından betimleyebilecek, Ünlü seslerin nasıl oluştuğunu açıklayabilecek,
<j^ Doğal ses sınıflarını tanımlayabilecek,
Bürün ve bürünsel özellikleri betimleyebileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
|
|
||||
DİLLERİN SESLERİ: SESBİLGİSİ
Ses ve Yazı
İnsanlar kendilerini ifade ederlerken dil kullanırlar. Dili kullanmanın iki yolu vardır: konuşma ve yazma. İnsan dili temelde konuşmaya dayalıdır. Çocukları düşünün: Çocuklar ancak okula gittikleri zaman ya da yaşları okul çağma yaklaştığı zaman okuma-yazma öğrenirler. Ancak dünyada hangi dil ortamına doğarlarsa doğsunlar, çocuklar duyma duyularında bir sorun yoksa ya da çok ileri düzeyde zeka gelişimi sorunları yoksa, bir yaşından itibaren konuşmaya başlarlar. Başka bir deyişle, çocuklar yazmayı öğrenmeden çok önce anadillerini konuşabilmektedirler. Bu da bize göstermektedir ki dil aslında konuşmaya dayalıdır. Ve konuşma tabii sese dayalıdır. Ayrıca unutmayalım ki, dünyanın bir çok yerinde hala dilleri yazıya dökülmemiş toplumlar bulunmaktadır. Yazıları olmamasına karşın, bu toplumların bireyleri birbirleri ile konuşarak iletişim kurmakta, günlük gereksinimlerini konuşma ile gidermektedirler. Böylece yazının, dil için önemli ama ikincil bir boyutu olduğu ortaya çıkmaktadır. Yazı toplumlarda, birbirlerine sesin erişemeyeceği uzaklıkta olan kişiler arasında haberleşmeyi, bilgi aktarımını sağlamaya yarayan bir araçtır. Yazı aynı zamanda sesten daha kalıcı olduğu için, bilginin bir kuşaktan daha sonraki kuşaklara aktarılmasını sağlayarak insanlığın bilgi birikimi yapabilmesine yol açar. Böylece yazının temel işlevi, bilginin kalıcılığını, sürekliliğini sağlamak olarak nitelenebilir.
İşitme engeli olmayan bireyler için dilin konuşmaya dayalı olduğunu göz önünde bulundurursak, konuşulan dil için seslerin önemi ve sesler ile harfler arasındaki fark ortaya çıkacaktır. Harfler, konuşmak için oluşturulan seslerin yazıya dökülebilmesi için kullanılan sembollerdir. Her dilin kendi seslerini yazabilmek için kullandığı bir yazı biçimi vardır; çivi yazısı, hiyeroglif ve alfabe değişik yazı türleridir. Alfabe her sesi ayrı bir sembol ile temsil eden yazı türüdür. Örneğin, anadili Türkçe olan kişiler ben sözcüğünün b, e, n seslerinden oluştuğunu bilirler ve bu sesler Türkçe alfabede b, e, n harfleriyle yazılır. İngilizce’de ise this, the, these gibi sözcüklerin başında bulunan th harfleri tek bir sesi simgelemektedir. Diller arasında ses farklılıkları olduğu gibi, alfabelerinde de farklar vardır çünkü her dil kendi ses dizgesinde olan sesleri temsil etmek için gerekli olan harfleri kullanır. Dilbilim bütün dillerdeki sesleri kaydetmek ve yazabilmeği amaçlamaktadır. Bunun için diller tarafından kullanılan alfabeler, dilbilim için yeterli değildir. Dillerin alfabele
rinde bir harfin temsil ettiği sesin niteliği dilden dile farketmektedir. Türkçede e harfi ile temsil edilen ses ile İngilizcede aynı harf ile temsil edilen ses farklıdır; örn. Türkçede ses, sen, ev ama İngilizce men, women, beet. Ayrıca bazı dillerde bir ses
o dilin alfabesi içinde bile değişik harflerle gösterilmektedir; örn. İngilizcede meet ‘buluşmak’ ile meat ‘et’ sözcüklerindeki ünlü aynıdır ama yazılış biçimleri görüldüğü gibi farklıdır. Aynı şekilde, İngilizcede this, the, these gibi sözcüklerin ilk sesleri th olarak 2 harf ile yazılmaktadır. Yazı sistemlerinde görülen bu tutarsızlıkları gidermek, bütün dillerde çıkarılan sesleri yazabilmek ve ‘bir ses bir sembol’ ilkesini gerçekleştirmek için dilbilimde Uluslararası Sesbilgisi Alfabesi (International Phonetic Alphabet) denilen özel bir alfabe geliştirmiştir. Uluslararası Sesbilgisi Alfabesi her bir sesi ayrı bir sembolle göstermekte ve bu sembollerin her biri yalnızca bir sesi temsil etmektedir. Örneğin, İngilizcede this, the, these sözcüklerinin ilk sesi Uluslararası Sesbilgisi Alfabesi’nde [ö] sembolü ile gösterilir.
Dilbilimde seslerin oluşumunu inceleyen alana sesbilgisi denir. Seslerin değişik özelliklerini inceleyen bir alan olan sesbilgisinin 3 alt alanı vardır. Akustik sesbilgisi, ses dalgalarının frekansı ve hızı gibi fiziksel özeliklerini inceler. Dinleyiş sesbilgisinin ilgi alanı sesin kulak zarından beyne aktarılması ve beyin tarafından duyma merkezine aktarılan iletinin algılanması ve içeriğinin anlaşılmasını sağlayan sinirsel süreçtir. Beyin ile kulak arasındaki sinir ağında oluşan bir uyumsuzluk ya da beynin duyma merkezinde olan bir hasar bu süreci olumsuz olarak etkilemektedir. Sesin beyne aktarılmasında görülen sorunun niteliğine bağlı olarak, bireylerde işitme engellilik gibi fiziksel bir engel ortaya çıkabilir ya da iletinin doğru anlaşılmaması gibi beynin gelen iletiyi çözümleme işlemini yerine getiren bilişsel süreçte bir sorun yaşanıyor olabilir. Dinleyiş sesbilgisi sorunun niteliğini saptamayı amaçlamaktadır. Söyleyiş sesbilgisi’nin inceleme alanı ise konuşucunun konuşurken kullandığı seslerin oluşturulmasını sağlayan fiziksel hareketlerin niteliğidir. Konuşurken kullandığımız sesler bir hava akımının solunum sistemimiz içinde yer değiştirmesi sonucu oluşmaktadır. Hava akımı solunum sistemi içinde yer değiştirirken, konuşucular dil, dudak ve dişler gibi ağız içinde bulunan organların değişik fiziksel hareketleri ile ses oluştururlar. Şimdi konuşmada kullanıldığımız sesleri nasıl oluşturduğumuza bir göz atalım.
Söyleyiş Sesbilgisi
Konuşurken çıkardığımız sesler bir hava akımının solunum sistemimiz içinde yer değiştirmesi sonucu oluşmaktadır. Konuşmada kullanılan sesleri oluşturma sürecinde kullanılan organlar şunlardır:
- akciğerler
- hava borusu
- gırtlak
- ağız boşluğu
- burun boşluğu
Konuşurken çıkardığımız sesler, başlatıcı denilen bir organın hava akımını başlatması ile oluşturulur. Bunu bir emme-basma pompasının havayı dışarı itme hareketi olarak düşünebiliriz ve seslerin oluşmasını sağlayan düzeneği başlatıcı tarafından dışarıya itilmesini havanın insan vucüdu içindeki yolculuğa benzetebiliriz. Dillerde hava akımını başlatıcı işlevini gören organlar, akciğerler, gırtlak ve damaktır. Tüm dillerde akciğerlerin başlatıcı işlevini üstlendiği sesler bulunmaktadır. Bazı dillerde ise akciğerlerin başlatıcı işlevini üstlendiği sesler yanısıra gırtlak ve damak tarafından başlatılan hava akımı ile oluşturulan sesler de bulunmaktadır.
Aşağıdaki resim hava akımının ses aygıtı içindeki hareketini sağlayan organları ve hava akımının çıkış yollarını göstermektedir:
Burun boşluğu |
Ağız boşluğu |
Gırtlak |
Soluk borusu |
Ses Aygıtı
Başlatıcı olan akciğerler tarafından itilen hava akımı soluk borusu yoluyla yukarı doğru hareket eder ve soluk borusunun üst tarafında bulunan gırtlaktan geçerek ağız ya da burun boşluklarından dışarı çıkar. Gırtlakta ses telleri bulunmaktadır, Ses telleri iki ayrı konumda olabilir. Ses telleri aralarında herhangi bir boşluk olmayacak derecede birbirlerine yakın duruyorlarsa, hava akımı gırtlaktan geçerken, ses tellerinin arasında geçmek için onları iter ve titremelerine yol açar. Ses tellerinin titremesi sonucu oluşan seslere ötümlü sesler denir. Bunu z sesinin oluşturulmasında görebiliriz. İşaret ya da orta parmağınızı boğazınızdaki gırtlak bölgesinin üzerine koyup z sesini çıkarırsanız, bir titreşim hissedeceksiniz; bu titreşim z sesinin ötümlü bir ses olduğunu gösterir. Hava akımı gırtlaktan geçtiği sırada, ses telleri ayrık durumdaysalar, yani aralarında bir boşluk bulunmuyorsa, oluşturulan ses ötüm- süzdür. Yukarıdaki deneyi şimdi s sesiyle yapın; işaret ya da orta parmağınızı boğazınızdaki gırtlak bolgesinin üzerine koyup s sesini çıkarttığınızda, hiç bir titreşim hissetmeyeceksiniz. Bu s sesinin ötümsüz ses olduğunu göstermektedir.
Türkçede ş harfi ile gösterdiğimiz ses ötümlü mü ötümsüz mü?
Türkçede p harfi ile gösterdiğimiz ses ötümlü mü ötümsüz mü?
Türkçede b harfi ile gösterdiğimiz ses ötümlü mü ötümsüz mü?
Hava Akımı Düzenekleri
Konuşma sürecinde kullanılan sesleri çıkarmada birbirlerinden hava akımını başlatan organın niteliği açısından ayrılan üç ayrı hava akımı düzeneği kullanılmaktadır. Hava akımı düzeneklerini ve hava akımını başlatan ‘başlatıcı’ adını verebileceğimiz organları şöyle gösterebiliriz:
Hava Akımı Düzenekleri |
Başlat>c> |
Akciğer hava akımı düzeneği |
Akciğerler |
Gırtlak hava akımı düzeneği |
Gırtlak |
Artdamak hava akımı düzeneği |
Artdamak |
Yukarıda da belirttiğimiz gibi tüm dillerde akciğer hava akımı düzeneği ile oluşrurulan sesler bulunmaktadır. Gırtlaksıl ve artdamaksıl hava akımı düzenekleri ise bazı dillerde akciğer hava akımı düzeneği yanısıra kullanılmaktadır. Türkçede yalnızca akciğer hava akımı düzeneği ile oluşturulan sesler kullanılmaktadır. Kafkas dilleri ailesine ait olan Abhazca, Kabartayca, Gürcüce gibi dillerde gırtlak- sıl hava akımı düzeneği ile oluşturulan sesler de bulunmaktadır. Artdamaksıl hava akımı ile oluşturulan sesler ise Ewe gibi bazı Afrika dillerinde görülmektedir.
Hava akımı düzeneklerinde başlatıcılar, seslerin oluşmasını sağlayan hava akımını iki ayrı biçimde başlatır. Bu biçimler havanın pompalamayı andıran hareketi ile dışarı itilmesi ya da emmeyi andıran hareket ile içeri çekilmesidir. Bunlardan havanın dışarı itilmesi ile oluşturulan seslere püskürtmeli, içeri çekilmesi ile so- luşturulan seslere emmeli adı verilir. Ancak, hava akımı düzeneklerinin her biri tarafından her iki biçimle de hava akımı başlatılabilmesine karşın, oluşturulan tüm sesler insanlar tarafından konuşma sesi olarak kullanılmamaktadır. Örneğin, tüm dillerde püskürtmeli akciğer hava düzeneği ile oluşturulan sesler kullanılmaktadır. Buna karşın emmeli akciğer hava akımı düzeneği ile oluşturulan sesler hiç bir dilde konuşma sesi olarak kullanılmamaktadır. Ağlarken ya da koşarken konuşmağa çalışıldığı sırada çıkarılan sesler emmeli akciğer hava akımı düzeneği ile oluşturulmaktadır. Emmeli ve püskürtmeli hava akımı düzenekleri ile oluşturulan konuşma sesleri Tablo 2’de gösterilmiştir:
Hava Akımı Düzenekleri |
Sesler |
|
|
Emmeli |
Püskürtmeli |
1. Akciğer hava akımı düzeneği |
— |
Püskürtmeli |
2. Gırtlak hava akımı düzeneği |
Içpatlamalı |
Duraklı |
3. Artdamak hava akımı düzeneği |
Klik |
— |
Tablo Il’de görüldüğü gibi emmeli akciğer hava akımı ile püskürtmeli artdamak hava akımı düzenekleri tarafından oluşturulan sesler hiç bir dilde konuşma sesi olarak kullanılmamaktadır.
SES OLUŞUMU
Hava akımı ses aygıtı içinde ağız veya burun boşluklarından dışarı çıkmak üzere yol alırken, ağız boşluğunda dilin ve alt çenenin hareketi ile bazı engeller oluşturulur. Bu engellerin niteliği, yeri ve derecesi, konuşmada kullanılan iki ana ses sınıfını oluşturur. Bu iki sınıf 1. Ünsüzler, 2. Ünlülerdir.
Ünsüzler hava akımının ağız boşluğunda en yüksek derecede engellenmesi ile oluşturulan seslerdir. Ünlüler ise hava akımının ünsüzlere kıyasla daha düşük derecede engellenmesi ile oluşturulur. Bundan dolayı, ünsüzler ve ünlülerin sesbilgi- sel betimlemesinde birbirlerinden farklı özellikler kullanılır. Şimdi sırasıyla ünsüzler ve ünlülerin nasıl oluştuğuna ve seslerin nasıl betimlendiğine bakalım.
Ünsüzler
Ünsüzlerin sesbilgisel özellikleri üç boyutta incelenir:
(i) oluşma noktası (ii) oluşma biçimi (iii) gırtlak durumu
Oluşma noktası hava akımı hareketinin ağızda engellendiği noktayı, oluşma biçimi engellemenin niteliğini, gırtlak durumu ise ses tellerinin açık ya da kapalı durumunu belirtir.
(i) Oluşma noktası: Ünsüzler hava akımının hareketi, ağızda bulunan ve oluşturucu adı verilen organların birbirlerine değmesi ya da değişik düzeylerde yaklaşması sonucu engellenmesi ile oluşturulur. Bir ünsüzün engelleme noktası o ünsüzün oluşma noktasıdır.
Oluşturucular alt ve üst oluşturucular olarak ikiye ayrılır. Alt çeneye bitişik olan organlara alt oluşturucular, üst çeneye bitişik olan organlara ise üst oluşturucular denir. Alt oluşturucular hareketlerinde daha serbesttir ve buna bağlı olarak üst oluşturuculara oranla ses oluşumunda daha etkindir. Ünsüzlerin oluşumunda görev alan alt ve üst oluşturucuları ağzın dışından içine doğru olmak üzere şöyle sıralanır:
- alt oluşturucular: alt dudak, alt dişler, dil
- üst oluşturucular: üst dudak, üst dişler, dişyuvası, dişyuvası arkası, önda- mak, damak, artdamak, küçük dil, boğaz, gırtlak
Alt ve üst oluşturucular Resim 2’de gösterilmiştir:
Alt oluşturuculardan dil en oynak organdır. Değişik seslerin oluşumunda dilin değişik bölümleri etkindir. Bu açıdan dili üç ayrı bölümde incelemek gerekmektedir:
- dil ucu
- dil palası
- dilardı
Ünsüzler alt ve üst oluşturucuların birbirlerine değmeleri ya da yaklaşmaları sonucu oluşur. Buna göre, ünsüzler alt ve üst oluşturucularının adları ile betimlenir. Örneğin, alt ve üst dudakların birleşmesi ile oluşturulan [p] sesi çift-dudaksıl bir ses, alt dudağın üst dişlere yaklaşması ile oluşturulan [f] sesi dudaksıl-dişsil bir sestir.
Alt ve üst oluşturuculara göre seslerin oluşma noktaları ve örnek sesler Tablo 3’te verilmiştir. Oluşma noktaları ağız boşluğunun en dış noktasından içe doğru sıralanmıştır.
Alt oluşturucu |
Üst oluşturucu |
Oluşma noktas> |
Ses |
Alt dudak |
Üst dudak |
Çift-dudaksıl |
[p] |
Alt dudak |
Üst diş |
Dudaksıl-dişsil |
[f] |
Dilucu |
Üst diş |
Dilucu-dişsil |
[t] |
Dilucu |
Dişyuvası |
Dişyuvasıl |
[s] |
Dilpalası |
Dişyuvası-Damak |
Dişyuvasıl-Damaksıl |
[S] |
Dilpalası |
Damak |
Damaksıl |
[j] |
Dilardı |
Artdamak |
Dilardı-artdamaksıl |
[k] |
Dilardı |
Küçük dil |
Küçük dilsil |
[q] |
|
Boğaz |
Boğazsıl |
P] |
|
Gırtlak |
Gırtlaksıl |
[h] |
Tablo 1.3 Ünsüzlerin Oluşma Noktalan |
(ii) Oluşma biçimi: Oluşma biçimi ünsüzlerin oluşturucuların birbirlerine yaklaşma derecesini ve oluşma noktasında hava akımının geçiş biçimini belirtir. Ünsüzler oluşturuluş biçimlerine göre (i) patlamalı, (ii) sürtünmeli, (iii) patlamalı-sürtünmeli, (iv) genizsil, (v) kayıcı ve (vi) akıcı ünsüz olmak üzere 6 sınıfa ayrılır.
- Patlamalı ünsüzler: Patlamalı ünsüzler alt ve üst oluşturucuların birleşip hava akımını tamamen engellemeleri sonucu oluşur. Oluşma noktasında hareketi engellenen hava, bu noktada birikir ve büyük bir basınç yaratır. Oluşturucuların birbirlerinden ayrılmaları ile, hava, patlamayı andıran bir ses ile dışarı çıkar. Patlamalı bir ünsüz olan [p] sesinin oluşturulmasında alt ve üst dudaklar birbirlerine sıkıca değdirilerek havanın ağız boşluğundan dışarı çıkması engellenir. Bunun sonucu olarak kapalı dudakların hemen arkasında biriken hava büyük bir basınç oluşturur. Dudaklar kapalı kaldıkları sürece bu basınç artar. Dudakların açılmasıyla hava aniden dışarı çıkar ve çıkarken patlamaya benzeyen bir ses duyulur. Diğer patlamalı seslerden bazıları [b, t, d, k, g] sesleridir.
- Sürtünmeli ünsüzler: Sürtünmeli ünsüzlerin oluşumunda alt ve üst oluşturucular birbirlerine yaklaşır, ancak patlamalı ünsüzlerde olduğu gibi birbirlerine değip hava akımı tamamen engellenmez. Birbirlerine yaklaşan oluşturucuların arasında havanın geçebileceği dar bir açıklık vardır. Hava bu dar geçitten sürtünme ile geçer. Oluşma noktasındaki bu açıklık geniş olmadığı için hava buradan geçerken sürtünme sesine benzer bir ses duyulur. [s] sürtünmeli bir ünsüzdür. Alt oluşturucu olan di- lucu, üst oluşturucu dişyuvasma yaklaşır, ancak ona değmez. Dilucu ile dişyuvası arasında havanın sızabileceği dar bir açıklık bulunmaktadır. Ciğerlerden basınçla gelen hava bu dar geçitten geçmeğe çalışır. Bundan dolayı geçerken sürtünme sesine benzer bir ses oluşur. Diğer sürtünmeli seslerden bazıları [z, J, 3] sesleridir.
- Patlamalı-sürtünmeli ünsüzler: Patlamalı-sürtünmeli ünsüzlerin oluşmalarını iki evrede incelemek mümkündür. Birinci evre, başlangıç evresidir. İkinci evre ise, bitiş evresidir. Patlamalı-sürtünmeli ünsüzlerin başlangıç evresinde, hava akımı patlamalı ünsüzlerin oluşmasında olduğu gibi alt ve üst oluşturucular tarafından tamamen engellenir. Ancak, oluşturucuların birbirlerinden ayrılması sırasında hava akımı patlamalı ünsüzlerde olduğu gibi aniden değil, sürtünmeli ünsüzlerin oluşu-
munda olduğu gibi daha yavaş bir hızla sürtünme ile sızarak çıkar. [ f ] patlamalı- sürtünmeli bir ünsüzdür. Başlangıç evresinde, dilpalası, dişyuvası ile damak arasındaki noktaya değerek bu noktada hava akımını engeller. Bitiş evresinde, dilpalası bu noktadan yavaş yavaş ayrılır. Ayrılırken hava akımı sızarak dışarı çıkar,
ç. Genizsil ünsüzler: Genizsil ünsüzler hava akımının burun boşluğundan dışarı çıkması ile oluşur. Hava akımının engellenme noktası, patlamalı ünsüzlerin oluşmasında olduğu gibi ağız boşluğundadır. Ancak, genizsil ünsüzlerin oluşmasında artdamak inik durumdadır ve hava akımının burun boşluğuna girişi açıktır. Bundan dolayı, gırtlaktan çıkan hava burun boşluğuna girer ve burun deliklerinden dışarı çıkar. [m] genizsil bir ünsüzdür. Dudaklar birbirlerine değerek havanın dışarı çıkmasını engeller. Bu sırada artdamak aşağı çekilmiştir ve burun boşluğuna giriş açıktır. Gırtlaktan geçen hava akımı burun boşluğu girişinin açık olması üzerine burun boşluğuna girer ve burun deliklerinden dışarı çıkar. Ağız boşluğundaki engelleme dudaklar tarafından gerçekleştirildiği için [m] ünsüzü çiftdudaksıl genizsil bir sestir.
- Akıcı ünsüzler: Akıcı ünsüzler ikiye ayrılır: (i) yan akıcı ünsüz ve (ii) üstda- maksıl akıcı ünsüz.
(i) Yan akıcı ünsüz: Yan akıcı ünsüz oluşum noktasında hava akımının alt ve üst oluşturucuların iki yanından dışarıya çıkarılması ile oluşturulur. [l] yan akıcı ünsüzdür. Oluşum noktası dilucu-dişyuvasıdır. Dilucu dişyuvasma değer ancak hava akımını tamamen engellemez. Hava dilin iki yanından dışarı itilir.
(ii) Üstdamaksıl akıcı ünsüz: Üstdamaksıl akıcı ünsüz oluşum noktasında alt oluşturucunun üstdamağa doğru kıvrılması ile oluşturulur. [r] üstdamaksıl bir ünsüzdür. Dilin ucu dişyuvasma doğru kıvrılır. Hava kıvrık dilucunu sıyırarak dışarı çıkar.
- Kayıcı ünsüzler: Hava akımını engelleme derecesi en az olan ünsüzlerdir. Alt ve üst oluşturucular birbirine dokunmadan yaklaşır. Aradaki açıklık herhangi bir sürtünmeye yol açmayacak genişliktedir. Hava akımı bu noktadan hiç bir zorlama ve sürtünme olmadan dışarı çıkar. [j] bir yarı ünlüdür. Dilpalası damağa yaklaşır ancak değmez. Damak ile dilpalası arasında havanın sürtünmeden ve ses yapmadan geçebileceği genişlikte bir açıklık bulunur. Hava akımı buradan dışarı çıkar.
Türkçedeki kadar sözcüğünün ilk sesi nedir? Bu sesin oluşum noktası ve oluşum biçimi nedir?
Türkçedeki hayır sözcüğünün ilk sesi nedir? Bu sesin oluşum noktası ve oluşum biçimi nedir? Türkçedeki sakın sözcüğünün ilk sesi nedir? Bu sesin oluşum noktası ve oluşum biçimi nedir?
Türkçedeki yaz sözcüğünün ilk sesi nedir? Bu sesin oluşum noktası ve oluşum biçimi nedir? Türkçedeki lale sözcüğünün ilk sesi nedir? Bu sesin oluşum noktası ve oluşum biçimi nedir?
(iii) Gırtlak Durumu: Gırtlak durumu, hava akımı gırtlaktan geçerken ses tellerinin durumunu belirtir. Ses tellerinin değişik durumlarına göre, ötümlü, ötümsüz, fısdtılı sesler oluşturulur.
Ses telleri kenarlarından gırtlağa yapışmış, gırtlağın ortasında ise aralarında bir boşluk kalabilecek biçimde serbestçe hareket edebilen iki kastır. Bu kaslar değişik duruşlarda olabilirler. Kasların temel duruşları kapalı duruştur. Kapalı duruş kasların gırtlağın ortasına gelen kısımlarının hafifçe birbiri üstüne örtüştüğü, aralarında aralık bulunmayan duruştur. Kaslar bu durumda olduğu zaman, nefes borusundan yukarı çıkan hava akımı, gırtlaktan geçerken kasları itmek zorunda kalır. Havanın basıncı ile kaslar dalgalanma hareketine benzer bir hareket ile aşağı yukarı oynar-
lar. Bu kıpırdanış sırasında gırtlakta bir titreşim hissedilir. Ses tellerinin titreşimi ile oluşturulan sesler ötümlü seslerdir. [z] ötümlü bir ünsüzdür,
Ses tellerinin başka bir duruş biçimi de açık duruştur. Açık duruş kasların gırtlağın kenarına doğru çekilmiş ve dolayısıyla gırtlağın ortasında hava akımının rahatça geçebileceği bir boşluk bırakmış oldukları duruştur. Hava akımı, adına gırtlak boşluğu denilen bu boşluktan herhangi bir sürtünmeye veya titreşime yol açmadan rahatlıkla geçer. Ses telleri gırtlağın kenarında olduğu için dalgalanma hareketi olmaz; dolayısıyla gırtlakta titreşim olmaz. Hava akımının ses tellerinin gırtlak kenarına çekilmesi ile oluşan gırtlak boşluğundan geçmesi sonucu oluşturulan sesler ötümsüz seslerdir. Ötümsüz sesler titreşimsizdir. [s] ötümsüz bir sestir. Ses tellerinin yarı açık-yarı kapalı duruşlarında oluşturulan sesler fısıltılı sesleridir.
Bir ünsüzün betimlenmesinde oluşma noktası, oluşma biçimi ve gırtlak durumu belirtilir. Buna göre
[p] ötümsüz çiftdudaksıl patlamalı [b] ötümlü çiftdudaksıl patlamalı
ünsüzü olarak betimlenir. Aşağıdaki tablo değişik sesleri ve bunların sesbilgisel betimlemelerini göstermektedir.
Ses |
Sesbilgisel betimleme |
Sözcükler |
|
|
|
[p] |
ötümsüz çiftdudaksıl |
Tk; pul, pil, pazı, ip, sap Ing: put,pill, pick, tap, |
[b] |
ötümlü çiftdudaksıl patlamalı |
Tk; baba, baş, abla, tabak Ing: but, beat, beet |
[9] |
ötümsüz dişsil sürtünmeli |
Ing. thing, think |
[ö] |
ötümlü dişsil sürtünmeli |
Tk; tek, tiz, at, kat İng. this, that, the |
[t] |
ötümsüz dişyuvasıl patlamalı |
Tk; taş, tahta, tut, tatlı İng. take, till,tell, but |
[d] |
ötümlü dişyuvasıl patlamalı |
Tk. dil, dert, ders İng. day, die, deal |
[s] |
ötümsüz dişyuvasıl sürtünmeli |
Tk. ses,sen, İng. see, sea, this |
[z] |
ötümlü dişyuvasıl sürtünmeli |
Tk. zil, zerde, zarf İng. zeal, use |
Lf] |
ötümsüz dişyuvası-ardı sürtünmeli |
Tk. şey, şahit, şekil, taş, beş İng. she, should, |
[Z] |
ötümlü dişyuvasıl sürtünmeli |
Tk. jant, jandarma İng. garage, azure, |
[ tf ] |
ötümsüz dişyuvası-ardı patlamalı-sürtünmeli |
Tk. çeşit, çayır, çal, taç, İng. chair, chat, teach, touch, |
[d3] |
ötümlü dişyuvası-ardı patlamalı-sürtünmeli |
Tk. can, ciddi, İng. gentleman, |
[j] |
ötümlü damaksıl kayıcı |
Tk. yat, yaz, tay, İng. yes, use, union, |
[k] |
ötümsüz artdamaksıl patlamalı |
Tk. kal, kat, kutla, bak, İng. cat, catch, come, take, Mac |
Tablo 1.4 Ünsüzlerin Sesbilgisel Özellikleri |
[g] |
ötümlü artdamaksıl patlamalı |
Tk. göl, gel. Gir İng. get, give, |
[m] |
çiftdudaksıl genizsil patlamalı |
Tk. mil, men, Maraş, Mardin İng. man, meet, meat |
[n] |
dişyuvasıl genizsil patlamalı |
Tk. ne, nasıl, İng. night, need |
[n] |
artdamaksıl genizsil patlamalı |
Tk. denk, renk, hangi İng. sing, song |
[l] |
dişyuvasıl yan-akıcı |
Tk. lale, lira, İng. little, learn |
Aşağıdaki ünsüzlerin sesbilgisel betimlenmesini verin:
[ S ]__________________________
[s]________________________________________
[6]___________________________________
[l]__________________________________
[N]__________________________________
Ünlüler
Ünlüler hava akımının ünsüzlerin oluşumundakinden daha az bir derecede engellenmesi ile oluşturulur. Bu engellemenin bir boyutu ağzın değişik derecelerde açılıp kapanmasıdır. Ünlülerin oluşturulmasında diğer bir boyut dilin ağız içindeki konumudur. Üçüncü boyut ise, dudakların yuvarlak olup olmamasıdır. Ünlülerin oluşturulmasında etkin olan sesbilgisel özellikleri şöyle belirtebiliriz: (i) ağzın açıklık/kapalılık derecesi, (i) dilin ağız içindeki konumu ve (iii) dudakların yuvarlak olup olmamasıdır.
Ünlülerin Oluşturulması
(i) Dilin konumu: Dilin konumu ağız boşluğu içinde dilin yatay düzeyde bulunduğu noktayı tanımlar. Dilin ağız boşluğunda yatay bir düzeyde bulunduğu noktaya göre ağız boşluğu ön, orta ve arka olmak üzere üç ayrı bölgeye ayrılır. Bu konumlar ünsüzlerin oluşma noktasındaki kesinliğe karşın görecelidir. Ağzın ön kısmına ön, arka kısmına arka ve ön ile arka arasındaki kısma da arka kısım denir. Dilin ağzın ön kısmına doğru itilmesiyle oluşturulan ünlülere ön ünlüler, arka konuma çekilmesiyle oluşturulan ünlülere arka ünlüler, damağa yakın konumda oluşturulan ünlülere ise ara ünlüler denir. Örneğin [i] ön, [u] arka ünlüdür.
(ii) Ağız açıklığı: Ağız açıklığı dilin ağız içinde dikey düzeyde bulunduğu noktayı belirtir. Dilin ağız içinde dikey düzeyde bulunduğu noktada ağız boşluğu üç bölgeye ayrılır. Dilin damağa yakın olduğu konuma üst, ağız boşluğunun altında olduğu konuma alt bölge denir. Alt bölge dilin dinlenme halinde bulunduğu konumdur. Alt ve üst bölge arasını da orta bölge diye adlandırabiliriz. Damağa yakın konumda oluşturulan ünlülere üst ya da kapalı ünlüler, ağzın alt bölgesinde oluşturulan ünlülere alt ya da açık ünlüler, orta bölgede oluşturulan ünlülere de orta ünlüler denir. [i] üst/kapalı, [e] orta ve [a] alt/açık ünlüdür.
(iii) Dudak durumu: Hava akımı ağız boşluğundan dışarı çıkarken dudakların aldığı biçim ünlülerin niteliğini belirleyen üçüncü özelliktir. Dudakların iki biçimi vardır: (i) yuvarlak, (ii) düz. Yuvarlak duruş dudakların birbirlerine yakın getirilip yuvarlaklaştırıldığı biçimdir. Dudakların yuvarlaklaştırıl
ması ile oluşturulan ünlülere yuvarlak ünlü denir. [u, o] yuvarlak ünlülerdir. Dudaklar yuvarlaklaştırılmadan düz olarak oluşturulan ünlülere düz ünlü denir. [i] bir düz ünlüdür.
Bir ünsüzün betimlenmesinde dilin konumu, ağız açıklığı ve dudak durumu belirtilmektedir. Buna göre [i] ve [ü] ünlülerini sesbilgisel olarak şöyle betimleyebiliriz:
[i] üst ön düz [u] üst arka yuvarlak
Resim 3 ünlülerin oluşmasında ağız boşluğunu ve dil konumunu ve dudakların yuvarlak olup olmadığını gösteren bir şekildir:
' y |
|
U1 u |
e 0 |
|
|
_ e $ Orta |
|
o |
Alt |
|
a |
Yatay Düzey ----------------------------- Ön Ara Arka düz yuv düz yuv düz yuv |
Üst |
Yukarıdaki ünlülerin oluşturulmasındaki üç boyutu temsil eden resme bakın. 0 şekle göre aşağıdaki ünlülerin oluşturulma özelliklerini betimleyin:
[e]_________________________________ '
[o]________________________________
[«]________________________________
[a]_________________________________
Çift Ünlüler
Bazı dillerde ünlüler aralarında ünsüz olmadan oluşturulurlar. Bu tür ünlülere çift ünlüler denir. Çift ünlüler, yukarıda betimlediğimiz tek ünlülerden, ses oluşturulurken dilin konum değiştirmesi ile ayrılırlar. Örneğin, İngilizcede father ‘baba’’ sözcüğünün ilk seslemindeki ses tek ünlü olarak [faösr] gibi oluşturulmasına karşın kite ‘uçurtma’ sözcüğünde ünlü [a] sesiyle başlar, ancak ünlünün oluşturulması sırasında dil [a] konumundan [i] konumuna kayar ve [ay] olarak oluşturulur. Aynı biçimde, İngilizce’de boıv ‘eğilmek’ sözcüğündeki ünlü, [a] ünlüsü oluşturulurken dudakların yuvarlaklaştırılıp [u] ünlüsüne benzer bir şekilde sonlandırılması ile [au] olarak oluşturulur. İngilizce’de bu iki çift ünlünün yanısıra boy sözcüğünde olduğu gibi [o] ünlüsü oluşturulurken dilin [i] konumuna kayarak [oi] olarak oluşturulan üçüncü çift ünlü vardır.
DOĞAL SES SINIFLARI
Yukarıda ünlü ve ünsüz olarak iki ana sınıfta incelediğimiz sesler, ortak sesbilgisel özellikleri bakımından alt ana sınıflar oluştururlar. Örneğin, bütün ötümsüz ünsüzler, ötümsüz olmalarından dolayı bir doğal sınıf oluştururlar; ötümsüz ünsüzler ünsüzle
rin bir alt ana sınıfını, tüm ötümlü ünsüzler de bir başka alt ana sınıfını oluşturmaktadır. Böylece seslerin, diğer seslerle ortak olarak paylaştıkları özellikleri göz önünde bulundurulduğunda, seslerin alt ana ses sınıfları oluşturduğunu görmekteyiz. Seslerin alt ana sınıflar oluşturması, dillerde görülen ses değişimlerini açıklayabilmek açısından önemlidir, çünkü ses değişimleri kendini bireysel seslerde göstermez; aynı özelliği taşıyan doğal ses sınıflarının tüm seslerinde görülür. Ötümlülük/ötümsüzlük özelliğinin yanısıra, doğal alt ana sınıf oluşturan diğer özelliklerden bazıları şunlardır.
Sürekliler/Süreksizler
Patlamalılar ve patlamalı-sürtünmeliler, oluşturulmaları sırasında hava akımının ta- mamiyle engellenmesinden dolayı süreksizler altsınıfını oluştururlar. Patlamalı ve patlamalı-sürtünmeliler dışında diğer ünsüzler ve tüm ünlüler, engel derecesinin daha düşük olmasına bağlı olarak, havanın ağız boşluğundan sürekli olarak dışarı çıkması ile oluşturulmaktadır. Bu açıdan patlamalı ve patlamalı-sürtünmeliler dışında tüm sesler sürekliler alt sınıfını oluşturur.
Engelliler/Titreşimliler
Genizsil olmayan patlamalılar, sürtünmeliler ve patlamalı-sürtünmeliler, oluşturulmaları sırasında hava akımının en yüksek derecede engellenen seslerdir. Bu sesler engelliler alt ana sınıfını oluşturur. Diğer sesler titreşimli alt ana sınıfını oluşturur. Titreşimli sınıfa ait olan sesler, hava akımının daha düşük düzeyde engellenmesi ile oluşturulmaktadır.
Ünsüzler
Oluşturulma sürecinde hava akımının en düşük düzeyde engellenmesi ile oluşturulan kayıcılar, genellikle ünlüler ile ünsüzler arasında bir ara sınıf oluşturmaları bakımından ünlüler ile benzer özellikler sergilerler ve dolayısıyla ünsüzlerden farklı bir alt ana sınıf oluştururlar.
Ünsüzlerin oluşturdukları diğer doğal sınıflardan bazıları şunlardır: Dudaksıllar: [p] [b] [m] gibi çift dudaksıl, [f] [v] gibi dudaksıl-dişsil ve [w] gibi dudaksıl-artdamaksıl seslerin oluşturduğu doğal bir sınıftır.
Öncüller: Ağız boşluğunda dişyuvasıl bölgede ve o bölgenin önünde bulunan konumlarda oluşturulan sesler öncül seslerdir. [p] [b] [m] gibi çift dudaksıl, [0] [ö] gibi dişsil, [f] [v] gibi dudaksıl-dişsil, [t] [d] [s] [z] [n] gibi dişyuvasıl sesler bu alt ana sınıfı oluşturur.
Palasıllar: Dil palasının yükseltilmesi ile oluşturulan seslerdir. [0] [ö] gibi dişsil, [t] [d] [s] [z] [n] gibi dişyuvasıl, [J] [3] [tj] M3] gibi dişyuvasıl-ardı sesler ve [l] [r] akıcılar palasıl seslerdir.
Hışırtılılar: [s] [z] [J] [3] [tj] [d3] gibi oluşturulurken ıslığı andıran hışırtılı, yüksek frekanslı bir sesle oluşturulan oluşturulan sesler ünsüzlerin hışırtılı alt ana sınıfını oluşturur.
Seslemsel Sesler
Bir seslemin çekirdeğini oluşturan sesler seslemsel seslerdir. Ünlüler seslemsel seslerdir; ancak bazı dillerde bazı ünsüzler de seslemsel ses özelliği sergilerler. Seslemsel ses özelliği sergileyen ünsüzler akıcılar ve genizsil seslerdir; engelliler ve kayıcılar seslemsel sesler değildir. Örneğin, İngilizce’de bottle ‘şişe’ sözcüğünü iki ayrı biçimde söylemek mümkündür. Bunlardan biri, iki seslemli sözcüğün ikinci seslemindeki [l] akıcısından once [s] ünlüsü oluşturmaktır. Bu söyleyiş sesbilgisel
çevriyazı ile şöyle gösterilir: [batel], Diğer söyleyişte ise, [l] akıcısından once [s] ünlüsü oluşturmaz, [l] akıcısı seslemsel bir ses olarak gerçekleştirilir. Bu söyleyiş sesbilgisel çevriyazı ile şöyle gösterilir: [batl].
BÜRÜN
Dilde sesler kendi başlarına anlam taşımaz, anlam taşıyan birimleri oluşturur. Dildeki en küçük anlam birimi olan biçimbirimden metne kadar sözcük, öbek, tümce, paragraf ve daha uzun metinler gibi değişik uzunluk ve niteliğe sahip yapıların seslendiril- mesi sırasında bu yapıları oluşturan seslerin oluşumunun boyutlarından biri de bü- rünsel özelliklerdir. Bürünsel özellikler, bir ünlü ya da seslemin diğerlerine göre daha belirgin ve kuvvetli olduğunu belirten vurgu, konuşurken ses perdesinin düzeyini belirten ezgi ve seslerin oluş sürelerini belirten uzunluk gibi parçaüstü ses olgularıdır.
Vurgu
Bürünsel bir özellik olan vurgu, konuşma sırasında bir seslemin diğer seslemlere göre daha belirgin, kuvvetli ve yüksek tonla söylenmesidir. Vurgu sözcük vurgusu ve sözdizimsel vurgu olmak üzere iki ayrı dilbilimsel düzeyde incelenir. Sözcük düzeyinde, birden fazla seslemli sözcüklerde bir seslemin diğer(ler)inden daha kuvvetli, belirgin ve yüksek bir tonla söylenmesi ile kendini gösterir. Tümce düzeyinde ise vurgu, tümcenin öğelerinden birinin tümcedeki diğer öğelerden daha kuvvetli ve belirgin olarak söylenmesi olarak belirir ve sesbilimsel olgu yanısıra sözdizimsel özellikler taşır.
Ezgi
Konuşma sırasında ses tek düze değildir, konuşma süresince yükselip alçalır. Bir dilde bir sözcenin söylenişi sırasında sesin yükselme-alçalma örüntüsü o dilin ezgi örüntüsünü oluşturur.
Diller, sesin yüksek ya da alçak perdede çıkması sonucu ortaya çıkan ezgi farklarının dilin hangi düzeylerinde işlevsel olacağını belirlemeleri bakımından iki sınıfa ayrılır: (i) ton dilleri, (ii) ezgi dilleri. Ton dilleri, aynı sesbirimlerden oluşan sözcükler arasında anlam farkını ezgi farkı ile belirtir. Aynı sesbirimlerden oluşan birimler alçak-yüksek, yüksek-alçak, yüksek-yüksek, alçak-alçak tonlarda söylenir. Her sözcüğün belirgin bir ezgi örüntüsü bulunur. Ton dillerinde ezgi, sözcükler arasında anlam farkı belirttiğinden sesbirimseldir. Sino-Burma dil ailesinden Çince ile Hint-Avrupa dillerinden İsveççe ton dillerindendir.
Ezgi dillerinde ezgi, sözcükler arasında değil, sözdizimsel yapılar arasında anlam farkı belirtmede kullanır. Bu dillerde düz tümce, Evet-Hayır sorusu, Soru-Söz- cüklü Sorular gibi değişik yapıların belirgin ezgi örüntüleri vardır; bir yapı, herhangi bir biçimbirimsel ya da sözdizimsel değişikliğe uğramadan yalnızca ezgi örün- tüsünün değiştirilmesi ile başka bir yapının işlevini üstlenebilir. Örneğin, İngilizce’de ses perdesi sözce sonunda alçalan düz tümce yapısı, yükselen ezgi ile söylendiğinde Evet-Hayır Sorusu’nun işlevini üstlenmektedir:
Düz tümce: You have finally finished the book.
Evet-Hayır Sorusu:
Sözdizimsel: Have you finally finished the book?
Ezgisel: You have finally finished the book.
Ezgi dillerinde, sesin yükselme-alçalma düzeyleri 1-2-3-4 olarak belirtilir. 2 orta perdeyi, 3 konuşma sırasında sesin yükselmesini ve 1 alçalmasını belirtir. 4 kızgınlık ya da sevinç, hayret gibi duygu içeren konuşmalarda sesin çıktığı perdeyi belirtir.
Özet
Ses ve yazı arasındakifarklılıkları açıklayabilmek. Harf yazı diline aittir ve bir dildeki sesleri yazı dilinde göstermemizi sağlayan sembollerdir. Ses ile harf ‘ben’ örneğinde olduğu gibi birebir örtü- şebilir; ancak İngilizcedeki ‘this’ yazılımında olduğu gibi kimi zaman bir ses birden fazla harf ile gösterilebilir. ‘th’ tek bir sese karşılık gelir. Dolayısıyla ses betimlemelerinde yazı dili için kullanılan sembollerin dışında Uluslararası Ses Alfabesi (IPA) kullanılır.
Doğal ses sınıflarını tanımlayabilmek.
Ünlü ve ünsüzler ortak sesbilgisel özellikleri açısından alt ana sınıflar oluştururlar. Örneğin ünsüzler kendi içinde ötümlü ve ötümsüz gibi bir alt sınıf oluşturular. Ünsüzler ayrıca hava akımının tümüyle engellenmesi açısından sürekliler ve süreksizler olarak doğal bir sınıf oluştururlar. Ünsüzler için diğer doğal sınıflar dudaksıl olma, öncül olma, dudaksıl dişsil olma v.b. olarak tanımlanır.
İnsan sesleri arasındaki temel farklılıkları betim-
AMAÇ
^2 leyebilmek.
Sesler arasındaki temel farklılıklardan biri ünsüz- ünlü ayrımıdır. Sesler hava akımının ağız boşluğunda dil ve alt çenenin hareketleriyle farklı biçimlerde engellenmesiyle oluşur. Yüksek derecede engellenmesiyle oluşan sesler ‘ünsüzler’; düşük derecede engellenmesiyle oluşan sesler ‘ünlüler’ kümesini oluşturur. Diğer farklılık da ‘ötümlülüktür’. Ses tellerinin titreşimiyle oluşan sesler ‘ötümlü’; titreşme olmaksızın üretilenler ise ‘ötümsüz’dür.
Ünlü ve ünsüz seslerin nasıl oluştuğunu açıkla-
AMAÇ
▼ş yabilmek ve sımflandırabilmek.
Ünsüzler oluşum noktası ve oluşum biçimine göre betimlenir. Ses aygıtında alt ve üst oluşturucuların sesi engellediği noktalara göre ünsüzler ‘çift dudaksıl’ ‘dudaksıl dişsil’ ‘ diş yuvasıl v.b. olarak sınıflandırılır. Oluşma biçiminde oluşturucuların birbirine yaklaşma derecesine göre ünsüzler patlamalı, sürtünmeli, patlamalı sürtünmeli genizsil, kayıcı v.b. biçimde sınıflandırılır.
Ünlüler dilin konumuna, ağız açıklığına ve dudak durumuna göre sınıflandırılır. Dil konumuna göre bir ünlü ön, ara ve arkada olabilir. Ağız açıklığına göre ünlüler üst, orta ve alt olarak sınıflandırılır. Dudak durumunun yuvarlak ve düz olduğu durumda üretilen ünlüler ise yuvarlak ve düz ünlüler kümesini oluşturur.
P |
Bürünü tanımlayabilmek ve bürün özellikleri
'
açıklayabilmek.
Dilde sesler kendi başlarına anlam taşımaz, anlam taşıyan birimleri oluşturur. Dildeki en küçük anlam birimi olan biçimbirimden metne kadar sözcük, öbek, tümce, paragraf ve daha uzun metinler gibi değişik uzunluk ve niteliğe sahip yapıların seslendirilmesi sırasında bu yapıları oluşturan seslerin oluşumunun boyutlarından biri de bürünsel özelliklerdir. Bürünsel özellikler, bir ünlü ya da seslemin diğerlerine göre daha belirgin ve kuvvetli olduğunu belirten vurgu, konuşurken ses perdesinin düzeyini belirten ezgi ve seslerin oluş sürelerini belirten uzunluk gibi par- çaüstü ses olgularıdır.
Kendimizi Sınayalım
- 1. Aşağıdakilerden hangisi ünsüzler ses kümesine ait bir özellik değildir?
- Arka
- Sürekli
- Patlamalı
- Ötümlü
- Palasal
- 2. Aşağıdaki seslerden hangileri aynı oluşma noktasındadır?
- [d, t]
- [h, S ]
- [m,g]
- [w, l]
- [p,r]
- 3. Aşağıdaki seslerden hangisi aynı oluşma biçimindedir?
- [d, z]
- [h, S ]
- [m,n]
- [w, l]
- [f, dZ
- 4. Aşağıda verilen sesbilgisel sınıflardan o sınıfa ait olmayan bir ses bulunan küme hangisidir?
- [-engelli] [n, , z, l, ]
- [-ötüm] [h, 0, f]
- [-ön, -arka] [e, œ, e]
- [+engelli, +patlamalı] [ tS, 3, dg]
- [+palasıl, + dişyuvasıl [S] [3] [tj! [dg
- 5. Aşağıdaki sözcük gruplarından hangisinde son sesleri [hışırtılı] olan sözcükler vardır?
- kes, ip, az
- küf, sus, suç
- bej, seç, tek
- sessiz, is, iç
- jip, saç, kal
- 6. Aşağıdaki sözcüklerden hangisi patlamalı sürtünme- li ses içerir?
- kolay
- çabuk
- fazla
- nane
- halı
- 7. Aşağıdaki ses sınıflarından hangisi oluşturma biçimi bakımından doğal bir sınıf oluşturmaktadır?
- [f s v z]
- [n, b t k]
- [t d n r]
- [p s tf h]
- [r k l m]
- 8. Aşağıdakilerden hangisi art damaksıl genizsil patlamalı bir sestir?
- [m]
- [r]
- [n]
- [g]
- [k]
- 9. Aşağıdaki sözcüklerden hangisi ön, düz ünlü içerir?
- sokak
- ırak
- temel
- düz
- uzak
- 10. Aşağıdakilerden hangisi bürünsel bir özelliktir?
- ötümlü
- sürekli
- vurgulu
- hışırtılı
- engelli
1. |
a |
Eğer yanıtınız doğru değilse ünsüzlerin oluşumu ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. |
2. |
a |
Eğer yanıtınız doğru değilse ünsüzlerin oluşumu ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. |
3. |
c |
Eğer yanıtınız doğru değilse ünsüzlerin oluşumu ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. |
4. |
c |
Eğer yanıtınız doğru değilse ünlülerin oluşumu ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. |
5. |
d |
Eğer yanıtınız doğru değilse doğal ses sınıfları ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. |
6. |
b |
Eğer yanıtınız doğru değilse ünsüzlerin oluşumu ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. |
7. |
a |
Eğer yanıtınız doğru değilse doğal ses sınıfları ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. |
8. |
d |
Eğer yanıtınız doğru değilse ünsüzlerin oluşumu ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. |
9. |
c |
Eğer yanıtınız doğru değilse ünlülerin oluşumu ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. |
10. c |
Eğer yanıtınız doğru değilse vurgu ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. |
S>ra Sizde Yan>t Anahtarı
Sıra Sizde 1
Türkçede ş harfi ile gösterdiğimiz ses ötümsüzdür. Sesin Uluslararası Sesbilgisi Alfabesineki sembolü [j Türkçede p harfi ile gösterdiğimiz ses ötümsüzdür. Sesin Uluslararası Sesbilgisi Alfabesineki sembolü [p] Türkçede ç harfi ile gösterdiğimiz ses ötümsüzdür. Sesin Uluslararası Sesbilgisi Alfabesineki sembolü [tj]
Sıra Sizde 2
Türkçedeki kadar sözcüğünün ilk sesi [k] ötümsüz art- damaksıl patlamalıdır.
Türkçedeki hayır sözcüğünün ilk sesi [h] ötümsüz gırt- laksıl sürtünmelidir.
Türkçedeki sakın sözcüğünün ilk sesi [s] ötümsüz diş- yuvasıl sürtünmelidir.
Türkçedeki yaz sözcüğünün ilk sesi [y] ötümlü damak- sil kayıcıdır.
Türkçedeki lale sözcüğünün ilk sesi [l] ötümlü dişyuva- sıl akıcıdır.
Sıra Sizde 3
[ S ] ötümsüz öndamaksıl sürtünmeli [s] ötümsüz dişyuvasıl sürtünmeli [T] ötümsüz dişsil sürtünmeli [l] ötümlü dişyuvasıl akıcı [n] ötümlü artdamaksıl genizsil
Sıra Sizde 4
[el orta ön düz ünlü [ol orta arka yuvarlak ünlü [œl orta ön yuvarlak ünlü [al alt arka düz ünlü
Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar
Catford, J.C. (2001). A practical guide to phonetics. 2nd.
Ed. New York: OxfordUniversity press.
Crystal, D. (2003). A dictionary of linguistics and phonetics. 5th ed. Oxford, UK: Blackwell Publishers.
International Phonetic Association. 1989. Principles of the International Phonetic Association, rev. ed. London: IPA.
Lagefoged, P. (2006). A course in phonetics. 5th ed. Boston, MA: Thomson Learning.
______ . (2005) Vowels and consonants. 2nd ed.
Oxford, UK: Blackwell Publishers.
Pullum, G.K. and W. A. Ladusaw. (1986). Phonetic symbol guide. Chicago: University of Chicago Press.
GENEL DİLBİLİM-II
Amaçlar>m>z
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Bir dildeki sesler arasında karşıtsal, bütüncül ve serbest dağılım ilişkisini tanımlayabilecek,
Sesbilimsel koşullanmayı ve koşullanmayı ortaya çıkaran ses-biçim ilişkisini açıklayabilecek,
Bürün, vurgu ve ezgi kavramlarını tanımlayabilecek ve bürünsel özelliklerin dilde anlamın oluşumuna etkisini irdeleyebilecek,
Dillerde görülen değişik sesbilimsel süreçlerin türlerini ve kurallarını betimleyebileceksiniz,
Anahtar Kavramlar
|
|
||||
İçindekiler
|
||||||
|
||||||
|
||||||
SESBİLİM
1. ünitede, konuşurken kullanılan seslerin oluşturuluşunu, ses olarak birbirlerinden nasıl farklı olduklarını görmüştük. Bütün diller, anlamlı birimlerini yani biçim- birimlerini oluşturmada bu sesleri kullanırlar; ancak bütün diller geçen ünitede adı geçen bütün sesleri kullanmazlar. Bunu ressamların yaptıkları resimlere benzetebiliriz: Ressamlar resim yaparken, renk yelpazesi içindeki renkleri kullanır; ancak her ressam yaptığı resimlerde değişik renkler kullandığı gibi ressamlar arasında da kullandıkları renkler açısından fark vardır. Aynı biçimde, bazı sesler bütün dillerde bulunmasına karşın, bazı sesler dillerden yalnızca bazıları tarafından kullanılmaktadır. Bunlardan birincisine örnek olarak ötümsüz çiftdudaksıl patlamalı [p] sesini gösterebiliriz; [p] sesi bütün dillerde bulunmaktadır. Buna karşın, İngilizcedeki ötümlü dişsil sürtünmeli [0] sesi ve dişsil ötümsüz sürtünmeli [ö] sesi Türkçede olduğu gibi bir çok başka dilde bulunmamaktadır. Diller arasındaki bir başka fark da bir dilde olan bazı seslerin diğer dillerde bir başka sesin değişkesi olarak bulunmasıdır; yani, bir ses adı geçen dilde bulunabilir ancak anadili konuşurları çoğunlukla bu sesin kendi dillerinde bulunduğunun bilincinde değildir. O sesi içeren bir sözcüğü başka bir sesle söylendiğinde ise, genellikle konuşan kişinin sözcüğün söylenişinde bir değişiklik/yanlış yaptığını farkederler. Örneğin, İngilizcede w harfi ile yazılan sesin Türkçede olmadığı düşünülür; onun için İngilizce öğrenirken anadili Türkçe olan konuşurlar was, what, want gibi sözcükleri söylemekte zorlanırlar. Ancak tavuk sözcüğünü söylerken dikkat edersek v harfi ile yazılan sesi oluştururken aslında İngilizce’deki w sesine çok yakın bir ses oluşturmaktayız, Aslında çiftdudaksıl-artdamaksıl kayıcı [w] sesi, Türkçede de bulunmaktadır; ancak çoğu anadili konuşuru bunun bilincinde değildir. Yalnızca tavuk sözcüğünü çift- dudaksıl-artdamaksıl kayıcı [w] sesi ile değil de yazıda v harfi ile gösterilen dişsil- dudaksıl ötümlü sürtünmeli ses olan [v] sesi ile oluşturulduğunda, Türkçe konuşurlar bu söyleyişin olağandışı olduğunu farkedeceklerdir. Aynı biçimde, İngilizcede son ‘oğul’ ve sung ‘şarkı söyledi’ sözcükleri sırasıyla [sAn] ve [sAg] olarak birbirlerinden yalnızca sondaki genizsil sesin niteliğinin son ‘oğul’ sözcüğünde olduğu gibi dişyuvasıl genizsil [n] ya da sung ‘şarkı söyledi’ sözcüğünde olduğu gibi artda- maksıl genizsil [g] olmasıyla ayrılmaktadır; yani bu sözcüklerde son sesin [n] ya da [g] olarak oluşturulması sözcükler arasında anlam farkı yaratmaktadır. Türkçe’de ise [n] ya da [g] sözcükler arasında anlam farkına yol açmamaktadır. Ancak [g] sesi Türkçede [n] sesinin bir değişkesi olarak bulunmaktadır; banka, tango gibi söz
cükleri dikkatlice söyleyin ve söylerken de n harfi ile belirtilen sesi oluştururken dilinizin nerede olduğuna dikkat edin. Göreceğiniz gibi, diliniz aslında artdamak- sıl bir ses oluşturmaktadır; başka bir deyişle, [q] sesi Türkçede anlam farkı yapmamasına karşın, Türkçede bulunmaktadır. Öyleyse, tg] sesi de Türkçenin ses yapısı içinde bulunan bir sestir, yalnızca dağılımı açısından İngilizce’den farklılık göstermektedir. Türkçede [q] sesi [n] sesinin bir değişkesi iken, yani sesbirimcikken, İngilizce’de /n/ ve /n/ iki ayrı sesbirimdir.
Böylece görüyoruz ki diller kullandıkları sesler ve ses yapıları açısından birbirlerinden farklılıklar göstermektedir. Her dilin kullandığı sesler birbirlerinden farklıdır. Her dilin kendine özgü bir ses düzeni vardır. Bu düzen o dilde hangi seslerin olduğunu, bunların nasıl sıralandığını, ne gibi değişimler gösterdiklerini belirler. Dilbilimde, dillerin ses düzenini inceleyen, bir dilde hangi seslerin bulunduğunu, o seslerin dizilişini ve değişimlerini, biçimbirimlerin söylenişini inceleyen ve bunların kurallarını belirlemeyi amaçlayan alana sesbilim denir.
BİÇİMBİLİM VE SESBİLİM
Biçimbirimlerin Söylenişi
Anadili olarak konuştuğumuz dilin içselleştirdiğimiz sesbilimsel bilgimiz, bize dilimizdeki sözcüklerin ve sözcükleri oluşturan biçimbirimlerin nasıl söylendiğini belirler. Biçimbirimler genellikle içinde bulundukları değişik bağlamlara bağlı olarak değişik söyleniş biçimlerine sahiptir. Bu söyleniş biçimleri kurallıdır ve bu kurallar anadili konuşurunun dili hakkında içselleştirmiş olduğu bilgi kaynağını oluşturan öğelerden biridir. Şimdi biçimbirimlerin söylenişindeki farklılığı Türkçeden örneklerle görelim.
Çoğul ekinin söylenişi
Türkçe’de bildiğiniz gibi çoğul ekinin tek bir biçimi değil, iki söyleniş biçimi vardır. Aşağıdaki sözcüklerden bu iki söylenişin dağılımını görebiliriz.
I |
II |
top-lar |
ses-ler |
kap-lar |
ikiz-ler |
kitap-lar |
ütü-ler |
okul-lar |
göl-ler |
Gördüğünüz gibi, ünlünün [e] ya da [a] olması, yani ünlünün niteliği, çoğul ekinin iki biçiminin arasındaki farkı yaratmaktadır. Birinci sıradaki biçimde arka ünlü olan [a] bulunmaktadır ve çoğul ekinin biçimbirimciği [lar]’dır, ikinci sıradakinde ise ön ünlü olan [e] sesi olan ekin biçimbirimciği [ler]’dir. Çoğul ekinin bu dağılımını şöyle gösterebiliriz:
Biçimbirimcik Dağılım
[lar] [okul], [kitap], [kap], [top] gibi sözcüklerden
sonra
[ler] [ses], [ikiz], ütü], [göl] gibi sözcüklerden
sonra
Ancak incelememizi şu noktada durdurursak, yaptığımız çalışma yalnızca çoğul ekinin bulunduğu sözcükleri listemekten daha ileri gitmeyecektir. Dilbilim çalışmalarında ise, amaç böyle değişimleri oluşturan genellemeleri, yani kuralları orta-
ya çıkarmaktır, çünkü dil kurallıdır. Ses değişiklikleri gibi olgular, bireysel seslere uygulanmaz, bir ses sınıfını oluşturan seslerin tümüne uygulanır. Bu kurallar, anadili konuşurlarının bilişiminde olan kurallardır; yabancı dil öğrenen kişilerin yaptığı gibi bilinçli olarak öğrenilmiş kurallar değildir. Çocukken anadili edinilirken içselleştirilmiş kurallardır. Bu kurallar çocuklara anne-babalar tarafından ya da bir başka yetişkin tarafından doğrudan öğretilmez; çocuklar, doğdukları andan itibaren sürekli duydukları anadillerinin kurallarını içselleştirirler. Dilbilim incelemeleri, yetişkinlerin dilbilgisinin kurallarını betimlemeyi ve açıklamayı amaçlamaktadır.
Çoğul ekinin [ler] ve [lar] biçimbirimciklerinin dağılımının kuralına erişmek için yukarıdaki sözcük listesine baktığımızda, çoğullaştırılacak sözcüğe hangi bi- çimbirimciğin ekleneceğinin, sözcüğün son seslemindeki ünlünün niteliğine bağlı olarak koşullandırıldığmı görürüz; örneğin, av, kız, ad gibi sözcüklere karşın ev,kez,et sözcüklerine çoğul eki eklediğimizde, dağılım av-lar, kız-lar, ad-lar ve ev-ler, kez-ler, et-ler olarak gerçekleşmektedir. Başka bir deyişle, çoğul ekinin biçimbirimciklerinin dağılımı sesbilimsel kurallarla belirlenmektedir. Son sesleminde [a, o, u, ı] ünlülerinden biri olan sözcüklere eklendiğinde çoğul eki [lar] olarak söylenmekte; son sesleminde [i,e,ü,ö] ünlülerinden biri olan sözcüklere eklendiğinde ise çoğul eki [ler] olarak söylenmektedir. Böylece, Türkçede çoğul ekinin [ler] ve [lar] olarak iki biçimbirimciği oluşturulmaktadır.
Biçimbirimcik |
Dağılım |
[lar] |
[a,o.u.ı] ünlülerinden sonra |
[ler] |
[i,eA0] ünlülerinden sonra |
Tablo 2.1 Türkçede çoğul ekinin biçimbirimcikleri |
Türkçedeki çoğul ekinin biçimbirimciklerini ve bunların dağılımlarını yukarıda verilen ses listesinden daha öteye götürmek, bir genellemeye, [ler] ve [lar] biçimbirimciklerinin dağılımını belirleyen kurala biraz daha yaklaşmamızı sağlamıştır. Görüldüğü gibi, artık yalnızca [ler] ve [lar] biçimbirimciklerinin eklendikleri sözcüklerin listesini yapmamaktayız. Yani dilbilimsel çalışmalarda yalnızca listelemelerle yetinmeyip, bu listeyi oluşturan bir özelliğin var olup olmadığını anlamaya çalışmaya biraz daha yakınlaşmış bulunmaktayız. Bu tür genellemeleri ortaya çıkarmak için, seslerin sesbilgisel özelliklerinde bir benzerlik olup olmadığı büyük önem taşımaktadır. Örneğin, Türkçenin çoğul ekinin [ler] biçimbirimciğinin eklendiği sözcüklere bir baktığımızda, son ünlüleri olan [i,e,ü,ö] ünlülerinin ortak bir özelliği olduğu görülmektedir; bunların hepsi ön ünlülerdir. Aynı biçimde, [lar] biçimbirimciğinin eklendiği sözcüklerin son ünlüleri olan [a,ı,o,u] ünlülerinin ortak bir özelliği de hepsinin arka ünlüler olmasıdır.
Biçim-Sesbilimsel Kurallar
Yukarıdaki inceleme, Türkçede bir sözcüğün son seslemindeki ünlünün ön ya da arka ünlü olmasının, çoğul ekinin ünlüsünün niteliğini belirlemekte olduğunu göstermektedir. [ler] ve [lar] biçimbirimciklerin dağılımını açıklamak için artık ilk yaptığımız listelemeden daha ileri gidebilir, biçimbirimciklerin dağılımını belirleyen kuralı yazabiliriz. Bunun sonucu olarak, iki yüzeysel biçim olan [ler] ve [lar]’ın derin yapıda tek bir biçimden türetildiğini ve [ler]/[lar] biçimbirimciklerin bir biçim- sesbilimsel kural ile oluşturulduğunu varsayabiliriz; yani dillerde her biçimbirim sesbilimsel bileşende tek biçim olarak yer almaktadır. Buna göre Türkçenin çoğul biçimbirimini, derin yapı diyeceğimiz düzeyde [lAr] olarak gösterelim. Buradaki büyük harfle gösterilen ses, aslında Türkçede çoğul ekindeki ünlünün açık ünlü
lerden [a] ya da [e] olarak gerçekleştiğini gösterir. Türkçenin çoğul ekinin biçimbi- rimciklerini türeten kuralı da sözlü olarak şöyle ifade edebiliriz:
1. Son sesleminde ön ünlü bulunan bir sözcüğe çoğul eki [-lAr] eklendiği durumlarda, ekin ünlüsü orta ön düz ünlü olan [e] olarak gerçekleştir; diğer durumlarda çoğul ekinin ünlüsü açık arka düz ünlü olan [a] olarak gerçekleştir.
Bu biçim-sesbilimsel kural, Türkçede çoğul ekinin hangi bağlamlarda [lar], hangi bağlamlarda [ler] olarak oluşturulacağını belirlemektedir. Yani, çoğul ekinin biçimbirimciklerinin dağılımı kurallıdır ve bu kural [lAr] çoğul ekinin eklendiği sözcüğün son seslemindeki ünlünün niteliği tarafından belirlenmektedir. Buna göre Türkçede bıçaklar ve şekiller sözcüklerinin sesbilimsel türetmesini şöyle gösterebiliriz.
bıçak + çoğul şekil + çoğul
Derin yapı biçimi
|
|
|
||||||
Biçim-sesbilimsel incelemelerin başlangıç noktasını, en küçük çift dediğimiz, birbirinden yalnızca tek bir seste farklı olan sözcükler oluşturmaktadır. Örneğin, yukarıda da gördüğümüz gibi, Türkçede av ve ev sözcüklerinin ünsüzleri aynı, yalnızca ilk sesleri olan ünlüleri farklıdır; böylece av ve ev sözcükleri en küçük çift oluşturmaktadır. Aynı biçimde ses ve sez sözcükleri birbirlerinden son seslerinin [s] ve [z] sesleri olmasıyla ayrılır ve en küçük çift oluştururlar; saz ve sez sözcüklerinin ilk ve son ünsüzleri aynıdır. Bu iki sözcük de birbirlerinden sondaki ünsüzlerinin niteliği ile ayrılırlar ve en küçük çift oluştururlar.
Anadili konuşurları, Türkçenin çoğul ekinin hangi bağlamlarda nasıl söyleneceğini belirleyen bu kuralları daha çocukken içselleştirmiştir. Ölçünlü Türkçeyi anadili olarak konuşanlar hiç bir zaman avlar ve evler sözcüklerini *avler ya da *evlar olarak söylemez, çünkü çoğul ekinin biçimbirimciklerinin dağılımının sesbilimsel koşullandırmaya bağlı olduğunu içselleştirmiştir ve buna göre son sesleminde ön ünlü bulunan sözcüklerden sonra [ler] biçimbirimciği, son sesleminde arka ünlü bulunan sözcüklerden sonra da [lar] biçimbirimciği olarak söyleneceğini bilmektedir. Bu bilgi, anadili konuşurlarının bilişinde olan ve anadili konuşuru olarak çocukluk devresinde dil edinimi sürecinde içselleştirdiği bilgidir. Dilbilim, anadili konuşurunun bilişinde olan bu bilgiyi betimlemeyi ve açıklamayı amaçlamaktadır.
Bir biçimbirimin birden çok biçimbirimciği olması tüm dillerde görülen bir özelliktir. Hangi biçimbirimlerin değişkelerinin olduğu, bunların sayısını ve dağılımını belirleyen koşullar dile özgüdür ve her dil için değişmektedir. Ancak evrensel olan özellik, dillerde biçimbirimlerin değişik biçimbirimcikleri olabileceğidir. Dillerin görülen biçimbirimsel değişkelerinin niteliğini bazı dillerden vereceğimiz örneklerle inceleyelim. Örneğin önce İngilizcenin çoğul ekine bir göz atalım. İngilizcede bir çok adın çoğul biçimi yazıda ada eklenen s harfi ile gösterilir. Aşağıda sesbilgisel alfabe ile söyleniş biçimleri verilmiş olan sözcüklere baktığınızda yazıda s harfi ile gösterilen çoğul ekinin söylenişinde büyük farklılıklar olduğu açıkça görülecektir:
I |
|
II |
|
TEKH |
ÇOĞUL |
TEKİL |
ÇOĞUL |
cat [kst] |
cats [ksts] ‘kedi-ler’ |
car [kar] |
cars [karz] ‘araba-lar’ |
book [buk] |
books [buks] ‘kitap-lar’ |
bag [bsg] |
bags [bsgz] ‘çanta-lar’ |
test [test] |
tests [tests] ‘test-ler’ |
pen [pen] |
pens [penz] ‘kalem-ler’ |
map [msp] |
maps [msps] ‘harita-lar’ |
boy [boj] |
boys [bojz] ‘oğlan-lar’ |
back [bsk] |
backs [bsks] ‘sirt-lar’ |
apple [spl] |
apples [splz] ‘elma-lar’ |
laugh [lsf] |
laughs [lsfs] ‘gülüş-ler’ |
cord [kord] |
cords [kordz] ‘kordon-lar’ |
depth [dep0] III |
depths [dep0s] ‘derinlik-ler’ |
dove [dAv] mob [mab] room [rum] IV |
doves [dAvz] ‘kumru-lar’ mobs [mabz] ‘kalabalik-lar’ rooms [rumz] ‘oda-lar’ |
TEKiL |
ÇOĞUL |
TEKİL |
ÇOĞUL |
bus [bAs] |
buses [bAsaz] ‘otobüs-ler’ |
child [Ijajld] ‘çocuk’ |
children [ffldran] ‘çocuklar’ |
judge [d3Ad3] |
judges [d3Ad39z] hakim-ler’ |
ox [aks] ‘öküz’ |
oxen [aksan] ‘öküzler’ |
match [msf] |
matches [ms|^z]‘kibrit-ler’ |
mouse [maws] mice [majs] ‘fare’ ‘fareler’ |
|
bush [buj] house [haws] maze [mez] |
bushes [bujsz] ‘çalı-lar’ bread [bred] ‘ekmek’ houses [hawsaz] ‘ev-ler’ mazes [mezaz] ‘karışık yol-lar’ |
bread [bred] ‘ekmekler’ |
Gördüğünüz gibi, ¡.sıradaki sözcüklerden sonra gelen çoğul eki ötümsüz diş- yuvasıl sürtünmeli ses olan [s] olarak söylenmekte, II. sıradaki sözcüklerden sonra gelen çoğul eki ötümlü dişyuvasıl sürtünmeli ses olan [z] olarak söylenmekte ve II
- sıradaki sözcüklerden sonra gelen çoğul eki ise [az] olarak söylenmektedir. IV, sırada bulunan sözcüklerin çoğul biçimleri ise, diğerleri ile karşılaştırıldığında çoğul biçimlerinin düzenli olmadıkları görülmektedir; her sözcüğün çoğul biçimi diğerlerinden farklıdır. Başka bir deyişle, İngilizcede çoğul ekinin çok sayıda biçim- birimciği vardır. Ancak bunlardan ilk üçünün dağılımı düzenlidir. IV. sırada bulunan sözcüklerin ise çoğul biçimi düzensizdir. Anadili konuşurları da, yabancı dil öğrenenler gibi, IV. sıradaki sözcüklerin çoğul biçimlerini ayrı sözcükler biçiminde bir liste olarak ezberlemek zorundadırlar. Bunlar biçimbilimsel koşullandırılmış biçimbirimciklerdir ve biçimbilimsel koşullandırılmış biçimbirimcikleri olan sözcüklerin biçimbirimcikleri, kurallı olmadıkları için anadili konuşurları tarafından da bilinçli olarak öğrenilmek zorundadır. I., II. ve III. sıradaki sözcüklerin çoğul eklerinin biçimbirimcikleri ve dağılımlarına baktığımız zaman ise burada bir genelleme olduğunu görmekteyiz. Bu genelleme çoğul ekinin eklendiği sözcüğün son sesinin niteliğine bağlıdır. Sesbilgisel koşullanma gösteren bu biçimbirimcikleri ve dağılımlarını şöyle gösterebiliriz:
Biçimbirimcik Dağılım
[s] [kQt], [buk], [test], [mQp], [bQk, [lQf], [dep0]
sözcüklerinden sonra;........ [kQts], [buks], [tests], [mQps].
[bQks], ft&fs], [depTs]
[z] [kar], [bffig], [pen], [boj], [ffipl, [kord], [mabz], [rumz]
sözcüklerinden sonra; [karz], [bQgz], [penz], [bojz],
[Qplz, [kordz], [mabz], [rumz]
[az] ib\s], [dz^-dzJ, [mQ$l, [buJ], [mez]sözcüklerinden sonra; [bAssz], [dzhdz>3z], [motfpz], [buJaz], [mezaz]
Bu listelemeye bir göz attığımızda, [s],[z] ve [az] biçimbirimciklerin hangi sözcüklere ekleneceğini belirleyen bir sesbilimsel neden olduğunu görmekteyiz. Bu değişkelerin eklendikleri sözcüklerin son seslerine baktığımızda, dağılımın şöyle olduğu dikkatimizi çekmektedir:
Biçimbirimcik Dağılım
[s] [t], [k], [p], [f], [0] seslerinden sonra
[z] [d],[g], [n], [r],[l],[oj], [ö], [v] seslerinden sonra
[az] [s], [z], [J], [3], [f ], [d3] seslerinden sonra
Görüldüğü gibi, İngilizcede çoğul ekinin biçimbirimciklerinin niteliği eklendikleri sözcüklerin son sesine göre belirlenmektedir, çünkü hiç bir biçimbirimcik bir diğeriyle aynı seslerden sonra gelmemektedir. Başka bir deyişle, İngilizcede de çoğul ekinin I., II. ve III. sıralardaki değişkelerinin dağılımı sesbilimsel nedenlerle belirlenmektedir; yani, İngilizcede çoğul ekinin biçimbirimcikleri sesbilimsel koşullanma özelliği sergilemektedir. Çoğul ekinin 3 farklı söyleniş biçimi ekin bulunduğu sesbilimsel bağlama, yani ekin eklendiği sözcüğün son sesin niteliğine bağlıdır, Yukarıda listelenmiş dağılıma baktığımızda, aslında bu dağılımın kurallı olduğunu görürüz. Çoğul ekinin biçimbirimciklerinin dağılım kuralları şöyledir:
[s] |
son sesi ötümsüz, hışırtısız seslerden oluşan sözcüklere |
|
eklendiğinde |
[z] |
son sesi ötümlü, hışırtısız seslerden oluşan sözcüklere |
|
eklendiğinde |
[az] |
son sesi hışırtılı seslerden oluşan sözcüklere |
|
eklendiğinde |
Bu kuralları daha da öz bir şekilde ifade etmek için, [z] biçimbirimciğini çoğul ekinin derin yapıda listelendiği biçim olarak belirleyelim. /z/ biçiminin İngilizce’de çoğul ekinin temel biçimi olduğunu varsayabiliriz. Bu, çoğul ekinin, başka bir sesbilimsel kural uygulanmadığı sürece, [z] olarak gerçekleşeceğini belirtir. Ancak, çoğul ekinin diğer biçimbirimlerini oluşturmada İngilizcenin dilbilgisinin sesbilimi bileşeninde şu iki kural daha bulunmaktadır:
- Çoğul biçimini sesbilimsel kurala göre gerçekleştiren bir sözcüğün son sesi hışırtılı bir ses ise, çoğul eki /z/’den önce [a] ekle
- Çoğul biçimini sesbilimsel kurala göre gerçekleştiren bir sözcüğün son sesinin ötümsüz bir ses ise, çoğul eki /z/’yi ötümsüz [s]’ye dönüştür.
Bu biçim-sesbilimsel kurallar, îngilzice’de çoğul ekinin hangi bağlamlarda [s], hangi bağlamlarda [z] ve hangi bağlamlarda [az] olarak oluşturulduğunu belirlemektedir. Başka bir deyişle, İngilizcede de, Türkçede olduğu gibi, çoğul ekinin bi- çimbirimciklerinin dağılımı kurallıdır. Bu kural [z] çoğul ekinin eklendiği sözcüğün son sesinin niteliği tarafından belirlenmektedir. Buna göre İngilizcede cards, pets ve boxes sözcüklerinin sesbilgisel türetmesini şöyle gösterebiliriz:
card + çoğul pet+çoğul box + çoğul
/kard + z/ /pe t + z/
I I
|
|||||||||
|
|||||||||
|
|||||||||
|
|
||||||||
Görüldüğü gibi, cards sözcüğünün türetetiminde, herhangi bir sesbilimsel kural uygulanmamaktadır çünkü İngilizcedeki çoğul ekinin biçimbirimciklerini türeten a- Kuralı ve Ötümsüzleşme Kuralının uygulama koşulları karşılanmamaktadır; bu durumda da çoğul eki [z] biçimbirimcik olarak söylenmektedir. Pets sözcüğünün tü- retiminde ise, pet sözcüğünün son sesi olan [t] ötümsüz olduğu için Ötümsüzleşme Kuralı uygulanmakta ve çoğul ekinin biçimbirimciği [s] olarak gerçekleşmektedir.
Biçimbirimlerin etraflarında bulunan seslere bağlı olarak farklı biçimbirimcikler olarak gerçekleştirilebileceğini, bir Batı Afrika dili olan Akanın olumsuzluk ekinde de görebiliriz. Akanda olumsuzluk, eylemin köküne eklenen bir önek ile belirtilir. Bu önekin üç genizsil biçimbirimciği vardır:
mı pe “ben beğeniyorum” mı mpe
mı tı “ben konuşuyorum” mı ntı
mı ko “ben gidiyorum” mı gko
Kaynak: Fromkin and Rodman, 2011, s231
“ben beğenmiyorum” “ben konuşmuyorum” “ben gitmiyorum”
Akanın olumsuzluk ekinin biçimbirimcikleri, eklendikleri sözcüğün ilk sesi ile eş çıkışlıdır; ilk sese çiftdudaksıl patlamalı [p] olan pe ‘beğen’ eyleminden önce çiftdudaksıl genizsil [m], ilk sesi dişyuvasıl patlamalı ses [t] olan tı “konuş” eyleminden önce dişyuvasıl genizsil [n], ve ilk sesi artdamaksıl patlamalı ses [k] olan ko ‘git’ eyleminden önce atdamaksıl genizsil [g] olarak gerçekleştirilmededir. Yani Akanda olumsuzluk önekinin biçimbirimcikleri bütünleyici dağılım içindedirler.
Türkçe, İngilizce ve Akan örneklerinde görüldüğü gibi, dillerde biçimbirimlerin hem ünlülerini (Türkçedeki çoğul eki /lAr/’ın [ler] ve [lar] biçimbirimciklerinde olduğu gibi) hem de ünsüzlerini (İngilizce’deki çoğul ekinin /z/’nın [z], [s], [az] ve Akan’ın olumsuzluk ekinin [m], [n], [g] biçimbirimciklerinde olduğu gibi) etkileyen kurallar vardır. Bu kurallar bir biçimbirimin değişkelerini belli sesbilimsel ortamlarda nasıl seslendirileceğini belirler. Kuralların içeriği dilden dile değişiklik gösterebilir; ancak evrensel olan bütün dillerin biçimbirimlerin genellikle birden fazla bi- çimbirimciği olduğu ve biçimbirimciklerin sesbilimsel koşullandırılmayla oluştuğu durumlarda bu dağılımının sesbilimsel kurallar tarafından belirlendiğidir.
SESBİRİMLER VE EN KÜÇÜK ÇİFTLER
Bir dilin sesbilimsel yapısını incelerken, saptamamız gereken özelliklerden biri o dildeki seslerin niteliğidir. Bir başka deyişle o dilde hangi seslerin olduğudur. Bir sesin bir dilde bulunup bulunmadığı sözcükler arasında anlam farkına yol açıp açmamasına bağlıdır. Örneğin, aşağıda verilen Türkçe sözcükler arasındaki anlam farkı yalnızca sözcük başında bulunan sesler ile belirtilmektedir. Gördüğünüz gibi, sözcüklerdeki diğer sesler aynıdır.
- pul/bul çil/mil bil/kil zil/nil
tel/sel dil/fil
Bu örneklerde görüldüğü gibi, sözcüklerin başında bulunan seslerin niteliği sözcükler arasında anlam farkına yol açmaktadır. Birbirleri arasında anlam farkı yalnızca bir ses tarafından oluşturulan sözcüklere en küçük çiftler denir. Buna göre, pul/bul, tel/sel, vb. Türkçe için en küçük çiftler oluşturmaktadır. Sözcükler arasında anlam farkına yol açan p, b, t, s sesleri karşıtsal dağılım içindedir. Sözcük içinde hangisinin oluşturulduğu anlam farkına yol açmaktadır. Bunun için p, b, t, s sesleri Türkçenin sesbirimleri arasındadır.
- Aşağıdaki sözcüklerle en küçük çiftler oluşturacak Türkçe sözcükler bulun.
Kök Sesbirimsel dur dur
şal Jal
ray raj
yaş jaj
çek tjek
- Yukarıda oluşturduğunuz en küçük çiftler, Türkçede hangi seslerin birer sesbirim olduğunu göstermektedir?
Sesbirimlerin Dağılımı
Sözcükler arasında anlam farkı yaratan sesler, sözcük içinde değişik konumlarda bulunabilirler. Örneğin, aşağıdaki sözcükler anlam bakımından birbirlerinden sözcük sonunda bulunan sesler ile ayrılmaktadır.
Kök |
Sesbirim |
Kök |
Sesbirim |
a. dur |
/dur/ |
dul |
/dul/ |
dur |
/dur/ |
duş |
/duJ/ |
dur |
/dur/ |
duy |
/duj/ |
dur |
/dur/ |
dut |
/dut/ |
b. bel |
/bel/ |
bej |
/be3/ |
Bu sözcükler arasındaki anlam farkı sözcük sonunda r,l, J,j,t, 3 seslerinin bulunmasından kaynaklanmaktadır; yani r,l, J,j,t, 3 sesleri bu sözcükler arasında anlam farkına yol açmaktadır ve karşıtsal dağılım içindedir. Türkçede r,l, J,j,t, 3 birer ünsüz sesbirimidir. Sesbirimler dilbilimde eğri çizgiler arasında gösterilir: /r,l, 3/-
Bir ünlü ve bir ünsüz olmak üzere iki sesbirimden oluşan aşağıdaki sözcükler arasındaki anlam farkı ünlülerin niteliği ile belirtilmektedir. Bu sözcükler Türk- çedeki ünlü sesbirimlerini gösteren en küçük çiftler oluşturmaktadır. Görüldüğü
gibi, en küçük çiftlerde eğik çizginin sol tarafındakiler i harfi ile başlarken, sağ tarafta olanlar sırasıyla ü, e,ö,u,o,a,ı harfleriyle başlamaktadır. En küçük çiftler oluşturan bu sözcükler Türkçede 8 temel ünlü olduğunu göstermektedir:
iz /üz in / on
iz / ez in / an
iz / öz is(siz) / ıs(sız) iz / uz
Türkçenin ünlü sesbirimleri şunlardır. Dilbilimde sesbirimler aşağıdaki gibi / / eğri çizgi arasında gösterilir.
/i / ön kapalı düz ünlü: iz, iplik, ince v.b.
/y / ön kapalı yuvarlak ünlü: ünlü, üst, üsküdar v.b.
/e / ön yarı-kapalı düz ünlü: emek, eş, enişte v.b.
/re / ön yarı-kapalı yuvarlak ünlü: ön, öksüz, ölüm v.b.
/u / arka kapalı yuvarlak ünlü: uzun, us, un v.b.
/o / arka yarı-kapalı yuvarlak ünlü: odun, on, onlar v.b.
/a / arka açık düz ünlü: arka, ancak, ana v.b.
/ra / arka kapalı düz ünlü: ıslık, ırak, ılık v.b.
Bütünleyici Dağ>l>m ve Sesbirimcikler
Gelin sizinle küçük bir deney yapalım. Önce aşağıdaki sözcükleri I. sıradan başlayarak yukarıdan aşağıya sıralar halinde yüksek sesle okuyun:
I |
II |
III |
IV |
pul |
sepet |
cepken |
sap |
pil |
kepek |
şapka |
kap |
para |
sopa |
kaptan |
cep |
parça |
kupa |
papyon |
ip |
parka |
çapa |
kepçe |
kep |
Bu sözcüklerin hepsinde [p] sesi olduğunu görmüşsünüzdür. I. sırada [p] sesi sözcük başında, II. sırada sözcük içinde iki ünlü arasında, III. sırada sözcük içinde ama arkasından bir ünsüz geliyor. IV.sırada ise [p] sesi sözcük sonunda geliyor. Peki bütün bu sözcüklerde oluşturulan [p] sesi aynı mı? Aralarında fark var mı?
Şimdi elinize defter yaprağı boyutunda bir kağıt alın ve bu kağıdı havada serbest kalacak bir biçimde bir ucundan hafifçe tutarak ağzınıza yaklaştırın ve yukarıdaki sözcükleri tekrar yukarıdan aşağıya olmak üzere yüksek sesle aynı sırada söyleyin. Gördüğünüz gibi, I. ve II. sıradaki sözcükleri söylerken, kağıt ağzınızın önünde dalgalandı ama III. sıradaki sözcükleri söylediğinizde kağıt kıpırdamadı. IV. sıradaki sözcüklerde ise kağıt bazan dalgalanmakta bazan da dalgalanmamak- tadır. Kağıdın dalgalanması, bu sözcüklerdeki [p] sesinin soluklu, dalgalanmaması ise soluksuz olduğunu göstermektedir. Bu küçük deney göstermektedir ki aslında bütün sözcüklerde aynı gibi duran [p] sesi I. ve II. sıradaki sözcüklerde aynı, III. sıradaki sözcüklerde ise farklı bir özelliğe sahiptir. IV. sıradaki sözcüklerdeki [p] sesi ise her iki özelliği de sergilemektedir. Böylece Türkçede [p] sesbiriminin soluklu [ph] ve soluksuz [p] olarak iki sesbirimciği olduğunu görüyoruz. Soluklu [ph] sözcük ve hece başlarında, soluksuz [p] sesi ise arkasından bir ünsüz geldiği zaman oluşturulmaktadır. Sözcük sonunda ise soluksuz sesbirimcik [p] ile soluklu
sesbirimcik [ph] serbest değişim içindedir. Türkçede soluklu [ph] ve soluksuz [p] sesleri sözcük içinde bütünleyici dağılım içindedir, birinin olduğu konumda diğeri bulunmaz. Bu sesler [p] sesbiriminin sesbirimcikleridir. Böylelikle görüyoruz ki anadili konuşurlarının konuşurken oluşturdukları sesler sesbirimciklerdir. Ancak anadili dinleyicileri, konuşmaları sesbirimler olarak algılamaktadır. Yani, sesbirim- cikler oluşturduğumuz somut seslerdir, sesbirimler ise algıladığımız soyut birimlerdir. Sesbirimler, birbirine benzer ancak bazı özelliklerinde birbirinden farklı ses sınıflarıdır. Dilbilimde sesbirimler / / olarak iki eğri çizgi arasında, sesbirimcikler ise [ ] olarak köşeli ayraçlar arasında gösterilir. Buna göre Türkçedeki ötümsüz çiftdu- daksıl patlamalı /p/ sesbirimini ve onun sesbirimcikleri olan ve [p]’nin bütünleyici dağılımını şöyle gösterebiliriz:
/ P /
[ph] / #_ [p] / _
Burada ötümsüz çiftdudaksıl patlamalı /p/ sesbiriminin, soluklu [ph] ve soluksuz [p] sesbirimcikleri olduğu görülmektedir. Sesbirimciklerden sonra gelen eğri çizgiden sonra ise, o sesbirimciğin sözcük içinde bulunduğu konum belirtilmektedir. # işareti, sözcük ve seslem başını temsil eder. Yukarıdaki biçimlendirmede olduğu gibi # işaretinin arkasında gelen bir çizgi, o sesin sözcük ya da seslem başında geldiğini gösterir._____ # ise, sesbirimciğin sözcük sonunda olduğunu belirtir. [+Ü] ise, sesbirimciğin arkasından gelen sesin ünsüz olduğu durumları gösterir.
Aşağıdaki sözcükler Türkçede soluklu ötümsüz dişyuvasıl patlayıcı [th] ile soluksuz ötümsüz dişyuvasıl patlayıcı [t]'nin dağılımını göstermektedir:
I |
II |
III |
IV |
[th] |
[th] |
[t] |
[th]/[t] |
tek |
beter |
Datça |
sat |
tak |
batı |
Batman |
kat |
teker |
Satı |
cetvel |
bat |
takıl |
katı |
bitki |
Tokat |
- Soluklu ötümsüz dişyuvasıl patlamalı [th] ile soluksuz ötümsüz dişyuvasıl patlamalı [t]'nin dağılımları nedir? Bu dağılım bütünleyici dağılım mıdır?
- Soluklu ötümsüz dişyuvasıl patlamalı [th] ile soluksuz ötümsüz dişyuvasıl patlamalı [t] aynı sesin sesbirimcikleri midir yoksa ayrı sesbirimler midir? Açıklayın.
- Eğer (b)'ye yanıtınız aynı sesin sesbirimcikleri ise, sesbirimin gösterimi nedir?
Şimdiki örnekler, Türkçede [k] sesinin sözcük içindeki değişkelerini göstermektedir: kal [khal] kul [khul]
atkı [atkhuı] bakır [bakhuır]
bakla [bakia] baskı [baskhuı] takır [thakhuır] bıktır [buıkthuır] tak [thakh]/[thak] tok[thokh]/[thok]
Görüldüğü gibi, Türkçede ötümsüz artdamaksıl patlamalı /k/ sesbiriminin sözcük içinde bulunduğu konum ve arkasından gelen seslerin niteliğine göre oluştu
rulan soluklu [kh] ve soluksuz [k] olmak üzere 2 sesbirimcği bulunmaktadır. Ötüm- süz artdamaksıl patlamalı /k/ sesbiriminin soluklu [kh] ve soluksuz [k] sesbirmicik- lerinin dağılımını şöyle gösterebiliriz.
Soluklanma Kural>
Ötümsüz patlamalı sesler olan /p/, /t/, /k/ sesleri doğal bir ses sınıfı oluştururlar. Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, Türkçede sözcük başında ya da sözcük içinde seslem başında bulunan ötümsüz patlamalı /p/, /t/, /k// ünsüzler, soluklu olarak söylenmektedirler. Bu dillerde görülen bir özelliktir. Bir sesbilim kuralı, yalnızca tek bir sese uygulanmaz, genellikle doğal sınıf oluşturan seslerin tümüne uygulanır. Türkçenin ötümsüz patlamalı sesleri olan /p/, /t/, /k/ sesler ile ilgili bu genellemeyi aşağıdaki Soluklanma Kuralı olarak belirtebiliriz.
Soluklanma Kuralı
Ünsüz o-> [+soluklu] / #_____________
+patlamalı
-ötüm
Bir dilde hangi sesbirimciklerin bulunacağı ve bunların dağılımı dile özgü özelliklerdir. Örneğin Meksika’da konuşulan bir dil olan Tojolabalda da soluklu dişyu- vasıl patlamalı [th] ve soluksuz dişyuvasıl patlamalı [t=] sesleri bulunmaktadır. Ancak bu seslerin dağılımı Türkçedeki dişyuvasıl patlamalının sesbirimciklerinin dağılımından farklıdır. Tojolabal dilinde soluklu [th] ve soluksuz [t=] seslerinin dağılımını gösteren aşağıdaki sözcükleri inceleyin.
Tojolabal (Meksika dili)
|
Kaynak: Gleason, 19 |
Görüldüğü gibi, Tojolabalde:
- Soluklu ötümsüz dişyuvasıl patlamalı [th] sözcük sonunda, soluksuz ötümsüz dişyuvasıl patlamalı [t=] sözcük başında ve sözcük ortasında iki ünlü arasında ya da bir ünsüzden sonra gelmektedir. Böylece, soluksuz ötümsüz dişyuvasıl patlamalı [t=] sesbirimciğin sözcük içindeki dağılımı daha geniştir. Böyle geniş dağılımlı sesbirimciklerin dağılımı ‘diğer konumlarda’ ifadesiyle genelleştirilir.
- Soluklu ötümsüz dişyuvasıl patlamalı [th] ile soluksuz ötümsüz dişyuvasıl patlamalı [t=] sesleri bütünleyici dağılım içindedir ve aynı sesbirimin değişkeleridir.
- Buna göre Tojolabalde ötümsüz dişyuvasıl patlamalı sesbirimi ve değişkelerini söyle gösterebiliriz:
/t=/
[th] /___________ #
[t=]/ diğer konumlarda
Daha önce de belirttiğimiz gibi, bazı dillerde ayrı sesbirimler olan sesler, başka dillerde aynı sesbirimin değişkesi olarak yer almaktadır. Korecede [l] ve [r] seslerinin dağılımına bakalım. (fe] sesi kapalı arka düz ünlüdür.)
Korece |
|
|
|
|
|
[l] |
|
[l] |
|
[r] |
|
kal |
“gidecek” |
ilkop |
“7” |
irumi |
“ad” |
kunul ‘ |
“gölge” |
iplasa |
“berber” |
kiri |
“yol” |
mul |
“su” |
onulppam |
“bu akşam” |
kuram |
‘o zaman’ |
pal |
“bacak” |
pulphyan |
“rahatsızlık” |
karir |
“caddeye |
phal |
“kol” |
silkwa |
“meyva” |
saram |
“kişi” |
saul |
“Seul” |
tultf haN |
“pencere” |
uri |
“biz” |
tatul |
“hepsi” |
almana |
“ne kadar” |
yarum |
“yaz” |
Korecedeki [l] ve [r] seslerinin dağılımına baktığımızda, şöyle bir dağılım içinde olduklarını görmekteyiz: Yan akıcı olan [l] sesi, sözcük sonlarında ve sözcük ortasında bulunmaktadır. Ancak sözcük ortasında bulunduğu durumlarda, kendisinden sonra gelen ses her zaman için bir ünsüzdür. Üstdamaksıl akıcı bir ses olan [r]’nin dağılımına baktığımızda ise, bu sesin hiç bir zaman sözcük sonunda bulunmadığını, sözcük ortasında olduğu durumlarda da her zaman için yalnızca iki ünlü arasında bulunduğunu görürüz. Korecede [r] sesinin arkasından hiç bir zaman bir ünsüz gelmemektedir. Buna göre yan akıcı [l] ile üstdamaksıl akıcı [r] bütünleyici dağılım içindedir ve bir sesbirimin değişkeleridir. [l] sesinin dağılımı daha geniş olduğu için, sesbirim gösterimini [l] olduğunu varsayabiliriz. Buna göre Korecede [l] sesbiriminin değişkeleri ve bu değişkelerin dağılımı şöyledir:
/l/
[r] / [Ü____ Ü]
[l] / diğer konumlar
Böylece Korecede yalnızca bir akıcı ünsüz bulunmaktadır ve bu ünsüzün ya- nünsüz ve düz olmak üzere iki sesbirimiciği vardır,
Dillerde sesbilimsel nitelik o dilin kurallarına göre belirlenir. Yukarıda da gördüğümüz gibi, Türkçede yan akıcı /l/ ile üstdamaksıl akıcı /r/ ayrı birer sesbirim- ciktir. Ancak Korecede yalnızca bir akıcı ses /l/ bulunmaktadır ve bu ses iki ünlü arasında bulunduğunda [r] sesi olarak söylenmektedir.
Dillerin hangi sesleri sesbirim olarak belirleyeceği, o dile özgü kurallarla belirlendiğini gösteren bir başka örnek de Japoncadaki ötümsüz dişyuvasıl sürtünmeli ünsüz [s] ile ötümsüz öndamaksıl sürtünmeli [J] sesinin dağılımıdır. Aşağıdaki örneklerde bu seslerin Japoncadaki dağılımına bakalım.
[s] [J]
|
Görüldüğü gibi, Japoncada gerek ötümsüz dişyuvasıl sürtünmeli ünsüz [s] gerek ötümsüz öndamaksıl sürtünmeli [J] sesi, sözcük başında ve ortasında gelebilmektedir. Ancak [s] ve [J] seslerinin sözcük içindeki dağılımına dikatlice baktığımızda, [J] sesinin yalnızca [i] sesinden önce geldiğini, [s] sesinin dağılımında ise böyle bir kısıtlama olmadığını görmekteyiz. Böylece, [J] sesi ile [s] sesi bütünleyici dağılım içindedirler. [J] yalnızca [i] sesinden önce gelmekte, diğer tüm konumlarda [s] sesi bulunmaktadır. Buna göre, Japoncada [s] ve [J] sesleri, /s/ sesbiriminin birer değişkesidir. Bu dağılımı şöyle gösterebiliriz:
/s/
[J] /_________ [i]
[s] / diğer konumlarda
Dillerde sesbirimciklerin dağılımını belirleyen koşullar, sesin sözcük içindeki yeri (sözcük başında, ortasında, sonunda), önünden ya da arkasından gelen sesin niteliği (ünlü ya da ünsüz olması) ya da bu sesin özelliği (Japoncadaki [i] sesi gibi) olabilir. Diller bu koşullardan hangisi uygulayacağında birbirlerinden ayrılırlar; ancak bütün dillerde sesbilimsel koşullandırma özelliği taşıyan ses dağılımları bu koşullar çerçevesinde incelenebilmektedir.
Buna bir başka örnek de, İngilizcede genizsil ünsüzlerden önce gelen ünlülerinin genizsil olarak oluşturulmasıdır. İngilizcede ünlüler, arkalarından gelen sesin niteliğine göre, genizsil olarak oluşturulurlar.
Kök |
Sesbilgisel |
Kök |
Sesbilgisel |
beat |
[bit] ‘dövmek’ |
bean |
[bin] ‘fasulya’ |
till |
[tıl] ‘kadar’ |
tin |
[tın] ‘teneke’ |
bat |
[bxt] ‘yarasa’ |
ban |
[hân] “yasak” |
Yukarıda görüldüğü gibi, İngilizce’de genizsil ünsüzlerden önce gelen ünlüler genizsil olarak oluşturulmaktadır. Yani, İngilizcede genizsil ünlülerle genizsil olmayan ünlüler bütünleyici dağılım içindedir. Bu dağılımı şöyle gösterebiliriz:
/i/ /*/
[î] / [genizsil] fe] / [genizsil]
[i]/ diğer konumlar fe] / diğer konumlar
İngilizcede ünlülerin genizsil sesbirimciklerinin dağılımı daha kısıtlı olduğu için, yalnızca genizsil ünsüzlerden önce geldiklerinde genizsil olarak söyleniyorlar, ünlünün sesbirimsel gösterimini daha geniş dağılımı olan /i/ ve / */ sesleri olarak gösteririz.
Meksika'da konuşulan Totonak dilinde ötümlü ve ötümsüz ünlüler bulunmaktadır. Aşağıda verilen örnekleri inceleyin. Ötümsüz ünlüler, altlarında bir nokta ile gösterilmiştir, [ts dişyuvasıl sürtünmeli-patlamalı sestir.]
tsapsa |
“yığıyor” |
snapapa |
“beyaz" |
tilinksa |
“ses yansıdı” |
stapu |
“fasulyalar |
kasitti |
“onu kes” |
Sumpi |
“kirp i” |
kuku |
“amca” |
u H t |
“daldın” |
-kaka |
“biberli” |
tisaihi |
“dinlendi” |
miki |
“kar” |
tukjti |
“kırıldı” |
Totonak dilinde ötümlü ve ötümsüz ünlüler ayrı sesbirimler midir yoksa bütünleyici dağılım içinde midir? |
Doğal Ses Sınıfları ve Ayırıcı Özellikler
Yukarıdaki örneklerde, dillerin sesbirimlerinin dağlım özelliklerini ve ne tür sesbi- rimciksel farklılıklar gösterdikleri gördük. Burada dilsel olarak önemli olan özellik sesbilimsel kuralların bireysel sesler değil de ses sınıflarına uygulandığıdır. Örneğin, Türkçede ötümsüz patlamalıların Soluklanma Kuralı yalnızca /p/ ya da /t/ ya da /k/ sesine uygulanmamakta, ötümsüz patlamalı seslerin hepsine uygulanmak
tadır. Yani, Türkçede Soluklanma Kuralı ötümsüz patlamalı ses sınıfının bütün üyelerine uygulanmaktadır. Aynı biçimde, İngilizcede Ünlülerin Genizsilleşmesi, genizsil ünlsüzlerden önce gelen bütün ünlülere uygulanmaktadır. Diller hangi sesbilimsel kuralın kendi sesbilimsel bileşeninde olduğu açısından birbirlerinden ayrılırlar; ancak var olan kurallar bir doğal sınıfın tüm üyelerine uygulanır. Buna göre, her bir sesi, sesleri oluşturan özelliklere verilen değerler çerçevesinde bir sesbilgisel özellik kümesi olarak düşünebiliriz. Örneğin /p/, /b/ ve /m/ sesleri birbirlerine bazı özellikler bakımından benzemekte, ancak bazı özellikleri bakımından da diğerlerinden ayrılmaktadır. Bu özellilkleri ve her sesin bu özellikler ile ilgili değerini şöyle gösterebiliriz:
|
p |
b |
m |
Patlamalı |
+ |
+ |
+ |
Çiftdudaksıl |
+ |
+ |
+ |
Ötümlü |
- |
+ |
+ |
Genizsil |
- |
- |
+ |
Bir sözcükte bir sesbilgisel özelliğin artı [+] değeri, diğer sözcüklerdeki eksi [-] değeri ile karşıtlık ortaya çıkardığında, o sesbilgisel özellik incelenen dil için ayırıcı özelliktir. Buna göre, Türkçede çiftdudaksıl patlamalı sesin ötümlü ya da ötümsüz olması, pil ve bil sözcüklerinde olduğu gibi, anlam farkı yarattıği için, ötümlü- lük/ötümsüzlük Türkçe için ayırıcı özelliktir. Buna karşın, soluklu olmak ötümsüz patlamalı sesler için artık ya da öngörülebilir özelliktir, patlamalı sesin ötümsüz olmasına bağlı olarak o sesin soluklu olacağı öngörülebilmektedir.
Siam diline baktığımızda ise ötümsüz patlamalı seslerin soluklu ya da soluksuz özelliğinin sözcükler arasında anlam ayrımına yol açmakta olduğunu görürüz. Aşağıdaki sözcükler arasındaki anlam farkı ötümsüz patlamalı seslerin soluklu ya da soluksuz olmasına bağlıdır.
Ötümsüz Soluksuz Patlamalı Ötümsüz soluklu patlamalı
[paa] “orman” [phaa] “ayırmak”
[tam} “vurmak” [tham] “yapmak”
[kat] “ısırmak” [khat] “kesmek”
Siamcada ötümsüz patlamalı seslerin soluklu ya da soluksuz olması anlam farkına yol açtığı için soluklanma Siam dilinde ayırıcı özelliktir.
İngilizcede ünlülerin genizsilleşmesinin artık/öngürülebilir özellik olduğunu görmüştük. Ancak Fransızcaya baktığımız zaman bir ünlünün genizsil olması ve olmamasının sözcükler arasında anlam farkı yarattığını görüyoruz. Fransızcada [bo] “yakışıklı”, [bö] “iyi” anlamındadır. Fransızcada genizsil ünlüler ile genizsil olmayan ünlüler karşıtsal dağılım içindedir.
Sesdizim
Anadili konuşurlarının anadilleri hakkında içselleştirmiş oldukları bilgilerden bir türü de sesbirimlerin sözcük içinde sıralanışıdır. Örneğin, Türkçeyi anadili olarak konuşanlar aşağıdaki sesleri bir sözcük olacak şekilde sıralanmasında bazı olası dizimleri oluşturmayacaklardır.
/r/ /a/ /s/
Türkçede olası ve bulunan dizimler şunlardır:
/pars/
/sarp/
/rasp/
Ancak, Türkçeyi anadili olarak konuşan biri bu sesleri aşağıdaki dizimlerde sı- ralamayacaktır; çünkü Türkçede seslerin dağılımı sözcük başında iki ünsüzün ar- darda gelmesine izin vermez.
|
|
|
|
Aynı biçimde, aşağıdaki dizilimler de Türkçenin kurallarına uygun değildir. /aspr/ /asrp/ /arps/ /apsr/ /arsp/
Türkçe sözcüklerde, sözcük sonunda 3 ünsüz ardarda gelmez.
Aşağıdaki dizilimler Türkçe kurallarına uygun değildir.
*/sapr/ */pasr/
Bunları Türkçenin kurallarına uygun olan /sarp/ ve /pars/ dizilimleriyle karşılaştırın ve yukarıdaki dilbilgisi dışı olan dizilimlerin Türkçenin hangi dizilim kuralına karşı geldiğini belirleyin.
Bütün dillerde sesbirimlerin sözcük içinde dizilimlerini belirleyen kuralları vardır. Bu kuralların içeriği dilden dile farkeder, ancak evrensel olan boyut tüm dillerin sesbilim bileşenlerinde dizilim kuralları olduğudur.
Türkçede sözcük içinde ünsüz dağılımı sözcük sonunda bulunan kümelerdeki ünsüzlerin niteliğini ve alıntı sözcüklerde sözcük başında bulunan ünsüz kümeciklerinin bölünmesini belirler.
BURUNSEL SESBİLİM
Diller bürünsel özellikler olan vurgu ve ezgi değişimlerini sözcüklerin ve yapıların arasında anlam farkı yapmakta kullanmaktadır.
Vurgu
Vurgu, sözcük ve sözdizimsel yapılarda sözcük, öbek ve tümce vurgusu olarak üç düzeyde incelenir. Her üç düzeyde, o düzeyi oluşturan birimlerden biri diğer birimlere göre daha kuvvetli ve belirgin bir biçimde oluşturulur ve birincil vurguyu taşır. Diğer birimler, birincil vurgu taşıyan birime göre daha zayıf vurguya sahiptir. Türkçede vurgu, birincil ve zayıf vurgu olmak üzere iki vurgu düzeyinde gerçekleşir. Sözcük düzeyinde, kök-sözcüklerin vurgu düzeneği ile bileşik sözcük ve tamlama yapılarının vurgu düzeneği birbirinden farklı özellikler sergiler. Çok ses- lemli kök-sözcüklerde iki ayrı vurgu derecesi bulunur. Bunlar, seslemin diğer(ler)in- den daha kuvvetli, belirgin ve yüksek bir tonla söylendiği birincil vurgu [Û], diğeri ise birincil vurgu almayan seslemlerde bulunan zayıf vurgudur [Ü]. Örneğin, kadar sözcüğünde sözcüğünün ilk seslemi olan ka- zayıf vurgu, ikinci seslemi olan -dar ise birincil vurgu alır: kadar.
Birincil ve zayıf vurgu dereceleri:
birincil vurgu [+([-Ü]) Û (([-Ü])+)] zayıf vurgu [+([-Ü]) Ü (([-Ü])+)]
Bileşik sözcük ve tamlama yapılarında üçüncül [ ' ] vurgu düzeyi bulunmaktadır. İkinci seslemleri vurgulu olan kara ve tahtâ sözcüklerinden bileştirme yoluyla karatahta sözcüğü türetildiğinde, bileşik sözcüğün ikinci öğesi olan tahtâ sözcüğünün vurgu düzeni değişmekte, ikinci seslemi zayıf vurgu ile söylenmektedir:
kara + tahta ^ karatahta
Türkçede vurgu sözcük düzeyinde sesbirimseldir; aynı sesbirimleri içeren sözcükler arasında anlam farkı belirtir. Vurgu farkının anlam farkı yarattığı durumlar
(i) aynı sesbirimleri içeren cins adları ve yer adları ve (ii) aynı sesbirimleri içeren köksözcükler ve vurgusuz sonekler ile oluşturulmuş sözcüklerdir,
Aşağıdaki örneklerde görüldüğü gibi, aynı sesbirimlerden oluşan cins adları ile yer adları birbirlerinden vurgu örüntüleri ile ayrılır. Bu sözcük kümeleri vurgunun sesbirimsel niteliğini belirten en küçük çiftler oluşturur:
Cins adlan Yer adları
ağri Ağrı
bebek Bebek
ordu Ordu
Cins adlarında birincil vurgu ikinci seslemde, yer adlarında ilk seslemdedir. Bu örnekler, sözcükler arasındaki anlam ayrımının vurgu örüntüsündeki ayrım ile belirtildiğini göstermektedir.
Vurgu örüntüsünün sözcükler arasında anlam farkına yol açtığı başka bir durum da kök sözcükler ve vurgusuz sonekler ile oluşturulmuş sözcüklerde görülür. Yer adları ve cins adlarında olduğu gibi, kök sözcükler ile vurgusuz sonekler ile oluşturulmuş sözcükler arasındaki anlam farkı, vurgu düzeneklerindeki ayrım ile
belirtilir.
kök kök + sonek
gelin gélin
kalín kálin
Bu sözcükler de vurgunun sesbirimsel niteliğini belirten en küçük çiftler oluşturur.
EZGİ
Diller ezgi değişimlerini yapılar arasında anlam farkını ifade etmede kullanır. Türkçede ezgi örüntülerinin yapılar arasında işlev farkı belirttiği bağlamlar çok kısıtlıdır. Ancak, bazı durumlarda tek sözcüklü ya da öbek yapısından oluşan istek soruları, {mI} parçacığı kullanılmadan yükselen ezgi ile söylenebilmektedir.
(2) a. 2fie3ker1\. (Bu tuz değil, şeker./ Ben şeker istiyorum)
[2 Je3cer1\]
- 2fie3ker3/? (Biraz daha şeker ister misiniz?)
[2 Je 3cher 3/]
{mI} soru parçacığı kullanılmadan yükselen ezgi ile söylenerek soru yapıları oluşturulan diğer yapılar ise hani ve ya sözcükleri ile başlayan tümcelerdir.
(3) Hani dun gelecektin/?
[xani dyn gelid3ecthin/]
(4) Ya onu görmeseydin/?
[ja onu grermesejdm /]
Yükselen ezgi, konuşana sözüne devam etmesini bildirme işlevini de belirtir:
(5) |
a. |
2E3vet1\. |
(olumlu cevap) |
|
|
[2e3vet1\] |
|
|
b. |
2E3vet3/ ? |
(Devam edin; sizi dinliyorum) |
(6) |
a. |
3Sonra1\. |
(Bunu daha sonra yapacağız) |
|
b. |
3Sonra3/? |
(Daha sonra ne oldu?) |
Ezgisel diller yapılar arasında anlam ve işlev farkı ezgi değişimleri ile ifade ederler.
SESBİLİMSEL SÜREÇLER
Sesbilim çalışırken sözcüklerin anadili konuşurlarının bilişim dağarcığında sesbilimsel göstergeler olarak dizildiğini görmüştük. Ayrıca sözcüklerin sesbilimsel göstergeleri ile seslendirilişleri, yani sesbilgisel göstergeleri arasında ayrım olduğunu ve bu ayrımın kurallı olduğunu görmüştük. Sesbilimsel göstergeler ve sesbilimsel kurallar anadili konuşurlarının dilleri hakkında içselleştirdikleri bilgilerdendir. Sözcüklerin söylenişinde sesbilimsel süreçler bazı ses değişikliklerine yol açar. Bu değişiklikler sözcüğün sesbilimsel yapısı üzerinde (i) ses, ve bazı durumlarda seslem düşmeleri, (ii) ses, ve bazı durumlarda seslem eklemeleri, (iii) ses benzeşmeleri, (iv) özellik değiştirmeleri ve (iv) seslerin sözcük yapısı içinde yer değiştirmesi gibi etkiler yaratır. Bu süreçler hem sözcük köklerinin hem de bağımlı biçimbi- rimlerin ses yapısını etkileyebilmektedir. Sesbilimsel süreçlerin etkiledikleri sesler sözcük başında, sonunda ya da ortasında olabilir. Sesbilimsel göstergeler bir sesin belirtilmesi için gerekli en az sayıda özellik içerirler, çünkü bazı özellikler diğer özelliklerin bulunmasına bağlıdırlar; başka bir deyişle, bazı durumlarda bir seste bir özelliğin bulunması, başka bir özelliğin niteliğini de belirler.
Bir dilin sesbilimsel bileşeninde hangi sesbilimsel süreçlerin bulunduğu, o dile özgü bir özelliktir. Ancak evrensel olan, bütün dillerde sözcüklerin sesbilimsel göstergesi ile gerçek söylenişi arasında farkı belirleyen sesbilimsel kuralların bulunması, bu kuralların yarattıkları etkilerin niteliği ve uygulandıkları doğal sınıflar bulunmasıdır. Bu bilgiler her anadili konuşurunun bilişimindedir ve kişilerin kendi dillerinin sesbilgisel bileşeni hakkında içselleştirmiş oldukları bilgiyi içermektedir.
Ses Benzeşmeleri
Dillerde sözcük içinde sesler kendilerinden önce ya da sonra gelen seslere benzer özellikler sergileyebilir, başka bir deyişle sesler etraflarında olan diğer seslerin özelliklerini alabilir. Ses benzeşmesinin, sözcükleri oluştururken birbirlerine benzeyen özellikler taşıyan sesleri oluşturmanın konuşma ya da söyleyiş sürecini kolaylaştırma etkisi bulunmaktadır. Örneğin, geçen derste İngilizcede genizsil ünsüzlerden once gelen ünlülerin genizsil ünlü olarak oluşturulduğunu, genizsileştiril- menin sözcükler arasında anlam farkına yol açmadığını çünkü bunun ünlünün bulunduğu ses ortamına bağlı olarak kurallı bir değişim olduğunu görmüştük. Bir ses benzeşmesi olan Ünlü Genizsilleşmesinin örnekleri şunlardır:
Kök |
Sesbilgisel |
Kök |
Sesbilgisel |
beat |
[bit] ‘dövmek’ |
bean |
[bin] ‘fasulya’ |
till |
[tıl] ‘kadar’ |
tin |
[tın] ‘teneke’ |
bat |
[bxt] ‘yarasa’ |
ban |
[hân] “yasak” |
Ünlü Genizsilleşmesi sözel olarak şöyle betimlenir:
Aynı seslem içinde bir genizsilden önce gelen ünlü genizsilleşir,
Bu betimleme,
(i) kuralın hangi ses sınıfına uygulandığını belirtmektedir: Ünlüler.
(ii) kuralın değişim içerdiğini göstermekte: ->
(iii) kuralın hangi sesbilgisel değişikliğe yol açtığını belirtmektedir: Sesbilimsel genizsil olmayan ünlüleri sesbilgisel genizsil ünlü yap.
(iv) kuralın hangi sesbilimsel durumlarda uygulandığını belirtmektedir: Aym seslem içinde bir genizsilden önce gelmesi halinde.
Bu kuralı aşağıdaki biçimde gösterebiliriz:
Ünlü Genizsilleşmesi
[Ü] -> [+genizsil]/___________ [+genizsil]
Görüldüğü gibi, yukarıda verilen Ünlü Genizsilleşmesi Kuralı, kuralın hangi ses sınıfına uygulandığını belirtmekte (Ünlüler), hangi sesbilgisel değişikliğe yol açtığını göstermekte (ünlüleri sesbilgisel genizsil ünlü yap), ve kuralın hangi sesbilimsel durumlarda uygulandığını (ünlünün aynı seslem içinde bir genizsilden önce gelmesi halinde) belirtmektedir.
Şimdi Türkçedeki bazı ses benzeşmesi kurallarına bakalım. Türkçe sözcük yapısının en belirgin özelliklerinden biri ünlüler arasında nitelik açısından benzeşmedir. Daha önce de gördüğümüz gibi, sözcük köklerinde uygulanan Ünlü Uyumu Kuralları sözcüklerin ünlülerinin niteliğini belirler.
Ünlü Uyumu
Daha önce Türkçede adlara eklenen çoğul sonekinin [lAr] ünlüsünün eklendiği sözcüğün son seslemindeki ünlü ile uyum sağladığını ve [ler] ya da [lar] olarak gerçekleştiğini görmüştük.
kaşık-lar, saz-lar, dam-lar, kapı-lar, kitap-lar, ot-lar, kuzu-lar, tavuk-lar, horoz-lar
ses-ler, tencere-ler, ev-ler, bez-ler, kalem-ler, keçi-ler, ekmek-ler,
Buna göre Ünlü Uyumu Kuralı çerçevesinde sözcüğün son seslemindeki ünlünün [lAr] ekindeki ünlünün özelliklerini belirlemektedir; son sesleminde arka ünlü olan sözcüklerden sonra ek arka ünlü olan [lar] olarak; son sesleminde ön ünlü olan sözcüklerden sonra ise ek ön ünlü olan [ler] olarak gerçekleşmektedir. Böy- lece Ünlü Uyumu Kuralına göre, sözcüğün son seslemindeki ünlü ön/arka özellikleri ekteki ünlünün ön ya da arka ünlü olacağını belirlemektedir. Buna Türkçede Açık Ünlü Uyumu denir. Açık Ünlü Uyumu Kuralını şöyle gösterebiliriz:
Açık Ünlü Uyumu Kuralı
[ Ü ] ^ [ Ü ] / [ Ü ] ([-Ü])________________
[-kap ] [a arka][a arka]
Bu kural şunları ifade etmektedir:
(i) kuralın uygulandığı ses sınıfı: [Ü]
[-kap]
(ii) kuralın değişim ifadesi: ->
(iii) Kuralın uygulanması ile sonucu oluşan sesbilgisel değişiklik: [U]
[a arka]
Burada [a arka]’daki a sembolü, ünlünün arka ya da ön ünlü olması bakımından uyum sağladığını göstermede kullanılan bir semboldür.
(iv) kuralın uygulandığı sesbilimsel durumlar: / [Ü] ([-Ü])#___________
[a arka]
[U] son ekteki ünlüyü koşullandıran ünlünün sözcüğün son seslemindeki [a arka] ünlünün arka ya da ön ünlü olmasına bağlı olduğunu belirtir.
Bu kural, yalnızca çoğul eki /lAr/’ın [ler] ya da [lar] olarak gerçekleştiğini belirtmez; kural geneldir ve Türkçede ünlüsü açık ya da orta ünlü olan bütün ekleri etkilemektedir. Aşağıda ünlüsü açık olan -DA, -DAn ve -(y)A eklerinin biçimlerine bakın:
dam-da ev-de
dam-dan ev-den
dam-a ev-e
Ünlüsü açık olan -DA, -DAn ve -(y)A eklerinin [da]/[de], [dan]/den, [e/a] olarak ikişer değişkeleri bulunmaktadır. Yukarıda oluşturduğumuz Açık Ünlü Uyumu bu değişkeleri öngörmesi ile dillerde sesbilimsel kuralların bir sınıfı oluşturan bütün seslere uygulandığını kanıtlamaktadır. Türkçede ünlüsü kapalı olmayan soneklerin [e]/[a] olmak üzere iki değişkesi bulunmaktadır.
Kapalı Ünlü Uyumu
Şimdi de Türkçede sözcüklere eklenen -(y)I sonekindeki ünlünün gösterdiği değişime bir göz atalım:
Saz-ı, dam-ı, kapı-yı, ot-u, kuzu-yu, ıtır-ı, katır-ı
ses-i, tencere-yi, ev-i, bez-i, kalem-i, keçi-yi, göl-ü, ütü-yü, bekçi-yi
Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, Türkçenin -(y)I eki, 4 ayrı biçimde gerçekleşmektedir: kapalı ön düz [i], kapalı arka düz [ı], kapalı ön yuvarlak [ü]ve arka kapalı yuvarlak [u]. Kapalı Ünlü Uyumu Kuralı, çokseslemli bir sözcükte, birinci seslem dışındaki seslemlerin ünlülerinin, ilk seslemdeki ünlü ile arka/ön ve düz/yuvarlak boyutlarında benzeştiğini belirtir. Kapalı Ünlü Uyumu Kuralını şöyle gösterebiliriz:
Kapalı Ünlü Uyumu Kuralı
[Ü] ^ [Ü] / [Ü] [-Ü]([-Ü])#
[+kap] [a arka] [a arka]
[P yuv] [P yuv]
Kapalı Ünlü Uyumu Kuralı, derin yapıda [+kap] olarak belirtilmiş olan sonek ünlüsünü, ön/arka ve yuvarlaklık boyutları açısından sözcüğün son seslemindeki ünlü ile benzeştirecek ve sonek ünlüsünü [i], [>], [ü], [u] yerleştirecektir,
Kapalı Ünlü Uyumu Kuralı, ünlüsü kapalı ünlü olan tüm soneklerin ünlülerinde, eklendikleri sözcüğün son seslemindeki ünlünün niteliğine bağlı olarak kapalı ön düz [i], kapalı arka düz [ı], kapalı ön yuvarlak [ü] ya da arka kapalı yuvarlak
[u] olarak oluşturulacağını belirtir. Buna göre iyelik eki -si, bir yere ait olduğunu ifade eden -ll eklerinin aşağıdaki biçimleri vardır:
Oda-sı Iğdır-lı
Ütü-sü Karagümrük-lü
Ev-i Edirne-li
Kutu-su îstanbul-lu
Türkçenin Açık ve Kapalı Ünlü Uyumu Kuralları dillerde ünlülerin etraflarında bulundukları seslerle benzeştiğini gösteren kurallardır,
Aşağıdaki Türkçe sözcüklerdeki -cA sonekinin değişkelerini inceleyin.
güzel-ce
akıllı-ca
iyi-ce
hızlı-ca
büyük-çe
ağır-ca
- -cA sonekinin değişkeleri nelerdir?
- Bu değişkelerdeki ünlülerin nitelikleri aynı mıdır?
- Türkçe'de -cA sonekinin değişkelerindeki ünlünün değişimini belirleyen sesbilimsel kural var mı? Evet ise, bu kural nedir ve sonekin ünlüsünün niteliğini nasıl belirlemektedir?
Ünsüz Uyuşmaları
Dillerde ünsüzler de etraflarındaki seslerle benzeşir. Türkçede sözcük içinde ve bi- çimbirim sınırlarında genizsil ünsüzler /m/ ve /n/ oluşma noktası bakımından ve ötümlü dişyuvasıl sürtünmeli /z/ ünsüzü arkasından gelen sesin ötümsüz sesbilgi- sel özellikleri bakımından birbirleriyle benzeşir. Bu benzeşmeler genizsil benzeşmesi ve ötümsüzleşme süreçlerinde görmekteyiz.
Genizsil Benzeşmesi
Türkçe köklerde çoğunlukla genizsil sesler arkalarından gelen patlamalı sesler ile eş çıkışlıdır.
Kök Sesbirimsel Sesbilgisel
pembe /penbe/ [pembe]
şimdi /Jimdi/ [Jindi]
pembe ve şimdi sözcüklerinin söylenişinde görüldüğü gibi, sözcük ortasındaki /m/ sesi birinci sözcükte arkasından gelen [d] sesi ile oluşum noktasında benzeşerek dişsil genizsil /n/ olarak oluşturulmaktadır.
Daha önce gördüğümüz gibi Türkçede genizsil seslerin benzeşme örneklerinden bir başkası, dişsil genizsil /n/ sesinin, arkasından gelen patlamalı ünsüz ile oluşum noktası açısından benzeşmesidir,
Kök Sesbirimsel Sesbilgisel
yenge /jenge/ [jepje]
tango /tango/ [tapgo]
onbir /onbir/ [ombir]
Yenge, tango, onbir gibi sözcüklerin söylenişinde görüldüğü gibi dişyuvasıl genizsil /n/ sesi arkasından gelen patlamalı ünsüz ile oluşum noktası açısından benzeşmektedir.
Ötümsüzleşme
Türkçede son sesi ötümlü sürtünmeli ünsüz olan bir kökten sonra ötümsüz bir ünsüz ile başlayan sonek geldiği durumlarda, kökün son sesi ötümsüzleşir.
Kök Sesbirimsel Sesbilgisel Sesbirimsel Sesbilgisel
tuz /tuz + lu/ [thuzlu] /tuz + suz/ [thussuz]
bez /bez+li/ [bezli] /bez-siz/ [bessiz]
Aşağıdaki Türkçe sözcüklere eklenen -DA sonekinin ilk sesini inceleyin: (Bu sözcüklerde- SIRA SİZDE
ki [e]/[a] değişimine bakmayın. 0 değişim Açik Ünlü Uyumu kuralı ile açıklanmaktadır ve burada örneklenen ünsüz değişimini etkilememektedir.)
Araba-da ders-te
Okul-da sınıf-ta
Tuz-da saç-ta
Istasyon-da bardak-ta Bilgisayar-da ayak-ta
- Yukarıdaki sözcüklere eklenen -DA sonekinin kaç değişkesi vardır?
- Bu değişkelerin ilk seslerindeki değişim nedir?
- Sizce, bu değişke hangi tür sesbilimsel kuralın örneğidir? Açıklayın.
Ses Düşmeleri
Sözcüklerin ses yapısını etkileyen süreçlerden biri ses düşmeleridir. Bir çok dilde sözcüklerin sesbilgisel göstergelerinde, yani söylenişinde, sözcüğün sesbilimsel göstergesinde bulunan sesler düşürülmektedir. Türkçede bunun örneğini olağan, özensiz ve hızlı konuşma ortamında, bazı sözcük ve biçimbirimlerde düşürülen ünlü ve ünsüzlerde görmekteyiz. Ses düşmesi, sözcük türüne göre, tek ünlünün düşmesi veya bir veya birden çok seslemin düşmesi olarak uygulanmaktadır.
Ünlü Düşmeleri
Türkçede bazı yer belirteçleri, ne-soru sözcüğü ile yapılan sorularda ses düşmeleri olmaktadır. Aşağıdaki sözcüklerin sesbilimsel göstergesi ile söyleniş biçimlerine bakın:
Kök |
Sesbilimsel |
Sesbilgisel |
içerisi |
/iferisi/ |
[ifersi] |
içeride |
/iferide/ |
[iferde] |
dışarısı |
/drajarrasra/ |
[dıjarsra] |
dışarıda |
/drajarrada/ |
[drajarda] |
yukarısı |
/yukarrasra]/ |
[yukarsra] |
yukarıda |
/yukarrada/ |
[yukarda] |
Görüldüğü gibi, kökün son sesi kapalı düz ünlü olan yer belirteçlerine {-DA}/{- DAn} durum ekleri ya da iyelik eki {-sI} gibi ünsüz ile başlayan bir ek eklendiğinde, kökün son ünlüsü düşürülmekte ve sözcük üç seslemli olarak söylenmektedir: Yer belirteçlerinden aşağı sözcüğünün son ünlüsü olan /ra/, köke ünsüz ile başlayan bir ek eklendiğinde ve kökün son sesi olduğu durumlarda düşmektedir. [ra] ünlüsünün düşmesi kökün ikinci seslemindeki [a] ünlüsünün uzatılmasına yol açmaktadır:
Kök Sesbilimsel Sesbilgisel
aşağı /ajara/ [aja:]
aşağısı /ajarasra/ [aja:sı]
aşağıda /ajarada/ [aja:da]
Türkçede ses düşmelerinin görüldüğü bir başka ortam da ne soru sözcüğü ile oluşturulmuş kalıp sorulardır. Bu tür sorularda, ne soru sözcüğünün ünlüsü olan /e/ düşürülmekte ve genellikle ne-den sonra gelen sözcüğün ilk sesi uzatılmaktadır:
(ç) ne olur [no.-luri
ne haber [na.-beri
ne yapıyorsun [ na.-pıyorsun]
‘ne haber’ ve ‘ne yapıyorsun’ yapılarında, ne- soru sözcüğünden sonra gelen haber ve yapıyorsun sözcüklerinin ilk sesleri de düşmekte ve /a/ sesi uzatılmaktadır.
Aşağıdaki sözcüklerin sesbilimsel ve sesbilgisel gösterimlerini inceleyin:
Kök Sesbilimsel gösterge Sesbilgisel gösterge
pazartesi /pazar/+/ertesi [pazartesi]
Cumartesi /cuma/+/ertesi/ [cumartesi]
Bu sözcüklerin sesbilimsel gösterrgesi ile sesbilgisel göstergesi arasındaki farkı inceleyin ve hangi sesbilimsel sürecin uygulandığını belirleyin. Bu kuralı sözlü olarak ifade edin.
Ünsüz Düşmeleri
Diller sözcüklerde ünsüzleri de düşürmektedir. Türkçede hızlı konuşmada uygulanan ünsüz düşmeleri özellikle akıcı ve kayıcı ünsüzleri etkilemekte ve /r/, /l/, /y/, /h/ seslerinin düşmesinde görülmektedir.
(i) AY düşmesi
Bir sözcüğünün son sesi konumunda bulunan akıcı /r/ sesi hızlı konuşmada çoğunlukla düşürülmektedir.
Sesbilimsel Sesbilgisel
bir /bir/ [bi]
Aynı biçimde, {-Iyor} ekinden sonra gelen kişi ekinin ikinci ve üçıncü tekil ya da çoğul kişi eki olduğu durumlarda -Iyor ekinin son sesi olan akıcı /r/- düşer:
Sesbilimsel Sesbilgisel
geliyor /gelijor/ Ijelijo]
geliyorlar /gelijorlar/ [Jelijolar]
geliyorsun /gelijorsun/ [Jelijosun]
geliyorsunuz /gelijorsunuz/ [Jelijosunuz]
Yukarıdaki örnekler Türkçede {-Iyor} ekinden sonra gelen kişi ekinin ikinci ve üçıncü tekil ya da çoğul kişi eki olduğu durumlarda -Iyor ekinin son sesi olan akıcı /r/- düştüğünü göstermektedir,
Aşağıdaki sözcüklerin sesbilimsel ve sesbilgisel göstergeleri üzerinde çalışarak aşağıdaki SI RA S i Z D E
soruları yanıtlayınız.
Sesbilimsel Sesbilgisel
alsın /alsuın/ [a:suın]
kalsın /kalsam/ [kha:suın]
olsun /olsun/ [o:sun]
nasılsınız /nasuılsuınuız/ [nasuısuınuız]/?[nasısın]
- Yukarıdaki sözcüklerin söylenişinde hangi kural uygulanmaktadır?
- Bu kuralı sözlü olarak ifade edin.
/h/ düşmesi
Türkçede bir başka ünsüz düşürme hane sözcüğü ile oluşturulan bileşik sözcüklerde /h/ sesinin düşürülmesidir. Sözcük içi biçimbirim sınırlarında, iki /a/ ünlüsü arasında bulunan /h/ sesi çoğunlukla düşürülmekte, /h/ sesinin düşürülmesi sonucunda /a/ ünlüsü uzun ünlü olarak söylenmektedir.
Sözcük Sesbilimsel Sesbilgisel
postahane /postahane/ [phostha:ne]
hastahane /hastahane/ [hastha:ne]
pastahane /pastahane/ [phastha:ne]
Türkçede /h/ sesinin düşürüldüğü bir başka bağlam da Ahmet, Mehmet gibi özel adlarda, /m/ genizsil ünsüzünden önce gelen durumlardır:
Sözcük Sesbilimsel Sesbilgisel
Ahmet /Ahmet/ [a:met]
Mehmet /mehmet/ [me:met]
Mahmut /mahmut/ [ma:mut]
Türkçede günlük özensiz konuşmalarda sıkça rastlanan bir başka ses düşürme ise özel ad Mustafa sözcüğünün arkasından bey sözcüğü geldiği durumlarda görülmektedir.
Sesbilimsel Sesbilgisel
Mustafa Bey /mustafa bej/ -> [ musta: bej]
Mustafa Bey ifadesi çoğunlukla /f/ sesi düşürülerek ve /a/ sesi uzatılarak söylenmektedir:
Ünsüz Düşürülmesi
Ünlü ile biten bir sözcük gövdesinden sonra ünlü ile başlayan bir sonek eklendiğinde ve üçüncü kişi iyelik ekinden sonra gelen durum eklerinden önce, sözcük gövdesi ile sonek arasına sonekin biçimbirimsel sınıflandırmasına göre niteliği belirlenmiş bir ünsüz bulunur. Biçimbirimsel sınıflandırmaya bağlı olan bu tür 3 ünsüz vardır: /y/ {-(y)I}, {-(y)A}, {-(y)AcAK}; /s/ {-(s)I(n)}; ve /n/ {-(n)In}. Bunlar eklerin birer değişkesini oluşturur.
(i) /y/- düşürmesi
{-(y)I}, {-(y)A} durum ekleri son sesi ünsüz olan ad kök ve gövdelerine eklendiğinde ve {-(y)AcAK} gibi eylem çekim eki son sesi ünsüz olan eylem kök ve gövdelerine eklendiğinde ekteki /y/ sesi düşürülür:
ev+ {-(y)I} |
|
ev-i |
koş+ {-(y)AcAK} |
^ koş-acak |
kibrit+ {-(y)I} |
|
kibrit-i |
bak+ {-(y)AcAK} |
^ bak-acak |
kaş+ {-(y)I} |
|
kaş-ı |
gör+ {-(y)AcAK} |
^ gör-ecek |
göl+ {-(y)I} |
|
göl-ü |
bil+ {-(y)AcAK} |
^ bil-ecek |
Aynı ekler, son sesi ünlü ile biten |
ad ve eylem kök ve |
gövdelerine eklendiğin- |
de /y/ sesi düşürülmez. |
şişe+{-(y)I) |
|
şişe-yi |
ağla+ {-(y)AcAK} |
|
ağla-yacak |
ütü+{-(y)I} |
|
ütü-yü |
yürü+ {-(y)AcAK} |
|
yürü-yecek |
kutu+{-(y)A} |
|
kutu-ya |
oku+ {-(y)AcAK} |
|
oku-yacak |
olta+{-(y)A} |
|
olta-ya |
bekle+ {-(y)AcAK} |
|
bekle-yecek |
(ii) /s/-düşürmesi
Üçüncü tekil kişi iyelik soneki {-(s)I(n)}, son sesi ünsüz olan ad kök ve gövdelerine eklendiğinde, sonekin /s/ sesi düşürülür:
sav |
+ |
{-(s)I(n)} |
|
sav-ı |
çay |
+ |
{-(s)I(n)} |
|
çay-ı |
el |
+ |
{-(s)I(n)} |
|
el-i |
{-(s)I(n)} eki son sesi ünlü olan kök ve gövdelere eklendiği durumlarda ise, kök ve gövde ile sonek arasındaki /s/ sesi düşürülmez:
masa |
+ |
{-(s)I(n)} |
|
masa-sı |
kapı |
+ |
{-(s)I(n)} |
|
kapı-sı |
olta |
+ |
{-(s)I(n)} |
|
olta-sı |
ütü |
+ |
{-(s)I(n)} |
|
ütü-sü |
(iii) /n/-düşürmesi
{-(n)In} tamlayan eki, ünlü ile biten adlara eklendiğinde /n/ sesi düşürülmez:
Berna + {-(n)In} ^ Berna-nın
torba + {-(n)In} ^ torba-nın
kutu + {-(n)In} ^ kutu-nun
Ünsüz ile biten adlara eklendiğinde ise /n/ sesi düşürülür:
Aylin + {-(n)In} ^ Aylin-in
Kalem + {-(n)In} ^ kalem-in
Üçüncü tekil kişi iyelik soneki {-(s)I(n)} eklenen gövdelere {-(y)lA}’dan başka durum ekleri eklendiğinde /n/ sesi düşürülmez:
masa + {-(s)I(n)} + {(y)I} ^ masa- sı - nı
masa + {-(s)I(n)} + {(y)A} ^ masa- sı + na
masa + {-(s)I(n)} + {DA} ^ masa- sı + nda
masa + {-(s)I(n)} + {DAn} ^ masa- sı + ndan
Üçüncü tekil kişi iyelik soneki {-(s)I(n)} eklenmiş olan ad gövdelerine {-(y)lA) durum eki eklendiğinde ise, iyelik ekinin /n/ sesi düşürülür, {-(y)lA} durum ekinin /y/ sesi düşürülmez:
masa + {-(s)I(n)} + {(y)lA} ^ masa- sı -yla Özellik Değişmesi
Dillerde sesler sesbilimsel gösterimlerindeki özelliklerini değiştirerek değişik özellikler edinebilirler. Bu özellik değiştirme sesin sözcük içinde bulunduğu konuma bağlı olarak belirlenebilir. Türkçedeki ötümsuz patlamalı sesler olan /p/, /t/, /k/’nın soluklanmasını özellik değiştirma kuralına örnek olarak verebiliriz.
Soluklanma
Daha önce belirttiğimiz gibi Türkçede ötümsuz patlamalı sesler olan /p/, /t/, /k/ sözcük ve seslem başında olduklarında soluklu olarak söylenmektedir.
Kök |
Sesbilimsel |
Sesbilgisel |
pil |
/pil/ |
[phil] |
çapa |
/f apa/ |
[f apha] |
tek |
/tek/ |
[thek] |
batı |
/batra/ |
[bathra] |
kal |
/kal/ |
[khal] |
bakır |
/bakrar/ |
[bakhrar] |
Bu sözcüklerin sesbilgisel gösterimlerinde görüldüğü gibi, Türkçede ötümsüz patlamalı sesler sözcük ve seslem başında olduklarında soluklu olarak oluşturulmaktadır. Buna göre, soluksuz olan ötümsüz patlamalı sesler, sözcük ve seslem başında özeliklerini değiştirerek soluklu olmaktadır. Soluklanma Kuralını şöyle oluşturmuştuk:
Soluklanma Kuralı
Ünsüz o -> [+soluklu] / #_____________
+patlamalı
Soluklanma Kuralı, görüldüğü gibi bir doğal sınıf oluşturan ötümsuz patlamalı seslerin tümüne uygulanmaktadır. Türkçenin ötümsüz patlamalı sesleri olan /p/, /t/, /k/ sesleri sözcük ve seslem başında bulunduklarında soluklu olarak oluşturulmaktadır.
Ünlü Yükselmesi
Özellik değişimi ünsüzlerde olduğu kadar ünlülerde de görülür. Örneğin, Türkçe- de gelecek zaman eki olan -(y)AcAk soneki bir eyleme eklendiğinde, sonekteki /y/ sesi kendinden önce gelen açık ünlüyü kapalı ünlüye dönüştürür.
Kök |
Sesbilimsel |
|
Sesbilgisel |
bekleyecek |
/bekle + jecek/ |
|
[bekliyecek] |
arayacak |
/ara + yacak/ |
|
[arıyacak] |
bekleyen |
/bekle + yen/ |
|
[bekliyen] |
diyor |
/de + iyor/ |
|
[diyor] |
bakayım |
/bak-ayım/ |
|
[bakim] |
Bekliyecek ve arıyacak sözcükleri seslem düşmesi sonucu beklicek ve aricak olarak söylenir:
Kök Sesbirimsel Sesbilgisel
bekle + yecek /bekle + yecek/ [bekliyecek] ara + yacak /ara + yacak/ [arıyacak]
Genizsilleşme
Türkçede ünsüz bezeşmelerinin bir başka örneği de olan akıcı /l/ sesinin son sesi genizsil ünsüz olan on, ğinde genizsil özelliğine değişmesidir,
Kök Sesbirimsel Sesbilgisel
on + lar /on+lar/ [onnar]
bin + ler /bin+ler/ [binner]
Yukarıdaki sözcüklerin söylenişinde görüldüğü gibi, on, bin gibi sözcüklere eklenen
{-lAr} biçimbirimin ilk sesi olan akıcı /l/ sesi eş genizsil [n]’ye değişm Ünlü Eklenmesi
Diller sesbilimsel bileşenlerinin özelliklerine bağlı olarak, bazı durumlarda sözcük yapısı içinde sesler ekleyebilirler. Ünlü eklenmesinin örneğini Türkçede alıntı sözcüklerde sözcük başında bulunan ünsüz kümeciklerinin ünlü eklenmesi ile bölünmesinde görebiliriz,
Sözcük Başı Kümeleri
Türkçede sözcük başında ünsüz kümecikleri bulunan alıntı sözcüklerde, kümecikler genellikle sözcük başına getirilen ya da ünsüzlerin arasına sokulan kapalı ünlüler ile bölünme eğilimi gösterir ve Türkçenin seslem yapısına uygun bir biçime sokulur.
Ünsüz kümeciklerinin arasına yerleştirilen ünlünün niteliği kümeciğin ilk sesi olan ünsüz ile sözcüğün ilk ünlüsü tarafından belirlenir. İlk sesi artdamaksıl ünsüz olan kümeciklerin arasına yerleştirilen kapalı ünlü, her zaman arka kapalı ünlüdür, Ancak sözcüğün ilk seslemindeki ünlü ile yuvarlak/düz niteliğinde uyumludur.
Küme |
|
Ünlü Eklenmesi |
grup |
|
gurup |
klüp |
|
kulüp |
krem |
|
kırem |
İlk sesi artdamaksıl olmayan kümeciklerde ise ünsüzler arasına yerleştirilen kapalı ünlü, her zaman düz kapalı ünlüdür; ancak sözcüğün ilk seslemindeki ünlü ile arka/ön niteliğinde uyumludur.
spor ^ sıpor
tren ^ tiren
Sözcük başında bulunan ünsüz kümeciğinin ilk sesi dişyuvasıl sürtünmeli ötüm- süz ünsüz /s/ olan alıntı sözcüklerde çoğunlukla sözcük başına yerleştirilen düz kapalı ünlü kümeciği böler. Yerleştirilen düz kapalı ünlü çoğunlukla ön ünlüdür.
i + skele i + skarpin i + skonto
i + statistik
Ancak bazı durumlarda arka kapalı düz ünlü de yerleştirilir: ı + spanak
Seslerin Yer Değişimi
Dillerde bazı sözcüklerde sesler yer değiştirmektedir. Bu yer değiştirme genellikle belli sözcüklerde görülmektedir. Örneğin Türkçede bazı anadili konuşurları kibrit sözcüğünü, kirbit olarak akıcı /r/ sesi ile ötümlü patlamalı ses olan /b/’nin yerini değiştirerek söylemektedir.
Dil Sürçmeleri
Günlük konuşmada ortaya çıkan dil sürçmeleri sesbilimsel süreçlerin kurallı olduğunu gösteren kanıtlardan biridir. Türkçe’de kaydedilmiş bazı dil sürçmelerine bir bakalım:
Saba çarfetmiyorum Gazla kaş arası Çat taşalsm...
Mustafa Çandal salıyorr..
Çayıf keyi içinn...
Buradaki ses değişimlerine bir göz atarsak, bunların kurallı olduğunu görürüz. Saba çarfetmiyorum ve Mustafa Çandal salıyorr sözcüklerin ilk sesleri yer değiştirmiş, Çat taşalsm da ise çatlasın eyleminin ilk seslemi ile taş yer değiştirmiştir. Gazla kaş arasinda ise deyimin ilk iki sözcüğü olan kaş ve göz yer değiştirmişler, aynı zamanda göz sözcüğünün ünlüsü kaş sözcüğünün ünlüsüyle değiştirilmiştir. Çayıf keyi için’de birinci sözcüğün son sesi olan akıcı /r/ düşürülmüş ve ikinci szcük keyfin son sesi yer değiştirip ilk sözcüğün yerinde oluşturulmuştur. Bu değişiklikler sesbilimsel süreçlerin kurallı olduğunu göstermektedir. Sesler niteliklerine ve bulundukları konumlara bağlı olarak ya düşürülmekte ya da yer değiştirmektedir.
Özet
Bir dildeki sesler arasında karşıtsal ve bütüncül
AMAÇ
\1 dağılım ilişkisini tanımlayabilmek.
Birbirleri arasında anlam farkı yalnızca bir ses tarafından oluşturulan sözcüklere en küçük çiftler denir. Iki ses en küçük ikilide birbirinin yerine geçtiğinde anlamsal farklılığa yol açarsa bu iki ses o dilde birer sesbirimdir ve aralarındaki dağılım 'karşıtsal dağılımdır'. En küçük ikilide iki ses birbirinin yerine geçme ilişkisi içinde değilse aralarındaki dağılım bütüncül dağılımdır. Bir sözcükte bir sesbilgisel özelliğin artı [+] değeri, diğer sözcüklerdeki eksi [-] değeri ile karşıtlık ortaya çıkardığında, o sesbilgisel özellik incelenen dil için ayırıcı özelliktir.
Sesbilimsel koşullanmayı ve koşullanmayı ortaya çıkaran biçim-ses ilişkisini açıklamak.
Dillerde sesbilimsel ve biçimbilimsel sunumlar tektir. Ancak sesler belirli sesdizilimleri içinde ses çevresinden etkilenerek değişime uğrarlar ve böylece söyleyişte bir sesbirimin ve biçimbirimin değişkeleri ortaya çıkar. Bir sesbirimin değişkesi 'sesbirimcik'; bir biçimbirimin değişkesi ise alt biçimlik olarak adlandırılır.
Bürün, vurgu ve ezgi kavramları ve bürünsel
^3 özelliklerin dilde anlamın oluşumuna etkisini irdeleyebilmek.
Söyleyişte belirli ezgi ve vurgu yapılarıyla oluşan sesletimsel özelliklere bürünsel özellikler denir. Bürünsel özellikler sözcük, öbek ve tümce anlamı açısından ele alındığından parçalar üstü sesbilimsel özellikler olarak da ele alınır. Seslemlerden oluşan sözcüklerde bir seslem diğerlerine göre daha güçlü sesletilirse o seslem birincil vurgu; diğerleri ise zayıf vurgu alır. Vurgu Türkçe örneğinde olduğu gibi eşseslilik söz konusu olduğunda anlam ayrıştıran bir özelliktir. [mmsrar] sözcüğünün ilk seslemi birincil vurgulu olduğunda 'yer adı'; ikinci seslemi birincil vurguyla sesletildiğin- de [mmsrar] ise cins adı anlamı ortaya çıkar.
Dillerde görülen değişik sesbilimsel süreçlerin
amaç
▼4 türlerini ve kurallarım betimleyebilmek.
Bir dildeki sesbilimsel göstergeler ile onların sesbilgisel göstergeleri arasında ses düşmeleri, ses eklemeleri, ses değiştirmeleri gibi ses olaylarıyla farklılaşmaya yol açan süreçlere sesbilimsel süreç denir. Sözcüklerin söylenişinde sesbilimsel süreçler bazı ses değişikliklerine yol açar. Bu değişiklikler sözcüğün sesbilimsel yapısı üzerinde (i) ses, ve bazı durumlarda seslem düşmeleri, (ii) ses, ve bazı durumlarda seslem eklemeleri, (iii) ses benzeşmeleri, (iv) özellik değiştirmeleri ve (iv) seslerin sözcük yapısı içinde yer değiştirmesi gibi etkiler yaratır.
- Aşağıda verilen sözcüklerin sesbilimsel göstergesi ile sesbilgisel göstergesi arasındaki farklılık, hangi sesbilimsel sürecin uygulandığını göstermektedir?
Sesbilimsel Sesbilgisel içeceğim /if edgeim/ [if dge:m] gideceğim- /gidedgeim/ [Jid3e:m] alacağım- /aladgamm/ [aldgarn]
- Ses benzeşmesi
- Ses eklemesi
- Ses yer değiştirmesi
- Ses düşmesi
- Özellik değiştirmesi
- ve 3. soruları aşağıdaki bilgilere göre yanıtlayınız. Sesbilimsel Sesbilgisel
şöyle ^ şö:le
böyle ^ bö:le
koy ^ ko
şey et- ^ şe:t
- 2. Yukarıda verilen sözcüklerin söylenişinde örneklenen sesbilimsel kural aşağıdakilerden hangisidir?
- Ses benzeşmesi
- Ünlü eklemesi
- Ses yer değiştirmesi
- Ünsüz düşmesi
- Özellik değiştirmesi
- ve 5. soruları aşağıdaki bilgilere göre yanıtlayınız. Türkçe sözcüklerin söyleniş biçimlerine bakınız: burada -> burda
şurada -> şurda
orada -> orda
- 4. Aşağıdakilerden hangisi 'şurada' ifadesinin Uluslararası Ses Alfabesi ile sesbilimsel göstergesi olabilir?
- /Jorada/
- /Jorda/
- /tJmrdrn/
- /şurda/
- /arada/
- 5. Yukarıda gözlemlenen sesbilimsel kural aşağıdaki- lerden hangisidir?
- Ünlü düşmesi
- Ünsüz düşmesi
- Benzeşme
- Ötümsüzleşme
- Ünlü yükselmesi
- 6. Bir dilde sesbilgisel özellikleri birbirine benzeyen ancak birinin bulunduğu ortamda diğerinin bulunmadığı ses dağılımına ne ad verilir?
- Karşıtsal Dağılım
- Serbest Dağılım
- Ünlü Dağılımı
- Bütünleyici Dağılım
- En Küçük Çift Dağılımı
- 7. Aşağıdakilerden hangisi en küçük çift değildir?
- sel zil
- tel tül
- bel bil
- kaş baş
- del tel
- 8. Aşağıdaki örnekler Türkçe’deki akıcı [r], vurmalı [r] ve ötümsüz [r] ünsüzlerinin dağılımını göstermektedir.
[r] [r] [r] [r]
Kök Sesbilgisel Kök Sesbilgisel Kök Sesbilgisel Kök Sesbilgisel ray rajarka arkha ara ara var var
renk re?c erken erchen veri veri ver ver
rol rol telgraf telgraf sarı sari bir bir
Bu ünsüzler arasındaki ilişkiyi aşağıdakilerden hangisi doğru olarak tanımlar?
- Türkçe’de akıcı [r], vurmalı [r] ve ötümsüz [r] sesleri karşıtsal dağılım içindedir.
- Türkçe’de akıcı [r], vurmalı [r] ve ötümsüz [r] sesleri serbest değişim içindedir.
- Türkçe’de akıcı [r], vurmalı [r] ve ötümsüz [r] sesleri bütünleyici dağılım içindedir.
- Türkçe’de akıcı [r], vurmalı [r] ve ötümsüz [r] sesleri birer sesbirimdir.
- Yukarıdakilerin hiç biri.
- 9. Aşağıdaki örnekler Batı Afrika dili olan Akan dilinde olumsuzluk ifaden eden genizsil [m], [n] ve [?] biçimlerini göstermektedir. Bu dilde olumsuzluk için 3 alt bi- çimliğin olmasına neden olan sesbilimsel koşullanma aşağıdakilerden hangisidir?
mı pe “ben beğeniyorum” mı mpe “ben beğenmiyorum” mı tı “ben konuşuyorum” mı ntı “ben konuşmuyorum” mı ko “ben gidiyorum” mı ^ko “ben gitmiyorum”
- Ünsüzlerin çıkış yeri
- Ünsüzlerin soluklu oluşu
- Ünsüz benzeşmesi
- Ünlü benzeşmesi
- Ötümsüzleşme
- 10. Aşağıdakilerden hangisi soru sesletimi taşımaktadır?
- [1]Biraz daha çorba1\.
- 2Biraz daha çor3ba3/
- 2Şe3ker1\
- 2E3vet1\
- Hepsi.
1. e |
Eğer bu soruyu yanlış yanıtladıysanız “Ünlü Düşmesi” ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. |
2. e |
Eğer bu soruyu yanlış yanıtladıysanız “Ünsüz Düşmesi” ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. |
3. a |
Eğer bu soruyu yanlış yanıtladıysanız “Ünsüz Düşmesi” ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. |
4. a |
Eğer bu soruyu yanlış yanıtladıysanız “Ünlü Düşmesi” ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. |
5. a |
Eğer bu soruyu yanlış yanıtladıysanız “Ünlü Düşmesi” ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. |
6. d |
Eğer bu soruyu yanlış yanıtladıysanız “Bütünleyici Dağılım ve Sesbirimciklerle” ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. |
7. a |
Eğer bu soruyu yanlış yanıtladıysanız “Sesbilimlerin Dağılımları” ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. |
8. c |
Eğer bu soruyu yanlış yanıtladıysanız “Bütünleyici Dağılım ve Sesbirimciklerle” ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. |
9. a |
Eğer bu soruyu yanlış yanıtladıysanız “Biçim- bilim ve Sesbilim” ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. |
10. b |
Eğer bu soruyu yanlış yanıtladıysanız “Bürünsel Sesbilim” ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. |
A t E a Y e z Si ra cö |
|
Sıra Sizde |
1 |
a. dur |
kur, sur, nur |
Jal |
sal, bal,dal |
raj |
kay, bay,say |
jaJ |
kaş, baş, taş |
tJek |
tek,sek, |
- /d, J, r, j, tJ/
Sıra Sizde 2
- [th] - sözcük başında ve seslem başında
[t] - seslem sonunda, arkasından bir ünsüz geldiği durumlarda
Sözcük sonunda, soluklu ötümsüz dişyuvasıl patlamalı [th] ve soluksuz ötümsüz dişyuvasıl patlamalı [t] serbest değişim içindedir.
Soluklu ötümsüz dişyuvasıl patlamalı [th] ve soluksuz ötümsüz dişyuvasıl patlamalı [t] bütünleyici dağılım içindedir.
- Soluklu ötümsüz dişyuvasıl patlamalı [th] ve soluksuz ötümsüz dişyuvasıl patlamalı [t] aynı sesin sesbi- rimcikleridir.
- /t/
Sıra Sizde 3
Ötümlü ve Ötümsüz ünlüler bütünleyici dağılım içindedir. Ötümsüz ünlüler sözcük sonundadır. Diğer konumlarda ünlüler ötümlüdür.
Sıra Sizde 4
Türkçe sözcüklerin sonunda patlamalı ve sürtünmeli ünsüz ile bir akıcı olduğu durumlarda, akıcı ünsüz patlamalı ya da sürtünmeli ünsüzden önce gelir
Sıra Sizde 5
- -ce, ca, çe
- Hayır. [a] ve [e] ünlüleri vardır.
- Açık Ünlü Uyumu, -cA sonekinin değişkelerindeki ünlünün değişimini belirlemektedir. Son seslemindeki ünlü [i]/[ü]/[e], yani ön ünlü olan sözcüklerden sonra sonekin ünlüsü ön ünlü olan [e] olarak, son seslemindeki ünlü [ı] ya da [a], yani arka ünlü olan sözcüklerden sonra, sonekin ünlüsü arka ünlü olan [a] olarak gerçekleşmektedir.
Sıra Sizde 6
- Iki değişkesi vardır.
- [d]/[t]
- Ötümsüzleşme Kuralı. -DA sonekinin eklendiği sözcüğün son sesi ötümlü ise sonekin ilk sesi [d], ötüm- süz ise [t] olarak gerçekleşmektedir.
Sıra Sizde 7
Ertesi ile bileşik ad oluşturan gün adlarında, ertesi sözcüğünün ilk seslemi düşürülmektedir.
Sıra Sizde 8
- // düşmesi
- Son sesi /l/ olan sözcüklere, ilk sesi /s/ ünsüzü olan ve ünlüsü [+kap] olan bir sonek eklendiği durumlarda /l/ sesi çoğunlukla düşürülmektedir. Bu durumlarda düşürülen /l/'den önce gelen ünlü uzatılır.
Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar
Başkan, Ö. (1958). Some Phonological Remarks with Special Reference to Turkish Phonemics. Litera, 5.
___ . (1955). Fonemik Tahlilde Kıstaslar Meselesi.
İstanbul.
Clements, G. N. ve Sezer, E. (1982). Vowel and consonant disharmony in Turkish. H. van der Hulst ve N. Smith (haz.), The Structure of Phonological Representation. 2. kısım, 213-255. Dordrect: Foris.
Csato, E. A. (1999). Syllabic harmony in Turkic: The evidence of code-copying. B. Brendemoen, E. Lanza, ve E. Ryen (haz.), Language Encounters Across Time and Pace. Oslo: Novus Press.
Çakır, C. (2000). On non-final stress in Turkish simplex words. A. Göksel ve C. Kerslake (haz.), Studies on Turkish and Turkic Languages. Harrasowitz: Wiesbaden.
Demircan, Ö. (1981). Türkiye Türkçe'sinde seslemleme. Dilbilim, VI. İstanbul.
___ . (1981). Türkçe'de Ezgilemeye Giriş. TDAY
Belleten.
___ . (1979). Türkiye Türkçesi'nde Vurgulama ve
Odaklama. TDAY Belleten.
___ . (1979). Türkiye Türkçesinin Ses Düzeni Türkiye Türkçesinde Sesler. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
___ . (1978). Bileşik Sözcük ve Bileşik Sözcüklerde
Vurgu. TDAY Belleten.
___ . (1976). Türk Dilinde Ek Vurgusu. Türk Dili,
294.
___ . (1976). Türkiye yer adlarında vurgu. Türk
Dili, 300.
___ . (1975). Türk Dilinde Vurgu, Sözcük Vurgusu. Türk Dili, 284.
Ekenel, H. K., Arslan, L. M. ve Özsoy, A. S. (2003). Türkçe’de ezginin çözümlenmesi ve modellenmesi. G. König, N. Büyükkantarcıoğlu, F. Karahan (haz.), XVI. Dilbilim Kurultayı Bildirileri. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları.
Ergenç, 1. (1989). Türkiye Türkçesinin Görevsel Sesbilimi. Ankara: Engin Yayınevi.
Erguvanlı, E. E. (1984). Word order in Turkish. University of California Press.
Foster, J. F. (1969). On some phonological rules of Turkish. University of Illinois, Doktora Tezi.
Inkelas, S. ve Orgun, O. (1992). Extrametricality and syllable weight in Turkish. Tucson: West Coast Conference on Linguistics.
___ . (1993). Turkish Coda Devoicing: A Prosodic
Constraint on Extrametricality. Los Angeles, CA.: Linguistic Society of America.
Kelepir, M. (2000). To be or not to be faithful. A. Göksel ve C. Kerslake (haz.), Studies on Turkish and Turkic Languages. Harrasowitz: Wiesbaden.
Konrod, A. (1981). Towards understanding Turkish stress. Essex Üniversitesi, Doktora Tezi.
Kopkallı-Yavuz, H. (2000). Acoustic analysis of voicing contrast in Turkish stops. A. Göksel ve C. Kerslake (haz.), Studies on Turkish and Turkic Languages. Harrasowitz: Wiesbaden.
___ . (2003). Interaction between syllable structure
and vowel length: Example from Turkish /a/. A. S. Özsoy, D. Akar, M. Nakipoğlu-Demiralp, E. E. Erguvanlı-Taylan, A. Aksu-Koç (haz.), Studies in Turkish Linguistics. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi.
Kornfilt, J. (1999). Turkish. London: Routledge.
___ . (1986). Stem-penultimate empty Cs,
compensatory lengthening, and vowel epenthesis in Turkish. L. Wetzel ve E. Sezer (haz.), Studies in Compensatory Lengthening. Dordrecht: Foris.
Köktürk, D. (1987). Word stress in Turkish. Boğaziçi Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi.
Lees, R. (1966). On the interpretation of Turkish vowel alternation. Anthropological Linguistics, 9, 32-39.
___ . (1966). Turkish Vowel Harmony and the Phonological Description of Assimilation. TDAY Belleten.
___ . (1961). The Phonology of Modern Standard
Turkish. The Hague: Mouton.
Nash, R. F. (1970). Turkish Intonation an Instrumental Study. The Hague: Mouton.
Orhun, O ve Inkelas, S. (1992). Turkish prosodic minimality. Eskişehir: 6th International Conference on Turkish Linguistics.
Özkaragöz, Î. (1981). A boundary analysis of the exceptions to the final-stress rule in Turkish. Linguistic Notes from La Jolla, 8, 89-112.
Sebüktekin, H. (1984). Turkish word stress: some observations. A. Aksu-Koç, E. Erguvanli-Taylan (haz.), Türk Dilbilimi Konferansı Bildirileri. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları.
___ . (1975). An Outline of English-Turkish
Contrastive Phonology: Segmental Phonemes. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları.
Sezer, E. (1986). An Autosegmental Analsis of Compensatory Lengthening. Dordrecht: Foris.
___ . (1981). On non-final stress in Turkish. Journal
of Turkish Studies. Cambridge: HarvardUniversity Publications.
___ . (1981). The k/E alternation in Turkish. G.
Clements (haz.), Harvard Studies in Phonology. Cambridge: HarvardUniversity Publications.
Swift, L. B. (1962). Some aspects of stress and pitch in Turkish syntactic patterns. American Studies in Altaic Linguistics, 13, 331-341.
van der Hulst, H. ve van de Weijer, J. (1991). Topics in Turkish phonology. H. Boeschoten ve L. Verhoeven (haz.), Turkish Linguistics Today. Leiden: Brill.
Wetzels, L. ve Sezer, E. (1986). Studies in Compensatory Lengthening. Dordrecht: Foris.
Yavaş, M. (1980c). The vowel and consonant harmony in Turkish. Glossa, XIV(2), 189-211.
Zimmer, K. E. ve Küntay, A. (2003). Turkish internal vowel harmony revisited. A. S. Özsoy, D. Akar, M. Nakipoğlu-Demiralp, E. E. Erguvanli-Taylan, A. Aksu-Koç (haz.), Studies in Turkish Linguistics. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi.
___ . (1970). Some observationson non-final stress
in Turkish. JAOS, 90 (1), 160-162.
___ . (1969). Psychological correlates of some
Turkish morpheme structure conditions. Language, 45, 309-312.
GENEL DİLBİLİM-II
Amaçlar>m>z
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Dil ile dünya arasındaki kavramsal ilişkiyi tanımlayabilecek, Dilde anlamın nasıl oluştuğunu açıklayabilecek,
Dilde anlamı oluşturan temel bileşenleri çözümleyebilecek, Sözcükler arası ilişkileri anlamsal olarak tanımlayabileceksiniz,
Anahtar Kavramlar
|
|
||||
İçindekiler
- ANLAM NEDİR?
- ANLAMIN OLUŞUMU: BİRLEŞİMSELLİK İLKESİ
- SÖZCÜK ANLAMI VE SÖZCÜKLER ARASI İLİŞKİLER
Anlam Nedir?
ANLAM NEDİR?
Günlük dilde herhangi bir ifade ürettiğimizde aktarmak istediğimiz anlamı ifade edebildiysek karşımızdaki bizi anlar ve beklediğimiz karşılığı verir. Böylece iletişim oluşur. Peki, birine “beni anladın mı?” veya “seni anlamadım” dediğimizde ne kastediyoruz? Anlam ne demek? Anlam ile dünya ilişkisi nasıldır? Bütün bu sorulara bu ünitede yanıt vermeye çalışacağız.
Günlük iletişimimizde birine ‘beni anladın mı?’ diye sorduğumuzda nasıl bir dilsel işlem yapmasını ve neleri anlamasını bekliyoruz?
Karikatür: Selçuk Erdem
Dil, Dünya Gerçekliği ve Anlam İlişkisi
Anlam ve insan dillerinde anlamın nasıl oluştuğu felsefe ve dilbilimin en eski sorularından biridir. Anlam dünya gerçekliğinin dile yansıtılması olarak tanımlanabilir mi? Aristo, Russell, Wittgenstein gibi felsefecilerin öncüsü olduğu ‘gönderimsel- lik’ kuramına göre bu sorunun yanıtı ‘evet’ olacaktır. Gönderimsellik kuramı anlamın gerçek dünyayı yansıttığını iddia eder. Anlam ile dil arasındaki ilişki ise dünya gerçekliğinden dile bir ‘gönderim’ ilişkisidir ve dilde anlam gönderimsellikle oluşur. Bu yaklaşıma dayanak oluşturabilecek durumlara örnek olarak coğrafya ve
kültürün dile yansıması ile oluşan farklılıklar gösterilebilir. Eskimo dilinde ‘kar’ ve ‘buz’u tanımlamak ve nitelemek için pek çok sözcük varken daha ılıman iklimlerdeki ülkelerin dillerinde Eskimo dilindeki sözcüklere rastlanmaz. Benzer biçimde Türk dillerinde akrabalık ve yakınlık ilişkileri zengin bir sözcük dağarcığı ile ifade edilirken Avrupa dillerinde akrabalık terimleri yalnızca yasal ilişkiler açısından gösterilir. Türkçede ‘teyze’, ‘anne kız kardeşi’ ve ‘hala’, ‘baba kız kardeşi’ olarak ayrı ayrı dile getirilirken İngilizcede yalnızca ‘aunt’ sözcüğü her ikisi için de kullanılır ve anne tarafı için ‘maternal aunt’ ve baba tarafı için ‘paternal aunt’ nitelemeleri ile ayrım yapılır. Russell’a göre insan dillerinde bir ifadenin anlamlı olabilmesi ve doğru kabul edilebilmesi için gerçek dünyada gönderiminin olması bir ön şarttır. 1’de görülen tümce Russell için anlamsal içerikten yoksundur çünkü gerçek dünyada ne Fransa krallığı ne de bir Fransız kralı vardır. Bu nedenle böyle bir tümce doğruluk değeri taşıyamaz,
- Fransa Kralı keldir.
Her ne kadar varlıkların ve nesnelerin anlamı söz konusu olduğunda gönde- rimsellik kuramı işler görünse de anlamın oluşumu açısından bu kuram pek çok sınırlılıklar taşır. Dünya gerçekliği her zaman dillere birebir yansıtılır mı? Bunun her zaman geçerli bir genelleme olmadığını gösteren en güzel örnek yine ‘kar’ sözcüğüdür. Gerçek dünyada kar oksijen ve hidrojen gibi ayrıştırılabilir bir yapı taşır ve 2 hidrojen ve bir oksijen molekülünün birleşmesiyle oluştuğundan sayılabilir ad kümesine bağlıdır. Oysa insan dillerinde ‘kar’ sayılamayan ‘yığın’ adı olarak yansımıştır. Hiçbir insan dilinde ‘ iki kar yağdı’ ifadesi kabul edilebilir bir ifade değildir (Chierchia ve diğerleri, 1991). Öyleyse, insan algısı dünya gerçekliği ve dil arasında üçüncü bir etmendir ve dünya gerçekliği ile dildeki karşılığı her zaman birebir örtüşmeyebilir.
İnsan dillerinde kavramsal olarak var olan ve bir karşılığı olan ancak gerçek dünyada var olmayan varlık ve nesneler olabilir mi?
Dilde anlamı dünya gerçekliğine bağlı olarak tanımlamak yalnızca dilsel olan ve gerçek dünyada karşılığı olmayan kavramları da açıklamakta yetersiz kalır. Örneğin, ‘pegasus’ bu dünyada var olmadığım bildiğimiz, ancak ‘kanatlı beyaz at’ olarak tanımlayabildiğimiz bir varlıktır. İnsanlar dilde gerçek dünyada karşılığı olmayan kurmaca anlamı da oluşturabilirler.
Gönderimsellik kuramının üçüncü sınırlılığı sözcüklerle varlıklar ve nesneler arasındaki gönderimsel ilişki üzerine kurulmuş olmasıdır. Aşağıdaki tümcede ‘Zeynep’, ‘kedi’ ‘özle’ sözcükleri gerçek dünya yaşantılarına bağlı olarak ‘insana’ ‘hayvana’ ve ‘özleme durumuna’ gönderim yaparak anlamlandırılabilir.
- Zeynep kedi-si-n-i özle-di.
Ancak tümceyi oluşturan ve sözcüksel olmayan ‘ -(s)I ve -DI biçimlerinin tümceye kattığı anlam gönderimsellikle açıklanamaz. Benzer biçimde Almanca ‘Die Tür’ ve İngilizce ‘the door’ ifadelerinde ‘Tür’ ve ‘door’ gerçek dünyada kapalı bir alana girişi sağlayan yapı parçasına karşılık gelir ancak ‘die’ ve ‘the’ tammlıklarımn karşılık geldiği bir nesne ve varlıktan bahsedilemez. Öyleyse, gönderimsellik kuramı tümcenin dilbilgisel bileşenlerini açıklayamaz.
Dillerde gerçek dünyada karşılığı gösterilemeyen olguların oluşu, dilbilgisel anlam ve dildeki biçim ile dünyadaki biçim arasındaki farklılıklar dünya gerçekliğini dil gerçekliğinden ayırmamız gerektiğini göstermektedir. Öyleyse, dilde anlamı açıklayabilmek için dünya gerçekliğinden değil, dil gerçekliğinden hareket etmeliyiz,
Dil ve anlam ilişkisini hangi düzeyde ele aldığımız yapacağımız tanımlamayı etkileyecektir. Sözcük anlamı, üretilen tümcelerin anlamı, birkaç tümcenin bir araya gelerek oluşturduğu anlam farklı olarak tanımlanacaktır. Sözcükler ile anlam arasındaki ilişki kavram-içerik ilişkisidir. Belirli ses dizilimlerinden oluşan sözcükler ile onların gösterdiği nesne/olgu/düşünce/durum arasında bir ilişki- lendirme kurularak sözcük anlamı tanımlaması yapılabilir. Dildeki kavramlar ile onların gösterimi açısından en yaygın olarak bilinen tanımlama Saussure’ün ‘gösterge’ tanımlamasıdır.
Dil Göstergesi: Dilde anlam evrensel olan bir kavramın uzlaşımsal olarak kabul görmüş olan bir sesdizimi ile ifadesiyle gerçekleşir. Kavram ‘gösterilen’ ses- dizilimi ise bu kavramın ‘gösteren’idir. Gösterilen ve gösteren dilde bir göstergeye karşılık gelir. Gösterilen belli bir dilde sistematik olarak hep aynı sesdizilimiy- le gösterilir. Saussure’in yaptığı bu tanımlamada anlam bir gösterge üçgeni olarak betimlenir:
Kavramsal olarak [+memeli, +evcil, +kuyruklu, +bıyıklı, +etçil, v.b.] tanımlayabileceğimiz ‘kedi Türkçede ‘kedi’, İngilizcede ‘cat’ ve Fransızcada ‘chat’ sesdizim- leri bu kavramı gösterir. Dillere göre gösteren değişeceği için gösterilen ile gösteren arasındaki ilişki değişkendir. Sesdizilimleri dillerde uzlaşımsaldır. Kedi gösterileni için Türkçe [kedi] diziliminin dışında keyfi bir dizilim kullanılmaz. Ayrıca gösterenler de her defasında aynı gösterileni işaret etmelidir. İletişim ve karşılıklı anlaşma bu sayede sağlanır. Kavramlar için sesdizilimlerinin nasıl oluşturulduğunu araştırmak olanaksızdır. Masaya neden masa, göğe neden gök dediğimizi bilemeyebiliriz. Ancak anlamın aktarılması açısından hangi kavramın hangi sesdizilimine karşılık geldiğini bilmemiz gerekir.
Kedi göstergesi dilde soyut bir ifadedir. Gerçek dünyada bir canlıya karşılık gelir. İşte, kedi göstergesinin karşılık geldiği nesne onun ‘göndergesi’ olarak adlandırılır. Bir dil göstergesi kavramsal anlamının dışında, uzlaşımsal olarak kabul gören sembolik anlamlar da kazanabilir. Örneğin, Antik Mısırda kedi tanrı ‘Ra’yı sembolize ederdi ve kutsaldı. Antik Mısırdan gelen bu sembolle bugün kedi ‘bilgeliğin’ sembolü, gösterenidir. Benzer biçimde ‘güvercin’ kavramsal anlamının yanında Antik Yunandan bu yana barışın sembolüdür. Gösterge çözümlemesi anlambilimi de kapsayan daha geniş bir disiplinin temel araştırma konusudur: Göstergebilim (semiotics).
Sausurre’ün gösterge kuramında dikkat edilecek olursa anlam dünyanın dile yansıması olarak ele alınmaz. Dil ile dünya gerçekliği arasında ‘kavram’ vardır. Dilde sesdizimine dönüşen dünyadaki olgular değil, o olgulara ait olan kavramlardır ve gösterilen kavramsal özellikleriyle tanımlanır.
Kavramsal/Gösterimsel anlam: Bir olguya ait değişmeyen içsel özelliklerden oluşan anlamdır. Örneğin ‘kedi’ sözcüğünün ‘canlı, memeli, etçil, dört ayaklı, bıyıklı, kuyruklu’ gibi özellikleri onun değişmez içsel özellikleridir.
Eşdizisel anlam: Sözcükler kavramsal anlamlarının yanı sıra kullanıldığı bağlama göre farklı anlamlar kazanabilirler. Örneğin ‘ak’ sözcüğü kavram anlamı açısından ‘bir renk’ olarak tanımlanabilir. Ancak ‘anamın ak sütü gibi helal’ ifadesinde renk olmanın ötesinde ‘kirlenmemiş’ ‘kendine ait’ gibi anlamlar da taşır.
Çağrışımsal anlam: Bireysel, kültürel deneyimlere bağlı olarak sözcüklerin çağrıştırdığı anlamdır. Eğer bir kedi ile kötü bir anınız varsa kedi sözcüğü sizde ‘nankör, zararlı’ gibi anlamları da uyandırabilir.
Anlambilim açısından dilde anlamın tanımlanmasında ‘kavramsal anlam’ temel alınır. Göstergeler de kavramsal anlam özellikleri ile tanımlanır. Martinet (1998) sözcüklerin anlamlarının içerik olarak tanımlanması yerine onların diğer sözcüklerle olan karşıtlık ilişkilerinden yola çıkarak ayırt edici özellikleri açısından anlaşıldığını ve insan zihnindeki sözlükçenin de (lexicon) bu biçimde oluşturulduğunu iddia eder. Bu yaklaşım sözcüğün tanımlanmasıyla ilgili bir bilgi vermez ancak sözcüğün tümce/sözce de ayrıştırılmasını sağlar. Örneğin, [kadın] ve [erkek] söz
cüklerini ele alalım. Kadın sözcüğü için [+insan] ve [+dişi] özelliklerini; erkek sözcüğü içinse[+insan] [-dişi] özelliklerini kullanabiliriz. İnsan olma ortak özellik olduğu için bu iki sözcüğü birbirinden ayıran dişi olma ve dişi olmama özelliğidir.
Kadın Erkek
[+insan] [+insan]
[+dişi] [-dişi]
Yukarıda verilen sözcük çiftiyle birlikte ‘oğlan’ ve ‘kız’ sözcüklerinin de kavramsal anlamını betimleyiniz. Bu sözcük çiftlerini birbirinden ayıran temel anlamsal özellikler nelerdir?
Şimdiye kadar dilde somut ve soyut nesnelerin kavramsal olarak tanımlanışını ele aldık. Oysa insan dillerinde anlam sözcük ile sınırlı değildir. ‘Zeynep sarı kedisini kaybetti’ gibi bir tümceyi anlamamızı sağlayan sözcüklerin anlamlarının yanı sıra başka özellikler de olduğunu sezgisel olarak ilk bakışta söyleyebiliriz.
3. Zeynep sarı kedisini kaybetti.
‘Zeynep’ in [+insan] ve [+dişi] olduğunu, kedinin [+hayvan] ve [ +evcil] olduğunu; ‘sarı’ ile ‘kedi’ arasında bir niteleme ilişkisi olduğunu ve kaybetmek sözcüğünün bir eyleme karşılık geldiğini ve [-var] özellik taşıdığını anlayabildiğimiz gibi - (s)I biçimi sayesinde ‘Zeynep’ ile ‘sarı kedi’ arasında bir iyelik ilişkisi olduğunu ve -DI biçimi sayesinde kediyi kaybetme işinin konuşma anından önce gerçekleştiğini anlayabiliriz. Ayrıca kaybedenin özne ‘Zeynep’; kaybedilenin ise nesne ‘sarı kedi’ olduğunu bilmemiz de tümceyi anlamlandırmamızda gerekli olan bilgilerden biridir. Bu biçimde sözcük, dilbilgisi ve sözdizim bilgisiyle tümceyi anlamlandıra- biliriz. Dikkat edilecek olursa bu biçimde oluşan anlam ‘insan ve dişi olan herhangi bir öznenin’ ‘sarı olan her hangi bir kediye’ artık sahip olmadığı’ bilgisini taşır. Zeynep’in bir arkadaşınız olduğunu ve onun da uzun güzel tüyleri olan sevimli iki tane kedisi olduğunu; kedilerden birinin sarı diğerinin kara olduğunu varsayalım. Zeynep’in neden üzgün olduğunu annesine sorduğunuzda ‘sarı kedisini’ ifadesinde ‘sarı’ sözcüğünü vurgulu sesleterek ‘kara olanı değil’ anlamı yükleyebilir. Böy- lece, artık ‘Zeynep’ ve ‘sarı kedi’ bizler için gönderimi olan, tanıdık olan bir anlam kazanacaktır. Eğer konuşma ‘dün araba çarpmış’ biçiminde devam ederse ‘kaybetmek’ eyleminin de ‘ölmek’ eylemini karşıladığını anlayabiliriz.
A: Zeynep neden üzgün?
B: SARI kedisini kaybetti. Dün araba çarpmış.
Başka bir bağlamda ‘Zeynep sarı kedisini kaybetti’ tümcesinin bir gazete haberi olduğunu ve ‘Zeynep’in ünlü bir pop star olduğunu varsayalım:
Örnek:
Zeynep sarı kedisini kaybetti
Ünlü şarkıcı Zeynep şu günlerde çok üzgün. Sarı kedisini 3 gündür aradığını, ancak hiçbir haber alamadığını belirten Zeynep 'hala umutluyum' dedi.
Böyle bir bağlamda ‘Zeynep sarı kedisini kaybetti’ ifadesi bir haber başlığı olarak yalnızca belli bir gönderim kazanmaz aynı zamanda iletişim açısından duyuru işlevini de yerine getirir. Öyleyse, dillerde tümceler birden çok anlam taşımaktadır.
Yukarıdaki gözlemlerimiz bize bir tümceyi hem kavramsal içeriği açısından hem de bağlamda kazandığı gönderim ve iletişimsel işlevler açısından 3 biçimde anlam- landırabileceğimizi gösteriyor. Bir tümcenin kazanabileceği anlamları 3 farklı biçimde şöyle sınıflandırabiliriz:
- İfade/Tümce Anlamı: Her hangi bir bağlamdan bağımsız, yalnızca sözcüksel, dilbilgisel ve sözdizimsel bileşenler açısından tanımlanabilen anlam demektir. Sözdizimsel bir bütünlük oluşturan ifadeler her hangi bir bağlamdan bağımsız ele alındığında ‘tümce’ olarak adlandırılırlar. ‘Zeynep sarı kedisini kaybetti’ bir tümcedir.
- Sözce Anlamı: Her hangi bir tümce belli bir bağlamda bağlamın gerektirdiği gönderim ve doğruluk koşulları açısından tanımlandığında ortaya çıkan anlam demektir. Sözce anlamı bağlam bağımlıdır. Gönderim bilgisi ve hangi koşullarda sözcenin geçerli olabileceği bilgisini gerektirir. ‘Zeynep sarı kedisini kaybetti’ tümcesi Zeynep’in sarı kedisinin olduğu ve bu kediyi gerçekten kaybettiği durumlarda sözcesel olarak anlam kazanır.
- İletişimsel Anlam: Belli bir bağlamda üretilen sözceler aynı zamanda iletişim açısından ‘rica etme, reddetme, davet etme gibi eylemleri de yerine getirirler. (Söz Eylem: Sözcelerin taşıdığı eylemleri betimler). Sözceler başlıca söz verme, davet etme, reddetme, özür dileme v.b. eylemleri yerine getirirler. ‘Benimle konsere gelir misin’ ifadesi dilbilgisel olarak bir soru tümcesidir ancak bir arkada- şmıza bu soruyu yönelttiğinizde aynı zamanda davet eylemini de gerçekleştirmiş olursunuz.
‘Arkadaş olarak görmek’ kavram açısından ‘arkadaşı kabul etmek/arkadaşı gibi algılamak’ demektir. Ancak karikatürde sunulan bağlamda duygusal bir ilişki çerçevesinde bu ifade
kullanıldığında
‘geri
çevirme/reddetme ’ söz eylemi olarak algılanabilir.
Karikatür: Selçuk Erdem
‘Bu akşam işim var' ifadesini için uygun olan bağlamlar bularak bulduğunuz bağlamlarda kazandığı sözce ve iletişimsel anlamı betimleyiniz.
ANLAMIN OLUŞUMU: BİRLEŞİMSELLİK İLKESİ
Dilde anlam tek bir özellikle değil, birden çok özelliğin birleşimiyle oluşur. Sözcüklerin, öbeklerin ve tümcelerin anlamının dilbilgisi, biçim, sözdizimi gibi farklı düzlemlere ait özelliklerin belirli ilkelerle bir araya gelmesi sonucunda oluşmasına birleşimsellik ilkesi denir. Aşağıda sunulan tümce üzerinde çalışarak birleşimsel anlamın nasıl oluştuğunu gözlemleyelim.
- Eski bir kitap kitaplıktan yere düştü.
Sözcüksel olarak baktığımızda, ‘kitaplık’ sözcüğünü anlamamızı sağlayan hem ‘kitap’ sözcüğünün hem de bu sözcüğe eklenen -İlk biçimbiriminin kavramsal özelliklerini bilmemizdir. Kitaplık sözcüğünün anlamını oluşturan birleşimsel özellikleri şöyle betimleyebiliriz:
- Sözcüğün tabanı olan kitap sözcüğünün kavramsal özellikleri: kağıda basılmış, ciltli, okunabilir olan vb.
- -İlk biçiminin kavramsal özelliği: ‘içine X konabilen eşya’ (kitaplık, tuzluk, çaydanlık, v.b.). Bu özellik biçim-anlamsaldır. Ayrıca bu biçimle ‘X için’ anlamı da türetilebilir. Hangi kavramsal özelliğin seçileceği biçimbirimin eklendiği tabanın kavramsal özelliğine bağlıdır. Örneğin ‘yaz’ sözcüğüne eklendiğinde ‘yaz için’ anlamını taşıyan ‘yazlık’ sözcüğü üretilir.
- Türkçenin sesdizim ilkelerine uygun olarak ‘arka ünlüden sonra bir arka ünlü gelmesi gerektiği için /lık/ altbiçimliğinin türetim için kullanılması. Bu özellik biçim-sesbilgiseldir.
Böylece kitaplık sözcüğünün anlamı hem taban olan sözcüğe hem de biçimbirime ait kavramsal özelliklerin birleşimiyle ortaya çıkar.
Benzer biçimde, tümceler de değişik bileşenlerden oluşur ve her bir bileşen tümce anlamının oluşmasına katkıda bulunur. Şimdi, ‘Eski bir kitap kitaplıktan yere düştü’ ifadesinin anlamının hangi bileşenlerden oluştuğunu betimlemeye çalışalım:
- Tümcede yer alan kitaplık, eski, kitap, yere düşmek sözcüklerin kavramsal özellikleri
- Tümcede ayrıca kaynak durumunu işaretleyen -DAn; yönelme durumunu işaretleyen -A; dilbilgisel görünüşü işaretleyen -DI biçimbirimleri de yer almakta ve adcıl ve eylemcil çekimleri göstermektedir. Böylece yere düşmek eyleminin bir noktadan başka bir noktaya doğru olduğunu ve olayın konuşma anından önce tamamlandığını anlayabiliriz. Dilbilgisel ulamlar çekimle işaretlenir ve adcıl (sayı, kişi, durum) ve eylemcil ulamlar (görünüş, kip, zaman, çatı, olumsuzluk, v.b.) tümcede adlarla eylem arasındaki ilişkiyi, adların çoğul-tekil olma durumunu, eylemin konuşma anına göre önce/sonra veya konuşma anında olup olmadığı bilgisini aktarırlar.
- Sözdizimsel açıdan sıfat olan ‘eski’ sözcüğü ile ad olan ‘kitap’ sözcüğünün bir öbek oluşturduğunu ve bu öbeğin başı ‘kitap’ olduğu için bir Ad Öbeği (AÖ) olduğunu görüyoruz. Türkçedeki dizilim ilkelerine uygun olarak sıfatın ‘bir kitap’ ın önüne gelebileceğini ve ‘bir kitap eski’ diziliminin kabul edilebilir olmadığını da biliyoruz. ‘Ayrıca, ‘kitaplıktan’ ‘yere’ ve ‘düş’ sözcüklerinin bir araya gelerek bir öbek oluşturduğunu ve bu öbeğin başının ‘düş’ eylemi olduğunu; dolayısıyla öbeğin bir Eylem Öbeği (EÖ) olduğunu biliyoruz.
Yukarıdaki gözlemlerimizden yola çıkarak tümce için birleşimsel anlamın bileşenlerini şöyle genelleştirebiliriz:
- Sözcüklerin anlamı
- Dilbilgisel ulamların anlamsal özellikleri
- Sözdizimsel kurallar
SÖZCÜK ANLAMI VE SÖZCÜKLER ARASI İLİŞKİLER
Sözcükler onların kavramsal içeriğini oluşturan bir takım anlamsal özellikler taşırlar. Dil edinim sürecinde çocuklar sözcüklerin kavramsal içeriklerini bu özellikler ile edinirler ve dil edinim sürecinde ‘sözlükçe’ dediğimiz bir dağarcık oluştururlar, Anlamsal özellikler sayesinde sözcükleri hem ortak özellikleri hem de ayırt edici özellikleri açısından sınıflandırır ve anlamlandırırız. Daha önce ‘kadın’ ve ‘erkek’ sözcükleri için hangi anlamsal özellikler olduğunu görmüştük. [+ dişi] olma özelliği bu iki sözcük için ayırt edici özellik iken [+insan] ve [+yetişkin] olma ortak özellikleridir. Aslında teyze/abla/hala/anne sözcükleri ile amca/abi/dayı/baba sözcükleri de ‘kadın-erkek’ sözcük çiftinin anlamsal özelliklerini taşırlar. Aynı biçimde [+insan] ve [+yetişkin] olma ortak özelliklerini, [+/- dişi] ise ayırtedici özelliklerini oluşturur.
|
Kadın |
Teyze |
Abla |
Hala |
Anne |
Erkek |
Amca |
Abi |
Dayı |
Baba |
insan |
+ |
+ |
+ |
+ |
+ |
+ |
+ |
+ |
+ |
+ |
yetişkin |
+ |
+ |
+ |
+ |
+ |
+ |
+ |
+ |
+ |
+ |
dişi |
+ |
+ |
+ |
+ |
+ |
- |
- |
- |
- |
- |
Bütün sözcükler anlamsal özellikleri açısından tanımlanabilirler. Örneğin, eylemlere karşılık gelen sözcükler de gösterdikleri eylem türü açısından şu özellikleri taşıyabilirler:
[+hareket] koşmak, yürümek, yıkamak, v.b.
[+temas] sarılmak, kucaklamak, dokunmak,v.b.
[+yaratma] inşa etmek, hayal etmek, resim yapmak,v.b.
[duyumsama] görmek, duymak, tatmak, hissetmek,v.b.
[+bilişsel] anlamak, öğrenmek, çözümlemek, v.b.
Yukarıdaki anlamsal özelliklere göre ‘dans etmek, boyamak, düşünmek' eylemleri hangi özellikleri taşımaktadır?
Sözcükleri tanımlamak ve sınıflandırmak için yalnızca onların anlamsal özelliklerinden yararlanmayız. ‘Mavi nedir’ sorusuna ‘Bir renk’; ‘Özgürlük nedir’ sorusuna ‘hürriyet’; ‘Ölü nedir’ sorusuna ise ‘Canlı olmayan’ biçiminde yanıt verebiliriz. Dikkat edilecek olursa ‘mavi, özgürlük, ölü’ sözcüklerini tanımlarken diğer sözcüklerle olan ilişkilerinden yararlandık. Ayrıca, ilk gözlemimiz bize sözcüklerin birbirleriyle farklı türden ilişkiler kurduklarını da işaret ediyor, ‘mavi’ ile ‘renk’ arasındaki ilişki aynı türden olmaya; ‘özgürlük’ ve ‘hürriyet’ arasında eş anlamlılığa; ‘ölü’ ile ‘canlı’ arasındaki ilişki ise karşıt anlamlılığa dayanıyor. Sözcük anlambili- min temel uğraşı sözcüklerin birbirleriyle kurdukları bu anlamsal ilişkileri tanımlamaktır. Şimdi sözcükler arası anlamsal ilişkileri biraz daha ayrıntılı inceleyelim.
Alt Anlam
Sözcükler birbirleriyle aynı cins ve türden olma açısından benzerlikler taşırlar. Örneğin, ‘kuş’ sözcüğü canlılar ve hayvanlar üst kavramlarının bir alt türüdür. Serçe, güvercin, çalıkuşu, bülbül gibi sözcükler de ‘kuş’ üst kavramının alt örnekleridir.
Öyleyse, bir sözcüğün başka bir sözcüğün alt kavramını göstermesi alt anlamlılıktır. Serçe, kuş ve hayvan sözcükleri arasında bir alt anlamlılık ve kapsama ilişkisi söz konusudur. Kuş hayvan sözcüğünün bir alt anlamıdır ve hayvan kuş sözcüğünü kapsar. Serçe ise hayvan ve kuş sözcüklerinin alt anlamıdır ve her ikisi tarafından da kapsanır.
Alt anlamlılık: Eğer X sözcüğü Y sözcüğü tarafından kapsamrsa X Y’nin bir alt anlamını içerir. Orkide-çiçek; kadm-insan; koltuk-mobilya; anlambilim-dilbi- lim sözcük çiftleri alt anlamlılık ilişkisine örnek olarak verilebilir.
Eş Anlaml>l>k
Farklı sesletilen ve yazılan ancak aynı kavramsal içeriği ve anlamsal özellikleri olan iki sözcük arasındaki ilişki eş anlamlılık olarak adlandırılır. Türkçede ‘ak ve beyaz’; ‘yürek ve kalp’ sözcükleri; İngilizcede ‘deep ve profound’; ‘mature ve ripe’ sözcükleri aynı kavramsal içeriğe ve anlamsal özelliklere sahiptir ve herhangi bir eşanlamlı sözcükler sözlüğüne baktığınızda bu sözcük çiftlerinin eşanlamlı olarak verildiğini görebilirsiniz.
Eş anlamlılık: Eğer X sözcüğü Y sözcüğü ile aynı kavramsal içeriğe sahipse aralarında eş anlamlılık ilişkisi vardır.
Peki, bu sözcükler aynı anlama sahip olduklarına göre belli bir bağlamda birbirlerinin yerine kullanılabilirler mi? Eş anlamlılık ile ilgili sorun bu noktada ortaya çıkmaktadır. Daha önce tanımladığımız eşdizisel anlam eşanlamlılığı etkileyen ve sözcüklerin birbiri yerine geçmesini engelleyen özelliklerden biridir. Örneğin Türk- çede ‘anamın ak sütü’ deyiminde eşdizisel olarak ‘süt’ün yalnızca ‘ak’ ile kullanılabildiğini ve ‘anamın beyaz sütü’ ifadesinin kabul edilemez olduğunu görüyoruz. Benzer biçimde ‘yürekli adam’ ifadesinde yürekli yerine ‘kalpli’ sözcüğü kullanılamaz. İngilizcede de ‘derin düşünce’ anlamında ‘profound thoughts’ kullanılabilir-
ken ‘deep thougts’ kullanılmaz. Benzer biçimde ‘the river is very deep’ denebilir ancak nehrin derinliğini tanımlamak için ‘the river is very profound’ denemez. Öyleyse eş anlamlılık bağlamdan ve herhangi bir eşdizisel ilişkiden bağımsız olarak sözlük düzeyinde ele alındığında olası görünürken belli bir bağlamda ve dizilimde olası olmayabilir. Bu nedenle gerçek eş anlamlılık dillerde çok az düzeyde vardır.
(SIRA SİZDE ----- [2] |
Türkçe ‘harcamak-tüketmek’ sözcüklerinin hangi bağlamlarda birbirlerinin yerine kullanılamadıklarını saptayınız.
Karşıt Anlamlılık
İki sözcük arasında anlamsal olarak birbirinin karşıtı olması karşıt anlamlılık olarak adlandırılır, ‘kısa-uzun’, ‘ters-düz’ bekar-evli’ ‘üst-alt’ gibi sözcük çiftleri birbirinin karşıtı durumları göstermektedir. Temel olarak iki tür karşıtlıktan söz edilebilir: Derecelendirilebilen ve derecelendirilemeyen karşıtlar, ‘kısa ve uzun’ sözcük çiftini alalım. Bu sözcükler uzunluk gibi derecelendirilebilen bir kavramın iki uç noktasını gösterir. Dolayısıyla, bir nesnenin kısa, daha kısa, çok kısa olduğundan bahsedebiliriz.
Derecelendirilebilen Karşıt Anlamlılar: EğerX ve Ysözcükleri arasında belli bir ölçütün iki uç noktasında olma ilişkisi varsa bu sözcükler derecelendirilebilen karşıtlardır.
Eğer bir sözcük çifti arasında derecelendirilebilen bir karşıtlık varsa sözcüklerin ‘daha’ ve ‘çok’ ifadeleriyle kullanılabilmesi gerekir: daha uzun-daha kısa’ ve ‘çok uzun-çok kısa’ örneklerinde olduğu gibi. Ayrıca, derecelendirilebilir karşıtların olumsuzları karşıtlık taşımazlar. Örneğin ‘kısa değil’ uzun; ‘genç değil’ yaşlı anlamına gelmez.
Kimi sözcükler ise aralarında derecelendirilemeyen, ölçülemeyen bir karşıtlık taşırlar. Örneğin ‘ölü-canlı’ çiftini ele alalım. Bu sözcükler ‘daha’ ve ‘çok’ ile kullanılamazlar. ‘daha ölü’ veya ‘çok ölü’ diyemeyiz. Ayrıca, derecelendirilemeyen karşıtlık olduğunda sözcüğün olumsuzu karşıt anlamına eşit olur. Örneğin, ‘ölü değil’ ‘canlı’; bekar değil’ ‘evli’ anlamına gelir.
Derecelendirilemeyen Karşıtlık: Eğer X ve Y sözcükleri olumsuz biçimleri ile birbirlerine eşit anlam taşırlarsa aralarındaki ilişki derecelendirilemeyen karşıtlıktır.
Ters ve Bak>ş>ml> Karşıtlar
Derecelendirilemeyen karşıtlar içinde ters karşıtlar özel bir grup oluşturur. Özellikle karşıt yön ilişkisi gösteren sözcükler ters karşıtlık ilişkisi kurarlar.
Ters Karşıtlık: Eğer sözcüklerden biri bir yönde ^ diğeri ise onun karşıtı yönünde ^ bir hareketi gösterirse aralarında ters karşıtlık ilişkisi vardır.
‘üst-alt’, ‘sağ-sol’, ‘arkada-önde’ gibi sözcük çiftleri birbirinin tersi olan yönleri gösterdikleri için ters karşıtlar olarak tanımlanabilirler. Ters karşıtlık eylemler arasında da kurulabilir: ‘gitmek-gelmek’, ‘itmek-çekmek’, ‘gitmek-dönmek’ gibi eylem sözcük çiftleri de birbirinin tersi yönde hareketi göstermektedir.
Birbiriyle karşıtlık ilişkisi kuran sözcükler kimi zaman belli bir dizilim içinde karşıtı olan anlamı da taşır. ‘borç ver-borç al’ sözcük çiftini aşağıdaki tümce açısından ele alalım:
(5)’te sunulan tümcenin eylemini Ahmet açısından ele aldığımızda borç ver eyleminin karşıtı olan borç al eylemini de içerdiğini görürüz:
5a. Ahmet Ali’den borç aldı.
Öyleyse (5)’te sunulan tümce anlamsal olarak (5a)’da sunulan tümceyi de içermektedir. Benzer biçimde, ‘Ali Ahmet’in patronu’ ifadesi ‘Ahmet Ali’nin çalışanı’ anlamını; ‘Can Fatma’ya kitap verdi’ ifadesi de ‘Fatma Can’dan kitap aldı’ ifadesini içerir.
Bakışımlı karşıtlar: Eğer iki sözcük arasında birbirinin karşıtını içerme ilişkisi varsa bu ilişkiye ‘bakışımlı karşıtlık’ denir.
Eş Seslilik ve Çok Anlaml>l>k
Kimi sözcükler aynı ses ve yazı biçimde olmalarına rağmen birbirlerinden tümüyle bağımsız kavramsal içerek ve anlamsal özelliklere sahiptirler. Türkçede ‘yüz’ sözcüğünü ele alalım: TDK Türkçe Büyük Sözlükte ‘yüz’ sözcüğü için şu anlamlar tanımlanmaktadır:
yüz (I) a. 1. Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı. 2. Bu sayıyı gösteren 100 ve C rakamlarının adı. 3. sf On kere on, doksan dokuzdan bir artık. 4. Kere, kat vb. kelimeler ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartılı bir biçimde anlatan söz: “Hikmet Bey’in kurum ve edası, her zamankinden belki yüz kat üstündü.” -S. M. Alus.
yüz (II) a. 1. Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat: “Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor. ” -S. F. Abasıya- mk. 2. Yüzey: Suyun yüzünde. 3. Kesici araçlarda ağız: Bıçağın keskin yüzü. 4. Bir kumaşın dikiş sırasında dışa getirilen gösterişli bölümü. 5. Yorgana ve yastığa geçirilen kılıf. 6. Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş: Yorgan yüzü. Kanepenin yüzü. 7. Birinin görülegelen veya umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cüret: Ne yüzle? Yüzü olmamak. 8. Nedeniyle, sebebiyle: “Bu yüzden Fuat Köprülü ile çatışmaya başlamışlardı gazetelerde.”-Y. Z. Ortaç. 9. Yan, taraf. 10. Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin her biri: Ön yüz. Yan yüz. Arka yüz.
- mec. Utanma: Adamda yüz yok ki!
yüz (III) e. 1. Kol, bacak, yüzgeç vb. organların özel hareketleriyle su yüzeyinde veya su içinde ilerlemek, durmak: “Yüzmek bilmediği için on dakika içinde boğulmuştu. ” -S. F. Abasıyanık. 2. Yüzme sporu yapmak. 3. Bir sıvının yüzeyinde batmadan durmak: Tahta suda yüzer. 4. Herhangi bir durumun en aşırı derecesinde olmak: “Hiçbir kaygının gölgelemediği bir saadet içinde yüzmektedir. ” -H. Taner. 5. mec. Dalgalanmak: “Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, / Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak” -M. A. Ersoy. 6. mec. Herhangi bir şeyle üzeri kaplanmak, bir şeye bulanmak: Kitaplar toz içinde yüzüyor. Evpis- lik içinde yüzüyor.
yüz (IV) e. (-i) 1. Derisini çıkarmak, derisini soymak. 2. hlk. Çok para istemek.
TDK sözlükte ‘yüz’ sözcüğü için 4 ayrı başlık sunulmaktadır. Ad olarak 1. Sayı;
- 2. İnsan organı anlamları vardır. Eylem olarak da 1. Suda ilerlemek; 2. Soymak anlamları bulunmaktadır. Bu dört anlam birbirinden tümüyle bağımsız olduğu düşünüldüğü için sözlükte ayrı madde başı olarak verilmiştir.
Eş Seslilik: Eğer iki sözcük aynı sesletim ve yazı biçiminde olmasına rağmen birbirinden tümüyle bağımsız anlamlar taşırsa bu iki sözcük arasındaki ilişki eş seslilik olarak adlandırılır.
Dikkat edilecek olursa ‘yüz’ sözcüğü için verilen (II). Madde başının içinde ayrıca (1)-(7) arasında verilen anlamlar da bulunmaktadır. Bu kez insan yüzü, bir cismin yüzeyi, cüret etmek gibi anlamlar ‘insan yüzü’ başlığı altında sunulmaktadır. Bunun nedeni sunulan anlamların birbirinden bağımsız olmaması ve benzetme ilişkisine dayalı bir anlam türetimiyle kullanılmış olmalarıdır; ‘ insan yüzü’ ile ‘yorgan yüzü’ arasındaki benzetme her ikisinde de bir cismin görünen tarafının çehre- lenmiş olmasına dayanmaktadır. Öyleyse, yüz sözcüğü ‘insan yüzü’ ve ‘yorgan yüzü’ ifadelerinde çok anlamlı kullanılmaktadır.
Çok Anlamlılık: Eğer bir sözcükten benzetme yoluyla başka anlamlar türetilir- se ortaya çıkan sözcükler arasındaki ilişki çok anlamlılık ilişkisidir.
Türkçede ‘burun’ sözcüğü aynı madde başında şu anlamlarla sunulmaktadır:
burun, -rnu a. 1. anat. Alınla üst dudak arasında bulunan, çıkıntılı, iki delikli koklama ve solunum organı. 2. Bazı şeylerin ön ve sivri bölümü: “Kadıköy vapurunun güvertesinde, paltoma bürünmüş, gidip ta burna oturmuştum.” -H. Taner.
- 3. mec. Kibir, büyüklenme: Burnundan yanma varılmıyor. 4. coğ. Karanın, özellikle yüksek ve dağlık kıyılarda, türlü biçimlerde denize uzanmış bölümü.
Yukarıda sunulan tüm anlamlar aslında belli bir uzamdan dışarı doğru çıkıntı oluşturma benzetmesine dayanmaktadır. Eş sesliliğin aksine, ‘Ayşe’nin burnu’ ‘Sinop burnu’ ‘kayığın burnu’ ifadelerinin tümünde paylaşılan ortak bir özellik vardır: Sırasıyla yüzden dış uzama, karadan denize ve kayıktan dış uzama doğru bir çıkıntı olması. Öyleyse, bir sözcüğün eş sesli veya çok anlamlı olup olmadığına paylaşılan ortak bir anlamsal özellik olup olmadığına bakarak karar verebiliriz. Ancak bu her zaman mümkün olmayabilir ve sözlük hazırlarken karşılaşılan en büyük zorluklardan biri sözcüğün eş anlamlılık mı çok anlamlılık mı taşıdığına karar vermektir. Bunun nedenlerinden biri tarihsel süreçte sözcüğün geçirdiği evrimdir. Başlangıçta çok anlamlı olan sözcükler zaman içinde belli eş dizisel örüntülerle kullanılarak ortak özelliği kaybedebilir ve bugün bağımsız anlamlar taşır gibi görünebilir.
Eğretileme
Yazınbilimde bir söz sanatı olarak tanımlanan eğretileme aslında dilde anlam yaratan önemli özelliklerden biridir. Eğretileme bir kavramı diğer bir kavram üzerinden anlamak/anlatmak için kullanılan bilişsel bir eylemdir. ‘Borç içinde yüzmek’ ifadesini ele alalım. Borçlu olmanın miktarını anlatabilmek için ‘denizin enginliği’ özelliğine benzetme yapılmış; böylece denizin içinde yüzmek kavram üzerinden çok fazla borcun içinde olmak arasında ilişki kurulmuştur.
Eğretileme: Eğer bir kavram diğeri üzerinden benzetme ile ifade edilirse iki kavram arasındaki anlamsal ilişki eğretilemedir.
Eğretileme yapılan kavramlardan biri hedef, diğeri ise kaynaktır. Bu örnekte hedef ‘çok borçlu olmak’ kaynak ise ‘denizde yüzmek’ kavramıdır. Örneğimizde eğretileme yapıldığı dilbilgisel olarak açıkça gösterilmemiştir ve eğretileme çıkarımsaldır. Ancak kimi zaman eğretileme açık bir biçimde dilbilgisel olarak da gösterilebilir. Örneğin, Türkçede ‘gibi’ ilgeci hedef ile kaynak arasındaki benzerliği işaretler. ‘Tazı gibi hızlı’ ve ‘demir gibi sağlam’ ifadeleri açık eğretilemeye örnek olarak verilebilir.
Daha önce çok anlamlılığın benzetme ilişkisi ile türetildiğini belirtmiştik. Özellikle eylemlerden anlam türetiminde eğretileme daha çok fiziksel olan bir özellikten yola çıkılarak yapılır. Örneğin, ‘çekmek’ eyleminin ‘kendine doğru asılmak’ anlamının yanı sıra eğretileme ile üretilmiş ‘dert/acı/çile çekmek, kan çekmek, top
rak çekmek, para çekmek’ gibi anlamları da vardır. ‘Çekmek’ eyleminin çok anlamlı olmasını sağlayan ‘ belli bir uzamda dışarıdan içeri doğru (kendine) asılmak’ özelliğidir. Dert çekmek ifadesinde ‘dert’ ‘bir nesneye’ benzetilmiş ve böylece ‘dert konuşana doğru gelen bir yük’ gibi betimlenmiştir. Düşmek eyleminde ise ‘uzamda yukarıdan aşağı doğru istemsiz hareket’ özelliği temel alınır. ‘Elma yere düştü’ ifadesinde bu fiziksel özellik açıkça görülür. ‘Derde düşmek’, ‘aklına düşmek’, ‘aşka düşmek’, ‘düşük yapmak’, ‘yola düşmek’ gibi ifadelerde de özne yukarıdan aşağı istemsiz hareket eden bir cisme benzetilir. Hedef özne, kaynak ise bu özelliktir.
Dilbilimde yaygın olarak kabul gören ‘kavramsal eğretileme’ kuramına göre dilde anlam üretmemizi sağlayan temel anlamsal özellik eğretilemedir. İnsan düşünce biçimi olarak kavramları birbiri üzerinden tanımlar. Dolayısıyla eğretileme önerme düzeyindedir ve dile değişik dilbilgisel yapılarla yansıtılır. Örneğin, insan dillerinde şu kavramsal eğretilemenin evrensel olduğunu söyleyebiliriz:
YUKARISI İYİDİR
AŞAĞISI KÖTÜDÜR
Pek çok dilde olumlu durumlar yukarı doğru; olumsuz durumlar ise aşağı doğru eğretilemesi ile aktarılır. Türkçede ‘ayağı yerden kesilmek’, ‘sevinçten havalarda uçmak’ ifadeleri öznenin yukarı doğru hareket etmesini gösterir. ‘Utançtan yerin dibine batmak’, ‘Halsiz düşmek’ ifadeleri ise ‘Aşağısı kötüdür’ eğretilemesine dayanır. Benzer biçimde İngilizcede ‘Love is on the air’, ‘My spirits rose’, ‘I am feeling up’ ifadeleri ‘yukarısı iyidir’ kavramsal eğretilemesine dayanmaktadır.
İLİŞKİ TAŞITTIR |
Yandaki karikatürde 'ilişki yürütmek' ifadesi bir kavramsal eğretilemeye dayanır: 'İlişki bir araçtır ve ileri doğru hareket ettirilebilir'. Böylece 'araba yürütmek' gibi somut bir eylemden yapılan soyutlama ile ilişki yürütmek ifadesine ulaşılır. Karikatürdeki adamın 'kapatıp açalım, belki çalışır' sözcesinde ise ilişki gene bir araca benzetilmektedir. Ancak bu kez bilgisayar gibi açma ve kapama düğmesi olan ve çalışmayı durdurduğunda açıp kapatarak tekrar işleyebilen bir araç.
Karikatür: Selçuk Erdem
Parça- Bütün İlişkisi ve Ad Eksiltmesi
Sözcükler tek başlarına değil bütüncül bir anlam ağının içinde diğer sözcüklerin ifade ettiği kavramın bir parçası olma özelliğiyle birbirlerine bağlanırlar. Daha önce alt anlamlılık özelliğinin sözcükler arasında ne tür bir anlamsal ilişki kurduğunu görmüştük. Alt anlamlılık sözcükleri tür ve cins açısından birbiriyle ilişkilendir- memizî sağlar. Parça bütün ilişkisi ise bir bütünün parçası olan ile bütün arasındaki ilişkiye dayanır.
Parça-Bütün ilişkisi: Eğer sözcükler bir bütün ile onun parçalarını gösteriyorsa kurdukları anlamsal ilişki parça-bütün ilişkisidir.
Örneğin ‘göz’ ile ‘yüz’ arasında bir parça bütün ilişkisi vardır. Göz sözcüğü bir bütün olarak algıladığımız ‘yüz’ün bir parçasıdır. ‘çerçeve ve pencere’, ‘kapak ve kitap’ ‘çatı-ev’ sözcük çiftlerinde de bu ilişki görülmektedir.
Sözcüklerin belli bir anlam ağı içinde yer alması dillerde ifadeler üretilirken bazı eksiltmeler yapmamızı sağlar. Örneğin ‘Ayşe üniversiteye başlıyor’ tümcesinde üniversite ‘eğitim görülecek kurumdaki bir bölüm’ için kullanılmıştır. Ancak, bu üniversite sözcüğünün böyle bir bütün oluşturduğu ve fakültelerin, bölümlerin bu bütünün parçaları olduğunu bildiğimiz için ‘üniversiteye başlamak’ ifadesini eksiltmeye rağmen anlamlandırabiliyoruz. Eksiltme işlemi yalnızca parça bütün ilişkisinde değil, sahip olan-sahip olunan, kapsayan-kapsanan, gösterilen-sembol çiftlerinde de yapılabilir. Örneğin, ‘Nazım Himet’i bulamıyorum, nerede?’ ifadesinde eksiltilen ‘Nazım Hikmet’in şiir kitaplarından biridir’. Nazım Hikmet’in bir şair olduğunu ve artık hayatta olmadığını biliyorsanız bu sözceyi söyleyen kişinin Nazım Hikmet’in bir kitabını kastettiğini anlayabilirsiniz. Nazım Hikmet ile şiir kitabı arasındaki ilişki ‘sahip olan-sahip olunan’a dayalı olarak yapılan bir ad eksiltmesidir.
Ad Eksiltme: Sözcükler arasında belli bir dizilimde parça-bütün, sahip ol- ma-olunma, kapsama-kapsanma, gösterilen-sembol ilişkisine bağlı olarak yapılan eksiltmedir.
‘Ankara kızgın’ ‘Çankaya açıklama yaptı’ gibi haber başlıklarında görebileceğiniz ifadelerdeki eksiltme ‘gösteren-sembol’ ilişkisine dayanır. Ankara Türk Hükü- meti’nin, Çankaya ise Cumhurbaşkanlığının sembolüdür ve ‘Çankaya açıklama yaptı’ ifadesindeki ‘Çankaya’da bulunan Cumhurbaşkanlığı’ sembol kullanılarak eksiltilebilmektedir. ‘Sobayı yakmak’ ‘şişeyi içmek’ ifadeleri ise kapsayan-kapsa- nan ile yapılan ad eksiltmesine örnek olarak verilebilir. Ad eksiltmesinde eksiltilen parça gösterilen, sahip olunan ve kapsanandır.
Aşağıdaki metinde ‘dolunay’ ve ‘karanlık’ ile ilgili hangi kavramsal eğretilemeler vardır? Özellikle koyu yazı ile verilmiş olan ifadeler üzerinde çalışarak kısaca betimleyiniz. Ay Tutulurken Yolda
Can Dündar
Ufuk çizgisinde biten bereketli toprakların karanlığında, upuzun bir yoldaydık geçen hafta. . .ve dolunay, buğulu bir kitabe gibi gökte asılıydı.
Nur yüzlü bir yol arkadaşıydı gece boyunca... Duru ve sakin izledi bizi; daldıkça camı yalayan kirpiklerimizden öperek, şefkatle...
Yol boyu tenimizi parlatan ışık sağanağı, nehir kenarlarında pul pul yakamoz- lanıyor, meltem estikçe kavak yapraklarında yanıp sönen bir ateşböceği kafilesine dönüşüyordu.
Ne zaman başımızı kaldırsak orada mağrur ve sessiz parıldıyordu; eteklerinden puslu haleler saçan sihirli bir gümüş lira gibi... Arada eflatun bir bulutun arkasına çekilip gizleniyor ve orada birkaç dakikada bütün mahcubiyetinden so- yunmuşcasma cüretkâr, bu kez çırılçıplak bir raksa başlıyordu semada...Kutsal kitapların yazdığı gibi, tanrının geceye de hükmetmek üzere yarattığı bir büyülü ışıktı o... Çevresi yıldızlarca kuşatılmıştı, onun kadar parlayamadığına yanan... ve biz yol boyu, hüzünlü şiirler damıttık gözalıcı ışığından...
Gerçi Fuentes’in dediği gibi, üzerinde o adamlar gezindiğinden beridir bizim romantik hayallerimizin tanrıçası olma özelliğini yitirmişti kısmen, ama hâlâ öyle güzel, öyle baştan çıkarıcıydı ki...
Gece boyunca ilham verdi hepimize; bayram şekeri tadında, ilk öpücük heyecanında... ve eski bir şarkı olup yerleşti dilimize; “Dün gece mehtaba daldım hep, seni andım/öyle bir an geldi ki, mehtap... seni sandım”.
Sonra birden bastırıverdi kasvet...
Kalleş bir gölge, ağır ağır sokuldu dolunayın nurdan yüzüne... ve birkaç dakika içinde kara bir şal gibi tamamen örttü üzerini gece güneşinin...Bir süre kıvranıp durdu ay ışığı, sonra tutulup kaldı aniden...Ölü bedenlere can veren o ürpertici buğusu hoyratça gölgelendi. Karanlık, hükümranlığını ilan etti dağ yamaçlarında... Bozkır, siyaha teslim oldu. Ay tutuldu, dilimiz tutulmuşcasma şaşırtarak bizi.. Aydınlık yüzü keder bulutlarıyla gölgelenirken, gözümüzü semaya dikip paylaştık sancısını...Okşadık bakışlarımızla; doğum anında bir annenin terli saçlarını okşarcasma... Öyle masum, öyle sessiz çekiliverdi ki başucumuzdan, daha kirpiklerimizdeki nemi kurumadan ışıklı busesinin, yokluğunun boşluğuna yuvarlandık ıssız bir yol ortasında, yapayalnız...
Efkârlandık mahrumiyetinden...
Aya tutulduk, ay tutulurken...
Yollarda esmer tenli adamlar silah sıktı ayın karanlık yüzüne doğru; kurşun dö- kercesine gökkubbenin uğursuz mührünün üzerine... ve çocuklar teneke çaldı dolunayın ruhunu kurtarmak için, kara büyücünün elinden...Bense durumu açıklarken “aydan dede”sini kaybetme telaşındaki oğluma; ne kara büyücülerden sözet- tim; ne de gezegen sisteminden: “Güneşe tutkunmuş dolunay” dedim; “lakin karalar bağlamış, aralarına dünya girince...”
İzahat ne kolay, konu aşka gelince...
Gördünüz ya; yok bu yazının bir mesajı... Sadece dolunaya övgü için yazıldı. ... o dolunay ki, yoldaşı geceyarısı hasretliklerinin... İlhamı sevda sözcüklerinin... O dolunay ki, yüzyılda bir gölgelenir yüzü... Eh, haketti bu kadarcık sözü...
Özet
Dil ile dünya arasındaki kavramsal ilişkiyi ta- ^1 mmlayabilmek.
Dilde anlam gerçek dünya bilgisinden oluşturulmuş kavramlara gönderimle oluşur. Dil gerçek dünyayı bire bir yansıtmaz. Dile yansıyan insan algısıyla oluşturulmuş kavramlar dizisidir.
aimaç Dilde anlamın nasıl oluştuğunu açıklayabilmek. Dilde anlam 3 düzeyde oluşur ve 3 tür anlamdan bahsedebiliriz: Tümce anlamı sözcenin her hangi bağlamdan bağımsız sözcüksel, dilbilgisel, biçimsel ve sözdizimsel birleşimini içerir. Sözce anlamı bir tümcenin belli bir bağlamda belli varlıklara ve durumlara gönderim yapılması ve belli koşullar altında üretilmesiyle oluşur. îletişimsel anlam ise sözceleri söylememizle gerçekleştirdiğimiz söz eylemlerle oluşur.
Dilde anlamı oluşturan temel bileşenleri çözüm- ^3 leyebilmek.
Dilde kavramlar bir göstergeye karşılık gelir. Her gösterge bir kavramsal içeriği olan ‘gösterilen’ ve onu dile getirmemizi sağlayan bir ‘gösteren’ den oluşur. Kavramsal içerik evrensel özelliklerle tanımlanır. Her varlık kavramsal içeriğe karşılık gelen bir gösterim taşır. Dilde sözcükleri hangi ulamdan olursa olsun kavramsal özellikleriyle tanımlayabiliriz. Varlıklar canlı olma, insan olma, haycan olma gibi evrensel özelliklerle, eylemler ise eylemin oluş biçimini temel alan ‘hareket, yaratım, bilişsellik’ gibi özelliklerle tanımlanır.
amaç Sözcükler arası ilişkileri kurabilmek ve tanımak. Sözcükleri yalın anlamlarıyla değil diğer sözcüklerle olan ilişkileri açısından ediniriz. Sözcükleri edinmemizi ve sınıflandırmamızı sağlayan başlıca özellik alt anlamlılıktır. Alt anlamlılık bir kavram hiyerarşisidir. Canlı olma gibi bir üst kavramın altında hayvan olma özelliği, ve onun altında da hayvan türleri yer alır. Diğer özellikler eş anlamlılık, karşıt anlamlılık, eşseslilik, çok anlamlılık, eğretileme ve ad eksiltmesidir.
Kendimizi S>nayal>m
- 1. Aşağıdakilerden hangisi dünya gerçekliğinin dile doğrudan yansımadığı görüşünü destekler?
- Amazon yerli dillerinde yeşilliği tanımlamak için yüzlerce sıfatın olması
- Türk dillerinde akrabalık ilişkilerinin pek çok sözcükle ifade edilmesi
- Sayılabilen varlıkların dillere yığın adı olarak yansıması
- Dile ait bilgimizin dünya bilgimiz ile sınırlı olması
- Dillerde kültüre bağlı olarak samimiyet ifadelerinin farklı olması
- 2. Dil ile dünya gerçekliği arasında aşağıdakilerden hangisinin olması anlamı tanımlamamızı sağlar?
- Kavramlar
- Varlıklar
- Dilbilgisi
- Sözdizim
- Olgular
- 3. Dilde anlam ile ilgili aşağıdakilerden hangisi doğru-
|
- 4. ‘Köpekler dost canlısıdır’ tanımlaması hangi tür anlamsal özelliği yansıtır?
- Gösterimsel anlam
- Kavramsal anlam
- Eşdizisel anlam
- Çağrışımsal anlam
- Sözlük anlamı
- 5. Aşağıdakilerden hangisi dil göstergesi ile ilgili değildir?
- Sözcüklerin kavramsal içerikleri vardır.
- Göstergenin dünyada karşılık geldiği varlıklara gönderge denir.
- Gösterge gösteren ve gösterilenden oluşur.
- Göstergeler somut varlıklar için oluşturulur.
- Gösteren ile gösterilen arasındaki ilişki dile göre değişir.
- 6. Sözce ile tümce arasındaki temel fark aşağıdakiler- den hangisidir?
- Tümcelerin gösterimlerinin, sözcelerin ise gönderimlerinin olması
- Tümcelerin dilbilgisi kurallarına göre üretilmesi
- Sözcelerin çağrışımsal anlama dayalı olması
- Tümcelerin yazılı dilde olması
- Sözcelerin iletişimsel olması
- 7. İşveren ve işçi sözcükleri arasında ne tür bir anlamsal ilişki vardır?
- Derecelendirilebilen karşıtlık
- Ters karşıtlık
- Bakışımlı karşıtlık
- Alt kavram
- Parça bütün
- 8. Aşağıdakilerden hangisi alt anlamlılık ilişkisi taşır?
- Anne-kız
- Semizotu-bitki
- Uzun-kısa
- Alt-üst
- Kuş-yılan
- 9. ‘Kafam karıştı’ ifadesi aşağıdaki anlamsal ilişki türle-
rinden |
hangisini yansıtır? |
a. |
Eğretileme |
b. |
Ad Eksiltme |
c. |
Karşıtlık |
d. |
Eşseslilik |
e. |
Alt anlamlılık |
10. Aşağıdaki tümcelerde altı çizili sözcüklerin hangisi çok anlamlılık taşır?
- Emrah bavullarını kaybetti.
- Emrah’ın gözleri maviye çalıyor.
- Kapı aniden kapandı.
- Ahmet dilbilim çalışmayı sevdi.
- Annem yalnız yasıyor.
Okuma Parçası
ANLAM MASALI Ahmet İnam
Yazı bakıyor bana. Ben de ona. Soruyor: “Anlamım ne?” İçini yazanın anlamı. Kendini kazanın anlamı. Hayatını yazıya vuranın anlamı. Yazıyla kendini saranın anlamı. Yazıyla kapı açanın, göz açanın, ötenin eşiğinde duranın anlamı. Öteye gitmiş gelmişin anlamı. Kıyısında ömrümün soruyorum yazıya:’Anlamın ne?” “Hiçliğe salınmış çıkrığım ben” dedi yazı. “Ben de” dedim.
Böcek bakıyor bana. Ben de ona. Soruyor:”Anlamım ne?” Cânın evrene vuruşunun anlamı. Yeryüzünün göğe kendini açışının anlamı. Uçmanın, karanlığın, maddenin kalp atışının anlamı. Ölümü dirime katmanın anlamı. Yeryüzünün zenginliğinin anlamı. Önünde saygıyla eğildiğim varlık olmanın anlamı. Kendimden çıkıp, uçuşarak soruyorum böceğe: Anlamın ne?
“Bitip tükenmek bilmeyen dönüşümün imâsıyım ben” dedi böcek. “Ben de” dedim.
Pınar bakıyor bana. Ben de ona. Soruyor:”Anlamım ne?” Kanısın bu gezegenin, can suyu. Devinerek akmanın anlamı. Akarak can katmanın anlamı. Tükenivermenin, kurumanın, bitimli oluşun, ortadan kalkmanın anlamı. Serpilmenin, dinelmenin, gelişmenin, bozulmanın anlamı. Pınar pınarken değerini bilmeyişimizin anlamı. Yaşamak, çağlamak demek, can vermek, akarak, kuruyarak tohum olana. Çatlamış dudaklarıyla ruhumun varıyorum pınara, soruyorum: “Anlamın ne?” “Kuruyunca- ya, tükeninceye dek var kılmanın kaynağıyım ben” dedi. “Ben de” dedim.
İnsanım ben. Hayat bakıyor bana. Ben de ona. Sınavlarında çırpınarak, atıyorum kendimi ona. “Ruhum sana teslim. Korkmadım geldim. Acılarına varım. Kahrına. Sen- denim ey hayat!” Soruyor bana: “Anlamım ne?” “Ne olursa olsun” diyorum, “sana taktığım anlam çiçekleriyle, dikenleriyle yürüyeceğim” “Ben de sana” diyor, hayat.
Kaynak: http://www.phil.metu.edu.tr/ahmet-inam/ anlam.htm
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtar>
1. c Yanıtınız yanlış ise “Dil, Dünya Gerçekliği ve Anlam İlişkisi” bölümünü yeniden gözden geçiriniz.
2. a Yanıtınız yanlış ise “Dil, Dünya Gerçekliği ve Anlam İlişkisi” bölümünü yeniden gözden geçiriniz.
|
7. c Yanıtınız yanlış ise “Sözcük Anlamı ve Sözcük
ler Arası İlişkiler” bölümünü yeniden gözden geçiriniz.
8. b Yanıtınız yanlış ise “Sözcük Anlamı ve Sözcük
ler Arası İlişkiler” bölümünü yeniden gözden geçiriniz.
9. a Yanıtınız yanlış ise “Sözcük Anlamı ve Sözcük
ler Arası İlişkiler” bölümünü yeniden gözden geçiriniz.
10. b Yanıtınız yanlış ise “Sözcük Anlamı ve Sözcük
ler Arası İlişkiler” bölümünü yeniden gözden geçiriniz.
S>ra Sizde Yan>t Anahtarı
Sıra Sizde 1
Evet. Örneğin Yunan mitolojisindeki Pegasus bu dünyada var olmayan kanatlı, tek boynuzlu beyaz bir ata karşılık gelir.
Sıra Sizde 2
Oğlan [-yetişkin] ve [-dişi]; kız ise [-yetişkin] ve [+dişi] özellikleri taşır. Erkek-Kadın sözcük çiftinden ayrılan özellikleri [-yetişkin] olmadır.
Sıra Sizde 3
Bu sözceyi diyelim ki Meral adında biri kendisini doğum günü partisine çağıran bir arkadaşına söylediğinde sözce anlamı açısından ‘ben’ Meral’e gönderim yapacaktır. Sözcenin üretilebilmesi için koşul dinleyicinin bir teklifte bulunması gerekir. İletişimsel açıdan bu sözce bir reddetme eylemi gerçekleştirir.
Sıra Sizde 4
Dans etmek: Hareket Boyamak: Yaratma Düşünmek: Bilişsel
Sıra Sizde 5
Zaman sözcüğü ile her iki sözcük de kullanılabilmektedir: Zamanımı harcadın, zamanımı tükettin örneklerinde görüldüğü gibi. Ancak edilgen formda bir nesnenin tükenmesi söz konusu olduğunda birbirlerinin yerine geçemeyebilirler: ‘Benzin tükendi’ yerine “*Benzin harcandı” diyemeyiz.
Sıra Sizde 6
Metinde AY BİR KADINDIR ve AY İYİ OLANDIR temel kavramsal eğretilemelerine bağlı olarak pek çok benzetme ilişkisi sunulmuştur. Karanlık ile ilgili olarak da KARANLIK KÖTÜDÜR temel kavramsal eğretilemesine bağlı olarak benzetmeler yapılmıştır.
Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar
Chierchia, G. ve S. M. Ginet. (1991). Meaning and Grammar: An introduction to Semantics. Cambridge, Massachusett: MIT Press Frawley, W. (1992). Linguistic Semantics. Hillsdale, New Jersey: Lawrence Erlbaum Hurford, J.R., Heasley, B. ve M. B. Smith. (2007).
Semantics: A coursebook. Cambridge:CUP Kıran, Z. ve A.E. Kıran. (2010). Dilbilimine Giriş. Ankara: Seçkin Yayınevi.
Löbner, S. (2002). Understanding Semantics. London: Arnold
Martinel, A. (1998). İşlevsel Genel Dilbilim (Çeviren: Berke Vardar). İstanbul: Multilingual.
Saeed, J. (2008). Semantics. Oxford: Wiley-Blackwell. Ravin, Y. Ve C. Leacock. (2006). Polysemy. Oxford: OUP Russell, B. (1905). ‘On Denoting’. Mind, New Series, Vol. 14, No. 56. http://ocw.mit.edu/ courses/linguistics-and- philosophy/24-251-introduction-to-philosophy-of- language-spring-2005/lecture-notes/handout3.pdf Saussure, F. de (1985). Genel Dilbilim Dersleri (Çeviren: Berke Vardar), Ankara: Birey ve Toplum.
GENEL DİLBİLİM-II
I |
Amaçlar>m>z
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Sözce anlamı, tümce anlamı ve ifade anlamı arasında ayrım yapabilecek ve farklı anlam düzeylerinin değişkenlerini betimleyebilecek,
Önerme türlerini doğruluk koşulları açısından tanımlayabilecek ve farklı türden önermeleri çözümleyebilecek,
Önermeler arası anlamsal ilişkileri betimleyebilecek,
Tümcenin sözdizimsel yapısı ile anlamsal yapısı arasındaki ilişkiyi Eylem Öbeği ve yüklem açısından çözümleyebileceksiniz,
Anahtar Kavramlar
|
|
||||
İçindekiler
|
||||
Anlambilim: Tümce Anlamı
SÖZCE, TÜMCE VE ÖNERME
Daha önceki ünitemizde sözce ve tümce anlamı arasındaki farkı çalışmıştık. Şimdi sözce ve tümce arasındaki ayrımı tekrar ele alarak dilde anlamın bir düzeyini daha tanımlayacağız: Önerme,
‘Yarın Galata’da buluşalım’ ifadesini belli bir bağlamda ve belli bir iletişim amacıyla seslettiğimizde bu ifade artık bir sözcedir. Aynı ifade defalarca ve farklı bağlamlarda farklı konuşanlar tarafından sesletilebilir ve her sesletilişinde ele aldığımız farklı bir sözce olacaktır. Çünkü konuşanların ve bağlamın değişmesine bağlı olarak ‘yarın’ ve ‘biz’ ifadelerinin gönderimi de farklılaşacaktır. Ancak sonsuz kez söylenebilecek bu sözceyi bağlamından soyutlayarak yalnızca dilbilgisel düzlemde ele aldığımızda artık bizim için tek bir ifade vardır: Tümce. Tümceler sözcelerden soyutlayarak oluşturduğumuz dilbilgisel bütünlüktür. Tümce anlamı birleşimseldir ve sözcüklerin, öbeklerin, dilbilgisel yapıların birbiriyle birleşimi tümce anlamını oluşturur. ‘Yarın Galata’da buluşalım’ tümcesinin ayrıca bir yüklem ve bu yüklemi gerçekleştirecek olan öznelerin oluşturduğu kavramsal bir içeriği vardır. Bu kavramsal içerik önermedir. Öyleyse, sözceleri bağlamdan soyutlayarak tümcelere, tümceleri de dilbilgisinden soyutlayarak önermelere ulaşırız. Tümce anlamının oluşumunda dilbilgisi ve sözdizim birer bileşendir ve tümce anlamı betimlenirken bu bileşenlerin tümceye kattığı anlam göz ardı edilemez. Örneğin ‘Emrah camı kırdı’ ile ‘Cam Emrah tarafından kırıldı’ tümceleri her ne kadar aynı anlamsal içeriği taşısa da tümce anlamının betimlenmesi açısından etken ve edilgen tümce yapısı nedeniyle iki farklı anlamsal oluşum söz konusudur. Ancak önerme düzleminde bu iki tümce arasında bir farklılık yoktur. Öyleyse önerme betimlemesi yaparken dilbilgisi ve sözdiziminden bağımsız yalnızca yüklemler ve ‘üye’ olarak adlandıracağımız özneler ve nesneler arasındaki anlamsal ilişkiyi göz önünde bulundurmamız gerekir.
Anlambilimde yaygın olarak kabul gören bu görüş ilk kez Strawson’ın (1950) sistematik olarak dile getirdiği ifade, sözce ve önerme ayrımına dayanır.
İfade/Tümce Anlamı: Her hangi bir bağlamdan bağımsız, yalnızca sözcük- sel, dilbilgisel ve sözdizimsel bileşenler açısından tanımlanabilen anlam demektir. Sözdizimsel bir bütünlük oluşturan ifadeler her hangi bir bağlamdan bağımsız ele alındığında ‘tümce’ olarak adlandırılırlar.
Sözce Anlamı: Her hangi bir tümce belli bir bağlamda bağlamın gerektirdiği gönderim ve doğruluk koşulları açısından tanımlandığında ortaya çıkan anlam
demektir. Sözce anlamı bağlam bağımlıdır. Gönderim bilgisi ve hangi koşullarda sözcenin geçerli olabileceği bilgisini gerektirir.
Önerme Anlamı: Sözce ve tümcelerin soyut kavramsal içeriğidir. Önermeler yüklem ile onun üyeleri arasındaki kavramsal bütünlüktür ve bir olgu hakkında bildirim yaparlar. Önerme anlamı dilbilgisi ve sözdizimden bağımsız betimlenir.
Sözce, tümce ve önermeyi yazımda birbirinden ayırmak için bundan sonra şöyle bir işaretleme kullanacağız. Çift tırnak işareti içinde sunulan ifadeler “sözce”; tek tırnak işareti ile sunulanlar tümce; italik yazıyla sunulanlar ise önermedir:
- 1. “Yarın Galata’da buluşalım”. SÖZCE
- 2. ‘Yarın Galata’da buluşalım’. TÜMCE
- 3. Yarm Galata’da buluşalım. ÖNERME
Önermeler ve Doğruluk Koşulları
Her önermenin onu oluşturan sözcükler ve içerik açısından belirli koşulları yerine getirmesi gerekir. Bir önermenin geçerli olmasını sağlayan koşullar ‘doğruluk koşulları’ olarak adlandırılır. Aşağıda (4)’te sunulan önermeyi doğruluk koşulu açısından ele alalım.
- 4. Evli olanlar bekardır.
Bu önermenin doğru olabilmesi için ‘bekar’ yükleminin anlamına uygun bir üye olması gerekir. Oysa ‘evli’ ‘bekar’ sözcüğünün karşıt anlamlısıdır ve ikisinin bir önermede bulunması bir çelişkiye neden olur. Bu önerme doğruluk koşulunu yerine getirmediğinden ‘yanlış’ bir önermedir. Önermeler doğruluk koşulları açısından ele alındığı için yalnızca bildirim yapan tümcelerin önermeleri vardır. (5)’te sunulan tümceyi ele alalım:
- 5. Evli olanlar bekar mıdır?
Bu tümce her hangi bir bildirimde bulunmaz çünkü soru tümceleri yapı olarak bildirim almak için üretilir. Öyleyse soru tümcelerinin önerme yapısından bahsedilemez. Artık önerme betimlemesi için bir ölçüt daha koymamız gerekir: Önermeler bildirim tümcelerinin kavramsal içeriğidir. Bildirim tümceleri dilbilgisel olarak olumlu ya da olumsuz olabilir. Dolayısıyla önermeler de olumlu ya da olumsuzlanan önermeler olarak ele alınabilir.
Önerme Türleri
Bazı önermeler her durumda doğruluk taşırlar. Güneş doğudan doğar gibi bir önermenin doğru olamayacağı tek bir durum bulunamaz. Bu nedenle bazı önermelerin zorunlu doğru olduğunu söylemeliyiz. Bu tür önermeler analitik önermelerdir. Aşağıda (5)’te sunulan önerme ile (6)’da sunulan önermeyi birbiriyle doğruluk koşulu açısından karşılaştıralım:
- Bekârlar evli değildir.
- Bekârlar yalnızdır.
(5)’teki önerme bekârların durumu ile ilgili geçerli olan ve her durumda doğru olan bir bildirim sunmaktadır. Hem bekâr hem de evli biri olamayacağına göre bu önerme analitik bir önermedir. Öte yandan (6)’da sunulan önerme duruma göre hem doğru hem de yanlış olabilir. Bekâr olup yalnız yaşayan biri olduğunda bu önerme doğru değeri alırken bekâr olup biriyle birlikte yaşayan biri için bu önerme yanlış değeri alacaktır. Öyleyse (6)’da sunulan türden önermeler duruma göre hem doğru hem de yanlış değer alabilirler. Bu tür önermeler sentetik önermelerdir.
Analitik Önerme: Her durumda doğruluk koşulunu yerine getiren ve zorunlu ‘doğru’ değeri alan önermelerdir.
Sentetik Önerme: Duruma bağlı olarak ‘doğru’ya da ‘yanlış’ değeri alabilen önermelerdir.
Analitik bir önermenin yüklemi ve üyesi tümüyle aynı kavramsal içeriğe karşılık geldiğinde ortaya ‘eşsözlülük’ çıkar. Kediler kedidir; Çiçekler çiçektir; Aristo Aristodur önermelerinin hepsi eşsözdür. Eşsöz eşanlamlı sözcüklerle de üretilebilir. Venüs çoban yıldızıdır önermesinde hem Venüs hem de çoban yıldızı aynı gösterimi taşır. Bu nedenle eşsözdür.
Aşağıdaki önermeler analitik midir?
İnsanlar ölümlüdür.
Paris dünyanın en güzel kentidir.
Kediler memelidir.
Zeynebin kedisi çok sevimli.
Önermelerin Doğruluk Koşulları: Zorunlu ve Yeterli Koşullar
Her önerme anlamsal özelliklerden oluşur. Örneğin Kediler memelidir önermesi kediler üst kavram özelliklerinden canlı ve hayvan ve memeli olma anlamsal özelliklerini taşır ve bu nedenle yüklem olan memeli tanımlamasına uygundur. Bu özellikler içinde [+canlı] ve [+hayvan] olması kedilerin bu önerme için uygun bir üye olmasına yetmez. Örümcek de canlı ve hayvan olma özelliklerini taşıdığı halde memeli yüklemi için uygun değildir. Kedinin bu önerme için uygun olması ‘memeli olma’ ön koşuluna bağlıdır. Canlı ve hayvan oluşu da diğer koşullardır. Bu önerme ancak ve ancak kediler memeli, canlı ve hayvan olduğunda doğru olabilecektir. Öyleyse, bir önermenin doğru olabilmesi için ön koşul olan zorunlu koşul ile yeterli koşullar vardır. Bizim örneğimizde zorunlu koşul ‘memeli olma’; yeterli koşullar ise ‘memeli, canlı ve hayvan’ olmadır.
Bazı felsefecilere göre Russellcı bir bakış açısıyla önermelerin doğruluk koşulları yalnızca yapısal ilişkilere değil bağlama göre değer kazanır. Evli olanlar bekardır gibi bir önerme ‘evli ve bekar ‘ kavramlarının çelişmesi nedeniyle yanlış değer alır. Buradaki koşul yapısaldır. Ancak Bugün Eskişehirde hava yağışlı önermesinin doğru olabilmesi bu önermenin sözce olarak üretildiği bağlam koşullarına bağlıdır. Sözcede geçen ‘bugün’ ve ‘Eskişehir’ ifadeleri gönderimseldir ve bu önerme ‘yağmurlu olan belli bir tarih’ ve ‘Eskişehir’ için söylendiğinde ve o gün hava yağışlı olduğunda geçerli olacaktır. Anımsanacak olursa 3. Ünitede dilsel anlamın gerçek dünya ile olan ilişkisini ele alırken Russellcı bakış açısına değinmiş ve Russell’ın ‘Fransa kralı kel’ ifadesini bir önerme olarak kabul etmediğini, bu önermenin gerçek dünyada bir karşılığı olmadığı için geçersiz olduğunu ifade etmiştik. Dikkat edilecek olursa Russell bu bakış açısıyla dilsel anlamı yalnızca sözce ve önerme olarak görür. Bildirim yapan tümceyi sözceden ayırmaz. Strawson (1950), Lemmon (1967) ve Löbner (2002) gibi felsefeci ve anlambilimciler ise önermelerin gerçek dünya gönderimi olmaksızın da doğruluk koşulları açısından ele alınabileceğini ileri sürer. Strawson tanımlamasında önerme, sözce ve bildirim tümceleri (ifadeler) arasında bir ayrım yapar. Her bildirim tümcesi farklı bir bağlamda farklı bir sözceye dönüşebilir ve sözcelerin doğruluk koşulları her defasında konuşanın gönderimine göre değişebilir. Oysa bir bildirim tümcesi gönderimsiz ele alınabilir ve doğruluk koşulları sözceninkinden farklı olacaktır. Böylece Strawson önermelerin ara
larında bir ilişkilendirme anlamı kurdukları sürece gerçek varlıklara ve durumlara gönderim olmaksızın geçerli olabileceğini savunur.
TÜMCE, ÖNERME VE ANLAMSAL İLİŞKİLER
Bir tümcedeki sözcüksel anlamsal ilişkiler o tümcenin ve taşıdığı önermenin anlamını farklı biçimlerde etkileyebilir. Daha önce sözcükler arası anlamsal ilişkileri üst-alt kavram, eş anlam, karşıt anlam v.b. açısından çalışmıştık. Şimdi bu ilişkilerin tümce ve önerme boyutunda kurduğu anlamsal ilişkileri ele alalım:
Gerektirim
Bir tümcenin bildirimi kendi bildiriminin yanı sıra ‘çıkarımsal olan’ başka bildirimler de taşıyabilir. Aşağıda (7)’de sunduğumuz tümceyi ele alalım.
- Emrah İstanbul’da doğdu.
Bu tümce ‘Emrah’ın İstanbul’da doğduğu bildiriminin yanı sıra aşağıdaki bildirimleri de taşır:
7a. Emrah Türkiye’de doğdu.
7b. Emrah erkektir.
7c. Emrah insandır.
Emrah Istanbulda doğdu önermesi doğru olduğu sürece (7a,b,c) deki önermeler de doğru olacaktır. (7)’deki tümce ile (7a,b,c) arasındaki ilişki gerektirim ilişkisidir.
Gerektirim: A tümcesi/önermesi zorunlu olarak B tümcesini/önermesini de taşıdığında A tümcesi/önermesi B tümcesi/önermesini gerektirir. Eğer A B’yi gerektirirse A doğru olduğunda B’de zorunlu olarak doğru olur.
İki tümce arasında gerektirim ilişkisi olmasını garantileyen anlamsal ilişkilerden biri üst kavram ilişkisidir. ‘Emrah İstanbul’da doğdu’ tümcesinde İstanbul ve Türkiye arasında bir kapsama ilişkisi vardır ve Türkiye, İstanbul için bir üst kavramdır. Benzer biçimde ‘Emrah’ ile ‘insan olma’ ve ‘erkek olma’ özellikleri arasında da bir üst kavram ilişkisi olduğunu da söyleyebiliriz.
Aşağıdaki önermelerde
1. Hangi önerme diğerini gerektirir?
- Canan şu anda Pariste kalıyor. B. Canan şu anda Fransada.
A ve B gibi iki tümce arasında gerektirim ilişkisi olması A’mn doğruluğuna bağlıdır. A doğru değilse Bde doğru olamaz. Ayrıca A olumsuzlandığmda B gerektirimi ortadan kalkabilir. Örneğin, Uğur Mumcu suikasta kurban gitti gibi bir A önermesi Uğur Mumcu öldii B önermesini gerektirir. Ancak A önermesi Uğur Mumcu suikasta kurban gitmedi biçiminde olumsuzlandığmda artık B önermesi ortadan kalkacaktır.
Gerektirim dikkat edilecek olursa karşılıklı bir ilişki değildir. A önermesi B önermesi gerektirdiğinde B önermesi de A’yı gerektirir diyemeyiz. Örneğin, Emrah İstanbul'da doğdu önermesi Emrah Türkiye de doğdu bildirimini de içerirken Emrah Türkiye'de doğdu önermesi Emrah İstanbulda doğdu bildirimini içeremez. Ancak bir tümcedeki sözcükler arasında bakışımlı karşıtlık ilişkisi olduğunda A tümcesinin gerektirimi olan B tümcesi ile arasında çift yönlü bir gerektirim vardır. Aşağıda (8)de sunulan tümce anlamsal olarak (8a)’yı gerektirir:
- Ali Ayşe’nin babasıdır.
8a. Ayşe Ali’nin evladıdır.
(8) ve (8a)’da sunulan ‘Eğer X Y’nin babası ise Y X’in evladıdır’ anlamsal yapısı bakışımlı bir karşıtlık ilişkisidir ve dolayısıyla bu tür bir yapı taşıyan önermeler arasındaki anlamsal ilişki çift yönlü olacaktır. Bu ilişki açımlama ilişkisi olarak ele alınmaktadır (Hurford ve diğerleri, 2007).
Açımlama: İki önerme arasındaki gerektirim çift yönlü olduğunda aralarındaki ilişki açımlama ilişkisidir.
Önvarsay>m
Tümceler arasında gerektirime benzeyen ancak farklı olan bir çıkarım ilişkisi daha vardır: Önvarsayım. Gerektirim ilişkisinde gerektiren tümce/önerme olumsuzlan- dığında gerektirim ilişkisinin iptal edilebildiğini görmüştük. Oysa aşağıda (9)’da ve
(10) ’da verilen tümcelerdeki Murat’ın bir kedisi var önermesi hem olumlu hem de olumsuz tümce biçimlerinde ortadan kalkmamaktadır:
- Murat’ın kedisi çok güzel.
10. Murat’ın kedisi hiç güzel değil.
(9) ve (10)’daki tümcelerde konuşmacı dinleyenin ‘Murat adındaki kişiyi ve onun bir kedisi olduğunu’ bildiğini varsayar ve sözcesini buna göre düzenler.
Burada dikkat edilmesi gereken, gerektirim mantıksal bir özellik iken önvarsa- yım sözce ile ve konuşmacının karşısındakinin bilgi düzeyine göre sözcesini düzenlemesiyle ilgili bir özelliktir. Eğer dinleyici konuşmacının Murat adında bir arkadaşı olduğunu ve onun da bir kedisi olduğu bilmiyorsa konuşmacı sözcelerini buna göre düzenler ve (9)’da çıkarımsal olarak sunulan önvarsayım bilgisini açıkça dile getirerek “Murat adında bir arkadaşım var, onun da bir kedisi var. Çok sevimli” der. Bu nedenle önvarsayım her ne kadar tümceler ve önermeler arası anlamsal bir ilişki gibi görünse de konuşma koşullarına göre ortaya çıktığından daha çok sözce ile ilgili edimsel bir özelliktir. Dolayısıyla önvarsayım sözcelerin önermeleri arasındaki anlamsal ilişkiyle ilgilidir (Löbner, 2002).
Önvarsayım: Konuşmacının sözcesinde dinleyenin önceden bildiğini varsaydığı bilgiyi çıkarımsal olarak sunmasıdır.
Daha önce de belirttiğimiz gibi önermeler arasındaki ilişkinin önvarsayımsal olup olmadığını anlamak için olumsuzluk testini kullanmamız gerekir. Örneğin, “Sigarayı bıraktığıma pişmanım” sözcesi önceden sigara içerdim önermesini de ön- varsayar. “Sigarayı bıraktığıma pişman değilim” olumsuz sözcesi de aynı önermeyi hala önvarsaymaktadır. İşte, önvarsayımın olumsuz sözcelerde de kalması ‘olumsuzluğa direşim’ olarak adlandırılır.
Önvarsayıma kimi zaman varolma arka plan bilgisi olarak tümceden ulaşılabilir. “Arabam bozuldu” sözcesi bir arabam var önvarsayımıni; “Muratın kedisi sarışın” sözcesi ise Murat’ın bir kedisi var önvarsayımını taşır. Kimi zaman da önvarsayım bilgisi ana tümcenin tümleci olan bir iç tümceyle sunulabilir. ‘Sigarayı bıraktığıma memnunum’ tümcesinde ‘sigarayı bıraktığıma’ ana tümceye yerleştirilmiş bir ad tümceciğidir ve ‘daha önce sigara içerdim’ önvarsayımını yansıtır. ‘Annemin İstanbul’dan ayrıldığını kimse bilmiyor’ tümcesinde de ‘Annemin İstanbul’dan ayrıldığını’ ad tümceciği ‘annem daha önce İstanbul’da idi’ önvarsayımını yansıtmaktadır.
Bazı eylemler aldıkları tümceciklerdeki önvarsayım bilgisini engellerler. Örneğin ‘Bahçede bir adam gördüm sandım’ tümcesinde sanmak eylemi ‘bahçede bir
adam var’ önvarsayımını engeller. Öte yandan kimi eylemler önvarsayımı tetikler. ‘Bahçede bir adam gördüğüme eminim’ tümcesinde ‘emin olmak’ ile ‘bahçede bir adam var’ önvarsayımı garantilenmiş olur. Önvarsayımı engelleyen veya tersine te- tikleyen bu tür eylemlere önermesel tutum eylemleri denir. Önermesel tutum eylemleri olgusallık dışı ve olgusal olmak üzere iki türdedir. Önermesel Tutum Eylemlerine şunlar örnek olarak verilebilir:
Olgusal Olmayan: Sanmak, inanmak, zannetmek, farz etmek, hayal etmek, istemek v.b.
Olgusal Olan: Fark etmek, pişman olmak, bırakmak, görmek, v.b.
Sanmak eylemi olgusal olmayan bir tutum eylemidir. Farenin “Bunu tuzak sanmıştım" sözcesinde ‘bir tuzak var’ önvarsayımı ‘sanmak’ eylemi ile ortadan kalmaktadır.
Karikatür: Selçuk Erdem
Aşağıdaki tümcedeki önvarsayım nedir?
‘Öğrencilerin hepsi derse zamanında gelmedi".
Çelişki
B önermesi A önermesinin doğruluk değeriyle çeliştiğinde aralarında ‘çelişki’ oluşur. Örneğin, Ali Ankara'ya gitti ö nermesi eğer doğruysa Ali hiç Ankara'da bulunmadı önermesi çelişkilidir. Benzer biçimde Ali evli ama henüz evlenmedi önermesinde de eğer ‘Ali evli’ doğruysa henüz evlenmedi yanlış olmalıdır. Dikkat edeceğiniz gibi çelişki söz konusu olduğunda A doğruysa B yanlış olmalıdır. Yukarıdaki karikatürde bunu tuzak sanmıştım’ ile ‘ama aslında tuzakmış’ tümceleri çelişkilidir. Bu çelişki ‘sanmak’ eylemi ile ‘aslında tuzakmış’ ifadelerinin çelişmesi söz konusudur.
Çelişki: İki önerme arasında A doğru iken B 'nin A 'yi yanlışlayan içerik sunmasıdır.
TÜMCE ANLAMI VE SÖZDİZİM Anlamsal Roller
Tümce anlamı daha önce de değindiğimiz gibi birleşimseldir ve sözcüksel, dilbilgisel ve sözdizimsel bileşenlerin bir arada yorumlanmasıyla tümce anlamına ulaşılır. Sözcükler ait oldukları ulamın dilbilgisel ve anlamsal özelliklerini hem öbeğe hem de tümceye taşırlar. Eylemler tümcede EÖ’ nün başıdır ve dilbilgisel özelliği olan geçişliliğe göre bir EÖ oluşur. Örneğin, ‘kırmak’ eylemi geçişlidir ve iç üye olarak tümleci konumuna ‘kırılabilir’ anlamsal özelliğini taşıyan bir AÖ alması gerekir. Oysa ‘ölmek’ eylemi geçişsizdir ve bir iç üye alamaz. ‘Ali *kendini/Ayşeyi öldü’ ifadesi bu nedenle bozuktur. Bir tümcede sözdizimsel olarak doğrudan nesne eylemin ‘iç üyesi’ özne ise ‘dış üye’dir. Eylem başı olduğu öbek içinde bir anlamsal seçim işlemi yapar ve iç üyesini kendi anlamsal özelliğine uygun olarak seçer. Örneğin ‘kırmak’ eylemi kırılabilir olma anlamsal özelliğini taşıyan ‘cam, porselen vazo, v.b.’ adları seçebilir. Kırılabilir olma özelliğini taşımayan adlarla ortaya bozuk ifadeler çıkar: ‘*su kırmak, *kitap kırmak v.b. Aslında eylemin anlamsal etkisi iç üyesi ile sınırlı değildir. Şimdi aşağıdaki tümcenin neden bozuk olduğunu saptamaya çalışalım:
11. *Taş uyudu.
Yukarıdaki tümce geçişlilik açısından sorun taşımamaktadır çünkü geçişsiz eyleme uygun olarak iç üye yoktur. Sorun, uyumak eyleminin [+canlı] bir özne gerektirmesinden kaynaklanmaktadır. Öyleyse eylem yalnızca iç üyesi olan nesneye değil, özneye de bazı anlamsal özellikler yükler. Eylemlerin nesnelere ve öznelere yüklediği anlamsal özellikleri bir oyundaki rol dağıtımına benzetebiliriz. Örneğin, cinayet konulu bir oyunda bir katil-öldürme eylemini yerine getiren; bir de kurban-öldürülen ve eylemden etkilenen olacaktır. Öyleyse, öldür- eylemi öznesine ‘edici’ nesnesine ise ‘etkilenen’ rolü yüklemektedir. İşte, eylemlerin üyelerine yükledikleri rollere anlamsal roller denir.
Anlamsal Roller: Eylemlerin özne ve nesne olan üyelerine eylemin gerçekleşebilmesi için verdiği rollerdir.
Öldürmek eyleminin özneye yüklediği rollerden biri EDİCİ rolüdür. Edici rolü öznelere özgü bir roldür ve öznenin bir fiziksel eylemi bilinçli veya gücül olarak yerine getirmesini gerektirir. Kırmak, pişirmek, yırtmak, koşmak v.b. eylemler öznelerine edici rolü yüklerler:
11. Emrah camı kırdı
12. Rüzgâr fidanları kırdı.
13. Ayşe yemek pişiriyor.
14. Murat gazeteyi yırttı.
(11) , (12) ve (13) ve (14)’te görülen tümcelerde özneler bilerek fiziksel bir eylemi gerçekleştirirler. (11)’de kırmak eyleminin tümcedeki öznesi [+insan] iken (12)’de özne [-canlı] özelliktedir ve kırmak eylemini gücül olarak yerine getirir.
Öldürmek eylemine geri dönecek olursak, bu eylemle kullanılacak olan nesne canlı iken eylem sonucunda öleceği için bir değişime uğrayacaktır. Öyleyse öldürmek v.b. eylemler nesnelerine ‘etkilenen rolü’ yüklerler. ETKİLENEN rolü yüklenen üyelerin bir değişime uğraması gerekmektedir. Yukarıdaki tümcelerin hepsinde eylemler nesnelerine etkilenen rolü yüklemektedir. Peki, yalnızca nesneler mi etkilenen rolü yüklenir? Hayır. Özne de etkilenen rolü yüklenebilir. Örneğin, ölmek eylemi geçişsizdir ve öznesine ‘etkilenen’ rolü yükler.
Şimdi nesnesi ‘gazete’ olan başka bir eylem üzerinde çalışalım. Aşağıdaki tümcelerin ikisinde de nesne ‘gazete’dir. Peki, üstlendikleri rol aynı mı?
14. Murat gazeteyi yırttı.
15. Murat gazeteyi okudu.
Daha önce gördüğümüz gibi (I4)’te nesnenin üstlendiği rol etkilenen olacaktır çünkü değişime uğrar. Oysa (15)’te nesne bir değişime uğramaz. Burada ‘gazete’ eylemin yerine getirilmesinde bir konu oluşturur ve bize eylemin ne hakkında yapıldığını gösterir. Öyleyse, (15)’te nesnenin üstlendiği rol KONU rolüdür. ‘Zeynep arkadaşım aradı’, ‘Fatma dilbilim okuyor’ örneklerinde nesnelerin üstlendiği rol konu rolüdür. ‘Anlambilim dilbilimin alt alanlarından biridir’ örneğinde de ‘anlam- bilim’ konu rolünü yüklenmiştir.
Eylem bazı üyelerine de YARARLANICI rolü yükler. Eylem bir üye için gerçekleştirildiğinde üye ‘yararlanıcıdır’. Aşağıdaki örneklerde sırasıyla ‘Ayşe’, ‘Murat’ üyeleri yararlanıcı rolü yüklenmişlerdir.
16. Ayşe’ye çay demledim.
17. Fatma Murat’a yemek pişirdi.
Özne duygusal, duyuşsal veya durumsal bir süreci yaşadığında üstlendiği rol DENEYİMCÎ rolüdür. Duymak, görmek, sevmek, özlemek, hoşlanmak gibi eylemler özneye deneyimci rolü yüklerler.
Tümcede eylemin geldiği yönü gösteren üye KAYNAK rolü; eylemin olduğu yeri gösteren üye YER rolü, eylemin hangi yöne doğru olduğunu gösteren üye ise HEDEF rolü yüklenir. Eylemin ne ile yapıldığını gösteren üye ise ARAÇ rolü yüklenir. Aşağıdaki örneklerde sırasıyla ‘çeşmeden’ kaynak rolü; ‘masanın üstünde’ yer rolü; ‘annelerine’ hedef rolü ve ‘fırça ile’ araç rolü yüklenir.
18. Kedi çeşmeden su içti.
19. Kitapları masanın üstünde unuttum.
20. Çocuklar annelerine çiçek verdi.
21. Duvarı fırçayla boyadık.
Aşağıdaki örneklerde altı çizili AÖ'lerin yüklendiği rolü belirleyiniz: 1. Emrah arkadaşına mektup gönderdi.
- Çocuklar camı tasla kırmış.
- Buzlar eridi.
- Çantamı otobüste unuttum.
YÜKLEM
Yüklem ve Yüklemleme
Sözdizimsel yapıda Eylem Öbeği üyelerini seçmesi ve bir takım anlamlar yüklemesi açısından tümceyi oluşturan birim olarak ele alınabilir. Benzer biçimde önerme yapısında ‘yüklem’ önermeyi oluşturan üyedir ve yüklem dışındaki birimler yüklemin üyeleridir. Yüklem üyelerini birbirleriyle ilişkilendirmek için yüklemleme işini yapar. ‘Ayşe’ ‘masaya’ kitap’ ifadeleri ‘koy’ yüklemi tarafından birleştirilerek Ayşe masaya kitap koydu önermesine ve ‘Ayşe masaya kitapları koydu’, ‘Kitabı masaya Ayşe koydu’ veya ‘Masaya kitap koydu Ayşe’ gibi tümcelere ulaşabiliriz. Öyleyse bu tümcelerdeki önerme yapısı yüklem ve üyeleri açısından şöyledir:
YÜKLEM: koymak ÜYE:Ayşe ÜYE:Masa ÜYE:Kitap
Bu yüklemlemeyi şu işaretlemeyle de gösterebiliriz: koy ( Ayşe, masa, kitap)
Bu işaretlemede ‘koy’ yüklemi üç üyeyi yüklemler. ‘Ali öldü’ önermesinde ise ‘öl’ yüklemi tek üyeyi yüklemler. Öyleyse, yüklemler yüklemleme yaptıkları üye sayısına göre ‘tek üyeli’, ‘iki üyeli’ ve ‘üç üyeli’ olmak üzere üç türde ele alınabilirler. Yüklemleme: Tümcenin öbeklerini önermesel düzlemde ilişkilendirme işlemidir. Dikkat edilecek olursa yukarıda verilen tümcelerdeki dizilimler farklıdır ve tümce açısından ortaya çıkan anlamsal yapılar da farklıdır. Kitabı Ayşe masaya koydu diziliminde ‘kitap’ tümce başına taşınmış ve belirli biçimi almıştır. Bu nedenle Ayşe masaya kitap koydu dizilimindeki ‘kitap’ belirsiz iken ‘kitabı’ belirlidir. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi önermeler tümcelerden farklı olarak sözdi- zimden kaynaklanan anlamsal farklılıkları taşımaz.
Yüklemleme işini yapan bir eylem olabileceği gibi bir ad veya sıfatta olabilir. Ayşe çok kibar önermesinde ‘kibar’ bir sıfattır. Ayşe öğretmen önermesinde ise ‘öğretmen’ bir addır. Yüklemleme bir ad veya sıfat tarafından yapıldığında adcıl yüklem; bir eylem tarafından yapıldığında ise eylemcil yüklem ortaya çıkar. Yüklemler ayrıca bir iş veya olayı aktardıklarında olay yüklemi; bir durum ve oluşu aktardıklarında ise durum yüklemi olarak sınıflandırılır. Vendler’a göre (1957; 1967) yüklemlerin bir durumu veya bir olayı aktarmalarında eylemin anlamsal yapısı etkilidir. Kimi eylemler sürebilen bir etkinliğe; kimileri ise zamanda belli bir süre sürerlik gösteremeyen etkinliklere karşılık gelir. ‘Yürümek’ eylemi ile ‘düşmek’ eylemini karşılaştıralım. İnsan saatlerce yürüyebilir. ‘Mehmet saatlerce şehrin sokaklarında yürüdü’ diyebiliriz. Ancak ‘saatlerce düşmek’ gibi bir ifade olamaz ve ‘Mehmet saatlerce ağaçtan yere düştü’ diyemeyiz. Düşmek ve yürümek eylemlerinin her ikisi de olay yüklemi oluştururlar ancak ortaya çıkan yüklem eylemlerin zamanda süreklilik gösterebilmeleri açısından farklı olacaktır. Öte yandan ‘sevmek, hoşlanmak, bilmek’ gibi eylemler fiziksel bir etkinliğe değil bilişsel veya duygusal bir etkinliğe karşılık gelirler. Bu tür eylemler ile kurulan yüklemler durum yüklemidir. Durum yükleminde sevmek gibi eylemler olduğunda ne başlama zamanını, ne sürme zamanını saptayabiliriz ve tümcede zamansal sınırlama ifade eden öbekler koymak olası değildir. Bu nedenle ‘Mehmet *iki saattir/ üç gündür/üç yıldır beni seviyor’ veya ‘Mehmet *iki saat içinde /üç gün içinde /üç yıl içinde beni sevdi’ tümceleri bozuktur. Vendler’ın yaptığı olay ve durum yüklemi sınıflandırması zamansal sürerlik olup olmamasını temel aldığı için ‘sözcüksel görünüş’ sınıflandırması olarak da adlandırılır. Görünüş, bir eylemin bitip bitmediğine dair verilen bilgidir. Görünüş hem dilbilgisel bir ulam olarak hem de eylemlerin kendi içsel özelliği olarak tümceye yansır. Dilbilgisel ulam olarak ‘bitmişlik ve bitmemişlik’ görünüş ulamları vardır. (Daha ayrıntılı bilgi için Biçimbilim 4. Ünitesine bakınız).
Görünüş: Bir eylemin bitip bitmediği ile ilgili bilgi verem sözcüksel ve dilbilgisel ulamdır.
Sözcüksel görünüşü temel alan Vendler sınıflandırmasında 4 tür eylem sunulmaktadır:
- Durum eylemleri: Sevmek, hoşlanmak, beğenmek v.b.
- Edim Eylemleri: Yürümek, koşmak, yüzmek, temizlemek, v.b.
- Erişme Eylemleri: Bitirmek, başlamak, varmak, v.b.
- Tamamlama Eylemleri: bir mektup yazmak, bir kadeh şarap içmek, karşı kıyıya yüzmek, v.b.
Vendler eylemlerin görünüş türlerini saptamak üzere [+/- bitimli] olma anlamsal özelliğini kullanır. Bazı eylemler içsel olarak bir etkinliğin başlangıç ya da bitiş noktasına gönderim yaparlar ve dolayısıyla bitimli eylemlerdir. Zamanda süreklilik gösteremezler. Örneğin, bitmek eylemi bir işi yapma etkinliğinin son noktasıdır. ‘Ödevi bitirdim’ dediğimizde ‘ödevi hazırlama işinin sonunda olduğumuz anlaşılır. ‘Tepeye vardım’ örneğinde de ‘Tepeye tırmanma işini bitirdim’ bilgisi vardır. Öyleyse ‘varmak’ bir mesafenin bitim noktasını gösterir. Erişme eylemleri bitimlidir. Benzer biçimde bir edim eylemini zamansal ya da fiziksel bir ölçüm yapan bir ölçüm öbeğiyle kullandığımızda da eylemi [+bitimli] yapmış oluruz. ‘mektup yazmak’ edim eylemidir. Saatlerce sürebilir. ‘Dün mektup yazdım’ ifadesinde eylem açısından bir bitimlilik söz konusu değildir. Ancak ‘Dün bir mektup yazdım’ dediğimizde ‘bir mektup’ yazmak eylemin in ne kadar sürdüğüne ve bittiğine dair bilgi verir. Böylece eylem de bir bitimlilik kazanır. Bir ölçüm öbeği ile bitimli hale gelen eylemler tamamlama eylemleridir. Erişme eylemi ile tamamlama eylemi arasındaki yapısal fark şudur: Erişme eylemleri bitimliliği içsel bir anlamsal özellik olarak taşırlar. Tamamlama eylemleri ise ancak Eylem Öbeğinde bu özelliği bir Ölçüm Öbeği ile yüklenirler.
Bir eylemin bitimlilik taşıyıp taşımadığını ‘içinde’ testi ile anlayabiliriz. Aşağıdaki örnekleri inceleyelim:
22. Dağcılar iki saat içinde/ iki saatte tepeye vardı.
23. Filiz iki saat içinde/ iki saatte duvarı boyadı.
24. Altuğ *iki saat içinde/ iki saatte yürüdü.
25. Can *iki saat içinde/ iki saatte konuştu.
26. Mehmet *iki saat içinde/iki saatte beni sevdi.
(22)’de ve (23)’te sunulan örnekler içinde testinden geçebilirken (24), (25) ve (26)’da sunulan örnekler geçememektedir. Tepeye varmak bir erişme eylemidir ve bu özelliği tümceden almaz. Ancak boyamak eylemi aslında bir edimdir. ‘Günlerce duvar boyadım’ da denebilir. Örnekte ‘duvarı’ ifadesi belirli bir duvar anlamı taşıdığından eylemin ne kadar süre yapılmış olduğu da ölçülür. Dolayısıyla ‘duvarı boyamak’ bir tamamlama eylemidir. Öte yandan (24) ve (25)’te sunulan tümcelerdeki ‘yürümek’ ve ‘konuşmak’ eylemleri edim gösteririler. Edim eylemleri [+sürer] ve [-bitimli] özellik taşırlar. Bir eylemin sürdüğü ile ilgili bilgi sunarken bitimi ile ilgili bilgi sunmazlar. Bir eylemin edim eylemi olup olmadığını ‘boyunca’ testi ile anlayabiliriz. Boyunca belirteci ancak sürebilen eylemlerle kullanılabilir. Daha önce (24) ve (25)’te sunduğumuz tümceler boyunca belirteci ile sorunsuz kullanılabilmektedir: ‘Altuğ iki saat boyunca yürüdü’ ve ‘Can iki saat boyunca konuştu’.
(26)’da gördüğümüz ‘sevmek’ eylemi ise ne edimler gibi sürerlik ne de erişim ve tamamlama eylemleri gibi bitimlilik taşırlar. Bu tür eylemler [+durağan] dır ve ne başlangıcına, ne de bitişine zamansal olarak gönderim yapılabilir. ‘*Dün İngilizce bilmeye başladım’ ve ‘*İki saat/iki gün/ iki yıl içinde İngilizce bildim’ ifadesi bu nedenle bozuktur.
Şimdi Vendler’ın önerdiği eylem türlerinin [+/-sürer], [+/-bitimli] ve [+/-durağan] oluşuna göre dağılımlarını aşağıdaki tabloda görebiliriz:
|
Edim |
Erişim |
Tamamlama |
Durum |
Bitimli |
- |
+ |
+ |
- |
Sürer |
+ |
- |
- |
- |
Durağan |
- |
- |
- |
+ |
Tablo 4.1 |
Özet
P |
Sözce anlamı, tümce anlamı ve ifade anlamı arasında ayrım yapabilmek ve farklı anlam düzeylerinin değişkenlerini betimleyebilmek.
Tümce anlamı her hangi bir bağlamdan bağımsız, yalnızca sözcüksel, dilbilgisel ve sözdizimsel bileşenler açısından tanımlanabilen anlam demektir. Sözdizimsel bir bütünlük oluşturan ifadeler her hangi bir bağlamdan bağımsız ele alındığında ‘tümce’ olarak adlandırılırlar. Sözce anlamı ise her hangi bir tümce belli bir bağlamda bağlamın gerektirdiği gönderim ve doğruluk koşulları açısından tanımlandığında ortaya çıkan anlam demektir. Sözce anlamı açısından bağlam, gönderim bilgisi ve hangi koşullarda sözcenin geçerli olabileceği bilgisini gereklidir.
Önerme sözce ve tümcelerin soyut kavramsal içeriğidir. Önermeler yüklem ile onun üyeleri arasındaki kavramsal bütünlüktür ve bir olgu hakkında bildirim yaparlar. Önerme anlamı dilbilgisi ve söz- dizimden bağımsız betimlenir. Yalnızca bildirim yapan tümcelerin önermeleri vardır. Örneğin, soru tümceleri önerme düzeyinde ele alınamaz.
Önerme türlerini doğruluk koşulları açısından tanımlayabilmek ve farklı türden önermeleri çözümleyebilmek.
Önermeler doğruluk koşulları açısından zorunlu doğru olan analitik önerme ve koşullara göre doğru veya yanlış olabilen sentetik önerme olarak ikiye ayrılır. Analitik önermeler olgulara dayalı genellemeleri (Güneş doğudan doğar) ve eş- sözlülüğü içerir. Bir önermenin doğru olması zorunlu koşul ve yeterli koşulları yerine getirmesiyle sağlanır.
Önermeler arası anlamsal ilişkileri betimleyebilmek.
Önermeler arasındaki temel ilişki türlerinden biri gerektirimdir. Gerektirim A tümcesi/önermesi zorunlu olarak B tümcesini/önermesini de taşıdığında A tümcesi/önermesi B tümcesi/önermesini gerektirir. Eğer A B’yi gerektirirse A doğru olduğunda B’de zorunlu olarak doğru olur. Gerektirimlerde ilişki tek yönlüdür. Örneğin Abdi İpekçi suikaste kurban gitti önermesi Abdi İpekçi öldü önermesini gerektirir ancak Abdi İpekçi öldü önermesi Abdi İpekçinin nasıl öldüğü bildirimini gerektirmez. Önermeler arasındaki diğer bir ilişki türü de önvarsayımdır. Önvarsayım konuşmacının sözcesinde dinleyenin önceden bildiğini varsaydığı bilgiyi çıkarımsal olarak sunmasıdır. Önvarsayım tümceden çok sözce ile ilgilidir. Çelişki ise A önermesi doğruyken B önermesinin yanlış olması durumudur. Ali evde ama şu anda evde değil çelişen iki bildirimi içerir. Evde olduğu doğruysa evde değil önermesi yanlış olmalıdır.
Tümcenin sözdizimsel yapısı ile anlamsal yapısı 4 arasındaki ilişkiyi Eylem Öbeği ve yüklem açısından çözümleyebilmek.
Eylem Öbeği üyelerine anlamsal roller yükler. Anlamsal roller bir eylemin yerine getirilebilmesi için gerekli koşullarla ilgilidir. Örneğin, kırmak eyleminin yerine getirilebilmesi için [+canlı] bir özneye ihtiyaç vardır. Fiziksel bir eylemi yerine getiren özne EDİCİ rolü üstlenir. Kırmak eyleminden etkilenerek dönüşüm geçiren üye ise ETKİLENEN rolündedir. Üye eylemden etkilenmek yerine eylemin ne hakkında olduğunu gösterinse KONU rolünü yüklenir. Kitap okumak öbeğinde kitap konu rolündedir. Eylemin kaynağı ya da çıkış noktasını gösterdiğinde KAYNAK; hangi yöne doğru olduğunu gösterdiğinde HEDEF; üye eylemden yararlandığında YARARLA- NICI rolünü alır. Özne olan üye eylemle duygusal, bilişsel ve duyusal bir süreç geçirdiğinde ise DENEYİMCİ olur.
Önermelerin kurucuları ise yüklemlerdir. Bir yüklem yüklemleme ile üyeler arasındaki olay ve durumun yerine getirişi açısından ilişkilendirme- yi kurar. Yüklemler taşıdıkları olay yapısı eylemlerin sözcüksel görünüş özelliği açısından farklılık gösterir.Vendler’in sınıflandırmasına göre 4 tür eylem vardır: Edim, erişme, tamamlama ve durum. Eylemleri görünüş özellikleri açısından birbirinden ayıran özellikler sürerlilik, bitimlilik ve durağanlıktır.
Kendimizi S>nayal>m
- Aşağıdakilerden hangisi sözce anlamının özellikle-
rinden |
biridir? |
a. |
Doğruluk koşulları |
b. |
Kavramsal içerik |
c. |
Yüklemleme |
d. |
Birleşimsel anlam |
e. |
Sözcüksel anlam |
- 6. Aşağıdaki tümcelerin hangisinde altı çizili üye etkilenen rolü üstlenmiştir?
- Çocuklar top oynadı.
- Ayşe annesini özlemiş.
- Öğrenciler soru çözüyor.
- Karadeniz açıklarında bir gemi battı.
- Kuşlar güneye göç ediyor.
2. Analitik önermeler ile ilgili aşağıdaki ifadelerden 7. Aşağıdakilerden hangisi anlamsal rollerden biri de- hangisi doğrudur? ğildir?
|
- 3. (I) Ali arabasının anahtarını kaybetmiş.
(II) Alinin bir arabası var.
Aşağıdakilerden hangisi yukarıda verilen önermeler arasındaki anlamsal ilişkiyi doğru olarak betimler?
- Çelişki
- Gerektirim
- Önvarsayım
- Eşsöz
- Alt kavram
- 4. Aşağıdaki tümcelerden hangisi açımlama içerir?
- Bütün öğrenciler derse erken geldi.
- Can yarın gidecek.
- Akşam yağmur yağdı.
- Anlambilim anlambilimdir.
- Kitaplar dergilerin altında.
- 5. Aşağıdakilerden hangisi önvarsayım özelliklerinden biri değildir?
- Konuşmacı sözcesini dinleyicinin bilgi durumuna göre düzenler.
- Arka plan bilgisi sözcelerde çıkarımsal sunulur.
- Önvarsayım varolma bildirimi yapar.
- Önvarsayım doğru veya yanlış olabilir.
- Olgusal eylemler önvarsayımı tetikler.
- 8. Aşağıdaki tümcelerde altı çizili eylemlerden hangisi tamamlama eylemidir?
- Semih çok güzel bir resim çizdi.
- Murat bütün gün spor yaptı.
- Belediye görevlileri sokaklara afiş asıyor.
- Dün yeni bir ise başladım.
- Arkadaşlarım Ankarada kalıyor.
- 9. Durum yüklemeleri ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
- Adcıl yapı taşırlar.
- Zamanda sürerlik gösterir.
- Durağandırlar.
- Sıfatlardan oluşur.
- İçsel olarak bitimlidir.
- 10. Aşağıdaki önermelerden hangisi sentetiktir?
- Memeliler doğurgandır.
- Çocuklar yetişkin değildir.
- Bekârlar yalnızdır.
- Antartika kuzey kutbundadır.
- Çoban Yıldızı Venüstür.
Okuma Parçası
ÇAĞIN BİLGE TANIĞI Yıldırım Türker
‘Russel: Üç tutku yönlendirdi hayatımı: Sevgi açlığı, bilgi arayışı ve insanlığın acılarına yönelik dayanılmaz bir merhamet. ’
Bahçede bir kez daha ağırlamanın zamanıdır. Çağını en iyi anlamış düşünürlerdendi. Arada döne döne Russel okumak insana iyi gelir. 97 yaşına kadar yaşamış olan bu benzersiz adam, hemen her konuda yapıt üretti. Analitik felsefenin önde gelen kuramcılarından olan Russel, mantık konusunda devrimci adımların yolunu açtı. Denemelerindeki berraklık dinden siyasete, edebiyattan eleştiriye kadar çeşitli alanları aydınlatıyordu. Yılmaz bir aktivistti. I. Dünya Savaşı’na karşı çıktığı için Cambrid-ge, Trinity College’dan atıldı. Daha sonraları New York City College’dan da atılacaktı.
“Vatanseverler hep vatan için ölmekten söz eder, asla vatan için öldürmekten değil” diyordu. 1918 yılında altı aylığına Brixton Hapishanesi’nde kaldı.
Edebiyatçı parlaklığı O, her zaman bir edebiyatçı parlaklığı, bir bilim adamı berraklığıyla tatlı tatlı anlatır. Siyaset üstüne şu dediklerine bir bakın: “Hükümet icraatları sonucunda herkesin inanıp çıktığı saçmalıkların sonunun gelmeyeceğine ikna oldum. Bana uygun bir orduyla onlara sıradan insanın payına düşenden daha fazla para ve daha bol yemek sağlayacak gücü de verin, ben de otuz yıl içinde, nüfusun büyük bir çoğunluğunu, iki artı ikinin beş olduğuna, suyun ısıtıldığında donduğuna ve soğuduğunda da kaynadığına ya da devletin çıkarlarına hizmet edecek başka her türlü saçmalığa inandırayım. Elbette bu gibi inançlar oluşturulduktan sonra bile insanlar su ısıtmak için çaydanlığı buzdolabına koymayacaklardır. Suyun soğukta kaynadığı, pazar ayinlerine özgü, kutsal ve mistik, huşu içinde sözü edilecek ama günlük hayatta asla uygulanmayacak bir hakikat olacaktır. Sonunda, bu mistik doktrinin sözlü olarak inkârı yasalara aykırı kabul edilip inatçı heretikler de halk önünde ‘dondurularak’ cezalandırılacaktır. Bu resmi doktrini büyük bir hevesle benimsemeyen kimsenin öğretmenlik yapmasına ya da yetki sahibi olmasına izin verilmeyecektir. Sadece en üst düzeydeki yetkililer kendi aralarında bütün bunların ne kadar saçma olduğunu fısıldaşıp ardından da içip eğlenmeye devam edeceklerdir.”
Chomsky, gerek felsefe ve mantık konusundaki katkıları gerekse eylemci kişiliğiyle kendisini çok etkilemiş olan Bertrand Russel’ı Einstein’la karşılaştırır: “İnsanlığın karşısındaki ciddi tehlikeler konusunda hemfikirdiler, ancak tepki vermek için farklı yollar seçtiler. Einstein’ın tepkisi Princeton’da oldukça rahat bir yaşam sürüp kendisini çok sevdiği araştırmalarına adamak ve ara sıra birkaç dakika ara verip bir kehanette bulunmaktı. Russel’ın tepkisiyse gösterilere öncülük edip polisler tarafından götürülmek, güncel sorunlar hakkında geniş kapsamlı yazılar yazmak, savaş suçları mahkemeleri düzenlemek vb şekillerde oldu. Sonuç? Russel o zaman da şimdi de kötülenip suçlandı, Einstein ise bir aziz olarak yüceltildi. Bu, bizi şaşırtmak mı? Hiç de değil?”
Vietnam Savaşı sırasında Sartre’la birlikte ‘Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’ni kurdu.
89 yaşındayken Parlamento Meydanı’nda nükleer silahlanmaya karşı yapılan bir gösteride tutuklandı. Hayatını nefretle mücadele ederek geçirdi. “Okullarda çocuklara okutulan tarih kitaplarının, o ülkenin tarihçileri tarafından değil, başka bir ülkenin (hatta düşman ülkenin) tarihçileri tarafından yazılmışlardan okutulması önerisi dinleyenin kulağını sızlatabilir ama ‘tarih’ işte o zaman yıllar süren ve hep ‘bizim’ kazandığımız kanlı bir savaş (masal) olmaktan çıkar... İşte o zaman bize karşı pencereden bakan komşunun ‘öcü’ olmadığını, onun da bizim gibi aşamalardan (okullardan) geçip tam da devletinin istediği gibi bir koyun (pardon özür diliyorum... tamamen ‘vatandaş’ demek istemiştim oysa) olduğunu ve tarihte kazanan büyük hükümdarın ‘savaşlarda galip gelen değil’ aksine halkına ‘en uzun barışı’ yaşatan küçük insanlardan olduğunu öğrenirdik... Ve lakin mürekkeple değil kanla yazılıyor tarih dünyanın bütün devletlerinde.”
Kendini anlattığı bir şiirde, “Üç tutku yönlendirdi hayatımı: Sevgi açlığı, bilgi arayışı ve insanlığın acılarına yönelik dayanılmaz bir merhamet” der. “Aşk ve bilgi göklere yükseltti/ Ama merhamet beni her seferinde çekip yere indirdi” diye devam eden şiirinin son dizesi, “İşte hayatım böyle geçti, yaşanmaya değer bulduğum” dur.
Kaynak: Radikal Gazetesi, 04/12/2010
Eğer yanıtınız doğru değilse “Anlam Türleri” ile ilgili bölümü tekrar çalışınız.
Eğer yanıtınız doğru değilse “Önerme Türleri” ile ilgili bölümü tekrar çalışınız.
Eğer yanıtınız doğru değilse “Önvarsayım” ile ilgili bölümü tekrar çalışınız.
Eğer yanıtınız doğru değilse “Açımlama ve 1. Ünitedeki bakışımlı karşıtlık” ile ilgili bölümü tekrar çalışınız.
Eğer yanıtınız doğru değilse “Önvarsayım” ile ilgili bölümü tekrar çalışınız.
Eğer yanıtınız doğru değilse “Anlamsal Roller” ile ilgili bölümü tekrar çalışınız.
Eğer yanıtınız doğru değilse “Anlamsal Roller” ile ilgili bölümü tekrar çalışınız.
Eğer yanıtınız doğru değilse “Vendler’ın Eylem Sınıflandırması” ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. Eğer yanıtınız doğru değilse “Vendler’ın Eylem Sınıflandırması” ile ilgili bölümü tekrar çalışınız. Eğer yanıtınız doğru değilse “Önerme Türleri” ile ilgili bölümü tekrar çalışınız.
Sıra Sizde 1
İnsanlar ölümlüdür ve Kediler memelidir önermeleri her koşulda doğru olan değişmez bir olguyu bildirdikleri için analitiktir. Ancak Paris dünyanın en güzel başkentidir ve Zeynebin kedisi çok sevimli önermeleri kişiye bağlı yargıları içerdiği için doğru veya yanlış olabilir. Dolayısıyla sentetik önermelerdir.
Sıra Sizde 2
- Canan şu anda Pariste kalıyor.
- Canan şu anda Fransada.
A önermesi B önermesini gerektirir. Paris Fransa’nın alt sınıfındadır.
Sıra Sizde 3
‘Öğrencilerin hepsi derse zamanında gelmedi’. Bu tümcedeki önvarsayım Derse geç gelen öğrenciler var önermesidir.
Sıra Sizde 4
Aşağıdaki tümcelerde altı çizili üyelerin anlamsal rolleri şunlardır:
- Emrah arkadaşına mektup gönderdi.
Arkadaşına: Hedef
- Çocuklar camı tasla kırmış.
Taşla: Araç
- Buzlar eridi.
Buzlar: Etkilenen
- Çantamı otobüste unuttum.
Otobüste: Yer
Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar
Chierchia, G. ve S. M. Ginet. (1991). Meaning and Grammar: An introduction to Semantics. Cambridge, Massachusett: MIT Press Donnellan, K. (1966) ‘Reference and Definite Descriptions’. Philosophical Review 75, syf. 281-304. Hurford, J.R., Heasley, B. ve M. B. Smith. (2007). Semantics: A coursebook. Cambridge:CUP Güven, M. (2008). ‘GörünüşTerimlerinin Türkçeleştirilmesi üzerine Bazı Gözlem ve Öneriler’. Dilbilim Araştırmaları, syf 128-137.
Lemmon, EJ. (1967). ‘Sentences, Propositions and Statements’. In Williams, B. ve A. Montefiore (eds.) British Analytical Philosophy. London: Routledge ve Kegan Paul.
Löbner, S. (2002). Understanding Semantics. London: Arnold
Pustejovsky, J. pages.cs.brandeis.edu/~jamesp/clas- ses/LING130/presup.ppt Saeed, J. (2008). Semantics. Oxford: Wiley-Blackwell. Strawson, P. F. (1950). ‘On Referring’. Mind, New Series, Vol. 59, No. 235. http://ocw.mit.edu/courses/linguistics-and-philo- sophy/24-251-introduction-to-philosophy-of-lan- guage-spring-2005/lecture-notes/handout8.pdf Vendler, Z. (1957) Verbs and Times, The Philosophical Review, 66, syf. 143-60 Verkuyl, H. J. (1993) A Theory of Aspectuality: The interaction between temporal and atemporal structure. Cambridge: Cambridge University Press.
Yule, G. (2003). The Study of Language. Cambridge:CUP
Amaçlar>m>z
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Edimbilimi ve çalışma konularını tanımlayabilecek, Edimbilim-anlambilim arasındaki farkları açıklayabilecek, Konuşma ilkelerini tanımlayabilecek,
Söz eylemleri tanımlayabileceksiniz,
Anahtar Kavramlar
• |
Edimbilim |
• Bağıntı İlkesi |
• |
Anlambilim |
• Sezdirim: Geleneksel Sezdirim, |
• |
Bağlam |
Konuşmaya Dayalı Sezdirim |
• |
Sözce |
• Söz Eylem Kuramı |
• |
İşbirliği İlkesi |
• Düzsüz, Edimsöz, Etkisöz |
• |
Nitelik İlkesi |
• Saptayıcı, Edimsel |
• |
Nicelik İlkesi |
• Belirtici, Yükümleyici, Yönlendiri |
• |
Tarz İlkesi |
ci, Yansıtıcı, İlan Edici Edimsözler |
EDİMBİLİM
Dilbilimin alt dalları olan sözdizimde tümce yapısı, anlambilimde sözcüklerin ve önermelerin anlamı ve edimbilimde sözcelerle ifade edilen anlam, inceleme kapsamına girer. Öyleyse, hem anlambilimin hem de edimbilimin konusu anlamdır. Dilbilimin bu iki alt dalı, birbirleriyle bağlantılı olsalar da dilin farklı anlam boyutlarını araştırırlar. Anlambilimin kapsamı, önermenin içeriğindeki sözlüksel anlamdır; edimbilimin kapsamı ise konuşucunun niyetine ve bağlama dayalı anlamdır. Bu anlam farkları aşağıda daha ayrıntılı anlatılacaktır.
Edimbilim, 1930’larda Amerikalı felsefeciler Morris ve Peirce ile Viyana Çevresi felsefe ekolünden Alman asıllı felsefeci Carnap’ın çalışmalarıyla başlamıştır. Edim- bilimi bir çalışma alanı olarak ilk kez ortaya koyan bu felsefeciler, dilbilimin alt alanlarını şu şekilde ayırmışlardır: Sözdizim, dilsel işaretleri (sözcük gibi) birbirine bağlayan biçimsel ilişkilerin, anlambilim dilsel işaretler ile işaretlerin gönderimleri arasındaki ilişkilerin ve edimbilim dilsel işaretler ile bu işaretleri kullanan ve yorumlayanlar arasındaki ilişkilerin incelenmesidir. Edimbilim, anlamın önerme içeriğinden ayrı, bağlama dayalı anlam unsurlarını inceleyen bir daldır.
Dilde anlamı inceleyen dil felsefesi uzun yıllar matematiksel mantık ile iç içe ele alınmıştır. Örneğin, Alman felsefeci Gottlob Frege hem matematiksel mantık hem de dil çözümlemelerine aynı anda katkı sağlamıştır. Daha sonra dil felsefecileri Grice (1967), Austin (1962) ve Searle (1969) dilin formal mantık yöntemi aracılığıyla çözümlenmesine karşı çıkmışlar ve dil incelemelerinde salt mantıkçılığın yeterli olmadığını ve kişilerin niyet ettikleri anlamın da incelenmesi gerektiğini savunmuşlardır. İnsan bilişini anlamak için doğal bir dil olan insan dilinin incelenmesi amacıyla yapay mantık dilinin araç olarak kullanılmasının bir çelişki oluşturduğunu gören Grice iletişim süreçlerini başka bir araç ile incelememiz gerektiğini gösterir. Austin ve Searle ise dil kullanırken aynı zamanda bir eylem gerçekleştirdiğimizi açığa kavuştururlar. Bu araştırmacılar, edimbilimin gelişmesinde önemli katkı sağlamışlardır.
Edimbilim, dilbilimin diğer dallarına göre dilin daha çok iletişimsel boyutlarını inceler. Bu ünitede edimbilimsel dil çözümlemesi konu edildiğine göre önce dil, iletişim ve biliş arasındaki ilişki ve sonra anlambilim ve edimbilim arasındaki farklar açıklanacak; ardından edimbilimdeki temel dönüm noktalarını oluşturan dilsel çözümleme yöntemleri ele alınacaktır.
Dil, İletişim ve Biliş İlişkisi
Dilin bir iletişim aracı olduğu yadsınamaz. Ancak dili yalnızca ‘bir iletişim aracı’ olarak tanımlamak yetersizdir; çünkü dil her zaman iletişim için kullanılmaz. Ör
neğin, zihnimizdeki içsel konuşmalarımız ve belleğimizde tutmak amacıyla dili kullanarak yazdığımız küçük notlar iletişim kurmak amacıyla yapılmaz (Bierwisch, 1980). Ayrıca iletişimin dil dışı görsel ya da sese dayalı başka boyutları da vardır: vücut dili, yüzümüzdeki mimikler, el hareketleri, dans, resim, sözsüz müzik, trafik işaretleri, vs. gibi. Üstelik dilsel iletişim de, iki insanın bilişlerinde var olan bilgiyi kullanarak ve bu bilgiyi güncelleyerek etkileşimde bulunmasıdır. İletişim esnasında konuşucu ve dinleyici zihinlerinde birlikte çeşitli çıkarımlar da kullanarak birer bilişsel model oluştururlar. Brown ve Levinson’a (1987: 8) göre konuşulanın anlaşılması konuşucunun niyetinin dinleyicinin zihninde yeniden oluşturulmasıdır. Konuşucu ve dinleyicinin bilişsel modelleri ne kadar birbirine yakınsa iletişim o kadar başarılı; bu modeller birbirlerinden ne kadar farklı ise o kadar yanlış anlama söz konusu olur. Bunu şu şekilde örneklendirebiliriz:
- Ayşe Antalya’ya taşındı.
Bu sözceyi dile getiren konuşucu, dinleyicisinin zihninde hangi bilgiler olduğu konusunda bir fikir sahibidir: Her ikisi de ‘Ayşe’nin kim olduğunu’, ‘Antalya’nın Türkiye’nin güneyinde bir kent olduğunu’ biliyorlardır ve yine her ikisi de bu bilgiyi diğerinin bildiğini biliyordur. Bu örnekte olduğu gibi iletişim kuran kişiler arasında ortak bilişsel bir bilgi envanteri mevcuttur (Prince, 1981; Clark ve Marshall, 1981). Daha sonra göreceğimiz gibi, bu bilişsel bilgi dökümüne söylem modeli (Webber, 1979) ya da (bilişsel bağlam) diyeceğiz. Yukarıdaki konuşucu, bu sözceyi söyleyerek ve dinleyicisinin bilişsel dökümünde bulunmadığını düşündüğü bir bilgiyi (Ayşe’nin Antalya’ya gitmesi) vererek onun söylem modelini ya da bilişsel bağlamını günceller. Dili zihinsel olarak işlemlemek ve iletişim kurmak bir bakıma konuşucu ve dinleyicinin dil aracılığıyla bilişsel bağlamlarını mümkün olduğunca uyumlu hale getirmektir. Aksi takdirde yanlış anlamalar veya iletişimde kopukluk oluşur.
Bir dili konuşmak ve anlamak demek, sözdizim yapılarının edinçteki bilgisinin yanı sıra dili bağlam içinde ne şekilde kullanarak iletişimin başarıya ulaşacağını bilmek de demektir. Bu nedenle, Amerikalı toplum dilbilimci Dell Hymes (1974), Chomsky’nin edinç teriminin, dilin iletişimsel düzeydeki bilgisini de kapsayacak şekilde genişletilmesi amacıyla iletişimsel edinç kavramının gerekliliğini savunmuştur. İletişimsel edinç, dilin ses ve sözdizim yapılarının bilgileri yanı sıra bağlam içinde iletişim amacıyla uygun sözcelerin ne şekilde kullanılması gerektiği ve hangi sözcelerin hangi bağlamda uygun olacağı bilgisini içerir.
Yukarıda gördüğümüz gibi dil kullanımı ve yorumlamasının sosyal iletişimsel bir yanı olduğu gibi bir de bilişsel boyutu da vardır. Dilbilimin her alt alanında biliş ve bilişsel dil işleme süreçleri önemli boyutlardır.
Yandaki karikatürü iletişim açısından ne şekilde değerlendirebilirsiniz?
ANLAMBİLİM VE EDİMBİLİM
Anlambilim ve edimbilimin anlam çözümlemesi kapsamındaki iş bölümünü açıklamak için sözdizim ve anlam- bilim ünitelerinde de sözü edilmiş olan temel terimleri bir kez daha hatırlayarak bunları karşılaştıralım: Tümce, önerme ve sözce terimleri, sırasıyla sözdizim, anlambi- lim ve edimbilimin inceleme konusu olan kavramlardır. Hem tümce hem de önerme kuramsal soyut birimlerdir, oysa sözce somuttur. Tümce belli bir dilde olan sözdi-
zimsel bir yapıdır; önerme ise anlambilimsel bir öğedir. Fransızca, Japonca, vs. dillerindeki tümcelerin farklılık gösteren yapıları vardır. Oysa önerme aynı ifadeyi içeriyorsa her dilde aynı anlamı taşır; yani önerme herhangi bir dilde ifade edilse de belli bir dile ait değildir. Hem tümce hem de önerme bağlamdan bağımsız kavramlardır. Sözce ise bağlam içinde kullanılan bir tümce ya da onun bir parçası olabilir. Bir sözce belli bir yerde, belli bir zaman diliminde belli bir konuşucu tarafından dinleyicisine söylenen birimdir. Önerme, zamansızdır, sözce belli bir zamanda kullanılmıştır. Bu yüzden önermeleri inceleyen anlambilimin konusu, Grice’ın (1967) belirttiği gibi zamanı olmayan anlamdır. Tümce ve önerme, özne ve yüklem içerirken, sözce tam bir tümceden oluşabileceği gibi onun eksiltili bir parçası da olabilir. Örneğin, belli bir bağlam içinde dile getirilirse ‘Evet, belki de’, ‘olmaz’, ‘tabii ki’, vs. gibi parçalar sözce olabilir. Bir önermeyi anlamak için sözcüklerin bir- leşimsel anlamını bilmek yeterlidir. Oysa bir sözceyi anlamak için sözcüklerin bir- leşimsel anlamından daha fazla bilgiye gereksinim vardır.
Anlambilim, sözcük anlamını ve önermelerin doğruluk değerini; edimbilim ise konuşucunun sözcesinde dile getirmeyi amaçladığı anlamı incelemeye yöneliktir. Bir başka deyişle, edimbilimde sözcükler aracılığıyla dile getirilmeyen, yüzeyde görülmeyen anlam incelenir. Öyleyse, anlambilim dilsel anlamı, edimbilim ise konuşucunun sözcesini kullanırken bağlam içinde niyet ettiği anlamı inceler. Her dilde konuşucular söylediklerinden daha fazlasını anlatırlar. Örneğin, “burası çok sıcak” gibi bir önerme içinde bulunulan ortamın sıcak olduğu gerçeğini belirtirken fiziksel bağlam içinde bir değer ifade eden sözce, konuşucu, dinleyici, aralarındaki ilişki, fiziksel ortam, vs. göz önüne alındığında dildeki sözcükler ve önermenin belirttiği anlamın ötesinde görünmeyen bir anlam da taşıyacaktır. Bu sözce, bir konuk tarafından ev sahibine yöneltilirse o kişinin pencereyi ya da klimayı açması yönünde bir rica olarak yorumlanabilir. Ancak bu sözce, kaloriferi yakmakla görevli kat görevlisine söylendiğinde bir şikâyet ya da kalorifer kazanındaki ısının azaltılmasına yönelik bir rica anlamı taşıyabilir. Bir üçüncü senaryoda ise deniz kenarında güneş altında oturan iki arkadaş arasında geçen böyle bir konuşmada bu sözce denize girerek bir parça serinlemeye ya da gölgede başka bir yere gitmeye yönelik bir niyet anlamı içerebilir. Dördüncü olarak böyle bir sözce bir alışveriş merkezinde bir erkeğin, eşinin çok uzun süren mağaza gezmesini sona erdirip bir an önce açık havaya çıkma yönündeki isteğini belirtebilir. Sonuçta bu örnekte de gördüğümüz gibi aynı sözler farklı bağlamlarda çok değişik biçimlerde yorumlana- bilmektedir. Anlambilim dil içi anlamla; edimbilim ise dil ötesi bağlama dayalı anlamla ilgilidir. Bağlama dayalı anlam Örnek (2)’de de görülmektedir:
- Yarın sinemaya gideceğiz.
Burada bir önerme ve bir sözce vardır. Anlambilim önermenin anlamını açıklarken, ‘sinemaya gidecek kişilerin kim olduğu ’ ve ‘yarın ’m hangi gün olduğu ’ sorularıyla ilgilenmez. En fazla gizli öznenin konuşucuyu da içeren birinci çoğul kişi olduğunu ve yarın belirteciyle sözcenin söylendiği günden bir sonraki güne işaret edildiğini belirtir. Anlambilim, bu sözcenin hangi amaçla söylendiği ile de ilgilenmez. Bu sözcenin davet mi, öneri mi, vs. olduğu soruları da anlambilimin konusu değildir. Bu soruların yanıtı, edimbilim kapsamında araştırılır.
Anlambilim ve edimbilimde anlam çözümlemesine yönelik iş bölümü şu şekilde özetlenebilir:
Anlambilim ve Edimbilimde Anlamı İncelemeye Yönelik İş Bölümü |
|
Anlambilim |
Edimbilim |
Tümce (ve sözcük) anlamı X sözcüğü/tümcesi ne demek? |
Konuşucu (niyetine bağlı) anlam Konuşucu X sözcüğü ya da sözcesi ile ne demek istedi? |
Zamana ve konuşucuya bağlı olmayan ve her zaman geçerli olan anlam |
Belli bir zaman dilimine ve konuşucuya bağlı olarak yorumlanan anlam |
Birleşimsel anlam |
Gizil, dolaylı, çıkarıma dayalı olabilen anlam |
Bağlamdan bağımsız anlam |
Dil içi ve dil dışı bağlama dayalı anlam |
Önerme anlamı |
Sözce anlamı |
Doğruluk değerine dayalı anlam |
Doğruluk değerinin ötesinde anlam |
Yapıya dayalı anlam |
İşleve dayalı anlam |
İletişimden bağımsız ele alınan anlam |
Örtük iletişimsel anlam |
Konuşucu ya da dinleyici üzerinde yaptırımı bulunmayan anlam |
Konuşucu ya da dinleyici üzerinde yaptırımı olabilen anlam (Örneğin, söz verme, emretme, rica etme, vs.) |
Bu bölümde hem edimbilim hem de edimbilimin inceleme birimi olan sözce için bağlamın önemli olduğunu gördük. Bu nedenle aşağıdaki bölümde bağlam kavramı ele alınacaktır.
Anlambilim ve edimbilim, dilbilimin anlamı inceleyen iki bilim dalıdır. Aralarında ne gibi farklar vardır? Kısaca açıklayın.
BAĞLAM
Edimbilim, dili gerçekleştirildiği bağlam kapsamında inceler (Stalnaker, 1972:383). Konuşucu için bağlam, sözce seçimi ve sözcenin sunum biçimini belirlerken dinleyici için sözcenin belli bir şekilde yorumlanmasını sağlar. Eğer bağlam, konuşucu ve dinleyici için bu kadar önemli ise, onların kullandığı dili ve onu üreten bilişlerini modellemeyi amaçlayan araştırmacı da bağlam kavramını göz ardı edemez. Bağlam kavramı ve bağlama ilişkin aşağıdaki bilgiler, hem bu ünitede hem de bir sonraki edimdilbilim ünitesinde işlenecek konulara ışık tutucu niteliktedir.
Bağlam, bir sözcenin içinde yer aldığı dilbilimsel unsurlar ile sözcenin üretilmesi, anlaşılması ve çözümlenmesinde rol oynayan bilişsel, durumsal ve sosyokültürel unsurlardır. Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi, sözcelerin çözümlenmesi için farklı bağlamlar söz konusudur. Bu bağlamlar şunlardır:
Söylemsel Bağlam: Bu bağlam, aslında daha geniş kapsamlı olan dilbilimsel bağlamın bir parçasıdır. Fakat bizim amaçlarımıza uygun olan söylemsel bağlam olduğu için daha geniş olan dilbilimsel bağlamdan söz etmeksizin söylemsel bağlamı tanımlayacağız. Söylemsel bağlam, bir sözcenin içinde yer aldığı sözlü söylem ya da yazılı metnin yakınında ya da uzağında bulunan her türlü dil öğesidir. Bir sözcenin hemen önünde ya da arkasındaki sözce, gönderimsel ifadeler (yani adıllar, işaret sıfat ve adılları), zaman ve kip kullanımları söylemsel bağlamın içindeki bazı öğelerdir.
Bilişsel Bağlam-(Söylem Modeli)
Konuşucu/yazar, dil kullanarak dinleyici/okurun bilişinde belli bir söylem modeli (Webber, 1979) ya da bilişsel bağlam oluşturmasını sağlar. Bu bağlamda söylem varlıkları (kişiler, olaylar, varlıklar, vs) onlara atfedilen özellikler, eylemler, vs. ve bunların arasındaki bağlar bulunur (Webber,1979; Prince, 1981; Prince, 1992). Söylemde iletişim, bu söylem varlıkları, onlara atfedilenler ve aralarındaki bağlara yöneltilen dikkat ile kurulur. Bilişsel bağlam, söylem ilerlerken aynı anda oluşturulur. Konuşucu ve dinleyicinin bilişsel bağlamları birbirine ne kadar yakınsa veya örtüşürse iletişim o kadar başarılı olur. Bağlam devinimseldir ve yeni sözceler ile güncellenir. Öyleyse bilişsel bağlam, konuşucu ve dinleyicinin dil kullanarak birlikte oluşturdukları, sürekli değişen, güncellenen bir bağlamdır. Konuşucu ve dinleyicinin paylaştıkları bilgi ya da “ortak zemin” üzerine yeni bilgiler eklenir. Ahmet, bir arkadaşım, Türkiye, Pamuk Prenses, bir adam, vs. gibi öğeler söylem varlıklarıdır. Söylem varlığı, üzerinde konuşulan, sözü edilen öğedir. Söylem varlıkları, bilişsel bağlam ya da söylem modelinde, üzerine başka bilgiler asılacak askılar ya da içine yeni bilgi eklenen zihinsel dosyalar olarak görülebilir. Öyleyse bilişsel bağlamda konuşulan varlıklar, onlara atfedilen özellik, eylem, nitelikler, vs. ile bunların arasındaki bağlar bulunur. Bu ünitede bilişsel bağlam ve söylem modeli aynı anlamda kullanılmaktadır. Örneğin, bir sözcede geçen Eskişehir ya da bir şehir öbekleri bilişimizde bir dosya açmamız doğrultusunda bir talimat gibidir. Daha sonra bu dosyaya ...bir havacılık kenti olma yolunda... gibi bir atıf eklenerek bağlam güncellenebilir.
Durumsal Bağlam: Bir sözcenin içinde yer aldığı zaman, mekân ile konuşucu ve dinleyicinin kim oldukları gibi unsurlardır. ‘Senin bana bu kitabı getirmen gerek’ gibi bir sözcenin dile getirilmesi ve anlaşılması için sen ve bana adıllarının ve bu kitap gibi bir Ad Öbeğinin gönderimsel özelliklerinin anlaşılması, yalnızca konuşucu ve dinleyicinin kim oldukları ve hangi kitabın söz konusu edildiğinin bilinmesi ile gerçekleşebilir. Bunun için de bu kişilerle söz konusu kitabı durumsal bağlam içinde konumlandırabilmek gereklidir. Dün sinemaya yeni bir film geldi sözcesinde dün belirtecini anlamak için sözcenin zamanını bilmek önemlidir. Benzer şekilde, bana şu kitabı uzatıver sözcesinde hangi kitabın kastedildiği durumsal bağlamdan anlaşılır. Durumsal bağlam, iletişim sırasında işaret adılları, işaret sıfatları ve işaret eden zaman ve yer belirteçlerini (bu ay, bu ülkede, sen, ben, gelecek yıl, geçen hafta, burası, böyle bir yer, vs.) işlemlemek için önemlidir,
Sosyo-kültürel Bağlam: Sözcenin içinde yer aldığı sosyal ve kültürel unsurları içeren bağlamdır. Sözcenin kullanıldığı ortamdaki konuşucu ve dinleyici arasındaki resmiyet veya samimiyet ilişkileri, konuşucu ve dinleyicinin cinsiyeti, yaşları, eğitim düzeyleri, içinde bulunulan kurumsal ortam (okul, hastane, banka, vs. gibi). Örneğin, bir doktorun bir meslektaşı, hastası, arkadaşı ve eşiyle konuşurken kullandığı dil, farklılıklar gösterecektir. Hatta bu doktorun eşi de aynı işyerinde çalışan bir başka doktorsa aynı kişiye hastanede ve evde kullandığı dil farklı olacaktır. Bir kadının ve erkeğin kullandıkları sözcük ve tümce seçimleri farklıdır. Karadeniz bölgesi ile Ege bölgesinde kullanılan dil farklılık gösterir. 18 ve 78 yaşındaki insanların kullandıkları dil farklıdır. Dil dışı toplumsal unsurlara dayalı bu farklılıklar, ‘dil değişkeleri’ olarak adlandırılır ve bu konular, dilbilimin başka bir alt dalı olan toplum dilbilimin alanıdır. Bu ünitede dil değişkelerinden söz etmeden sos- yo-kültürel bağlamın edimbilimi ilgilendiren yönlerine değineceğiz. Örneğin, Türk- çede sen/siz îtalyancada tu/voi ve Almancada du/Sie adıllarının seçimi, konuşucu ve dinleyici arasındaki ilişkinin yakın ya da mesafeli olmasıyla ve dinleyicinin gö
rece toplumsal konumu ile ilgilidir. Bu seçim de edimbilime ilişkin diğer ünitede değineceğimiz kibarlık stratejilerine bağlıdır. Bir başka edimbilimsel dil tercihi ve yorumu ise konuşucuların sosyo-kültürel bağlam kapsamında uzun süreli belleklerinde depoladıkları kişi, yer ve nesnelerden söz ettiklerinde görülür. Örneğin, bir kişi diğerine ‘Hafta sonu Adalar’a gidelim’ dediğinde Adalar, Eskişehir’de bir semt, İstanbul’da ise Büyükada, Heybeliada, vs. olarak algılanır. Benzer şekilde, bir konuşucunun diğerine ‘Ben Zeki Müren’i çok severim’ dediğini varsayalım. Bu durumda konuşucu, dinleyicinin Zeki Müren’in kim olduğunu bildiğini düşünüyordur. Ortak olduğunu düşündüğü bu bilginin kaynağı, paylaşılan sosyo-kültürel bağlam içinde uzun süreli bellekte depolanan envanterdir. Öte yandan, yurt dışında doğup büyümüş ve Türkiye ile fazla bağlantısı olmamış olan ve dolayısıyla Zeki Müren’i tanımayan birine bunu belirtmek için konuşucu, sözcesini başka bir şekilde “paketlemelidir”. Örneğin, ‘Türkiye’de bir zamanlar çok ünlü olan ama artık yaşamayan bir sanatçıyı çok severim’ şeklinde bir sözce tercih edebilir. Demek ki benzer sosyo-kültürel bağlamı paylaşan konuşucular, uzun süreli belleklerinde depoladıkları varlıklar hakkında karşılıklı bilgiye sahiptirler. Yukarıda Zeki Müren hakkındaki iki sözcedeki gönderim ifadelerine de ayrıca dikkat etmek gerekir: Birinci sözcede sanatçı adı ile diğerinde ise ‘...bir sanatçı’ olarak anılmaktadır. Bu gönderimsel ifade seçimleri, konuşucunun dinleyicisi ile paylaştıklarını düşündüğü sosyo-kültürel ve bilişsel bağlamlardaki bilgiyle yakından ilişkilidir. Konuşucu dinleyicinin neyi bilip neyi bilmediği hakkında bir görüşe sahiptir (Clark ve Havil- land, 1977; Clark ve Marshall, 1981, Prince, 1981). Öyleyse sosyo-kültürel bağlamın uzun süreli bellekte depolanan bilgi anlamında bilişsel bağlam ile etkileştiğini ve bu etkileşimin de gönderimsel ifade ve sözce seçimini belirlediğini söyleyebiliriz. Edimbilimdeki eski-yeni bilgi kavramları buna ilişkindir. Bu konuya sonraki ünitede biraz daha ayrıntılı biçimde değinilecektir.
Aşağıdaki bağlama ilişkin soruları yanıtlayınız: 1. Korece ve Japonca yaşça büyük ya da mevki sahibi kişilerle konuşurken saygı biçimbi-
rimleri dediğimiz dilsel unsurlar kullanırlar. Bu kullanımı hangi bağlam belirler?
- “Yarın okula gidemeyeceğim” sözcesini anlamak için hangi bağlamsal bilgilere gerek
vardır?
İŞBİRLİĞİ İLKESİ (GRİCE, 1975)
Konuşmalarımız birbirinden kopuk, ardı ardına sıralanmış bağmtısız sözcelerden oluşmaz. Eğer öyle olsaydı konuşma sağduyulu ve akılcı olmaz ve bizler de anlaşamazdık. Aşağıdaki örnekteki gibi bir konuşma sizce mümkün olabilir mi? Buna iletişim diyebilir miyiz?
- Ahmet: Bugün sinemaya gittim.
Ahsen: Ben çikolatayı çok severim.
Şükran: Bugün Mars’ta su olduğu bulundu.
Yukarıdakine benzer bir konuşmanın iletişim olamayacağı açıktır. Biz bu şekilde birbirinden tamamen kopuk ve herkesin kendince ürettiği sözceleri duymaya ve bu şekilde konuşmaya alışık değiliz. Sürekli bu şekilde konuşsaydık iletişim kurmamız olanaksız olurdu. Amaç, gevezelik etmek olsa bile konuşmanın ortak bir hedefi vardır. Konuşucular, bir diğeri ile işbirliği yaparak konuşmaya bu hedef doğrultusunda katkıda bulunurlar. Konuşmanın belli bir yerindeki katkı diğer konuşulanlarla ilintilidir. Öyleyse, konuşmalarımızı düzenleyen bazı ilkeler vardır. Grice, insan
ların genelde davranışlarını ve özelde dil kullanımlarını belirleyen ve insan aklı tarafından düzenlenen ve İşbirliği İlkesi adını verdiği düzenleyici kuralların varlığını önermiştir. İşbirliği ilkesinin alt ilkeleri ise şunlardır: Nicelik İlkesi, Nitelik İlkesi, Bağıntı İlkesi ve Tarz İlkesi. Bu ilke ve alt ilkeleri örneklerle açıklayacağız.
İşbirliği İlkesi (Grice, 1975):
Konuşmanın amaç ve hedefi doğrultusunda ve uygun yerinde konuşmaya olan katkınızı beklendiği şekilde yapın.
Nicelik İlkesi:
a) Konuşmaya katkınızı (konuşmanın amacı doğrultusunda) yeterince bilgilendirici olacak şekilde yapın
b) Konuşmaya katkınızda gereğinden çok bilgi vermeyin.
Aşırı bilgilendirici olmak zaman kaybına yol açar. Ayrıca doğrudan ilintili olmayan yan konuların ayrıntılarını vermek dinleyicinin aklını karıştırabilir. Gereğinden az bilgi vermek de dinleyici için yeterince bilgilendirici olmayacaktır. Nicelik İlkesini açıklamak için aşağıda verilen örneğe bakabiliriz. Aşağıdaki konuşmanın Eskişehir’de yeni tanışan iki arkadaş arasında geçtiğini varsayalım:
- Ahmet: Nerede oturuyorsun?
Sedef: Türkiye’de.
Bu konuşmada Sedef, yeterince bilgilendirici değildir, Türkiye bulundukları yer itibariyle çok geniş bir alanı kapsamakta ve yeterli bilgi vermemektedir. Tepeba- şı’nda deseydi, Eskişehir’de bulunan bir semt olarak Tepebaşı, konuşmanın amacı doğrultusunda yeterince bilgilendirici sayılırdı. Oysa postaneden Sedef’e bir paket yollayacak kişi için ise gereğinden az bilgi olurdu çünkü postaneden yollanacak bir paket için tam adres gereklidir. Bunun yanı sıra, Ahmet ve Sedef yurt dışında karşılaşsalardı, Sedef’in ilk yanıtı yeterince bilgilendirici sayılırdı çünkü o zaman yurtdışmda yaşama olasılığı da söz konusu olurdu. Yukarıdaki konuşmada Sedef’in Ahmet’e tam posta adresini vermesi de konuşmanın hedefi doğrultusunda aşırı bilgilendirici olduğu için zaman kaybına yol açar. Ayrıca doğrudan ilintili olmayan yan konuların ayrıntılarını vermek Ahmet’in aklını karıştırabilir. Gereğinden az bilgi vermek de dinleyici için yeterince bilgilendirici olmayacaktır. Yani her iki durumda da Nicelik İlkesi çiğnenmiş olur. Öyleyse, konuşmanın amacı, bağlam ve konuşmayı sürdüren kişilerin amaçları doğrultusunda önem kazanır. Burada bağlamın konuşmayı ne ölçüde belirlediğini bir kez daha gözlemlemiş oluyoruz.
Nitelik İlkesi: Konuşmaya doğru katkı yapmaya çalışın.
a) Yanlış olduğuna inandığınız bir şeyi söylemeyin.
b) Yeterince kanıtınız olmadan bir şey söylemeyin.
Nitelik İlkesine Brezilya’dan bir örnek verebiliriz. Brezilya’nın başkenti 1960’a kadar Rio de Janeiro idi. Ancak bu kentin aşırı kalabalıklaşması nedeniyle başkent, 1960’ta Brasilia kentine taşındı.
- Seda: Brezilya’nın başkenti nedir?
Sedat: Brasilia
Yukarıdaki soruya verilen yanıt Nitelik İlkesine uygundur çünkü Sedat doğru bilgi olduğunu düşündüğü bilgiyi vermiştir. Ancak Sedat, Brezilya’nın başkentinin hâlâ Rio olduğunu düşünseydi ve o şekilde yanıtlasaydı da kendince Nitelik İlkesine uymuş olacaktı çünkü Nitelik İlkesi doğruluk değerleri gibi birebir dünyadaki gerçeklerle örtüşmek zorunda değildir. Konuşucuların niyetlerine bağlı bir ilkedir.
Konuşucular, konuşmanın hedef ve kapsamı doğrultusunda doğru olduklarına inandıkları bilgiyi verirler. Bu, konuşucu için yalan yanlış bilgi vermekten daha kolay ve daha ekonomiktir. Ancak daha sonra göreceğimiz gibi bu ilke de bazen çiğ- nenebilir.
Bağıntı ilkesi: Konuşmanızı bağıntılandırın. (Diğer söylenenlerle ilişkilendirin).
İnsanlar konuşma sırasında daha önce söylenmiş olanlara bağıntılı katkı yaparlar. Örneğin, birisi size dün gördüğü bir filmden söz ederse siz de sinema ile bağlantılı konuşursunuz. Son zamanlarda gördüğünüz bir film ya da en çok sevdiğiniz filmden söz edersiniz. Diğerinin sinemaya ilişkin sözcesi üzerine “Mars’a olası insan yolculuğundan” söz açılmaz (elbette karşıdaki kişinin izlediği film Mars’a ilişkin değilse).
Tarz ilkesi: Açık olun.
a) İfadede belirsizliği önleyin.
b) Bulanık anlamlılığı önleyin.
c) Kısa ve öz konuşun (gereksiz söz kullanıp lafı uzatmayın)
d) Düzenli olun.
İnsanlar, bir öykü anlatacaklarsa ya da bir yemek tarifi vereceklerse olayların oluş sırasına göre bir düzenleme yaparlar. Örneğin pilav tarifi verirken, önce pirinci ayıklayıp yıkamalı, sonra yağda kavurmalı, daha sonra da pirincin çekebileceği kadar sıcak suda haşlamalıyız ve bu tarifi bu sırada vermeliyiz. Yoksa “önce pilavı haşlamalı, sonra pirinci ayıklayıp yıkamalı” sırasında bir yemek tarifi yapmak Tarz İlkesine uygun değildir.
Yukarıda görüldüğü gibi İşbirliği İlkesi ve alt ilkeleri 2. tekil kişiye yönelik emir kipinde düzenlenmiş olsa bile, bu ilkeler kuralcı ve yaptırımcı değildir. Bir başka deyişle “Ben Grice’a göre mi konuşacağım?” sorusu söz konusu değildir; çünkü bu ilkeler, akılcılık çerçevesinde zaten var olduğu düşünülen ve dili düzenleyici prensipleri betimleyen ilkelerdir. Bu ilkeler, dilbilimcilere dil kullanımına ilişkin çözümleme araçları sunar. Konuşucu ve yazarlar Grice’ın bu ilkelerini bilmeseler bile akıl sahibi kişiler olarak bu ilkelere uyarlar. Kullandıkları dilin dinleyici ve okuyucu için en iyi anlaşılacak biçimde düzenlenmesi için gerekli çabayı harcarlar. İletişime giren kişilerin ortak bir hedefi vardır. Bu ortak hedef, sıradan bir konuya ilişkin konuşurken, dedikodu yaparken ve gevezelik ederken bile mevcuttur. Yapılan katkı bu hedef doğrultusunda ve diğer konuşulanlarla ilintilidir. Aslında İşbirliği ilkesi ve alt ilkeleri, kural olmaktan çok insan davranışlarını yönlendiren unsurlardır. Grice, akılcılık ve konuşucu niyeti kavramlarını özellikle vurgular. Grice’in İlkeleri de dilsel kullanıma ve insan davranışlarına ilişkin olarak akılcılığın ve niyetin temelinde olan ilkelerdir. Öyleyse, İşbirliği ilkesi yalnızca dili kullanma ve anlama boyutunda değil, sağduyulu insan davranışlarının bütününde gözlemlenen olgulardır (Grice, 1975). Örneğin, Deniz’in kek pişirirken 4 adet yumurtaya ihtiyacı varsa ona 2 ya da 6 yumurta vermek Nicelik ilkesine ters düşecektir. Nitelik ilkesine ilişkin olarak ise kek yapımında yardım eden kişinin katkısının gerçek ve doğru olduğu umulur. Örneğin birisi kek yaparken ona tuz değil, şeker verilmesi beklenir. Bağıntı ilkesine göre ise yapılan iş ile en bağıntılı katkının yapılmasını bekleriz. Örneğin kek malzemelerini karıştırırken tam o esnada güzel bir kitap vermek yerine yumurta ya da şekeri uzatmak bağıntılı olacaktır. O sırada kek yapan kişiye güzel bir parfüm hediye etmek ise bağıntı ilkesini çiğnemek demektir.
Sezdirim
Grice, bazen konuşma ilkelerinin çiğnenebileceğini göstermiştir:
- Sezen: Ayşe Sedat’ın sevgilisi mi?
Nermin: Bu konuda konuşmak istemiyorum.
Burada Nermin, Sezen’e bu konuda konuşmak istemediğini belirterek onunla işbirliği yapmayı açıkça reddeder. İşbirliği ilkesinin bu kadar açık çiğnenmediği örtük olarak işbirliği yapılmadığı durumlarda veya konuşucunun sözcesinde kastettiği örtük anlamlar sonucu Grice’in sezdirim dediği edimsel anlam ortaya çıkar:
- Meral: Ahmet her şeye burnunu sokuyor, değil mi?
Füsun: (Kısa bir sessizlikten sonra) Son zamanlarda hava iyice soğudu.
Bu örnekte Füsun Meral’in sözcesine bağıntılı bir biçimde yanıt vermeyerek bağıntı ilkesini çiğner. Yani Meral ile işbirliği yapmaz. Bunun sonucunda Füsun, Ahmet’e ilişkin yorum hakkında görüş bildirmek istemediğini sezdirmektedir.
Aşağıdaki örnek ise biraz daha farklıdır:
- Ayça: Brezilya’nın başkenti nedir?
Yiğit: Brasilia ya da Rio herhalde.
Örnek (8)’de, nitelik ve nicelik alt ilkeleri çatışmaktadır. Yiğit, Brezilya’nın başkentini tam olarak bilmediği için doğru olduğuna inandığı bir yanıt verememekte ama bu kenti tam olarak belirtemediği için de yeterince bilgi sunamamaktadır. Burada Yiğit’in tek kanıtı, sunduğu iki seçenekli bilgidir. Sonuçta Nitelik İlkesi pahasına yeterince bilgilendirici olma doğrultusundaki Nicelik ilkesi çiğnenmiştir. Ortaya çıkan sezdirim, Yiğit’in konuya ilişkin yeterli bilgisinin olmadığıdır. Aşağıdaki örnek de sezdirim içerir:
- Akif: Can iyi bir araştırmacı, değil mi?
Berna: El yazısı çok güzel.
Burada Akif, Can’ın iyi bir araştırmacı olduğunu düşünürken, Berna yalnızca el yazısının güzelliğinden söz ederek onun iyi bir araştırmacı olmasına ilişkin bir özellik söylemeyerek öyle olmadığı konusundaki görüşünü sezdirmektedir.
Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, konuşucular, bir şekilde işbirliği ilkesini çiğnedikleri zaman sezdirimler ortaya çıkar. Sezdirim, işbirliği ilkelerinin çiğnenmesi sonuca ya da bu İlkelerin belli bir şekilde kullanımının tercihi sonucu ortaya çıkar; bir sözcede açıkça dile getirilmeyen, ama konuşma ilkeleri doğrultusunda konuşucunun iletmeyi hedeflediği örtük anlamdır, dile getirilmeyen ama yine de anlaşılan bilgidir. Grice, sezdirimi ikiye ayırır: Geleneksel sezdirim ve konuşmaya dayalı sezdirim. Örnek (7), (8), (9) konuşmaya dayalı sezdirim örnekleridir. Konuşmaya dayalı sezdirim sözcenin dilbilimsel anlamından değil, iletişimdeki bağlamından ortaya çıkan anlamdır. Öte yandan geleneksel sezdirim, sözcedeki dilsel öğeler aracılığıyla ortaya konulan sezdirimdir. Aşağıdaki örnekte geleneksel sezdirim örnekleri görülmektedir:
10. a. Ayşe evlendi ve bebeği oldu.
- Ayşe’nin bebeği oldu ve evlendi.
Örnek (10a) ve (10b)’deki sözceler aynı doğruluk değeri taşıyan önermeler içerseler de sezdirimleri farklıdır: (10a)’da Ayşe önce evlenip sonra bebek doğur-
muştur; (10b)’de ise önce bebek doğurup sonra evlenmiştir. Öyleyse “ve” bağlacının kullanımı ile sözce sıralanışı Ayşe’nin evlenme ve bebeğinin olması olaylarının gerçek hayatta da aynı sırada gerçekleştiği sezdirimini ortaya çıkartır. Aşağıdaki sözcede de “ve” bağlacı ve sözcelerin sıralanışı geleneksel sezdirim içerir:
11.Ayşe Ali’ye hakaret etti ve Ali evi terk etti.
Bu örnekte açıkça dile getirilmemesine karşın önce Ayşe’nin hakaret etmesi ve Ali’nin evi terk etmesi “ve”bağlacı ile birlikte bir neden sonuç ilişkisi sezdirimi içermektedir. Gerek (10) gerekse (11) Tarz ilkesi doğrultusunda düzenlenmiş sözcelerdir. Örnek (12) ise Nicelik İlkesi doğrultusunda değerlendirilebilir:
12. Bazı arkadaşlarım partiye geldiler.
Yukarıdaki örnekte bazı arkadaşlarımın partiye gelmesi, hepsinin gelmediği anlamını sezdirmektedir. Konuşucu, yeterli bilgiyi vermektedir: Eğer bütün arkadaşları partiye gelseydi, “bazı” yerine “bütün” niceleyicisini kullanırdı. Dolayısıyla sözcenin kendisinden çıkarımda bulunularak hesaplanan bu sezdirim de geleneksel sedirimdir.
Geleneksel sezdirimi hesaplamak (Grice’in terimi compute) için sözcedeki dilbilimsel unsurlar yeterlidir. Öte yandan eğretileme (istiare), gizli alay (istihza), vs. konuşmaya dayalı sezdirimlerdir. Aşağıdaki fıkrada konuşmaya dayalı sezdirim bulunmaktadır:
Gözleri kör yalnız ve yoksul bir adam kırlarda başıboş dolanırken bastonuna değen sihirli lambayı alıp içinden Cin çıkarmayı başarmış. Cin çalışmaktan çok yorgunmuş ve adama şöyle bir baktıktan sonra;
- “Senin hayli isteğin vardır; şimdi sen gözlerin açılsın istersin, zenginlik dilersin, evlenmeyi arzularsın, ama uğraşamam. Sadece bir dileğini yerine getireceğim. İyi düşün ve ne isteyeceksen iste. ” demiş. Adam biraz düşündükten sonra dileğini söylemiş; -’’Çocuğumun saatlerce altınlarımı saymasını görmek istiyorum”
Bu fıkrada Cin adamın “tek” dilekte bulunabileceğini belirtir. Adam, ise “çocuğunun altınlarını saatlerce saymasını” ister. Adamın çocuğunun olması öncelikle evlenmiş olmasını ve altınlarının olması ise zengin olmasını gerektirir. Öyleyse aslında tekmiş gibi görünen isteği içinde başka birkaç isteği daha barındırmaktadır. Sezdirim hakkında söylediklerimizi aşağıdaki şekli kullanarak özetleyebiliriz:
Konuşucu Anlamı K ANLAMI ve Sezdirimler |
Şekilde görüldüğü gibi konuşucu anlamı ikiye ayrılır: Söylenen ve sezdirilen. Söylenen dile getirilen, sezdirilen ise dile getirilmeyen anlamdır. Sezdirilen anlam geleneksel sezdirim ve konuşmaya dayalı sezdirim olarak ikiye ayrılır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi geleneksel sezdirim, sözcenin kendisinden, konuşmaya dayalı sezdirim ise konuşma bağlamından hesaplanan sezdirimdir.
Aşağıdaki soruları Grice'ın ilkeleri ve sezdirim konusunu göz önünde bulundurarak yanıtlayınız:
- Selen, Ceyda'ya “Yarın akşam tatlı yemeğe bekliyorum” dediğinde Ceyda, yemek yiyerek Selen'e tatlı yemeğe gider. Oraya ulaştığında masanın harika yemeklerle donatılmış olduğunu görür ve Selen'in kendisini aslında yemeğe davet ettiğini anlar. Bunu Grice'ın konuşma ilkeleriyle ne şekilde açıklayabiliriz?
- Aşağıdaki fıkradaki sezdim nedir?
Nasreddin Hoca’ya sormuşlar.
- İstanbul trafiği hakkında ne düşünüyorsun?
Hoca:
- Tanrı’dan umut kesilmez, demiş. (Çetin Altan, Milliyet 25 Şubat 2007)
- Aşağıdaki örnekteki sezdirim nedir? Ne tür bir sezdirim bulunmaktadır? Niçin?
Onlar fakir ama mutlu.
SÖZ EYLEM KURAMI
Söz Eylem Kuramı, kişilerin inanç, amaç, isteklerine dayalı niyetlerine bağlı olarak edimsel anlam taşıyan sözcelerin konuşucu ve dinleyiciyi eyleme geçiren etkilerini inceler. Söz Eylem Kuramı, İngiliz dil felsefecisi John Austin (1955, 1962) tarafından ortaya konmuş ve daha sonra Austin’in Harvard Üniversitesi’nde öğrencisi olan Amerikalı felsefeci John Searle (1969) tarafından geliştirilmiştir.
Austin, dili matematiksel mantık çözümlemesi ile inceleyen dil felsefecilerinin önerme anlamına doğrulanabilirlik değerlerine indirgemelerine tepki olarak her önermenin bir doğruluk değeri taşımak zorunda olmadığını belirtmiştir. Bir başka deyişle, bizler konuşurken yalnızca dünya hakkında bir takım gerçekleri, olguları dile getirmeyiz: Soru sorarız, emir veririz, rica ederiz. Yani, bazı sözceleri kullanarak bir edimde bulunuruz. Öyleyse, bir şey söylemek aynı zamanda bir şey yapmaktır. Bir sözce doğrultunda aynı zamanda bir eylem gerçekleştirdiğimiz bu işleme söz eylem denir. Austin doğruluk değeri taşıyan ve doğruluk değeri taşımak zorunda olmayan sözceler arasındaki ayrıma dikkat çeker:
13. a. Bugün yağmur yağdı.
- Seninle iddiaya girerim ki yarın yağmur yağacak.
- Servetimi eğitim kurumlarına bağışlıyorum.
- Toplantıya zamanında geleceğime söz veriyorum.
- Sizi karı koca ilan ediyorum.
- Seni işten atıyorum.
- Özür dilerim.
- Çok teşekkür ederim.
- Buraya gel.
Yukarıda (13a) sözcesi dünyaya ilişkin bir olguyu saptar ya da betimler. Bunu Austin saptayıcı ya da betimleyici sözce olarak belirler. Buradaki önerme yağmur yağmış ya da yağmamış olmasına göre doğru ya da yanlış olabilir. Buna karşın, (13b-i)’deki diğer sözceler saptayıcı değil, bir eylem ortaya koyan sözcelerdir. Bu sözceleri dile getirerek aynı zamanda bir iş gerçekleştiririz. Yani, dili kullanarak aynı zamanda iddiaya girer, mirasımızı bağışlar, söz verir, insanların medeni durumlarını değiştirir, bir çalışanımızı işten atabilir ve özür dileyebilir, teşekkür edebiliriz. Bunlar, edimsel sözcelerdir. Edimsel terimi etmek eyleminden türeyerek dil aracılığıyla aynı zamanda bir iş yaptığımızı gösterir. Austin, daha sonra saptayı
cı sözcelerin de aslında edimsel olduğunu belirtir; çünkü saptayıcı sözceleri kullanarak bir durumu belirtebilir, bir gerçeği dile getirme işlemi yaparız. Ayrıca, edimsel sözceler, edimsel eylemler ile birlikte kullanılabilir: söylemek, belirtmek, dile getirmek, iddiaya girmek, söz vermek, yemin etmek, özür dilemek, affetmek, yasaklamak, vs edimsel eylemlerdir.
14. Sizi yarın akşam yemeğine davet ediyorum.
Örnek (I4)’te dili kullanarak arkadaşlarımızı akşam yemeğine davet edebiliriz. Ancak edimin başarı ile gerçekleşmesi için aşağıda sözü edilen belli koşullar gereklidir. Bu koşullar gerçekleşmezse, yukarıdaki sözce ile bir edim gerçekleştirmek söz konusu olamayacağı için sözce geçersiz, Austin’in terimiyle mutsuz ya da uygunsuz, isabetsiz sözce olur. Bir sözce ile eylem gerçekleştirmek için gerekli olan ön şartlar uygunluk ya da mutluluk koşullarıdır. Örneğin, birisine söz vermek için samimi olmak ve gelecekte söz verilen eylemi gerçekleştirme niyeti olması gerekir. Örneğin, söz verdiğimizde buna ilişkin şaka yapmıyor ya da söz verme eylemini yazdığımız bir şiir ya da roman için kullanıyor olmamamız gereklidir. Eğer söz verilen iş gerçekleştirilmediyse doğru/yanlış yargısı yerine sözcenin mutlu/mutsuz sözce olması söz konusudur.
Bu kutunun içinde verilmiş olan koşullar söz eylemlerin artalamm daha iyi anlamanız için verilen EKBİLGİdir.
EK BİLGİ: Söz Eylem Mutluluk Koşullan (Austin, 1962)
Sözcenin mutlu olabilmesi için gerekli koşulları Austin şu şekilde sıralar:
A.l. Belli koşullar altında belli kişiler tarafından dile getirilen sözlerin kabul edilmiş geleneksel usulleri olmalıdır.
- 2. Belirli kişiler ve içinde bulunulan belirli koşullar o edimin yürütülmesi için uygun olmalıdır.
- l. Prosedür tüm kişilerce uygun ve
- 2. eksiksiz biçimde yürütülmelidir.
- l. Edimi gerçekleştirmeye yönelen insanların duygu ve düşünceleri o prosedürü gerçekleştirmeye hazır olmalıdır
C.2. Ve bu edimler eksiksiz biçimde gerçekleştirilmelidir.
Eğer edimsel sözcelerde yukarıdaki kurallardan herhangi birine uyulmazsa ortaya mutsuz sözce çıkar. Daha önceki ünitelerde gördüğümüz gibi tümceler, dilbilgisel açıdan kuralsız ise (*) kullanılır, edimbilimde ise mutsuz/uygunsuz sözce için (#) işaretini kullanmak gelenektir.
Yukarıdaki koşulların yanı sıra kurumsal edimleri gerçekleştirmek için yetki sahibi de olmak gereklidir:
14. Sizi karı koca ilan ediyorum.
15.Toplantıyı açıyorum.
16. Seni aforoz ediyorum.
Örnek (14)-(16)’daki sözceler ile bir edim gerçekleştirmek için kurumsal bir yetkiye sahip olmak gerekir (Searle,1979). (14)’te belediyenin, (15)’te yönetim kurulunun, (16)’da ise Hıristiyan âleminde kilisenin verdiği yetkiler gereklidir. Öte yandan, [Sevgi Gökçe’nin belirttiği gibi(kişisel iletişim)] İslam’a dayalı şer’i hükümle yönetilen bir hukuk sisteminde bir koca eşini söz eylem aracılığıyla boşayabilir:
17. Boş ol! Boş ol! Boş ol!
Austin söz eylemleri Şekil (2)’de görülen üçlü yapıya ayırmıştır:
Düzsöz eylemi: Bir sözceyi, ses, sözcük ve tümce olarak dilbilgisel kurallara uygun bir biçimde dile getirme edimidir,
Edimsöz eylemi: Sözceyi kullanarak gerçekleştirilmek istenen amaca edimsöz denir. Örneğin birisini yemeğe davet etme amacını
bir sözce ile dile getirmek bir edimsöz eylemidir. Bazı edimsözler şunlardır: soru sormak, cevap vermek, bilgi vermek, güvence vermek, uyanda bulunmak, ilan etmek, randevu vermek, eleştirmek, sözleşmek, yemin etmek, söz vermek, emretmek, rica etmek, teşekkür etmek, onaylamak, önermek, tavsiye etmek, tasdik etmek, vs.
Bazı edimsözler, açık edim eylemleriyle dile getirilebilir:
18. Yardım etmeye söz veriyorum.
19. Seni son kez uyarıyorum.
20. Bu konuyu onaylıyorum.
21. Sana yalvarıyorum.
Bunun yanı sıra sözceler aracılığıyla başka edimsözler gerçekleştirilebilir: Birisini aşağılayabilir, tehdit edebilir, şaşırtabilir, kızdırabiliriz. Ancak bu eylemleri kullanarak edimsözü açıkça dile getiremeyiz:
- #Seni şaşırtıyorum,
- #Seni kızdırıyorum
24. #Seni aşağılıyorum, vs.
Örnek (22-24)’teki sözceler bir edim gerçekleştirmek için değil ama bir gözlemi dile getirmek için kullanılabilir. Bunlar ancak saptayıcı sözceler olarak kullanılabilir. Edimsöz, tüm insan dillerine özgüdür; belirli bir dile göre değişmez ama edimsöz belirten sözcükler bir dilden diğerine farklılık gösterir (Searle, 1976: 2). Yani, söz verme edimi tüm dillerde aynıdır; ama İngilizcede “promise”, Almancada “versprechen”, Fransızcada “promettre”, Türkçede “söz vermek” sözcükleriyle dile getirilir.
Etkisöz eylemi: Bir sözceyi dile getirmenin sonucunda ortaya çıkan etkidir. Austin’e göre etkisöz eylemleri, konuşucu, dinleyici ya da diğerlerinin duygu, düşünce, görüş ve hareketlerinde sözceler sonucunda yaratılan etkidir. Örneğin, sözce kullanarak birisini ikna edebilir, ona kendimizi affettirebilir, birisine bir işi gerçekleştirme yükümlülüğü hissettirebilir, ya da konuşucu olarak kendimizi yükümlülük altına sokabiliriz. Bu etkilerin her biri etkisöz eylemleridir.
Söz eylemin bileşenlerini aşağıdaki örneği kullanarak açıklayabiliriz:
Dolaysız ve Dolaylı Söz Eylemler
Searle (1975) söz eylemleri dolaysız ve dolaylı söz eylemler olarak ikiye ayırmıştır, Söz eylemlerdeki edim açıkça dile getirilebildiği gibi konuşucu niyetini dolaylı olarak da ifade edebilir. Açıkça dile getirilen söz eylemlere dolaysız söz eylemler, edimin açıkça dile getirilmediği durumlardaki söz eylemlere ise dolaylı söz eylemler denir. Dolaylı söz eylemde konuşucu dinleyiciye paylaştıkları bağlama bağlı olarak onun akılcı yetilerine güvenerek çıkarımda bulunması amacıyla bir söz eylem iletir.
25. a. Bana çikolata ver.
- Bana çikolata verir misin?
- Çikolatan var mı?
- Canım çikolata istiyor.
- Keşke çikolata olsa...
Örnek (25a)’da açıkça dile getirilen bir emir görüyoruz. Bu dolaysız bir söz eylemdir. Öte yandan (25b-c) soru tümceleridir. Normal şartlar altında, soru bir bilgi edinmek amacıyla sorulur ama burada bir rica edimi gerçekleştirildiği için bu sözceler dolaylı söz eylemleridir. Benzer şekilde (25 d-e) örnekleri de dinleyicinin çıkarımına dayalı bilgi içerdikleri için dolaylı söz eylemlerdir. Konuşucu, dinleyicinin bu sözceleri rica olarak yorumlayıp, çikolata isteği yönünde etkisöz edimi gerçekleştirmesini beklemektedir.
Dolaysız söz eylemlerin bir tek anlamı vardır; oysa dolaylı söz eylemlerde çoklu anlam söz konusudur.
26. Kitabı verir misin?
Yukarıdaki sözce, dinleyicinin kitabı verebilme yetisini sorgulama ve rica anlamı gibi iki anlam içerir. Oysa aşağıdaki gibi doğrudan dile getirilen söz eylemlerin sadece tek anlamı ve tek edimsöz gücü vardır:
27. Kitabı ver.
Dolaylı söz eylemlerin bazıları aşağıda görüldüğü gibi gelenekselleşmiştir (Searle, 1975; Morgan 1978).
Konuşucu, karşısındakinin bir işi yapabilme yetisine ilişkin soru sarabilir:
28. Kapıyı kapatabilir misin?
29. Kapıyı kapatman mümkün mü?
Konuşucu bir işin yapılması konusunda kendi isteğini belirtebilir:
30. Çay içmek istiyorum.
31. Çay içsek ne iyi olur.
Dolaylı söz eylemde ayrıca konuşucu dinleyicinin işe ilişkin iznini isteyebilir:
32. Çay alabilir miyim?
Ancak her zaman bir söz eylemin belli bir yapı ile örtüşmesi söz konusu değildir. Örneğin aşağıda çeşitli teşekkür etme eylemi gerçekleştirebileceğimiz örnekler verilmiştir:
33. a. Çok teşekkür ederim.
- Teşekkürler.
- Sağol.
- Bana bu kadar güzel bir yemek yaparak beni çok mutlu ettin.
- Bu yemeğe bayıldım. Ellerine sağlık.
Öte yandan tıpatıp aynı yapıya sahip olan ve aynı anlamı taşıyan sözceler farklı bağlamlarda farklı edimsöz gerçekleştirebilir:
Örnek |
Bağlam |
Edimsöz |
Oturun! |
Karşısındakinin başında dikilmesinden bunalan bir müdürün çalışana söylediği sözce |
Emir |
Oturun! |
"Oturabilir miyim?" Çalışanın müdüre sorduğu sorunun yanıtı olarak |
İzin |
Saat bir hayli geç oldu. |
Bir davette bir kadının eşine söylediği sözce: |
(Eve dönme konusunda) Rica |
Saat bir hayli geç oldu. |
Geç saatte eşinin çok yemek yemesi sonucu sağlığının bozulmasından çekinen kadının davette eşine söylediği sözce |
Uyarı |
Tablo 5.3 |
Edimsözlerin S>n>fland>r>lması
Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi aynı sözcükleri, aynı yapı ve aynı anlamları taşıyan sözceler ile farklı edimsöz gerçekleştirilebilir. İletişimin başarılı olabilmesi için bu farklı edimsözlerin bağlama uygun biçimde yorumlanması gereklidir. Öyleyse, bu edimsözleri anlamak iletişimsel edincin bir parçasıdır. Dolayısıyla edimsözlerin sınıflandırılması dilbilim çözümlemeleri için gereklidir. Edimsözleri yapısal ve anlamsal özelliklere bağlı olarak farklı biçimlerde sınıflandıran araştırmacılar vardır (Austin, 1962; Vendler, 1972; Searle, 1976 ve başkaları). Biz burada en yaygın olarak başvurulduğu için Searle’ün (1976) sınıflandırmasını temel alacağız:
Searle (1976) edimsözün amacı, sözcenin dünya ile bağlantısı ve konuşucu ve dinleyicinin psikolojik/bilişsel durum ölçütlerini kullanarak söz eylemleri sınıflandırır. Searle, edimsöz sınıflamasında bu üç ölçütü kullanır:
- Edimsözün amacı: Örneğin rica etmek ve emretmek aynı edimsöz amacı taşırlar: Karşıdaki kişinin bir şekilde bir iş yapmasını sağlamak
- Sözler ile gerçek dünya arasındaki bağlantı:
(a) Gerçekte olan bir olayı mı anlatıyoruz? (dün başıma geleni anlatmak)
(b) Sözlerimizle (yakın ya da uzak) gelecekte olacakları mı belirliyoruz? (bir işi yapmaya söz vermek, birisini işten atmak, bir durumu ilan etmek, vs.)
- Sözlerimizle ifade ettiğimiz bilişsel/psikolojik durum: Söz verirken yapmaya niyet etmek, emir verirken diğer kişinin işi gerçekleştirme olasılığına ve bu konudaki yetisine inanmak ve o işi gerçekleştirmesini istemek, gibi. Dolayısıyla “#Sana mektup yazmaya söz veriyorum ama mektup yazmak gibi bir niyetim yok” diyemeyiz, çünkü söz vermek bilişsel olarak o işi yapmaya yönelik niyeti gösterir. Benzer şekilde bir kişiye “#Fransız ol!” diyemeyiz çünkü o kişi Fransız değil, Amerikalı ise Fransız olamaz ama “Fransızca öğren!” diyebiliriz çünkü insanlar yabancı dil öğrenebilirler. “#Kapıyı aç ama kapı-
yı açmanı istemiyorum ” diyemeyiz çünkü emir vermek diğerinin o işi gerçekleştirmesini istemek demektir. Öte yandan “Çok üzgünüm” gibi bir sözce içtenlikle ya da yapmacık da olsa pişmanlık/üzüntü gösterir; en azından o niyetle algılanması için söylenmiştir.
Searle bu ölçütleri kullanarak beş çeşit söz eylem grubu önerir:
iddia ifadeleri (Belirtici): Konuşucunun dünyada gerçekleşmiş olan, gerçekleşmesi olası olan olayları, vuku bulduğundan emin olduklarını, varsayımlarını, tahminlerini belirttiği sözcelerdir. Konuşucu söylediğinden kesinlikle emin olabilir, sadece öyle olduğunu duymuştur, tahmin yürütüyordur, vs.
34. Nermin’in bugün döneceğini belirtiyorum.
Burada dünyadaki bir olaya ilişkin bir saptama-yani Nermin’in döneceği-dile getirilmiştir.
Yönlendirici: Amacı dinleyicinin bir iş yapmasını sağlamak olan edimlere yönlendirici denir. Emretmek, rica etmek, yalvarmak, izin vermek, yasaklamak, önermek, bir şey dilemek, niyaz etmek, ısrar etmek, vs.
35. Sana televizyon seyretmeyi yasaklıyorum.
Örnek (35)’teki sözce ile konuşucu, dinleyiciye bir işi yapmaması konusunda yasak getirmektedir.
Yükümleyici: Konuşucu gelecekte gerçekleştirmeye yönelik bir yükümlülüğü üstlendiğinde bu edimsöze yükümleyici denir: Söz vermek, yemin etmek, garanti etmek, temin etmek, tehdit etmek, istifa etmek, vs.
36. Paranın zamanında ödeneceğini garanti ederim.
Örnek (36) yükümleyicidir; çünkü konuşucu bu sözce ile kendisini garanti verme yükümlülüğü altına sokmuştur.
Yansıtıcı: Konuşucu içtenlikle ya da içtensiz olarak bir psikolojik durumunu dışa vurur: teşekkür etmek, başsağlığı dilemek, mutluluk dilemek, teselli etmek, tebrik etmek, vs.
37. Başarılarından dolayı seni kutlarım.
Bu örnekte konuşucu tebrik etme gibi duygu belirten bir ifade kullanarak yansıtıcı edimsöz gerçekleştirmiştir.
ilan edici (Bildirici): Bu edimsözler aracılığıyla dünyada bir durum değişikliğine yol açılır: Seni işe alıyorum, Bu bebeğin adını “Gülsüm” koyuyorum, vs. gibi.
38. İş başvurunuzu inceleyerek sizi işe almamamızın uygun olacağı sonucuna vardık.
Yukarıdaki sözce, dinleyiciye bir durum değişikliğini ilan etmektedir.
Örneklerde ve açıklamalarda görüldüğü gibi, belirticiler dünyadaki gerçekleri olduğu gibi resmederken, yönlendirici ve yükümleyiciler gelecekte olacak olayları şekillendirmeye yöneliktir. Dinleyici (yönlendirici) ve konuşucunun (yükümleyici) gelecekte yapacaklarına karar verir. Yansıtıcılar ise bir gerçek, bir olay karşısında duygusal tepki gösteren edimsözlerdir. İlan ediciler, söylendiği anda dünyada bir olay gerçekleştiren eylemlerdir.
Aşağıdaki soruları söz eylem kuramı çerçevesinde yanıtlayınız.
- Aşağıdaki sözcelerin edimsöz anlamlarını ve hangi edimsöz sınıfına girebileceklerini açıklayınız:
- Yanına gelirim.
- Karnım acıktı.
- Bir edimsöz olan söz vermenin Karay Türkçesindeki önemini yazar aşağıdaki gibi anlatıyor. Bunu söz eylem kuramı ile nasıl açıklayabilirsiniz? Sizce Türkiye Türkçesinde de söz verme edimsözü bu kadar bağlayıcı mıdır?
Sözün Önemi/Sözünde Durmak
(Karay Türkçesinde) (k)işinin toplum içerisinde değer kazanması, verdiği sözü yerine getirmesine bağlıdır. Atasözlerinde sözün hayata geçirilmesi, ağızdan çıkan söze dikkat edilmesi gerektiği öğütlenir. Halk nazarında, kişilerin huzurunda, toplum içerisinde verilen söz, mutlaka ifa edilmesi gereken bir borçtur. Söz adeta kanun hükmündedir. Çünkü verilen söz atılan oktur. (Atılgan soz, atılgan ok, aşkan tirlik kaytıp kelmez). Söz ya verilmemeli ya da verilirse mutlaka yerine getirilmelidir. Ayrıca sözün önemli olduğu, büyük söz söylemenin insana zarar vereceği, her söylenen söze değer verilmemesi gerektiği atasözlerinde veciz bir şekilde dile getirilmiştir. Bunlarla ilgili şu atasözleri verilebilir: “Buyuk tigim ekmek aşa, buyuk soz sözleme”, “Yavaş yuru, bek basma, olır olmaz sozge kulak asma”, “Er sozge kulak asılmaz”, “Tilden tatlısı da yok, eççisi da yok”. (Alkaya, 2006: 93)
Özet
Edimbilimi ve çalışma konularını tammlaya- Jg' bilmek.
Edimbilimsel kuramlar, akılcılık, niyetlilik, işbirliği, ortak bilgi, bağıntı gibi kavramlar üzerinde durmuşlardır. Edimbilimsel çalışmaların bir bölümü dilde kibarlık gibi toplumsal ve kültürel bağlamda dil dışı unsurlar kapsamında incelenirken, bir bölümü de çıkarım, niyetlilik, vs. gibi içsel yani bilişsel faktörlerle açıklanır. Bu ünitede içsel unsurlara dayalı iki edimbilim kuramından söz ettik. Bir sonraki ünitede dilde kibarlık da ele alınacaktır.
Edimbilim-anlambilim arasındaki farkları açıklayabilmek.
Bu ünitede edimbilimin anlambilimden farklı olarak konuşucu anlamını incelediğini örneklerle gösterdik. Anlambilimin alanı ise dilsel anlamı incelemekle sınırlıdır.
Dil içi ve dil dışı bağlam edimbilim çözümlemelerinde son derece önemli bir unsurdur. Söylem bağlamı, bilişsel bağlam (Söylem modeli), du- rumsal bağlam ve sosyo-kültürel bağlam sözcelerimizi oluştururken, diğerlerinin sözcelerini yorumlarken ve araştırmacı olarak dili çözümlerken önemlidir. Örneğin aynı tümcenin neden bir durumda tersinleme diğerinde övgü olarak yorumlandığına ilişkin yanıtı bağlamdan çıkarabiliriz. Sözdizimi ve anlambilim dili dil dışı bağlamdan bağımsız incelerken edimbilim bağlamı göz önünde bulundurur. Bir başka deyişle, edimbilim dil ile bağlamın ilişkisini inceler.
Konuşma ilkelerini tanımlayabilmek.
▼3 İşbirliği ilkesi konuşmada akılcı bireylerin niyete bağlı konuşucu anlamını dile getirmek amacıyla uyguladıkları zımni ilkeleri açıklar. Grice’a (1975) göre konuşmacının sözlerinin doğru ve içten olacağı (nitelik ilkesi), bu sözlerin yakın konuşma amaçlarıyla ilgili olacağı (bağıntı ilkesi), konuşmacının açık olacağı, sözlerini düzenli olarak dile getireceği (tarz ilkesi) ve konuşmacının konuşma amaçları açısından ne fazla ne de eksik söyleyeceği (nicelik ilkesi) ilkeleri söz konusudur. Bu ilkelerin belli bir şekilde kullanılması veya bilerek ya da bilmeyerek çiğnenmesi durumunda örtük konuşucu anlamı olan sezdirimler ortaya çıkar.
Söz eylemleri tanımlayabilmek.
Söz eylem, söz verme, selamlama, emretme, bilgilendirme, uyarma, tehdit etme, iltifat etme, vs. gibi dil aracılığıyla gerçekleştirilen eylemlere verilen addır.
Austin (1962) Searle (1969) söz eylem kuramı çerçevesinde sözler aracılığıyla aynı zamanda işler gerçekleştirdiğimizi gösterirler. Sözceler yoluyla, belirli koşullar altında insanları motive edebilir, olanları teselli edebilir, incitebilir, savaş ilan edebiliriz.
4
Kendimizi Sınayalım
- Dil ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
- Dil, bilişimizi yansıtır.
- Dil, iletişim aracıdır.
- Dilin hem iletişimsel hem de bilişsel boyutu vardır.
- Dil, belleğimizle ilintilidir.
- Dil, konuşucuların iletişim için kullandıkları tek yoldur.
- Aşağıdakilerden hangisi edimbilimin inceleme alanında değildir?
- Önermelerin doğruluk değerleri
- Sözcelerin iletişimsel anlamı
- Konuşucunun niyet ettiği anlam
- Bağlam bağımlı anlam
- Çıkarıma dayalı anlam
- Söylem modeli aşağıdakilerden hangisini içerir?
- Söylemdeki her sözceyi
- Konuşucuların söylem varlıklarına ve onlara atfedilenlere ilişkin bilişsel modellerini
- İletişimin yer aldığı ortamdaki her türlü unsuru
- Uzun süreli bellekte yer alan olguları
- Kültüre ilişkin söylemi
- “Güneş Dünya’nm etrafında döner” sözcesi hangi işbirliği ilkesini çiğner?
- Nicelik ilkesi
- Nitelik ilkesi
- Bağıntı ilkesi
- Tarz ilkesi
- Sezdirim
- Aysun: Yarın benimle sinemaya gelir misin?
Serap: Saçımı tarayacağım.
Yukarıdaki konuşmada Serap’ın sözcesinde nasıl bir sorun vardır?
- Nitelik ilkesi çiğnemiştir.
- Nicelik ilkesi çiğnenmiştir.
- Tarz ilkesi çiğnenmiştir.
- Yanlış bilgi verilmiştir.
- Bağıntı ilkesi çiğnenmiştir.
- Seda: Mehmet, sen beni terk etmek mi istiyorsun? Mehmet: Ben seni çok seviyorum.
Yukarıdaki konuşmada Mehmet’in yanıtı hakkında ne söylenebilir?
- Mehmet, sezdirim yoluyla Seda’yı terk etmek istemediğini belirtmek ister.
- Mehmet lafı değiştirir.
- Mehmet, nicelik ilkesine uymaz.
- Mehmet, konuşmada işbirliği yapmaz.
- Mehmet, sezdirim yoluyla gerçek niyetini gizlemeyi başarır.
- Aşağıdakilerden hangisi geleneksel sezdirim örneğidir?
- Nursun genç ve dinamik bir kızdı.
- Nursun genç ve güzeldi.
- Nursun genç ve huzur dolu bir kadındı.
- Nursun genç bir anneydi.
- Nursun genç ama yorgun düşmüş bir kişiydi.
- Aşağıdakilerden hangisi söz eylem değildir?
- Yemek yemek
- İfade etmek
- Beyan etmek
- Yalvarmak
- Rica etmek
- “Ali kapıyı aç” sözcesi üzerine Ali kapıyı açar. Bu söz eylem kuramına göre hangi söz eylem bileşkesine işaret eden bir iştir?
- Düzsöz
- Edimsöz
- Etkisöz
- Sezdirim
- Yükümleyici
- Bir kişi bir dilekçe yazdığı zaman nasıl bir edimsöz gerçekleştirir?
- Yönlendirici
- Yansıtıcı
- Yükümleyici
- İlan edici
- Belirtici
Okuma Parçası
Austin’in Söz Eylem, kuramı
Britanyalı filozof J. L. Austin [...] 1950’li yıllarda alternatif bir dil anlayışı geliştirdi (Austin, 1962). İlk gözlemi şuydu: bariz olarak mükemmelen anlamlı fakat doğru ya da yanlış olarak belirlenemeyen bir ifade kümesi vardır. ‘Gelip seni göreceğime söz veriyorum ’ diyen bir adam, ya da bir çifte ‘sizi kan-koca ilan ediyorum’ diyen yetkili bir otorite -sırasıyla- ne bir taahhüde ya da evliliğe ilişkin haber vermekte, ne de bu taahhüdü ya da evliliği tanımlamaktadır. Böylesi ifadelerin tanımlama ya da ifadelendirme örnekleri olarak değil de edim (doing) ve eyleme (acting) olarak düşünülmeleri gerekir. Austin bu tür ifadeleri ‘edimsel ifadeler’ (performatives) diye adlandırdı ve onları ‘saptayıcı ifadeler’ (cons- tatives) ile kutuplandırdı. Saptayıcı ifadelerle edimsel ifadeler arasındaki bu ayrımın üç özellik içerdiği düşünülüyordu: edimsel ifadeler değil de saptayıcı ifadeler doğru ya da yanlış olabilir; diğer taraftan, edimsel ifadeler doğru ya da yanlış olamasa da, doğruca, bütünüyle ve başarıyla icra edilmelerine bağlı olarak isabetli (felicitous) ya da isabetsiz (infelicitous) olabilir; ve nihayet, edimsel ifadelerin, salt söylemelere ya da demeçlere (statements) zıt olarak eylem, edim ya da icra olması gerekir. [...] Örneğin, elde yeterli miktarda kanıt bulunmadan bir demeç verildiğinde, isabetsiz bir ifade kullanılmış olacaktır. Ve son olarak, demeç vermek de söz vermek, emretmek ya da özür dilemekle aynı düzeyde bir eylem icra etmektir. Edimsel ifade-saptayıcı ifade ayrımı görüşünü terketmesi, Austin’i genel bir konuşma eylemleri kuramına yönlendirdi.
Austin’in söz eylemleri kuramının büyük bir meziyeti, sonraki filozofların, dil felsefesini eylem felsefesinin bir dalı olarak yorumlamalarını sağlaması oldu. Söz eylemler, diğer herhangi bir eylem kadar eylem olduğundan, felsefi dil analizi insan davranışının genel analizi olgusuna ait bir kısımdır. Niyete dayalı insan davranışının zihni fenomenlerin bir ifadesi olmasından ötürü de dil felsefesi ve eylem felsefesi gerçekten daha geniş bir alanın, yani zihin felsefesinin sadece değişik yönlerinden ibarettir. Bu görüşe göre dil felsefesi ‘ilk felsefe’ değildir de, zihin felsefesinin bir dalıdır. Austin, başlangıç aşamasındaki tespitlerinde örtük duran araştırma programını tamamla- yamadan öldüyse de, benimkiler de dâhil olmak üzere sonraki çalışmalar bu araştırmayı ileri boyutlara taşıdı. Konuşma olgusuna niyetsel eylemin bir türü olarak muamele etmek suretiyle, birçok eski soruya yeni bir anlam kazandırabiliriz. Örneğin, ‘Ortada kaç çeşit ifade var?’ şeklindeki eski soru cevaplandırılma açısından aşırı düzeyde belirsizdir. Ancak, ‘Orada kaç çeşit edimsö- zel eylem var?’ diye sorarsak kesin bir cevap verebiliriz, çünkü soru şunu sormaktadır: ‘Konuşanların, önerme içeriklerini, edimsöz niyetlerini yansıtan eylem icrası halinde gerçekliğe aktarmasının kaç mümkün yolu var?’ Bu niyetlerin yapısına ilişkin bir analiz beş temel söz- edimsel eylem türü belirler: insanlara şeylerin nasıl olduğunu söyleriz (İddia ifadeleri: Assertives), insanlara şeyler yaptırırız (Talimat (Yönlendirici) ifadeleri: Directives), kendimize şeyleri yapma taahhüdünde bulunuruz (Yükümleme ifadeleri: Commissives), duygu ve tavırlarımızı yansıtırız (Yansıtma ifadeleri: Expressives), ve ifadelerimiz aracılığıyla dünyada değişikliklere yol açarız, böylece de dünyanın, ifadenin önermesel içeriğine uygun düşme hedefiyle değişmesini bekleriz (Bildirim ifadeleri: Declarations). (Ayrıntılar için bakınız, Searle, 1979 ve 1983).
Niyetsel anlam kuramları
Austin’in 1962’de yayımlanan How to Do Things (Şeyler Nasıl Yapılır) kitabıyla benim 1969’da yayımlanan Speech Acts (Söz Eylemler) kitabımdan sonra söz eylem kuramına ilişkin yapılan en iyi çalışmaların çoğu, Paul Gri- ce’ın anlam değerlendirmesine ilişkin öngörülerini konuşma eylemleri kuramınca sağlanmış çerçeveyle birleştirmeye çalıştı. 1950’lerin sonlarına doğru yayımlamaya başladığı bir dizi makalede Grice (Grice, 1957, 1968), bir lafzı kullanırken konuşmacının taşıdığı niyetle bu lafzın anlamı arasında yakın bir bağ olduğu fikrini ileri sürmüştü. Bu yaklaşımın özgün formülasyonu itibarıyla Grice, konuşmacının kastettiği anlamı, konuşmacının dinleyici üzerinde -kendi oluşturmaya çalıştığı etki niyetini dinleyicinin tanımasını sağlamak suretiyle- etki oluşturma niyeti açısından analiz etti. Dolayısıyla, Grice’a göre örneğin bir konuşmacı bir dinleyiciye yağmur yağdığını söylemeye niyet ederse, konuşmacının ‘Yağmuryağıyor’ cümlesini telaffuzuyla kastettiği anlamı dinleyicide yağmur yağdığı inancını -bu inancı üretme niyetini dinleyicinin tanımasını sağlamak suretiyle- üretme niyeti sayesinde oluşacaktır. Grice’ın sonraki çalışmaları bu değerlendirmenin ayrıntılarını değiştirdi ancak genel ilke hiç değişmedi: anlam, dinleyici üzerinde -dinleyicinin, konuşmacının bir etki üretme niyetini tanımasını sağlamak suretiyle- bu etkiyi üretmeye yönelik bir öz-delalet imsel niyet meselesidir. Grice bu anlam analizini konuşma işbirliğine yönelik belli ilkelerin analiziyle birleştirdi. Konuşma olayında insanlar, Grice’ın ‘Konuşma İlkeleri’ (Maxims of Conversation) dediği belli zımni ilkeler kabul ederler -konuşmacının sözlerinin doğru ve samimi olacağı (nitelik ilkesi), bu sözlerin yakın konuşma amaçlarıyla ilgili olacağı (bağıntı ilkesi), konuşmacının açık olacağı (tarz ilkesi) ve konuşmacının konuşma amaçları açısından ne fazla ne de eksik söyleyeceği (nitelik ilkesi) ilkeleri.
Grice’ın anlam analizinin ayrıntılarına ilişkin yoğun bir tartışma süregeldi ancak, anlam ile niyet arasında yakın bir bağ vardır şeklindeki temel fikir kabul edildi ve bu fikrin belli başlı tipik konuşma eylemi olgularının yapısını analiz bağlamında gayet faydalı olduğu kanıtlandı. [...] niyetsel anlam değerlendirmesiyle rasyonel işbirliği ilkelerinin bireşimi; ‘dolaylı konuşma eylemleri’ gibi problemlerin analiziyle mecaz gibi dilin temsili kullanımlarının analizinde son derece faydalıdır. Dolayısıyla, örneğin dolaylı bir söz eylemde konuşmacı genel olarak söylediği şeyden daha fazlasını kastetmektedir. Basit bir örnek vermek gerekirse, akşam yemeği yenen bir masada ‘Tuzu uzatabilir misiniz?’ diyen bir konuşmacı, genellikle muhatabın ‘tuz uzatma’ becerisine ilişkin bir soru soruyor olmayacaktır; bu kimse muhatabın tuzu uzatmasını istiyor olacaktır. Şimdi mesele şudur: Konuşmacının kastettiği şey ile doğrudan doğruya söylediği şey arasında büyük bir fark olduğunda konuşmacıyla dinleyicinin birbiriyle zahmetsizce iletişim kurması nasıl mümkün olmaktadır? Mecaz örneğinde de benzeri bir soru gündeme gelir: Telaffuz ettiği cümlenin bi- re-bir gerçek anlamı mecazi anlamı da göstermediğinde konuşmacı, kastettiği mecazi anlamı zahmetsizce nasıl iletir? Bu ve benzeri diğer problemler üzerinde Grice’ın konuşma ilkeleri kuramına sağladığı ayrıntılar kullanılarak muazzam bir gelişme kaydedildi. Felsefi ilerlemenin bir belirtisi felsefi analiz sonuçlarının, diğer disiplin- lerce benimsenmeye yatkın olmasıdır ve bu tür bir belirti konuşma eylemi kuramıyla ilgili olarak tezahür etmiştir. Konuşma eylemi kuramı dilbilim disiplininin gelişmekte olan bir dalıdır. Yanı sıra, Austin, Grice ve bir de benim kendi çalışmalarım filozoflar arasında olduğu kadar dilbilimciler arasında da iyi bilinmektedir.
Kaynak: John R. Searle “Birleşik Devletler’de Çağdaş Felsefe” Çeviren: Mehmet Atalay (2005) Kutadgubilig Felsefe-Bilim Araştırmaları Dergisi, 8: 125-149
John Searle’den söz eylemler üzerine diğer bazı gözlemler
Bazı işler, sözedim kullanarak gerçekleştirilmez. Örneğin bir grup eşyayı gruplandırmak için onları gruplara ayırarak farklı kutulara koyabiliriz. “Bu eşyayı A, ötekini B olarak gruplandırıyorum” diyerek bir sözedim gerçekleştirilmiş olunmaz. Teşhis etmek, tahmin etmek, vs. sözedim aracılığıyla gerçekleştirilen eylem değildir. “Yan masadaki adamın sarhoş olduğunu tahmin ediyorum” demek tahmin etmek eylemini gerçekleştirmez. Bu durumlarda bir sözedim eylemi gerekli değildir. Büyük sayıda bir grup oluşturan sözedimler dil ötesi kurumlan ve sözedimin yerine getirilmesi için kurumca kişiye verilen yetkiyi gerektirir. Böylece, kutsamak, aforoz etmek, evlendirmek, suçlu ilan etmek, savaş ilan etmek herhangi bir kişinin “savaş ilan ediyorum” diyerek gerçekleştirebileceği sözedimler değildir. Austin, bu kurumsal içerikli sözedimlerden diğer herhangi bir söze- dim gibi söz etmektedir; ancak bunlar diğerlerinden farklıdır. Yağmur yağdığını bildirmem ya da bir konuda söz vermem için bir kurumsal yetkiye ihtiyacım yoktur. Sadece dilin kurallarına uymam gerekir. Bu şekilde kurumsal yekinin var olmasını ve konuşucu ve dinleyiciye kurumlarca belli rollerin yüklenildiği durumlarda kullanılan sözedimler diğerlerinden ayrılmalıdır. Elinde silah bulunduran bir hırsız da paraların verilmesi rica etmek yerine emredebilir. Ancak, gücü kurumsal rolünden değil elindeki silahtan almaktadır.
Etkisöz sözcükleriyle gerçekleştirilmeyen sözedimler de vardır: “...söylüyorum”, “söz veriyorum”, “teşekkür ederim”, “özür dilerim” gibi sözcüklerle gerçekleştirdiğimiz edimsözler vardır. Ancak, “..tehdit ediyorum”, “övünüyorum” gibi sözcüklerle sözedim gerçekleştiremeyiz.
Kaynak: John R. Searle (1979:6-8) “A Taxonomy of Il- locutionary Acts” Expression and Meaning: Studies in the Theory of Speech Acts adlı yazısından alınmıştır). (Çeviren: Ümit Deniz Turan)
Kendimizi S>nayal>m Yan>t Anahtarı
- c Yanıtınız yanlış ise “Dil, İletişim ve Biliş İlişkisi”
adlı bölümü yeniden gözden geçiriniz.
- a Yanıtınız yanlış ise “Anlambilim ve Edimbilim”
adlı bölümü yeniden gözden geçiriniz.
- b Yanıtınız yanlış ise “Bağlam” ve özellikle “Biliş
sel Bağlam” adlı bölümü yeniden gözden geçiriniz.
- b Yanıtınız yanlış ise “İşbirliği İlkesi” adlı bölümü
yeniden gözden geçiriniz.
- e Yanıtınız yanlış ise “İşbirliği İlkesi” adlı bölümü
yeniden gözden geçiriniz.
- a Yanıtınız yanlış ise “Sezdirim” adlı bölümü ye
niden gözden geçiriniz.
- e Yanıtınız yanlış ise “Sezdirim” adlı bölümü ye
niden gözden geçiriniz.
- a Yanıtınız yanlış ise “Söz Eylem Kuramı” adlı
bölümü yeniden gözden geçiriniz.
- c Yanıtınız yanlış ise “Söz Eylem Kuramı” adlı bö
lümü yeniden gözden geçiriniz.
- a Yanıtınız yanlış ise “Sözedimlerin Sınıflandırıl
ması” adlı bölümü yeniden gözden geçiriniz.
S>ra Sizde Yan>t Anahtarı
Sıra Sizde 1
Öncelikle bu karikatür, aynı fiziksel ortamda bile yüz yüze yapılan sözlü iletişimin yerini bilgisayar aracılığıyla oluşturulan sosyal medyanın almasını hicvetmektedir. Dolayısıyla dil kullanılarak yapılan iletişim yüz yüze ve konuşarak olabildiği gibi elektronik ortamda yazışarak da kurulabilir. Bunun ötesinde modern çağın gereği olarak iletişim kavramının genişlediği ve iletişim kurmak için aynı yerde ve hatta aynı zaman diliminde yüz yüze bulunma zorunluluğu olmadığı da görülmektedir.
Sıra Sizde 2
Anlambilim ve edimbilim arasındaki fark şudur: Anlambilim önermenin dilsel anlamını incelerken, edimbilim belli bir zaman diliminde, belli bir yerde belli bir kişi tarafından muhatabına yöneltilen bağlam içinde niyete dayalı anlamı inceler.
Sıra Sizde 3
- Korece ve Japoncada yaşça büyük ya da mevki sahibi kişilerle konuşurken saygı biçimbirimleri dediğimiz dilsel unsurlar kullanılir. Bu kullanımı belirleyen yaş ve toplumsal konuma ilişkin olduğunu gözlediğimiz sos- yo-kültürel bağlamdır.
- “Yann okula gidemeyeceğim” sözcesini anlamak için durumsal bağlamda bulacağımız konuşulan zaman ve konuşucunu kimliği önemlidir.
Sıra Sizde 4
1.Selen, Ceyda’ya “Yann akşam tatlı yemeğe bekliyorum” dediğinde Ceyda, yemek yiyerek Selen’e tatlı yemeğe gider. Oraya ulaştığında masanın harika yemeklerle donatılmış olduğunu görür ve Selen’in kendisini aslında yemeğe davet ettiğini anlar.
Bu örnekte Selen, Ceyda’ya yeterli bilgi vermemiştir çünkü tatlı yemek, yemek yemekten daha farklı bir etkinliktir. Genelde tatlı, bir yemek davetinin en sonunda yenebilecek bir besin olduğu için, Ceyda yalnızca tatlı yemeğe davet edildiğini düşünmekte haklıdır. Burada Nicelik ilkesi çiğnenmiştir.
- Burada Nasreddin Hoca, doğrudan bağıntılı bir yanıt vermeyerek Bağıntı İlkesini çiğnemiştir. Ortaya çıkan konuşmaya dayalı sezdirim ise, İstanbul trafiğinin aslında çok ümitsiz olduğudur.
- Bu örnekteki sezdirim, geleneksel sezdirimdir, çünkü konuşmanın yer aldığı dil ötesi bağlama başvurmaksızın sözceden fakir insanların mutlu olamayacağı gibi bir sezdirim ortaya çıkmaktadır. Bunun nedeni de fakir ve mutlu sıfatlarının zıtlık gösteren “ama” bağlacı ile bağlanmış olmasıdır.
Sıra Sizde 5
A: 1. Buradaki sözce farklı koşullarda söz verme, tehdit, tahmin ve sadece bir bilgi verme gibi farklı amaçlarla söylenmiş olabilir. Bunların hepsi aynı tümce yapısını ve aynı önermesel içeriği paylaşmakla birlikte edimsöz güçleri bakımından farklılık gösterirler. Hatırlayacağınız gibi böyle çok anlamlı söz eylemler dolaylı söz eylemlerdir. Edimsöz
Yanına gelmeye söz veriyorum. Yükümleyici - Senin yanına gelirsem... fena olacak. (tehdit) Yükümleyici Yanına geleceğimi tahmin ediyorum. Belirtici Yanına geleceğimi bildiriyorum. Belirtici
- Bu sözce de birden çok edimsöz anlamı içerdiği için dolaylı söz eylemdir. Bir rica (yönlendirici) ya da bir belirtici olabilir.
B. Daha önce gördüğümüz gibi Searle, söz eylemlerin üç ölçütü olduğunu söylemişti. Konuşucunun bilişsel/psikolojik durumunda eğer verdiği sözü yerine getirme niyeti yoksa söz eylem başarısız ve sözce de mutsuz/uygunsuz olur. Öyleyse, söz vermenin yaptırımı vardır. Karay Türkçesine ilişkin metinde ise sözünü tutmamanın Karay Türkçesi konuşan toplumda itibar kaybına yol açacağı gösteriliyor. Söz eylemlerin yaptırımsal sonuçları da böylece göz önüne sürülüyor. Türkiye Türkçesinde de “Söz namustur” atasözünden yola çıkarak söz vermenin ne ölçüde bağlayıcı olduğunu hatırlamakta yarar var.
Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar
Aijmer, Karin. (1996). Conversational Routines in English. London: Longman.
Alkaya, Ercan. (2006) “Dil ve söz bağlamında Kırım Karay Türklerinin atasözleri”. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 20/1: 89-99.
Aslan, Sema (2005) “Türkiye Türkçesinde sezdirmeye dayalı rica stratejileri” Modern Türklük Araştırmaları Dergisi. 2/1: 114-126.
Austin, John L., (1956)”A plea for excuses” Proceedings of the Aristotelian Society; reprinted in J.O. Urmson and GJ. Warnock (eds.), Philosophical Papers. Oxford: Oxford University Press. Pp.175-204.
Austin, John L. (1962) How to do things with words. Oxford: Clarendon.
Austin, John L. (2009) Söylemek ve Yapmak: Harvard Üniversitesi 1955 William James Dersleri (Çeviren: Levent Aysever, Yayına haz: Tuncay Birkan). İstanbul: Metis Yayınları.
Bierwisch, Manfred. (1980). “Semantic structure and il- locutionary force” John R. Searle, F.Kiefer, M. Bierwisch (eds.), Speech act theory andpragmatics. Dordrecht/Boston: D. Reidel Publishing Co. Pp: 1-35
Brown, Penelope and Levinson, Stephen C. (1987). Politeness: Some Universals in Language Usage. Cambridge: Cambridge University Press.
Clark, Herbert H., and Susan E. Haviland (1977) “Comprehension and the given-new contract” In. R. O Freedle (ed.) Discourse Production and comprehension. Norwood, N.J.: Ablex Publishing. Pp: 1-40.
Clark, Herbert H. and Catherine R. Marshall (1981). “Definite reference and mutual Knowledge”. In Aravind K. Joshi, Bonnie L. Webber, and Ivan A. Sag (eds.) Elements of Discourse Understanding. Cambridge: Cambridge University Press. Pp: 10-63.
Davis, Steven (1980) “Perlocutions” In John R. Searle, F.Kiefer, M. Bierwisch (eds.), Speech act theory and pragmatics. Dordrecht/Boston: D. Reidel Publishing Co. Pp: 37-55.
Gazdar, Gerald. 1979, Pragmatics: Implicature, Presupposition, and Logical Form. New York: Academic Press.
Givon, Talmy (1984) Context as other minds: the pragmatics of sociality, cognition, and communication. Amsterdam: John Benjamins.
Grice, H. Paul (1967) “Logic and conversation”. William James Lectures at Harvard.University” Ms.
Grice, H. Paul (1975) “Logic and Conversation”. In Peter Cole and Jerry L. Morgan (eds.) Syntax and Semantics Volume 3. New York: Academic Press. Pp: 41-58.
Grice, H. Paul (1978) “Further Notes on Logic and Conversation”. In Peter Cole (ed.) Syntax and Semantics, Volume 9: Pragmatics. New York: Academic Press. Pp: 113-127.
Hymes, Dell H. (1974) Foundations in sociolinguistics: An ethnographic approach. Philadephia: University of Pennsylvania Press.
Karttunen, Lauri ( 1974) “Presupposition and Linguistic Context” Theoretical Linguistics 1:181-194.
Lyons, John (1977) Semantics, Volume II. Cambridge: Cambridge University Press.
Morgan, Jerry L. (1978) “Two types of convention in indirect speech acts”. In Peter Cole (ed.), Syntax and semantics, Volume 9: Pragmatics. New York: Academic Press. Pp: 261-280.
Prince, Ellen F. (1981) “Toward a taxonomy of given- new information”. In Peter Cole (ed.) RadicalPrag- matics. New York: Academic Press. Pp. 223-256.
Prince, Ellen F. (1983) “Grice and Universality: A Reappraisal”. Ms, University of Pennsylvania.
Prince, Ellen F. (1992) “The ZPG letter: subjects, definiteness, and information-status”. In Sandra Thompson and William Mann ( Eds). Discourse description: diverse analyses of a fund raising text. Amsterdam: John Benjamins. Pp. 295-325.
Sadock, Jerold (2004) “Speech acts” In Laurence Horn and Gregory Ward (eds.) The Handbook of Pragmatics. Malden, MA: Blackwell Publishing. Pp: 53-73.
Searle, John R. (1969) Speech acts: An essay in the philosophy of language. Cambridge: Cambridge University Press.
Searle, John R. (1975). ‘Indirect speech acts’. In P. Cole and J. Morgan (eds.), Syntax and Semantics. Vol. III: Speech Acts. New York: Academic Press. Pp: 59-82.
Searle, John R. (1976) “ A Classification of Illocutionary Acts” Language in Society, 5/1: 1-23
Searle John R. (1979) “A Taxonomy of Illocutionary Acts” Expression and Meaning: Studies in the Theory of Speech Acts. Cambridge: Cambridge University Press.
Searle, John R. [Çeviren: Mehmet Atalay] (2005) “Birleşik Devletler’de Çağdaş Felsefe” Kutadgubilig Felse- fe-Bilim Araştırmaları Dergisi, 8: 125-149.
Stalnaker, Robert. (1999). Context and Content. Oxford: Oxford University Press.
Stalnaker, Robert (2002) “Common ground” Linguistics and Philosophy 25: 701-721.
Turan, Ümit Deniz and Deniz Zeyrek (2011) “Context, contrast and the structure of discourse in Turkish” in Anita Fetzer and Etsuko Oishi (eds.) Context and Contexts: Parts meet whole? Amsterdam: John Benjamins. Pp:147-170.
Turan, Ümit Deniz (2011) “Ölçümsel sezdirim”. Ms. Anadolu Üniversitesi.
Vendler, Zeno. (1972). Res cogitans: An essay in rational psychology. Ithaca: Cornell University Press.
Webber, Bonnie Lynn (1979) A Formal Approach to Discourse Anaphora. New York: Garland Press.
Wierzbicka, Anna. (1987) English speech act verbs. A Semantic Dictionary. Sydney: Academic Press.
GENEL DİLBİLİM-II
6
Amaçlar>m>z
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
<S^ Bilgi değeri ve bilgi yapısını tanımlayabilecek ve bu kapsamda basit çözümlemeler yapabilecek,
<j^ Bilgi değeri ve bilgi yapısı arasındaki farkları açıklayabilecek,
<j^ Türkçede bilgi yapısının temel özelliklerini betimleyebilecek,
Dilde kibarlık ve kabalığı açıklayıp, basit çözümlemeler yapabileceksiniz,
Anahtar Kavramlar
• Bilgi Değeri: Tanıdıklık Varsayımı |
• Karşıtsallık |
• Yeni Bilgi |
• Vurgu |
• Eski Bilgi |
• Dilde Kibarlık |
• Yepyeni Bilgi |
• Kibarlık İlkeleri |
• İliştirilmiş Yepyeni Bilgi |
• Kibarlık Stratejileri |
• Kullanılmamış Bilgi |
• Yüz |
• Çıkarımsal Bilgi |
• Olumlu Yüz |
• Söylemsel Eski Bilgi |
• Olumsuz Yüz |
• Durumsal Eski Bilgi |
• Yüz Tehdit Edici Edim |
• Bilgi Yapısı |
• Dilde Kabalık |
• Konu |
• Tabu Sözcükler |
• Odak |
• Küfür |
İçindekiler
Genel Dilbilim-II
Edimbilim II: Bilgi Değeri, Bilgi Yapısı ve Dilde Kibarl>k ve Kabal>k
Sevgili ECCen F Prince 'in antsına (RtI.P.) |
BİLGİ DEĞERİ VE BİLGİ YAPISI
İletişim, bir bakıma bilgi aktarımı demektir. İnsan zihni bilgiyi işlemler, depolar, geri getirir, kullanır ve uyarlar. Konuşucular, Grice’ın Nicelik ilkesinde de gördüğümüz gibi başkalarınca bilinen bilgiyi tekrar söylemezler. Söyledikleri zaman bu sözcenin birleşimsel anlamından farklı bir sezdirimi ortaya çıkar: “ Çocuk çocuktur gibi bir sözce çocuk olmanın tipik özelliklerini vurgulamak için söylenebilir. Bunun yanı sıra bilgi aktarmayan ve toplumsal ilişkileri düzenleyen “merhaba”, “nasılsınız?’ gibi sözceler ve durumsal bağlamda paylaşıldığı için yeni bilgi sunmayan “Bugün ne kadar sıcak’ gibi sözceler dışında yeni bilgi içeren sözceler kullanılır. Yeni bilgi sayesinde bilgi paylaşımı sağlanarak iletişim ilerleyebilir.
İletişimsel edince sahip olan konuşucular, sözcelerini Örnek (1)’de olduğu gibi diğer kişilerin bilişsel durumlarına göre uyarlarlar.
1. a. Ali dün bir kitap aldı.
- Bir arkadaşım dün bir kitap aldı.
- Bir adam dün bir kitap aldı.
İletişim sırasında diğerlerinin ne bilip ne bilmediği konusunda bir varsayımımız vardır ve bu görüş doğrultusunda dinleyicinin söylem modellerini (bilişsel bağlamlarını) güncelleriz. Bunu yaparken de sözcelerimizi bilgi yapısına bağlı olarak dinleyicinin beklenti ve ihtiyaçları doğrultusunda güncelleriz. Bilgi yapısı, konuşucunun sunacağı bilgiyi en etkin şekilde aktarmak amacıyla bağlam içinde sözcesini tümce düzeyinde belli bir şekilde düzenlemesi ya da bilgiyi paketlemesidir (Chafe 1976; Vallduvi 1992; Dalrymple ve Nikolaeva 2011). Konuşucu, bir önermeyi dinleyicinin bilişsel bağlamına en uygun biçimde şekillendirir; tümce yapısını bilgiye dayalı olarak uyarlar. Sözceler hem eski hem de yeni bilgiler içerir. Başarılı iletişim eski ve yeni bilginin dengeli olarak düzenlenmesidir. Çok fazla yeni bilgi söylem bağlamında bulunan önceki sözcelerle ilişki kurmayı güçleştirebilir. Her yeni sözce söylem bağlamındaki önceki sözcelerle bağıntılıdır ve aynı zamanda yeni bilgi ekleyen bölümü vardır (de Swart ve de Hoop 1995:3).
Yeni bilgi genelde dinleyicinin bilişsel bağlamında bulunan yani eski olan bilgiye eklenir. Böylelikle bilgi güncellenir. Bilgi yapısının düzenlenmesi bir bakıma dinleyiciye bilişsel bağlamdaki dosyaları düzenlemesine ilişkin bir yol göstericidir. Bilgi yapısı terimi ilk kez Halliday (1967) tarafından tümcedeki konu ve odak doğrultusunda eski ve yeni bilgi düzenlenmesi amacıyla kullanılmıştır. Bugün dilbilim alanyazınında bilgisellik iki şekilde ele alınmaktadır: Gundel (1999) bilgiselliğin bu iki boyutunu şu şekilde ayırır:
- (Gönderimsel) bilgi değeri
- (Göreceli) bilgi yapısı
Gönderimsel bilgi değeri söylem varlıklarının özelliğidir: (1)’de “Ali ”, “bir arkadaşım”, “birisi ”, vs. gibi öğeler eski ya da yeni bilgi değeri taşıyabilirler:
- a. Ali dün bir kitap aldı,
- Bir arkadaşım dün bir kitap aldı,
- Bir adam dün bir kitap aldı,
Yukarıdaki örnekte sırasıyla “Ali”, “birarkadaşım’ ve “biradam” farklı eski-ye- ni bilgi değerleri taşırlar. Bilgi değerinin seçimi, konuşucunun zihnindeki dinleyicinin neyi bilip neyi bilmediğine ilişkin “tanıdıklık varsayımı”na dayanır: “Ali” derken dinleyicinin de o kişiyi tanıdığını biliyor ya da varsayıyordur. “Bir arkadaşım” dediği zaman o arkadaşını dinleyicinin tanımadığını, “ bir adam” dediği zaman ise bu kişinin ne konuşan ne de dinleyence tanınmadığını düşünüyordur. Öyleyse söylem varlıklarına ilişkin farklı farklı eski - yeni bilgi değerleri bulunmaktadır. Bu tür eski-yeni bilgiyi (gönderimsel) bilgi değeri olarak adlandıracağız.
Öte yandan, (la)’daki sözcede “Ali” ve “birkitap” öğelerinin de sözcede bir diğerine göre eski -yeni bilgi yapısı vardır: “Ali” eski, “bir kitap” yeni bilgidir. Sözce içinde eski-yeni bilginin düzenlenmesine (göreceli) bilgi yapısı adını vereceğiz.
Bilgi değeri ve bilgi yapısı bağımsız kavramlar olmakla birlikte örtüşebilirler. Örneğin, daha sonra görüleceği gibi göreceli eski bilgi olan konu, genelde gönde- rimsel olarak da eski bilgidir. Aşağıdaki bölümlerde bilgi değerleri ve bilgi yapısı tanıtılacaktır.
Bilgi değeri ve bilgi yapısını kısaca açıklayınız.
Bilgi Değeri: Varsayılan Tanıdıklık Sınıflandırılması
Daha önce sözünü ettiğimiz gibi söylem varlıkları sözlü ve yazılı dilde sözünü ettiğimiz ve gönderim yaptığımız ve genellikle Ad Öbeği ile kodlanan varlıklardır. İstanbul, Ali, bizim okul vs. gibi öğeler söylem varlığı olabilir. Hâlihazırda dinleyicinin zihninde bulunan söylem varlıkları eski, dinleyicinin zihninde bulunmayan söylem varlıkları ise dinleyici için yenidir. Prince (1981) gönderimsel öğeleri tanı- dıklık (eski) ya da tanıdık olmama (yeni) bilgi olma durumlarına göre sınıflandırır. Prince’in bu sınıflandırması aşağıdaki şekilde gösterilmiştir:
\
Bu sınıflandırmayı aşağıdaki tabloda örnek ve tanımlarıyla açıklayabiliriz:
Yepyeni bilgi
Yepyeni (İliştirilmiş) bilgi
Kullanılmamış yeni bilgi
Çıkarımsal bilgi
Söylemsel eski bilgi
Durumsal eski bilgi
Dinleyicinin bilişsel bağlamında (söylem modelinde) bulunmayan yepyeni söylem varlıklarıdır: "Dün bir adam gördüm” örneğindeki bir adam gibi.
Bilinen bir söylem varlığına iliştirilmiş yeni bilgi taşıyan bir söylem varlığı: Benim yanımda çalışan bir adam gibi.
Burada yeni bilgi olan bir adam dinleyicinin tanıdığı, yani söylem modelinde bulunan ve eski bilgi olan ben adılına iliştirilmiştir.
Konuşucu ve dinleyici tarafından sosyo-kültürel bağlam kapsamında bilinen ama dinleyicinin o anda zihninde etkin olmayan söylem varlığı. Örneğin, Zeki Müren, İstanbul. Eskişehir, vs. Türk- çede ayrıca hatırlatma için kullandığımız “hani Ayşe teyze var ya...” gibi örnekler. Bir kiplik söylem belirteci olan hani sözcüğü uzun süreli bellekte paylaşılan ama konuşma anında dinleyicinin bilişinde olmayan (kullanılmamış) bilgiye işaret eder.
Dinleyicinin söylem modelinde bulunan bir söylem varlığıyla ilgili olarak çıkarım yoluyla ulaşılabilecek bilgi.
“Bugün bir taksiye bindim. Şoför çok yorgun görünüyordu”. Burada şoför. taksi gibi bir söylem varlığına ilişkin olarak çıkarım aracılığıyla ulaşılabilir bilgidir.
Benzer şekilde bir düğünden söz edildiğinde gelin, damat, takılar, davetliler, vs. kişinin bilişinde çağrışımsal olarak oluşturulur.
Sözlü ya da yazılı söylemde daha önce dile getirilmiş olan, yani söylem bağlamında bulunan bir varlık söylemsel eski bilgiyi oluşturur: “Dün bir kazak almıştım. Leyla onu çok beğendi.”
Bu örnekte “onu” adılı daha önce söz edilen bir varlıkla eş gön- derimseldir ve söylemsel eski bilgi içerir.
Durumsal bağlamda bulunduğu için eski bilgidir. Örneğin, konuşucu ve dinleyici olarak kullandığımız adıllar, ben. sen. odadaki duvarda asılı tablo. içinde bulunduğumuz yıl gibi.
Tablo 6.1
Varsayılan
Tanıdıktık:
Bilgi Değeri Tanım ve Örnekleri (Prince, 1981)
Yepyeni bilgi: Dinleyici tarafından hiç bilinmeyen bilgi değeri.
Yepyeni İliştirilmiş bilgi:
Dinleyici tarafından bilinen bir varlığa eklemlenerek sunulan yeni bilgi: Benim dün karşılaştığım bir kız gibi. Ben eski, bir kız yeni bilgi değeri.
Kullanılmamış Bilgi: Sosyokültürel bağlamda paylaşılan ama söylemde kullanılmamış bilgi değeri: Antalya gibi.
Çıkarımsal Bilgi: Söylemdeki bir başka varlıktan çağrışım yoluyla çıkarsanabilir bilgi değeri: Sınıf, tahta ve tebeşir, gibi.
Söylemsel eski bilgi: Söylem bağlamında sözü edildiği için eski olan bilgi değeri.
Durumsal eski bilgi:
Durumsal bağlamda bulunan varlıklar nedeniyle bilinen bilgi değeri.
Özellikle Chafe (1976, 1987) tarafından vurgulandığı gibi söylem varlıklarına ilişkin bilgi değerleri uzun süreli bellekte bulunan ama etkinleştirilmemiş ve kısa süreli bellekte etkinleştirilmiş olabilir. Bu konu Chafe tarafından vurgulanmıştır ve Prince’in gruplandırmasında örtük olarak bulunur. Örneğin, Prince’in kullanılmamış yeni bilgi dediği grup, sosyo-kültürel bağlam içinde uzun süreli bellekte yer alan ama bilişte etkinleştirilmemiş bilgidir. Etkinleştirilmiş bilgi ise, söylemde o anda sözü edilen söylem varlığıdır,
Aşağıdaki fıkrada altı çizili yazılmış ve numaralandırılmış söylem varlıklarını Prince'in (1981) sınıflandırmasına göre hangi gruplara yerleştirirsiniz?
(1) Gene bir taşralı öğrenci (2) İstanbul'a hukuk öğrenimi için gelmişti. Fakat (3) güzel kızları görünce (4) bu güzel kızlarla gezip tozmaya başladı.
(5) Öğretim yılının sonuna doğru (6) babası oğlunu ziyarete geldi ve bu arada beraberce şehri dolaşmaya çıktılar. Bir aralık dolaşırken (7) geniş bir bahceve girdiler. Karşılarındaki büyük binayı gösteren (8) baba, oğluna sordu:
- “(9) Bu ne oğlum? Hastane mi?”
- “Ben de bilmiyorum,” diye cevap veren delikanlı, (10) o sırada yanlarından gecen bir gence dönüp sordu:
- “Affedersiniz, (11) bu ne binasıdır?”
- “Bu mu, Hukuk Fakültesi...”
Bilgi Yapısı
(Göreceli) Eski - yeni bilgi yapısı: Sözcede bir öğenin diğerine göre eski ya da yeni olma durumu ve konuşucunun tümcesini dinleyicisinin bildiğini sandığı bilgiye göre düzenlemesidir. Yeni bilginin dinleyicinin bilişinde etkin olan bilgi doğrultusunda tümce içinde paketlenmesidir (Chafe, 1976). Dilbilimde bilgi yapısının incelenmesi Prag ekolü dilbilimiyle başlar ve pek çok dilde yoğun biçimde araştırılmış bir konudur. Bilgi yapısı, yalnızca Ad Öbekleriyle kodlanan söylem varlıklarına ilişkin değildir. Eylem Öbeği de eski ya da yeni bilgi taşıyabilir. Bilgi yapısı iletilen mesajın içeriğine değil ne şekilde sunulduğuna ilişkindir. Öyleyse aynı önerme değerine sahip olan sözceler, farklı bilgi yapısı taşıyabilirler. Bir başka deyişle bilgi yapısının sunumundaki farklı seçenekler önermenin doğruluk değerini değiştirmez. Örneğin, Türkçede temel söz dizilimi özne-nesne ve eylem biçiminde olmasına karşın aynı önermeyi altı farklı söz dizilimiyle dillendirmek mümkündür:
- a. Suzan bebeği uyuttu.
- Bebeği Suzan uyuttu.
- Suzan uyuttu bebeği
- Bebeği uyuttu Suzan.
- Uyuttu bebeği Suzan.
- Uyuttu Suzan bebeği
Örnek (3a-f) arasındaki sözceler aynı önermesel anlamı içerseler de aralarında farklılıklar vardır. Bu farklılıklar söylem bağlamı ve iletişimsel amaca bağlı unsurlardan kaynaklandığına göre bilgi yapısını incelemek edimbilimin konusudur. Yukarıdaki (3a-f) örneklerinde görülen söz dizilimlerinin hangi bağlamlarda tercih edildiğini daha sonra tartışabilmek için öncelikle bilgi yapısını açıklamak ve bazı kavramları açığa kavuşturmak gereklidir. Bu da sonraki bölümde konu edilecektir.
Bilgi Yapısının Bileşenleri: Konu, Odak, Karşıtsallık
Bilgi yapısının farklı bileşenleri konu, odak ve karşıtsallıktır.
Konu: Bir sözcede hakkında konuşulan, yorum yapılan ya da hakkında bir şey sorulan varlıktır (Reinhart, 1982). Reinhart’a göre “Bana X’ten bahset” gibi bir ricaya verilen yanıtta X sözce konusu olur. Konu, genelde eski bilgidir (Erguvanlı, 1984; Erkü, 1983; Prince, 1992). Ancak Reinhart (1982) ve (Prince 1981, 1992) eski bilgi olmanın konu için yeterli ve tek ölçüt olmadığını belirtmişlerdir. Prince’e gö
re sıklık açısından konunun eski bilgi olma eğilimi vardır. Konu, genellikle söylemsel veya durumsal eski bilgi değeri taşır. Dolayısıyla iletişimsel açıdan en yoğun bilgiyi taşıyan öğe olmayabilir. Ancak eski bilgi değeri taşıma durumu, konu için mutlak bir zorunluluk değildir. Konu, çıkarımsal veya yeni bilgi değeri de içerebilir.
Bunun yanı sıra konu, çoğunlukla canlı ve hatta insan olan özne konumundaki öğedir (Givon, 1983; Dahl ve Fraurud, 1996). Söylemde sözü edilerek bilişsel olarak etkinleştirilmiş, dolayısıyla kısa süreli bellekteki en belirgin öğedir. Türkçe gizli özneli bir dil olduğu için konu, gizli özne olabilir. Aslında kimi kuramlarda bir sözcedeki konu bilindiği için bilişsel bağlamda bulunan ve eski bilgi olduğu için ses vurgusu almayan dolayısıyla gizli özneli dillerde gizli adıl olabilen öğe olarak kabul edilir. Cansız varlıklar da konu olabilirler ama genelde canlı ve insan olan ve daha önceki söylemde söz edilen varlıklar diğerlerine göre daha konusaldır. Söylemin konusu, sözce konusu ile karıştırılmamalıdır. Örneğin, söylemin konusu alışveriş etmek olabilir ama her sözcede farklı bir tümce konusu bulunabilir. Bilgi yapısını ilgilendiren tümce düzeyindeki konudur. Konu, tümcenin başlangıç noktası olarak da görülebilir. Chafe’e (1976) göre konu, tümcedeki yorumun ne hakkında olduğuna dair kısıtlayıcı bir öğedir. Chafe (1976) konunun bir çerçeve oluşturduğunu savunur.
Bilgi yapısı çözümlemelerinde konuşucu ve dinleyicinin bilişlerinde paylaşılan bilgi ve bu bilginin iletişim sırasında ne şekilde değişip güncelleneceği modellenir. Söylem modelinde bulunan varlıklar göz önünde bulundurularak bu model yeni sözcelerle güncellenir. Konu yeni verilecek bilginin depolanabileceği bir dosya olarak da görülebilir (Chafe, 1976; Vallduvi, 1993; Hoffman, 1995).
- a. Ahmet’in çocukları tatile çıktılar.
Yukarıdaki örnekte “Ahmet’in çocuktan” bir dosya açar “tatile çıktılar” ise bu konu hakkındaki yorumdur.
Konu, hemen hemen tüm araştırmacılara göre gönderimsel bir öğedir (Gundel 1999).
- a. Biri bizi gözetliyor.
- Hiç kimse çalışmıyor.
Konu gönderimsel olduğuna göre (5a-b)’deki örneklerde altı çizili öğeler konu değildir. Yani bu sözcelerde konu yoktur. Öyleyse her sözcede bir konu bulunmak zorunda değildir.
Yorum: Sözcede konu hakkında yapılan yorumdur. Konunun dışında sözcenin geri kalan bölümüdür. Yorum tamamen yeni bilgiden oluşabilir.
Odak: Odak söylem bağlamı kapsamında en yeni bilgi olarak tanımlanabilir (Prag ekolü araştırmacıları ve Erguvanlı 1984). Odak yeni bilgi taşıdığı için soru tümcelerindeki soru sözcükleri ve onlara verilen yanıt odak öğeleridir (Gundel, 1998; Büring, 1997:44). Aşağıdaki örneklerde odak büyük harflerle gösterilmiştir:
- Ayşe: Bu pastayı KİM yedi?
Serap: Pastayı CAN yedi.
Burada hem soru sözcüğü hem de onun yanıtı olan Can odak alan öğelerdir. Aşağıda ise Eylem Öbeği yeni bilgi içeren odağı içerir:
- Serap: Can ne yapıyor?
Erhan: Can YEMEK PİŞİRİYOR.
Herhangi bir öğe odak olabileceği gibi tüm bir tümce de odak olabilir:
- Ne oldu?
Bir kız aniden caddede bağırmaya başladı.
Yukarıdaki örnekte sorunun yanıtı yani sözcenin tamamı yeni bilgidir ve odaktır. Bunlara tüm-odak sözceleri denir.
Odak sözlü dilde her zaman sesbilimsel vurgu taşır. Dolayısıyla Türkçe gibi adıl düşmeli dillerde odak gizli özne olamaz:
- Ahmet: Sinemaya KİM gidiyor?
Sanem: BEN gidiyorum.
#Gidiyorum.
Örnek (9)’da Sanem’in sözcesindeki “ben” adılı odaktır. Gizli özne sesletilme- diği için vurgu alamaz ve bu nedenle bu bağlamda kullanılamaz.
Türkçede soru tümcesine verilen yanıtta eski bilgi taşıyan öğeler eksiltilebilir. Aşağıdaki örnekte üstü çizilmiş öğeler eksiltilebilen öğelerdir:
- Soru: Lokumları KİM yedi?
Yanıt: Lokumları AYŞE yedi.
Örnek (10)’daki yanıtta tüm öğeler eksiltilebilir, ancak “kim” sorusunun yanıtı “Ayşe' yeni bilgi ve odaktır. Odak vurgulanarak öne çıkartılan öğe olduğu için ek- siltilemez.
Karşıtsallık: Bir öğe benzeri olan bir diğer öğeye göre ya da bir kümede bulunan diğer benzer seçeneklere göre karşıtsallık oluşturur: Örneğin:
11. Ali mi Ayşe mi geldi?
Ali geldi.
Burada “Ali ” ve “Ayşe’ benzer varlıklardır çünkü her ikisi de gelme olasılığı bulunan kişilerdir ve bu eylemi gerçekleştirme açısından karşıtsallık oluştururlar.
Yapılan işler de diğerlerine göre karşıtsallık oluşturabilir:
- Bugün sinemaya mı gidelim yoksa yüzelim mi?
Yüzelim.
Yukarıdaki örnekte sinemaya gitmek ve yüzmek eylemleri karşıtsaldır. Karşıtsal öğeler eski ya da bilgi içerebilirler. Karşıtsal öğeler de odak gibi altı çizilen ve sesbilimsel vurgu alan öğelerdir. Dolayısıyla bazı dilbilimsel çalışmalarda karşıtsallık, odağın bir parçası olarak ele alınmıştır. Başka araştırmacılara göre ise karşıtsal odak ve karşıtsal konu da ayrı kategoriler oluşturur (Hajicova, Partee ve Sgall 2010; Lee 1999, 2006; Şener 2010). Erguvanlı da (1984:37) karşıtsal olan ve sesbilimsel vurgu alan karşıtsal konuyu fark etmiştir (Erguvanlı buna güçlü konu adını vermiştir). Karşıtsallığm bilgi yapısı için ayrı bir kategori olarak ele alınması gereği Molnar (2000, 2006) gibi eserlerde ayrıca tartışılmıştır. Dolayısıyla karşıtsallığı bilgi yapısının odaktan ayrı ve bağımsız bir birimi olarak ele almakta yarar vardır. Biz burada Prince’in söylemsel ya da durumsal eski ve çıkarımsal bilgi olarak gruplandırdığı bilgi değerleri içeren öğeleri sözce konusu ve karşıtsal oldukları durumda karşıtsal konu olarak adlandıracağız. Karşıtsal yeni bilgi taşıyan öğeleri ise kar- şıtsal odak olarak niteleyeceğiz:
- a. Çok güzel gömlekler var. Bir gömlek Ayşe’ye bir gömlek de Ahmet’e
alalım,
Karşıtsal konu: Bir gömlek (söylem eski ve sözcenin hakkında olduğu varlık)
Karşıtsal odak: Ayşe... Ahmet (söylem yeni)
- Ayşe ve Ahmet doğum günlerini birlikte kutladılar. Ayşe’ye de Ahmet’e de gömlek hediye edildi.
Karşıtsal konu: Ayşe ... Ahmet (söylem-eski sözcenin hakkında olduğu varlıklar)
- Muazzez: Piknik sepetindeki yiyecekler nerede?
Serap: Yumurtalar sepette ve köfteler de bu pakette.
Karşıtsal konu: Yumurtalar, köfteler
(Piknik sepetine bağlantılı olarak çıkarımsal bilgi değeri taşıyan sözcenin hakkında olduğu konular)
Bu bölümde bilgi yapısının bileşenlerini gördük. Aşağıdaki bölümde bu bileşenlerin dilde nasıl kodlandığına ilişkin gözlemlere değineceğiz.
Aşağıdaki sözcelerde odak, konu ve karşıtsal öğeleri bulunuz. Eğer konu ve odak yoksa SIRA SİZDE
nedenleriyle belirtiniz:
- Burada Kenan değil, Zafer sorumludur.
- Her gün yeni bir malzeme almak gerekiyor. Bir gün kalem, başka bir gün dergi, daha sonra cetvel, kitap alınıyor.
- Seray'a gelince, çok neşelidir; her gün dans eder.
- Sen yaz tatilinde Roma'ya mı gittin?
Bilgi Yapısının Dilbilimsel Kodlanışı
Bilgi yapısı her dilde bulunan bir ulamdır. Evrensel olarak bilgi yapısını kodlayan üç unsur bulunmaktadır (de Swart ve de Hoop 1995):
- Biçimbirimsel özellikler
- Sesbilimsel özellikler
- Sözdizimsel özellikler
Büyük olasılıkla evrensel olarak, yeni bilgi içeren odak ve karşıtsallık gösteren öğeler sesbilimsel vurgu alırlar ve bu öğeler vurgusuz ya da gizli adıl olamaz, eksiltilemez.
Bilgi yapısının kodlanışı bakımından dillerde evrensel özelliklerin yanı sıra farklılıklar da bulunur. Örneğin, bilgi yapısı bazı dillerde biçimbirimlerle kodlanabilir. Japoncada ıva ve ga biçimbirimlerinin sırasıyla konu ve odak kodladıkları uzun süredir alanyazında bilinmektedir (Kuno, 1972). Benzer şekilde Fildişi sahillerinde konuşulan Kwa dil ailesinden Afrika Gbe dili de konu ve odağı biçimbirimsel olarak kodlayan bir dildir:
Gbe (Kwa)
- Kofi yâ Lesı [Gukome ton] i we ek yî xo ti Kofi konu pirinç Gukome odak gidip aldı.
Kofi GUKOME’DAN PİRİNÇ almaya gitti.
(Aboh, 2004’ten Couto ve Putnam, 2008 içindeki kaynakça)
Yukarıdaki örnekte yâ biçimbirimi konuyu, we biçimbirimi ise odağı kodlar. Benzer şekilde Avusturalya’da konuşulan bir dil olan Jinguluda bilgi yapısını kod-
layan biçimbirimler olduğu belirtilmiştir (Şener 2010:2 Panselfani (2004)’ten alıntı), Türkçede ise mi soru eki odaklanılan öğeyi gösterir, Odak aynı zamanda vurguyla da işaretlenir, Vurgu, büyük harflerle gösterilmiştir:
16, a, ALÎ mi Ayşe’ye kitap verdi?
b, Ali AYŞE’YE mi kitap verdi?
c, Ali Ayşe’ye KİTAP mı verdi?
d, Ali Ayşe’ye kitap VERDİ mi?
Yukarıdaki (l6a-d)’de mi soru biçimbiriminin önünde bulunan öğeler odaktır, (l6d)’de görüldüğü gibi eylem de odak olabilir, Burada da olduğu gibi bilgi yapısını işaretleyen biçimbirimsel ve sesbilimsel özellikler bir arada görülebilir, Biçim- birimsel, sesbilimsel ve sözdizimsel özellikler bilgi yapısını bir arada kodlayabilirler, Bir unsur, diğerini dışlayıcı nitelikte değildir,
Sesbilimsel vurgu, odak ve karşıtsallığı gösteren önemli bir unsurdur, Aşağıdaki örnekte hem Almancada hem de Türkçede odak içeren öğelerin sesbilimsel vurgu aldığı görülmektedir:
17, Es war einmal ein alter KÖNIG,
Bir zamanlar yaşlı bir KRAL vardı,
Der hatte drei SÖHNE,
Üç tane OĞLU vardı,
Ihre Burgen standen entlang eine wichtige HANDELstrasse,
Kaleleri önemli bir TİCARET yolunun üzerinde bulunuyordu,
(Almanca örnekler Steube ve diğ,, 2004:16)
Bilgi yapısının sözdizimsel olarak kodlandığı bir duruma örnek vermek gerekirse, evrensel olarak dünya dillerinde yeni bilginin tümcenin sonuna doğru kaydırıldığı görülmektedir:
18, a, Es war einmal ein alter König, (Almanca)
b, There was once an old king, (İngilizce)
c, Bir zamanlar yaşlı bir kral vardı,
d, #Yaşlı bir kral bir zamanlar vardı,
Adıl düşürmeye izin vermeyen Almanca, İngilizce ve Fransızca gibi dillerde es ya da there gibi hiçbir varlığa gönderim yapmayan ama yapısal olarak özne konumunu dolduran anlamsal olarak boş sözcükler bulunur, Bunlar, yeni bilgi taşıyan öğenin tümcede ilk öğe olmasını engellemek ve dinleyiciyi yeni bilgiye hazırlamak için kullanılırlar, Örnek (18d)’de de görüldüğü gibi Türkçede de odak olan yeni bilginin tümcenin başında verilmesi uygun değildir, Onun yerine dinleyiciyi yeni bilgiye hazırlayan ve bilgiselliği zayıf olan “bir zamanlar ” öğesi ile başlamak daha uygun görünmektedir (18c), Bu durum, Fransızcada görülmektedir:
19, a, Il a été tué trois femmes, (Yeni bilgi)
Üç kadın öldürüldü,
b, *Il a été tué trois femmes que vous avez vues, (Eski bilgi - konu)
Sizin gördüğünüz üç kadın öldürüldü,
(Fransızca, örnek Tomlin, 1986:60, Perlmutter ve Postal 1975’ten alıntı)
Örnek (19a)’da Fransızcada yeni bilgi olan “üç kadın’ anlamsal açıdan boş bir adıl olan i'l’den sonra kullanılır, Sözce konusu olmadığı için sağa kaydırılmıştır,
Öte yandan (19b)’de görüldüğü gibi eski bilgi içeren ve konu olan öğe il adılının arkasında kullanılamaz. Konunun tümcenin başında bulunma eğilimi vardır. Oysa boş adıllar, tümcenin başındaki yeni bilgi taşıyan öğenin geleceğine dinleyiciyi hazırlayan bilgisel olarak hafif hatta bilgisel anlamda boş olan öğelerdir. Benzer şekilde İngilizcede de “there is” yapısının arkasından belirli Ad Öbeği, dolayısıyla eski bilgi taşıyan ve konu olan öğe bulunamaz:
- a. There is a man in the garden.
Bahçede bir adam var. b. *There is the man in the garden.
Bunun yanı sıra gizli özneli bir dil olan ve dolayısıyla there, es, il gibi anlamsal olarak boş olan adılı bulunmayan Rusçada da aynı Ad Öbeğinin tümcenin sonunda ve başında kullanılması farklı bilgi yapısını kodlamaktadır:
- a. V komnate drovaty (yeni bilgi)
Odada yatak var. b. Drovaty v komnate.
(Rusça örnekler: Tomlin, 1986: 61)
Örnek (21a)’da hem Rusça hem de Türkçede “yatak’ bilinmeyen yani yeni bilgi olan (21b)’de ise bilinen, eski bilgi taşıyan bir öğedir. (21a)’da bilgisel olarak daha zayıf olan “odada” yer belirtecimsi öğesi zayıf bilgisel içeriği ile dinleyiciyi yeni bilgiye hazırlar. Öte yandan (21b)’de tümce başındaki “yatak’ bilinen ve sözcenin konusu olan öğedir.
Türkçede bilgi yapısı değişik araştırmacılar tarafından çok çalışılmış bir konudur (Erguvanlı, 1984; Erkü, 1983; Hoffman, 1995; Kılıçaslan, 1994; İşsever, 2000; Şener, 2010; Özge ve Bozşahin, 2010). Bunun yanı sıra Göksel ve Özsoy (2000; 2003) Türkçede odağın tümcedeki konumunu ve İşsever (2002) konu kavramını irdelemişlerdir. Bu çalışmalar ayrıntılarda farklılık göstermektedir. Türkçede bilgi yapısı konusunda çalışma yapmak isteyen araştırmacılar bu kaynaklara başvurabilirler. Ancak şunu belirtmek gerekir ki bu ünitede olduğu gibi karşıtsallığm bilgi yapısında özerk bir unsur olarak ele alınması, buradaki çözümlemeyi Türkçe üzerine yapılan diğer çalışmalardan ayıran bir özelliktir. Türkçenin bilgi yapısına ilişkin yapılan çalışmaları burada ayrıntılarıyla sunmak yerine aşağıda Türkçedeki bilgi yapısına ilişkin genel gözlemleri sunacağız.
Aşağıdaki soruları yanıtlatınız:
- İşe biçimbirinin aşağıdaki sözcelerdeki işlevi nedir?
- Ahmet, Suzan ve Neriman partiye geldiler. Can işe gelemedi.
- Herkes İstanbul'a bayılır. Ben işe İstanbul'da yoruluyorum.
- Aşağıdaki sözcelerde tümce konumu “üç adam" gönderimsel ifadesinin bilgi yapısını ne şekilde etkilemektedir?
- Bahçede üç adam var.
- O üç adam dün buraya geldiler.
Türkçede Bilgi Yapısı: Söz Dizilimi ve Diğer Özellikler
Türkçe, yukarıda belirttiğimiz gibi esnek söz dizilimine izin veren bir dildir. Ancak temel söz dizilimi özne-nesne-eylemdir. Buna ilişkin dört farklı kanıt gösterebiliriz. Birincisi, ad durum eki almamış nesneleri bulunan tümcelerde Özne-nesne-eylem söz dizilimi anlamı belirler. Bu aşağıdaki örneklerde görülmektedir:
- a. Mutluluk sağlık getirir. b. Sağlık mutluluk getirir.
İkincisi, sıklık açısından baktığımız zaman Türkçede tümcelerin çoğunluğunun bu sırada olduğunu görürüz. Üçüncüsü, tüm öğelerin belirtisiz olduğu durumda söz dizilimi temel dizilim sırasındadır (Erguvanlı 1984: 42):
- Bir adam bir kadına bir gül verdi.
Bunun yanı sıra bir dilde temel söz dizilimi “Ne oldu?” sorusuna verilen yanıt ile belirlenir (Pinto, 1997). Türkçede de böyle bir soruya verilecek yanıt aşağıdaki gibi özne-nesne-eylem dizilimindedir:
- Ahmet: Ne oldu? (Neden sessizsiniz?)
Nuran: a. Suzan bebeği uyuttu.
- #Bebeği Suzan uyuttu.
Yukarıdaki örnekte (24a) soruya verilecek uygun yanıttır; oysa (24b) ancak bebeğin eski bilgi ya da konu olduğu durumlarda geçerli olabilir. Bir başka deyişle bebekten daha önce söz edildiyse (24b) uygun sözce olabilir.
Türkçede temel söz diziliminin özne-nesne-eylem şeklinde olduğunu gördük. Ancak, yukarıdaki gibi üç öğeli bir tümcenin altı ayrı biçimde dile getirilebileceğini örnek (3)’de görmüş ve farklı dizilimlerin farklı bağlamlarda kullanıldığını ve farklı bilgi yapısı özelliklerini kodladığını belirtmiştik.
Konunun hangi konumda olabileceğini görmek için aşağıdaki örneğe bakabiliriz:
- Ahmet: Bebek nerede?
Nuran: a. Bebeği Suzan uyuttu.
- Suzan uyuttu bebeği.
- Suzan uyuttu.
Bu örnekte yanıttaki “bebek” soruda söz edilmiş olan konuyu oluşturur; çünkü sözce onun hakkındadır. Burada konu dinleyicinin bilişinde etkinleştirilmiş belirgin ve söylem eski bilgidir. Bu durumda konu, tümce başında yer alabilir. Ergu- vanlı (1984) ve Hoffman (1995) konunun tümce başında olduğunu belirtirler. Ancak bu katı bir kural değildir, (25c)’de olduğu gibi tümce arkasında da kullanılabilir; çünkü bu örnekte konu iletişimsel olarak en zayıf bilgiselliğe sahip öğedir. Eylem ardı ya da tümce sonu böyle belirginleştirilmiş öğeler için bir konum olabilir. Benzer şekilde bilgisellik açısından yeni bilgi taşımayan söylem eski ve belirgin öğeler eksiltilebilir. Bu da (25c)’de görülmektedir. Pek çok araştırmacı, tümce konusunun tümce-başı konumunda kodlandığı görüşünü paylaşmaktadır (Halliday, 1967; Gundel, 1988; Vallduvi, 1992; Erguvanlı, 1984; Hoffman, 1995). Bu görüş daha önce de gördüğümüz gibi eski ya da zayıf bilginin, yeni ve daha güçlü bilgisellik taşıyan bilgiden önce yer alma eğilimi doğrultusunda geçerli gibi görünmektedir. Ancak bu mutlak bir kural değildir; böyle bir eğilim vardır. Clark ve Haviland’a (1977) göre tümce başında ve tümce başına yakın konumda yer alan öğeler tüm sözceyi bellek yapısına bağlamaya yararlar. Öyleyse, eski bilgi içeren konunun tümce başında yer alması beklenebilecek bir olgudur. Öte yandan eğer sözceler dinleyicinin belleğindeki düzenlemeye yardımcı olmak amacıyla belli bir biçimde kurgulanıyorsa, eylem sonunda yer alan öğeler de dinleyiciye bunların bilişsel anlamda çok altı çizilecek öğeler olmadığını ve etkinleştirilmiş olarak iletişimde yeni bilgisellik taşımadığı konusunda yol gösterebilirler.
Öte yandan karşıtsal ve odak olan öğeler eylem ve tümce sonunda yer alamazlar:
- Bugün KİM geldi?
- Bugün ALÎ geldi.
- ALÎ geldi bugün.
- #Bugün geldi ALÎ.
- # Bugün geldi.
- Bugün çocuklar ne yaptı?
- AHMET okula gitti; CEM televizyon seyretti.
- #Okula gitti AHMET; televizyon seyretti CEM.
- #Okula gitti; televizyon seyretti.
Örnek (26)’da Ali odaktır ve eylem önü ve tümce başında yer alabilir. Ancak eylemin ardında kullanılamaz ve gizli özne olamaz. Bunun yanı sıra (27)’de Ahmet ve Cem karşıtsal konu oluştururlar, çünkü sorudaki “çocuklar” öğesi ile bağlantılı olarak çıkarımsal öğelerdir. (27)’deki yanıtta eylemler odaktır. Karşıtsal konular da sesbilimsel vurgu aldıkları için eylem sonunda kullanılamazlar, gizli özne olamazlar. Öyleyse, eylem sonu konumunun dinleyicinin bilişindeki belirgin olan ve ile- tişimsel olarak en az bilgiselliğe sahip öğenin yer alabileceği bir konum olduğu bir kez daha görülmektedir. Türkçede bilgi yapısının özellikleri aşağıdaki tabloda özetlenebilir:
|
Konu |
Odak |
Karşıtsallık |
Tanım |
Hakkında konuşulan varlık |
İletişimsel olarak en yeni bilgi taşıyan varlık |
Benzer bir ya da bir grup başka varlıkla karşıtsallık oluşturan varlık |
Eski - Yeni Bilgi Değeri |
Genelde eski bilgi Söylemsel, durumsal eski varlık olma eğilimi vardır. Ama bu mutlak bir koşul değildir. |
Yeni bilgi |
Eski bilgi içerirse kar- şıtsal konu; yeni bilgi içerirse karşıtsal odak olur. |
Tümce Konumu |
Tümce başında olma eğilimi vardır; ya da çok belirgin olduğu durumlarda eylem sonunda da yer alabilir. |
Tümcede eylem ile varsa eski bilgi taşıyan öğenin arasında yer alır. Eylem sonunda bulunamaz. |
Eylem sonunda yer alamaz. |
Eksiltilebilirlik Özelliği |
Belirgin ise eksiltilebilir. |
Eksiltilemez. |
Eksiltilemez. |
Sesbilimsel Vurgu |
Karşıtsal konu dışında vurgu almaz. |
Vurgu alır. |
Vurgu alır. |
Tablo 6.2 Türkçede bilgi yapısı özellikleri |
Bu bölümde bilgi değeri ve bilgi yapısını gördük. Aşağıda ise edimbilimin daha çok sosyo-kültürel bağlamına ilişkin konulara, dilde kibarlık ve kabalık kavramlarına değineceğiz.
Aşağıdaki soruları yanıtlayınız.
- Aşağıda altı çizili öğelerden hangisi odak olamaz? Neden?
- Bize dün iki misafir geldi.
- Çok sevindik misafirlerin gelişine.
- Aşağıdakilerden hangileri eksiltilemez? Neden?
- Odak
- karşıtsal odak
- Konu
- karşıtsal konu
- en belirgin öğeler
DİLDE KİBARLIK VE KABALIK
Aşağıdaki durumlarda arkadaşınıza neler söyleyebileceğiniz üzerine birkaç gözlem
yapalım:
Durum: Ceyda ve bir arkadaşı çok önemli bir sınava girdiler ve Ceyda her ikisinin de sınavı kazandığını öğrendi. Bu durumda şu sözcelerden birini söylediğini var sayalım. Sizce hangileri kibar ve hangileri kaba olarak nitelendirilebilir?
Neden?
- a. Yaşasın!İkimiz de sınavı kazandık. Hadi bunu kutlayalım.
- b. Hem sen, hem de ben sınavı kazandık. Zaten ikimiz de çok çalışmıştık. Tebrikler!
- c. Hem sen, hem de ben sınavı kazandık. Oysa sen benim kadar çalışmamıştın bile. Haksızlık bu! Yoksa torpilin mi vardı?
- d. Biliyor musun? Ben sınavı kazandım.
Bu sözcelerden birinin seçimi dilde kibarlık ya da kibarlık yoksunluğu ile yakından ilgilidir. Örnek (a) ve (b)’deki sözceler kibar, (c)’deki sözce ise kabadır. Bunun nedeni de ilk iki örnekte sevinci paylaşarak dayanışma gösterme, (c)’de ise arkadaşını küçümseyip, ona hakaret ederek onun öz imgesini tehdit etmektedir. Örnek (d) ise, ilk bakışta kaba gibi görünmese bile tuhaftır; çünkü konuşucu, arkadaşının da sınavı kazandığı gerçeğini bildiği halde bunu belirtmeyerek, Konuşma İlkelerinden Nicelik ilkesini çiğnemektedir. Bu da ortak sevinç paylaşma ve dayanışma anlayışına terstir. Aslında arkadaşı, Ceyda’nın sakladığı bilgiyi fark ederse, sözcesi kaba olarak bile algılanabilir. Dil kullanımındaki bu tür sözce tercihleri, kibarlık adı altında incelenir. Aşağıdaki bölümlerde dillerde kibarlık ve kabalık kavramlarını irdeleyeceğiz.
Dilde Kibarlık
Daha önce gördüğümüz gibi Grice, insanların sağduyulu bireyler olarak iletişimi etkin biçimde iletmek için işbirliği yaptığını belirtmiştir. Dilbilimde kibarlığı ilk kez araştıran Amerikalı dilbilimci Robin Lakoff (1973, 1977) Grice’tan etkilenerek kibarlık ilkeleri önermiştir. Daha sonra Leech (1983) yine Grice’tan etkilenerek kibarlık ilkelerini genişletmiş, Brown ve Levinson (1978, 1987) ise Amerikalı toplumbilimci Erving Goffman’ın yüz kavramı açısından bir kibarlık modeli önermişlerdir. En yaygın olarak kullanılan bu modelleri aşağıda açıklayacağız.
Kibarlık İlkeleri
Robin Lakoff (1973) dil çözümlemelerinde dilbilgisel ve anlambilimsel kuralların yanı sıra edimbilimsel kuralların da eklenmesi gerektiğini savunmuştur. Bunlar Grice’ın konuşma ilkelerinden esinlenen kibarlık ilkeleridir:
- Dil kullanımında açık ol (Grice anlamında yani dilde bulanıklığa izin verme).
- Kibar ol
Karşıdakine dayatmada bulunma.
Seçenek tanı.
Dinleyicinin kendisini iyi hissetmesini sağla- arkadaşça davran
Lakoff (1975) daha sonra bunlara aşağıdakileri eklemiştir:
- Resmiyet: Mesafeli davran.
- Saygı: Seçenek tanı.
- Dostluk / samimiyet: Duygudaşlık, dostluk göster.
Bu ilkelerin hepsi dinleyiciye yöneliktir ve onun kendisini iyi hissetmesini sağlamayı amaçlar.
Leech (1983) benzer şekilde Grice’ın ilkelerinin uzantısı olarak daha ayrıntılı kibarlık ilkeleri önermiştir. Leech’e göre kibarlık ilkeleri kişiler arasındaki iletişimsel uyuşmazlık ya da olası kırgınlıkları ortadan kaldırarak en üst düzeyde iletişimsel uyuşmayı sağlamaktır. Leech (1983) kibarlığın ya konuşucu ya da dinleyici üzerinde bir yarar -çaba ilişkisine bağlı olduğunu belirtir. Bu anlamda kibarlık, asimetriktir. Yarar - çaba ilişkisini Leech (1983: 107) şu şekilde örneklendirilir:
Yukarıdaki örneklerde dinleyici, patatesleri soymak için göreceli olarak fazla, gazeteyi uzatmak için daha az çaba harcayacaktır. Diğer sözcelerde dinleyicinin çabası, gittikçe azalır. İyi bir tatil dileği ve dinleyicinin bir sandviç daha yemesini önermek, dinleyiciye iyilik dilemek ya da ikram etmek söz eylemleri olarak onun yararı için söylenen sözcelerdir. Dolayısıyla kibarlık aşağıdaki sözcelerde giderek artar. Bu tür çaba - yarar ilişkisini göz önünde bulunduran Leech, kibarlık modelini bu asimetrik ilişkiye dayandırır. Bunun yanı sıra, kibarlık ve dolaylı olma yakından bağlantılıdır (Leech, 1983: 108):
- a. Telefona cevap ver.
- Telefona cevap vermeni istiyorum.
- Telefona cevap verir misin?
- Telefona cevap verebilir misin?
- Zahmet olmazsa telefona cevap verebilir misin?
Yukarıdaki örneklerde dinleyiciden istenen işin doğrudan ifadesinden başlayarak gittikçe daha dolaylı ifadeye doğru yer alan sözceler en az kibardan en kibara doğru sıralanmıştır. Yani, Leech ve daha sonra sözünü edeceğimiz araştırmacılara göre, dolaylı dil kullanımı karşıdakine yaptırım uygulamayıp, seçenek sunması nedeniyle daha kibardır. Dilin dolaylı kullanımına aşağıda tekrar değinilecektir.
Bazı edimsözler, içsel olarak konuşucu için bazıları da dinleyici için yarar (ya da zarar) sağlayan ya da çaba gerektiren özelliğe sahiptir ve edimsözün amacı ki- şilerarası ilişkideki sosyal amaçla uyumlu veya uyumsuzdur. Leech (1983: 104) bu edimsözleri şu şekilde gösterir:
(1) |
Rekabetçi edimsözler |
Edimsözün amacı sosyal amaçla rekabet halindedir: emretme, isteme, rica etme, talep etme, vs. |
(2) |
Dost ve yakınlık edimsözleri |
Edimsözün amacı sosyal amaçla örtüşür: davet etme, ikram etme, selam verme, teşekkür etme, tebrik etme, vs. |
(3) |
İşbirlikçi edimsözler |
Edimsözün amacı sosyal amaçla bağlantılı değildir: rapor verme, ilan etme, öykü anlatma, vs. |
(4) |
Çatışmacı edimsözler |
Edimsözün amacı sosyal amaçla çatışır: tehdit etme, suçlama, küfretme, azarlama, vs. |
Yukarıdaki edimsözlerden (1) ve (2) numaralı olanlar kibarlıkla yakından ilgilidir. (1) numaralı edimsözler konuşucunun isteğinin gerçekleştirilmesi doğrultusunda dinleyicinin çabasını gerektirirken, (2) numaradakiler dinleyici yararı içindir. (3) numaradaki edimsözler, kibarlığa duyarlı değildir, çünkü yarar ve çaba söz konusu değildir. (4) numaralı edimsözler ise dilde kabalık ile bağlantılıdır ve dilde kabalık daha sonra ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
Leech, altı adet kibarlık ilkesi önermiştir:
Nezaket ilkesi |
(a) Dinleyicinin çabasını azalt (b) Dinleyiciye yararı arttır. |
Cömertlik İlkesi |
(a) Kendine yararı azalt. (b) Kendi çabanı arttır. |
Övgü İlkesi |
(a) Dinleyiciye eleştiriyi azalt. (b) Dinleyiciye övgüyü arttır. |
Tevazu İlkesi |
(a) Kendine övgüyü azalt. (b) Kendine eleştiriyi arttır. |
Uyuşum İlkesi |
(a) Diğeri ile arandaki görüş ayrılıklarını azalt. (b) Diğeri ile arandaki görüş uyuşumunu arttır. |
Duygudaşlık İlkesi |
(a) Diğeri ile arandaki karşıt duyguları azalt. (b) Diğeri ile arandaki duygudaşlığı arttır. |
Cömertlik İlkesi, kendine yararı azaltıp, dinleyiciye yararı arttırmaya ilişkindir. Bunu aşağıdaki örneklerle açıklayabiliriz:
Kibarlık İlkeleri |
Örnekler |
Yorumlar |
Nezaket Üst ilkesi |
Beni eve götür. |
Karşıdakinin çabasını kendi yararını arttırdığı için kibar bir sözce değildir. |
Cömertlik İlkesi |
Bana arabanı verebilirsin. |
Karşıdakinin çabası kendi yararını arttırdığı için kibar bir sözce değildir. |
|
Bize yemeğe buyurun. |
Kendi çabanı arttırıp karşıdakinin yararını arttırdığı için kibar bir sözcedir. |
|
Size yemeğe gelmeliyim. |
Kendi yararını arttırıp karşıdakinin çabasını arttırdığı için kibar bir sözce değildir. |
Övgü İlkesi |
Daha dikkatli olmalısın. |
Karşıdakini eleştirdiği için kibar bir sözce değildir. |
Harika bir kek yapmışsın. |
Karşıdakini övdüğü için kibar bir sözcedir. |
|
Tevazu İlkesi |
Lütfen bu minik hediyeyi anı olarak kabul edin. |
Tevazu gösterdiği için kibar bir sözcedir. |
|
Lütfen bu müthiş harika hediyeyi anı olarak kabul edin. |
Tevazu göstermediği için kibar bir sözce değildir. |
Tevazu İlkesi bazı kültürlerde diğerlerine göre daha fazla vurgulanan bir ilkedir. Örneğin, Japonlar sürekli olarak kendilerini ve sahip olduklarını küçümseyerek tevazu ve kibarlık gösterirler. Hatta bir sürü nefis yemekle dolu bir masada bile konuklarına "sofrada bir şey yok ama lütfen buyurun" diye masadaki nefis yemeklerin varlığını bile inkâr edebilirler (Leech, 1983:136). Tevazu ilkesi Türk kültürünün de önemli bir parçasıdır. Türkçede "Naçizane", "Estağfurullah" gibi belirteçler ve "bendeniz" gibi adıllar tevazu göstergesi olarak kullanılan bazı sözcüklerdir. |
||
Uyuşum İlkesi |
A: Seren ne kadar güzel şarkı söylüyor, değil mi? B: Ne demezsin? |
(B), (A) ile aynı duyguları paylaşmadığını gösterdiği için sözcesi kibar değildir. |
Bazı kültürlerde Uyuşum İlkesi, Tevazu ilkesinden daha önemlidir. Örneğin, Amerikan kültüründe karşıdakiyle uyuşmamazlık kibar olmayan bir tavırdır: A: Harika bir kıyafetin var. Bl: Çok teşekkürler. Ben de çok beğeniyorum. B2: Yok canım, zaten ben onu yıllar önce almıştım. Üstelik pek de güzel değil. (Bl) sözcesi, uyuşum ilkesi doğrultusunda aynı görüşte olmayı kapsar ve tevazu gösteren (B2) sözcesine göre Amerikan kültüründe daha kibar olarak kabul gören bir sözcedir. Japon kültüründe olduğu gibi, diğer bazı kültürler ise, tevazu ilkesi doğrultusundaki (B2) sözcesini daha kibar olarak değerlendirebilirler. |
||
Duygudaşlık İlkesi |
(Üzgün birisine) Sen hiç çalışmadığın için sınıfta kalmayı hak etmiştin. |
Duygudaşlık göstermeyen sözce kibar değildir. |
Bu kadar üzülme. Bir dahaki sefer mutlaka sınavı başarırsın. |
Duygudaşlık ve teselli gösteren bu sözceler kibardır. |
Aşağıda en yaygın olarak kullanılan bir başka kibarlık modeli Brown ve Levin- son’ın (1987) kibarlık kuramını açıklayacağız.
Aşağıdaki soruları yanıtlayınız.
- Aşağıdakilerden hangisi dinleyicinin çabasını azaltan, ona yararı arttıran ve bu nedenle kibarlık ilkelerine uygun sözcelerdir?
- Akşama meyve al.
- Bir çay daha al.
- Bana bir soda al.
- Benim için bir araba al.
- Aşağıdaki sözce kibarlık ilkesine uygun mudur? Neden?
Bu çok güzel böreği kendi ellerimle yaptım.
Yüz Kavramı ve Kibarlık Stratejileri
Brown ve Levinson’m (1978, 1987) geliştirdiği kibarlık stratejileri, kişinin yüz adı verilen öz imgesini koruma amacıyla kullanılır. Yüz kavramı ilk kez Amerikalı toplumbilimci Erving Goffman (1967) tarafından önerilmiştir. İngilizcedeki karşıtıyla face (yüz) sözcüğü, lose (kaybetmek) eylemiyle birlikte kullanıldığında lose face (itibarını kaybetmek) anlamına gelir ve itibar anlamı buradaki yüz terimiyle de yakından ilişkilidir. Goffman’a göre yüz, iletişimde konuşucunun, topluma karşı kendi olumlu sosyal imgesini sunma ve bu öz imgeyi koruma çabasıdır. Türkçede yüz akı, yüz kızartıcı, yüzkarası, yüzü yere gelmek, yüzü olmamak, yüzüne bakama- mak, gerçek yüzünü görmek ve hatta yüzsüz gibi deyimler kişinin toplum içindeki imgesi, toplumdaki itibarı ve kendini sunuşu ya da başkalarınca algılanışı anlamlarını içerir. Dolayısıyla bu deyimlerin de burada teknik terim olarak kullandığımız yüz kavramı ile bağıntılı olması ilginçtir ve bu bağıntı Ruhi ve Işık-Güler (2007) tarafından incelenmiştir. Benzer şekilde Ukosakul (2003) Tayland dilinde naa (yüz) sözcüğünün kişinin toplumsal ruhsal yönü, onuru, saygınlığı ve duygularıyla yakından bağlantılı olduğunu bulmuştur: ikiyüzlü bir insan, yüzü gülerken içi kan ağlamak, vs. gibi.
Teknik terim olarak yüz soyut bir kavramdır ve iki boyutu vardır:
Olumlu yüz: Kişinin toplum tarafından, en azından bazı bireyler tarafından onaylanma, hoşlanma, kabul görme ve onlarla sosyal ilişki kurma isteği ya da toplumun yüz akı olan birey olma isteği,
Olumsuz yüz: Diğerlerince zorlanmama, ya da başka bir ifadeyle bir kişiyi, yüzünün tutmayacağı bir eyleme zorlanmaması, güç duruma sokulmaması, özerk olma, saygı gösterilme, vs. isteğidir.
Öyleyse, soyut yüz kavramına göre kişinin dilsel kibarlığı da dâhil olmak üzere davranışlarını yöneten birbirine ters iki etki vardır:
(a) Kişinin toplumda kabul görme ve başkalarıyla bağlantılı olma, bağlanma isteği (Olumlu yüz)
(b) Kişinin özerk bir birey olma ve saygı gösterilme isteği. (Olumsuz yüz) Brown ve Levinson (1987:13) olumlu ve olumsuz yüzün evrensel bir insan
özelliği olduğunu savunurlar. Ancak bununla bağlantılı unsurlar kültürden kültüre değişebilir: Hangi davranışlar yüz tehdit edicidir, hangi insanlar yüz korumaya yönelirler, kişisel ilişkiler ne şekilde düzenlenir, vs. gibi sorular kültüre bağlı değişiklik gösterebilir.
Brown ve Levinson’a göre insanlar arası iletişimin güdüsü bu yüzü korumaktır, Olumlu yüz, bir kişinin başkalarının kendi hakkında olumlu ve iyi düşüncelere sahip olmaları yönündeki çabası; olumsuz yüz ise özerklik alanını korumaya yönelik başkaları ile arasına mesafe koyma ve üzerinde hiç kimsenin baskı oluşturmaması için elinden geleni yapma gayretidir. İletişimde konuşucular, bir yandan kendi yüzlerini öte yandan da dinleyicinin yüzünü korumak için denge oluşturmaya çalışırlar; çünkü iletişim olumlu yüze karşı yüz tehdit edici unsurlar içerir. Kibarlık stratejileri, konuşucuların bir yandan yüz tehdit edici unsurları savuşturmak ve bir yandan da olumlu yüzlerini korumak arasındaki denge çabası sonucu ortaya çıkan stratejilerdir. Kişilerin imgelerini korumaya yönelik bu çabalar da yüz çalışması olarak bilinir. İnsanlar yüzlerini koruyabilir, aşağılanabilir, mahcup olabilir ya da teknik bir ifadeyle yüzlerini kaybedebilirler. Öyleyse yüz kavramının duygusal bir boyutu vardır. Yüz çok kırılgan duygusal bir boyut olduğuna göre insanların kırıcı olmamak amacıyla birbirlerinin yüzlerini koruma konusunda işbirliği yaptıkları varsayılır. (Brown ve Levinson, 1987:61) Yukarıda, Leech’in bazı edim- sözlerin olası kibarlık içerip içermediğinden söz ettiğini görmüştük. Öte yandan Brown ve Levinson’a göre bazı eylemler, yüz tehdit edici, diğerleri yüz koruyucu ya da arttırıcı niteliktedir.
Diğerinin olumsuz yüzünü tehdit eden eylemler |
Dinleyiciye bir işi yapması ya da yapmaması konusunda baskı oluşturan eylemler, Emir ve ricalar, Dinleyiciye bir işi yapma konusunda hatırlatmalar, Tehdit, uyarı ve bir işin yapılmaması sonucu cezai yaptırımlar |
Dinleyicinin olumlu yüzünü tehdit eden eylemler |
Şikayet etme, eleştirme, diğerinin fikrine karşı çıkma, tabu olan konularda konuşma, kişilik, inanç, sahip oldukları ve değerlerine karşı nefret gösterme, |
Konuşucunun olumsuz yüzünü tehdit edebilecek eylemler |
Teşekkür etme, isteksizce söz vermek zorunda kalma |
Konuşucunun olumlu yüzünü tehdit edebilecek eylemler |
Özür dileme, iltifatları kabul etme, itiraf etme |
Bu olası yüz tehdit edici eylemler karşısında aşağıdaki stratejilerden biri benim- senebilir:
Yukarıda da gördüğümüz gibi bazı edimsözler içkin özelliklerinden dolayı yüz tehdit edici niteliktedir. Brown ve Levinson’a (1987: 69) göre ussal varlıklar olan insanlar diğerleriyle çatışmaya engel olmak amacıyla çaba harcarlar. Yukarıdaki şekilde kayıtlı ve kayıt dışı edimler dile getirilmiş olanlardır. Kayıtlı ve kayıtsız olanlar arasındaki fark şudur: Kayıt dışı edimler açıkça dile getirilmez. Örneğin:
- Eyvah, eyvah! Bankaya gitmeyi unutmuşum. Yanımda hiç para yok.
Yukarıdaki sözceleri söyleyen kişinin niyeti ona borç verilmesini sağlamak olabilir. Ancak bunun açıkça dile getirilmemesi, edimin kayıt dışı olduğunu göstermektedir. Öte yandan şöyle bir konuşma söz konusu olabilirdi:
- A: Bana biraz borç versene!
B: Bu kaçıncı kardeşim. Sana tam on sekiz kez borç verdim. Yeter artık, başının çaresine baksana.
A: !!!
Burada (A)’nın sözcesi doğrudan kayıtlıdır. Ancak bu doğrudan kayıtlı sözce, (B)’nin sözcesindeki gibi bir meydan okumaya yani bir başka yüz tehdit edici edime yol açabilir. Böylesine yüz tehdit edici yani utandırıcı bir edimle karşı kaşıya gelmemek için dolaylı ifadeler kullanarak kayıt dışı strateji benimsenebilir. Kayıtsız edimde, konuşucu için her zaman bir kaçış söz konusu olabilir; niyetini gizleyebilir hatta yadsıyabilir:
- A: Eyvah, eyvah! Bankaya gitmeyi unutmuşum. Yanımda hiç para yok.
B: Bu kaçıncı kardeşim. Sana tam on sekiz kez borç verdim. Yeter artık, başının çaresine baksana.
A: Ben senden borç istemedim ki...
Öyleyse konuşucular, kimi kez konuşmalarını açıkça dile getirmek yerine bunu örtük olarak ifade etmeyi tercih ederler. Genel olarak birisine cinsel çekim duyduğunu dile getirme, romantik bir ilişki kurma önerisi, rüşvet teklifi, kibar rica gibi söz eylemler hep örtük olarak dile getirilir. Bunun nedeni de yüz tehdit edici bir edimin dinleyicinin üzerinde olumsuz bir tepkiye yol açarak onun tarafından derhal reddedilme olasılığıdır. Dolayısıyla dinleyici yüz tehdit eden bir edim karşısında istenmedik bir tepki göstererek konuşucuyu mahcup edebilir. Bu da konuşucu ile dinleyici arasında duygusal bir çatışma ve uyuşmazlığa yol açabilir. Bunun ötesinde kişiler arası ilişkinin tamamen bozulmasına neden olabilir. Ancak sözce örtük olduğu zaman konuşucu tarafından “yanlış anlaşıldığı” bahanesiyle tamamen geri adım atılabilir. Öte yandan sözce doğrudan dile getirildiğinde bu geri adım atma eylemi mümkün olmayacaktır. Aşağıda bazı kayıt-dışı strateji örnekleri yer almaktadır:
- a. Memur Bey, bu cezayı çözmek için bir öneriniz var mı? (Örtük rüşvet
teklifi)
- Çok hoş bir çocuğunuz var. Eğer kaybolursa çok yazık olur. (Gizli tehdit)
- Keşke biri beni havaalanına bıraksa! (Örtük rica)
Böylesine belirsiz, açık olmayan konuşma, Grice’ın Tarz İlkesine aykırı görünmektedir. Yine de neredeyse evrensel olarak tüm dillerde gözlenmektedir (Pinker ve diğ., 2008:833) Pinker ve diğerlerine göre insan dilini yöneten iki unsur işbirliği ve çatışmadır. Çatışma olasılığı yüksek olan durumlarda dolaylı, örtük dil kullanılır. Emir kipinde kullanılan bir sözce konuşucunun üstünlük tasladığı, tevazu
göstermediği anlamında anlaşılır. Bunlar, Brown ve Levinson’ın sözünü ettiği kayıt dışı edimler grubundadır.
Öte yandan, bir edimi en açık biçimde lafı dolandırmadan ve doğrudan gerçekleştirmek kayıtlı doğrudan edimdir:
- Bu mektubu postaneye götür.
Eğer dinleyicinin yüzü tehdit edilmeyecekse ya da bu konuşucu bunu umursamıyorsa son derece dolaysız veya buyruk veren sözceler seçilebilir. Bu, kişiler arası rollerin getirdiği güce de bağlı olarak değişir. Örneğin, anne-baba ve çocuk ilişkisinde anne-baba, müdür ve posta işlerine bakan görevli ilişkisinde, müdür daha güçlü toplumsal role sahiptir. Bu durumda toplumsal güç rolüne sahip kişiler kayıtlı doğrudan edim gerçekleştirebilirler.
Yumuşatılmış kayıtlı stratejiler ise diğer kişinin yüzüne saygı gösteren edimlerdir. Bu durumda diğer kişinin yüzünü tehdit etmemek amacıyla sözceleri lütfen, zahmet olmazsa gibi belirteçlerle yumuşatarak, rica sorusu gibi dilsel araçlar kullanabiliriz. Yumuşatılmış kayıtlı edimler ikiye ayrılır: Olumlu kibarlık ve olumsuz kibarlık. Olumlu kibarlık, dinleyicinin acısını paylaşmak, dayanışma, paylaşma ve ortak yönleri vurgulamak, iyimser tavır göstermek için söylenen sözler olumlu kibarlık stratejileridir. Yakınlık, dostluk, arkadaşlık ve dayanışma gösteren ‘Ayşeciğim, tatlım, canım, güzelim, hey yakışıklı, aslan kardeşim, vs. gibi hitap şekilleri ile dinleyicinin hoşlanacağını düşündüğümüz sözcükleri kullanarak paylaşım sağlamaktır. Olumlu kibarlık, aile bireyleri arasında, yakın arkadaşlarla birlikteyken kullanılır çünkü olumlu kibarlık yakınlık göstergesidir. Olumlu kibarlık, aynı camiadan olmaktır; senin neyin varsa benim, benim neyin varsa senindir. Olumlu kibarlık yakınlık göstergesidir.
Öte yandan olumsuz kibarlık mesafe ve resmiyet göstergesidir. Olumsuz kibarlık stratejileri dolaylı dil kullanımını ve saygı dolu hitap ifadelerini içerir. Diğer kişiye baskı uygulamaktan kaçınmak, ona seçenekler sunmak, olası yüz tehdit edici edimlere özür dileyerek başlamak, vs. olumsuz kibarlık stratejileridir: Siz, Doktor Hanım gibi hitap tarzları olumsuz kibarlık stratejilerine örnek oluşturur.
Kibarlık stratejilerini belirleyen sosyo-kültürel bağlam unsurları şunlardır: Konuşucu ve dinleyici arasındaki ilişkinin mesafesi, konuşucu ve dinleyicinin sosyal rollerine dayalı görece güçleri, içinde bulundukları kültürün diğer kişiye ne oranda baskı ya da üsteleme yapmaya izin verdiği. Konuşucuların birbirlerine hitap biçimleri, sen/siz gibi adıl kullanımları ikisinin arasındaki toplumsal rol gücüne, yaş ve mesafeye bağlıdır. Sen kullanımı olumlu kibarlık, yakınlık belirtirken, siz kullanımı olumsuz kibarlık, yani diğer kişinin özerkliğine saygıyı ifade eder. Benzer şekilde, bir kişiye adıyla hitap etmek olumlu kibarlık olarak görülebilirken, Hanımefendi/Beyefendi, Ayşe Hanım, Ahmet Bey, vs. gibi hitap tarzları olumsuz kibarlık belirtir. Dolaylı dil kullanmak da dinleyicinin üzerindeki yükümlülüğü kaldırarak ona kararında seçim olasılığı sunduğu için daha kibar olarak algılanır. Bir başka deyişle, diğer kişinin özerkliğine, seçim yapma fırsatına saygı gösterilmektedir. Blum-Kulka (1985) hem İngilizce ve hem de İbranicede dolaylı söz eylemlerin daha kibar olarak algılandığını göstermiştir. Bu da olumsuz kibarlık stratejisidir.
Brown ve Levinson bu beş stratejinin evrensel olduğunu iddia ederler ancak bu iddianın birey odaklı ve özerkliğine düşkün Batı toplumlarının dışındaki kültürlerde geçerli olmadığını savunan araştırmacılar da vardır. Örneğin daha grup odaklı toplumlarda dolaysızlık her zaman kaba olarak yorumlanmayabilir (Blum-Kulka, 1997).
Aşağıdaki soruları yanıtlayınız.
- Aşağıdakilerden hangisi yüz tehdit edici bir sözcedir?
- Kapıdan çıkıp gitmeni istiyorum.
- Bugün sinemaya gitmek istiyorum.
- Yanımdan ayrılmanı istemiyorum.
- Aşağıdakilerden hangisi olumlu ve olumsuz yüze yönelik kibarlık stratejileridir?
- Hanımefendi, Siz biraz daha kek almaz mıydınız?
- Ayşe'ciğim, biraz daha kek alsana.
Farklı Kültürlerde Kibarlık
Dilbilimciler, 1970’lerden beri dilde kibarlığı araştırarak belli bir yol kat etmişlerdir. Kibarlık modelleri geliştirerek, kültürler arası kibarlık stratejilerini irdelemişlerdir. Teknolojik ve diğer gelişmeler kültürlerarası iletişimi kolaylaştırdığına göre diğer toplumlardaki dilbilimsel kibarlık normlarını da anlamak önem kazanmıştır. Burada kısaca kültürler arası bağlam ve kibarlıkta diğer boyutlardan söz edilecektir.
Goffman (1967) kibarlık söz konusu olduğunda bedava ve bedava olmayan mallardan söz eder. Örneğin restoranda tuz kullanımı herkes içindir ve bedavadır. “ Tuzu uzatır mısın?" demek yüz tehdit edici değilken, birisinin arabasını istemek yüz tehdit edici bir edimdir. Ancak paylaşımın değerli olarak görüldüğü bazı top- lumlarda birisinin arabasını istemek başka toplumlardaki kadar yüz tehdit edici sayılmayabilir.
Sosyo-kültürel bağlam yüz tehdidi ve kibarlık ölçütü olarak ortaya çıkar. Türkiye’de birinden sigara istemek çok olumsuz karşılanmayabilir ama sigara içmenin çok olumsuz karşılandığı bir ülke olan ABD’de sigara istemek üstelik de New York City’de bir paket sigaranın 13 Dolar olduğu göz önünde bulundurulursa oldukça yüz tehdit edici bir rica olabilir. Ingiltere’de bir kişinin maaşı, medeni durumu ve çocuğunun olup olmadığının sorulması kabalık olarak karşılanırken Türkiye’de öyle algılanmayabilir. Wolfson (1989) Amerikalıların “bir gün bir araya gelelim” gibi sözceleri sıkça sarf ettiklerini ve bunu yaparken sadece kibar davrandıklarını bunun ciddi bir davet olmadığını sonradan anlayan yabancıların hayal kırıklığına uğrayarak Amerikalıları samimiyetsiz bulduğunu yazar. Wolfson’un verisini oluşturan kayıtlarında ancak zaman ve yer belirlendiğinde gerçek davet olduğu görülmüştür.
Wierzbicka’ya göre Anglo-Amerikan kültürü kişisel bağımsızlığa önem verirken diğer toplumlar daha toplumcu dayanışmaya önem verirler. Bireysellik ölçütlerinde Türkiye 37, Yunanistan 35, Ingiltere 89, Amerika Birleşik Devletleri 91 olarak hesaplanmıştır (Bayraktaroğlu: 2001: 6, Hoppe, (1998)’den alıntı). Bu da Türk ve Yunan toplumlarında toplumsal dayanışmanın bireyselciliğe göre daha yaygın olduğunun göstergesidir. Dolayısıyla, birbirlerini daha yakın ilişkiler içinde gören toplum bireyleri olduğu için, Bayraktaroğlu’na göre öğüt vermek Türkçede İngilizcede olduğu kadar olumsuz algılanmaz. Ancak sosyal mesafe olduğu durumda bu saygısızlık olarak addedilir. Bireysel toplumlarda öğüt vermek üstünlük taslamak olarak yorumlanabilir Türkiyede öğüt vermek birisinin sorununu çözmek, ona destek olmak ve yardım etmek olarak algılanır. Benzer şekilde, Yunan toplumun- da uzak mesafe koyanlar kibar olarak kabul edilmezler; kibirli olarak görünürler (Sifianou1992:22). İngilizler bireyselliğe, kişisel donulmazlıklara daha fazla önem verirken (olumsuz yüz) Yunanlılar daha çok dayanışma, toplumsal kabul gibi yön
lere ağırlık verirler (olumlu yüz) Sifianou’ya göre Yunanlılar için kibarlık yakınlık, sıcaklık, arkadaşlık, dayanışma göstermektir,
Türkçede “yenge, teyze, amca, dayı ”, vs, gibi kullanımlar da yakınlık belirtisi olarak görülerek olumlu kibarlık olarak algılanabilir, “Evli misiniz?”, “Çocuğunuz var mı?” gibi sorular özel hayata müdahale olarak algılanmayabilir, Brown ve Le- vinson’un kuramında doğrudanlık kabalık olarak algılanabilirken, Zeyrek (2001) ve içindeki kaynakçalarda söz edilen yurt dışına göçmüş olan bir ailenin konuşmalarında olumsuz kibarlık öğelerine rastlanmaması ailedeki dayanışma olarak da yorumlanabilir, Cömertlik, bir kibarlık stratejisi olarak Türkçede de görülür, Türkiye’de konuğunuza ikram ettiklerini yemesi doğrultusunda ısrar bekleyen insanlar vardır, Defalarca ısrar edilmeden ikram edilenleri yemeyen konuklar kibarlık ettiklerine inanırlar, Dolayısıyla aşağıdaki bazı sözceler, konuğunuza verdiğiniz değeri göstermesi nedeniyle olumlu kibarlık olarak algılanabilir:
34, a, Ne olur
b, Allah Aşkına!
c, Küserim bak,,,
d, Ölümü gör,
Öte yandan (34)’teki sözceler daha bireysel toplumlardaki konuşucular tarafından yaptırım arttıran sözceler olarak görülebilir, Oysa Türkçede cömertlik, dayanışma, yakınlık belirtisi olarak kullanılır (Zeyrek, 2001:53),
Ispanyol kültüründe de dinleyici ile olumlu ilişki kurmak için aradaki mesafe hoş görülmez, Olumlu kibarlık aracılığıyla diğer kişinin onaylandığı ve grup içine kabul edildiği vurgulanır, Kişi kendi fikirlerini açıkça belirtir; çünkü grup tarafından birey olarak onaylanmış ve grubun bir parçası olarak kabul görmüştür, Bu durumda olumlu ve olumsuz yüz birbirine zıt kavramlar olarak görülmez, îspanyol- cada güçlü bir biçimde fikirlerinizi savunmanız özerkliğinizin belirtisi olarak kabul edilir ve onaylanır,
Giritliler cömertlikte o kadar ileri giderler ki birisi onların her hangi bir eşyasını övdüğü zaman onu o kişiye hediye ederler ve bu hediyeyi kabul etmemek kabalık olarak görülür (Durrell 1978, Sifianou, 1992: 28),
Blum-Kulka’ya (1982:31) göre İsrailliler, doğruluk ilkesine kibarlık ilkelerinden daha fazla önem verirler, İbranicede reddetme söz eylemi doğrudan “hayır ” sözcüğüyle ifade edilir, Bu da İsraillilerin kaba olarak tanınmasına neden olabilir, İbranicede açık sözlü olmak diğerlerini kırmama eğiliminden daha baskındır (Blum- Kulka, 1992), Kochman (1981), Afrikalı Amerikalılar arasında tevazunun kibarlık göstergesi olmadığından söz etmiştir, Onlara göre bir kişinin olumlu yanlarını görmesi çok doğal ve samimidir; bunların kibarlık uğruna yadsınmasına gerek yoktur, Meşhur Afrikalı Amerikalı bir boksör olan Muhammed Ali’nin kitabının başlığı “En büyük benim”dir, Oysa Japon kültüründe tevazu çok önemlidir ve bunun örneklerini yukarıda görmüştük, Mizutani’ye (1987) göre Japon kültüründe başkalarını övmek bile çok bilmişlik ve kibirlilik olarak algılanır,
Avusturya’da, İngiltere’de olduğu gibi bir kişinin mali durumu ve siyasal görüşünden söz etmek kabalık olarak görülürken, erotik konulardan söz açmak eskiden olduğu kadar kaba bir davranış olarak görülmemektedir (Haumann ve diğ, 2005: 82),
Avusturya’da Almancadaki du / Sie (sen/siz) ayrımının uygunsuz kullanımı da yüz tehdit edici bir unsur olarak görülür, Kendisine du (sen) diye hitap eden birine “Askerlik arkadaşı değiliz, değil mi?” diye yanıt vermek yadırgatıcı değildir, An
cak son zamanlarda genç kuşak arasında ilk adla ve sen adılıyla hitap güncellik kazanmaktadır ve “sen” den “siz”e geçiş kesinlikle kaba ortak kabul edilir. (Haumann ve diğ, 2005: 87)
Norveç dilinde “lütfen” gibi kibarlık belirten bir belirteç, sen/siz ayrımı, hanımefendi, beyefendi gibi hitap sözcükleri olmamasına karşın, Norveççede çok fazla sayıda ve abartılı şekilde teşekkür etme alışkanlığı vardır. Örneğin, ev sahibine “yemek için binlerce kez teşekkür ederim” demek kibar bir davranıştır.
Leech (1983:136) Japon kültüründe övgü karşısında tevazu ilkesinin uyuşum ilkesinden daha önemli olduğunu belirtir. Oysa, Amerikan kültüründe uyuşum ilkesi kibarlığın önemli bir göstergesidir.
Dilde kibarlık da dilin kendisi gibi durağan değildir ve yıllar içinde değişim gösterir. Örneğin, Lakoff (2005) 1990’lardan ve özellikle 11 Eylül 2001 tarihinden sonra Amerikan toplumundaki kibarlık anlayışının değiştiğini, cinsel tabu olan sözcüklerin artık televizyonda alenen dile getirildiğini belirtmektedir. Bunun yanı sıra televizyonda şiddet gösterilerinin arttığından ve siyasilerin kazanma gayretlerinde aşırı eleştiri ve rakibini itibarsızlaştırarak öne geçme çabalarından söz etmektedir. Son zamanlarda küfürlü sözlerin arttığını, artık herkesin herkes yanında küfrettiğini ileri sürmektedir. Özellikle hayatın çok hızlı geçtiği kalabalık New York City’de küfürlü dil kullanımının yaygınlaştığı gözlenmiştir. Ayrıca, Amerikan Başkanı Clin- ton’a yıllar öncesinde başkanlara hitap edildiği gibi Saym Başkan yerine, kısaca Bill diye hitap edilmesinden söz etmektedir. Lakoff’a göre Amerikan toplumunda yakınlık ve kibarlık algılaması değişmektedir. Ayrıca, medyanın rating savaşları ve internet medyası daha az dikkatli olunmasına yol açmaktadır. Lakoff (2005) Amerikan toplumunda dilde kibarlık anlamında 1990’lardan beri büyük bir değişim yaşandığını iddia etmektedir.
Görüldüğü gibi dilde kibarlığın ifadesi kültürden kültüre ve hatta aynı kültürün içinde zamanla değişiklik göstermektedir. Dilde kibarlık çalışmaları, anadili öğretiminde, yabancı dil öğretiminde, kültürler arası iletişimde, kişiler arası çatışmalarda çözüm bulma konularında çalışmalara ışık tutmuş ve hem kişiler arası hem de kültürler arası iletişimin daha iyi anlaşılmasında önemli bir rol üstlenmiştir.
Aşağıdaki soruları yanıtlayınız:
- Lehçe ve Rusçada emir kipi, bazı küçültme ekleri kullanılarak sözedimin yaptırım gücü azaltılabilir. Böylece emir edimi yumuşatılabilir (Wierzbicka 1991: 51). Türkçede emir kipini yumuşatabilecek böyle bir ek biliyor musunuz?
- Wierzbicka (1991:115-116) Avustralya ve Amerikalılar ile Polonyalı ve Doğu AvrupalIların “Nastlsm?" sorusuna verdiği yanıtın içtenliğine ilişkin görüşlerini açıklarken, Avustralya ve Amerika'da bu soruyu soran kişinin aslında yanıtın içeriği ile ilgilenmediğini ve bu soruya yanıt olarak sağlık sorunlarından söz etmenin bu toplumlarda kibar karşılanmadığından söz etmektedir. Oysa, Doğu Avrupa'da bu soruya yanıt olarak gerçek sağlığınızdan söz edersiniz. Türkiye'de bu sorunun yanıtı içtenlikle mi yanıtlanır yoksa her seferinde "çok iyiyim" mi denir?
Dilde Kabalık
İlk kez Robin Lakoffun (1973)’teki çalışmasıyla başlayan dilde kibarlık olgusu konusunda daha sonra binlerce akademik çalışma yapılmıştır. Öte yandan dilde kabalık göreceli olarak çok daha az çalışılmış bir konudur (Watts 2003, Locher ve Bo- usfield, 2008). Dilde kabalık konusunu araştıran araştırmacılar, kabalığı anlamadan kibarlık kuramının eksik kalacağını ve tam olarak anlaşılamayacağmı savunurlar.
Kişilerarası iletişim dinamikleri konusundaki araştırmalar dilde kibarlık kavramı kadar kaba söylemin de önemli bir etken olduğunu göstermiştir (Locher ve Bouns- field 2008:2 ve içindeki kaynakça). Dilde kabalık kavramını çalışan araştırmacıların amacı kibarlık kuramına rakip bir kuram önermek değil onu tamamlayacak bir çerçeve sağlamaktır (Culpeper ve diğerleri, 2003: 1546). Leech’in (1983:105) kaba edimsözlerin yalnızca sıra dışı dilsel davranış olduğunu belirtmesine rağmen askeri eğitimde (Culpeper, 1996), mahkemede (Lakoff, 1989), parlamentoda (Harris, 2001 Ingiltere parlamentosunda) ve bazı radyo ve televizyon tartışma programlarında kaba söylemin neredeyse tek iletişim yöntemi olduğu gözlenmiştir. Tüm bu durumlarda kibarlık kuramı dili çözümlemeye yeterli olamamaktadır. Culpeper (1996) askeri eğitim söyleminde yoğun kaba dil kullanımı bulmuştur. Bu tür söylemde kabalığın çok yoğun olarak bulunmasının nedeni komutan ve askerler arasındaki statü eşitsizliği, askerlerin sıkı disiplin kuralları, zorlu askeri eğitimin gerektirdiği felsefedir. Mahkeme salonlarında savcının sanığa kaba davranması da kurumsal boyutta kabul edilebilir bir davranıştır. Mahkeme salonları en çok kişiler arası çıkar çatışmaları, suçlamalar ve uyuşmazlığın olduğu yerlerdir (Harris, 2001). Defalarca soru sorma, aynı soruyu farklı biçimlerde sorma, suçlama, alay, tehdit, imalar, vs. yoğun olarak bulunabilir. Hakimin savcı ve avukatlara göre konumsal gücü yanı sıra savcının da tanık ve sanıklara karşı konumsal gücü kaba dil kullanımına uygun bir ortam sağlayabilir.
Kibarlık ya da kabalık konuşucunun karşısındakinin yüzünü koruma ya da onu tehdit etme amacıyla yaptığı kasıtlı tercihtir. Elbette insanlar farkında olmadan da kabalık yapabilirler. Ancak kabalık çalışmaları, kasıtlı kaba dil kullanımına yöneliktir. Konuşucular, kasıtlı olarak kötü niyetle hakaret etme niyetiyle dil kullanabilirler. Bunun yanı sıra farkında olmadan söylenen sözler kaba davranış olarak görülebilir. Örneğin, öğrencisine yardım etmek isteyen bir öğretmen eğer onu eleştirirse, öğrenci kırılabilir ancak bu davranışta bir kasıt yoktur. Bir diğeri ise gaf olarak adlandırabilecek ve konuşucunun aslında iyi niyetle söylediği ama sonuçta yüz tehdit edici olabilen sözcelerdir. Örneğin:
- Suna: Merhaba Meral Hanım. Sanırım yanınızdaki beyefendi babanız.
Meral: Hayır, eşim.
Yukarıdaki örnekte Meral ve eşinin yüzleri tehdit edilmiştir. Ancak kasıtlı bir hareket olmadığı için araştırmacılar bu tür gafları çoğunlukla kaba dil kullanımı olarak ele almazlar. Kaba dil sözel şiddet içeren, karşısındaki kişiyi kasıtlı olarak kırmayı ve incitmeyi hedefleyen dil olarak tanımlanabilir. Culpeper ve diğ., (2003), Lachenicht’in (1980) yüz tehdit edici, şiddet içeren dili Brown ve Levinson’ın (1987) kibarlık kuramının bir uzantısı olarak şu şekilde sınıflandırdığını gösterirler:
a) Kayıt dışı: Bulanık anlamlı hakaretler, imalar, ipuçları ve ince alay. Bu stratejiler, hakareti yapan kişinin aslında masum olduğu iddiasına başvurabilmesine ve bundan dolayı sorumlu tutulmaktan her an kaçınmasına olanak sağlar.
b) Doğrudan kayıtlı: Burada yüz tehdit edici söz eylemler ve dayatmalar kullanılır. “Konuşma!”, “işine bak!”, gibi. Bu Brown ve Levinson’ın kibarlık kuramındaki doğrudan kayıtlı ulamının kabalıktaki kullanımıdır.
c) Olumlu yüze saldırı: Karşıdaki kişinin onaylanmadığı, ona saygı duyulmadığı, gruptan dışlandığı, söylediklerinin dinlenmediği durumlar ve böyle hareketler.
d) Olumsuz yüze saldırı: Kişinin olumsuz yüzündeki yaptırıma maruz kalmak istememesine yönelik, özgürlüğünü kısıtlayıcı, toplumsal konumuna ve saygınlığına yönelik sözel şiddet. (Lachenicht, 1980: 619, Culpeper ve diğ, içinde, 2003: 1553).
Culpeper (1996), Brown ve Levinson’ın (1987) modeline paralel olarak kabalık stratejileri önerir. Karşıdaki kişinin yüzünü korumak yerine yüze saldırı söz konusudur.
- Doğrudan kayıtlı kabalık: Kişinin yüzüne dil aracılığıyla doğrudan yapılan saldırıdır. Burada yüz tehdit edici söz eylemler ve dayatmalar kullanılır. “Konuşma! ”, “işine bak!”,
- Olumlu yüze yapılan saldırı: Kişinin olumlu yüzüne yapılan saldırıyı içerir. Ona istenmediğini, kabul görmediğini, ve onun bir etkinlikten dışlandığını, ilgisizliği, vs. gösteren sözler, tabu sözcüklerin kullanımı, küfretme, ad takmalar, kasıtlı olarak bulanık anlamlı, anlaşılmayan dil kullanımı, diğerinin huzurunu kaçırıcı nitelikteki söylemler, vs. “Neyaptığın umurumda bile değil!”, “Cehenneme git!”, “Sen ne zaman doğru dürüst bir iş yaptın ki? ”, gibi.
- Olumsuz yüze yapılan saldırı: Kişinin olumsuz yüzüne yapılan sözel şiddeti içerir: Korkutmak, azarlamak, dalga geçmek, küçümsemek, itibarsızlaştıran sözler kullanmak, diğer kişinin kişisel alanına saldırı, vs. “Sen bu işten ne anlarsın?”, gibi.
- Sözde kibarlık: Samimi olmayan, alay etmek amacıyla kullanılan strateji “Ne kadar akıllısın!”, “Aman ne kadar iyisin” diyerek tam tersini kast etme gibi.
- Kibarlık uygulamamak: Kibar sözlerin beklendiği durumlarda sessiz kalınmasıdır. Örneğin, bir kişiye hediye verildiğinde teşekkür etmesi beklenir; bu durumda teşekkür edilmediğinde kasten kaba davrandığı görüşü söz konusu olabilir.
Culpeper (2005) bu modele bir üst strateji daha eklemiştir:
Kayıt dışı Kabalık: Sezdirim aracılığıyla dalga geçerek söylenen tersinin kast edildiği sözceler.
Dilde Kibarlık/kabalık söylem türleriyle yakından ilişkilidir. Kabalık toplumdaki kişinin gücü ya da güç gösterisi ile yakından bağlantılıdır (Harris, 2011). Culpeper (2005:44) dolaylı kaba dil kullanımının doğrudan kayıtsız kaba dil kullanımından daha kırıcı olduğunu belirtmektedir. Dilde kabalık konuşucunun sahip olduğu toplumsal roldeki güç ile ya da bu gücüne karşı koyma amacıyla uygulanır.
Bunun yanı sıra Ingiltere kaynaklı olan ve bir süre Türkiye’de de yayınlanan Zayıf Halka adlı televizyon bilgi yarışmasında programın formatı gereği sunucunun kullandığı kaba dil Culpeper (2005) tarafından incelenmiştir. Sunucu, yarışmacıların sözlerini keserek onlara “ bu benim programım; sorulan ben sorarım” gibi sözler söyleyerek onlara söz hakkı tanımaz. Yarışmacılara karşı “korkaksınız, değil mi?” gibi sözceler kullanarak olumlu yüzlerine saldırır. Bu program sonuçta bir eğlence programı olmasına rağmen ve güç mücadelesi söz konusu olmadığına göre Culpeper eğlencede kabalığın işlevinin güç sağlama isteğinden farklı bir güdü ile açıklamak gerektiğini belirtir. Programın popüler olmasını şu etkenlerle açıklar:
1) İçsel keyif: Meyers’ın (2001) de belirttiği gibi bazı medya programlarındaki kaba dil kullanımı, insanda bulunan olası şiddet duygularına hitap ederek izleyicide bir heyecan yaratır. Sözel dövüş heyecan yaratıcı etkiye sahiptir.
2) Röntgencilik keyfi: Bazı radyo ve televizyon programları, karşılıklı sürtüşmeleriyle araba yarışları, güreş gibi insanların eğlenmesine neden olabilir, Renkli tartışmalar, karşıdakini sözcelerle incitme bu programlarda bir kural olmuştur (Richardson and Meinhof 1999, Culpeper 2005 içinde), Bu da insanların başkalarının hayatlarını, tartışmalarını gizlice izleme zevki verir,
3) İzleyicinin üstünlüğü: Bergson (1911, Culpepper 2005 içinde) gibi üstünlük kuramı çalışan araştırmacılar, insanların kendisinden daha zayıf durumda olduğunu görmekten keyif aldığını belirtir, Eflatun ve Aristo’ya kadar uzanan bir görüşe göre, insanlar kendilerinin üstün konum ve başarılarından ya da başkalarının kötü durum ve başarısızlıklarından zevk alırlar, Böylece kendilerini alkışlama fırsatı bulurlar,
4) İzleyicinin güvende olduğu duygusu: Başkaları denizde fırtına ile boğuşurken kıyıda bunu izlemek, o durumda olmadığınıza sevinerek bundan keyif duymaktır, Eğlence programlarında da izleyici kaba dile maruz kalmayan kişi olduğu için kendini güvende hisseder, (Culpeper, 2005:45)
Ancak eğlence dünyası dışında dildeki kabalığın karşıdaki kişiye göre gerçek ya da algılanması istenen toplumsal, cinsel, konumsal güç üstünlüğü ya da üstünlüğü kabul ettirme nedeniyle kullanıldığı araştırmacılar arasında kabul görmüştür,
Bousfield (2008), kabalık stratejilerinin yerine kabalık taktikleri olarak adlandırdığı iki taktik kullanıldığını belirtir: “Aşağılamak, küçümsemek, alay etmek” ve “Tabu dil kullanmak” taktikleri, Aşağıda, kısaca Pinker’ın (2007) tabu sözcükleri ve küfre ilişkin görüşlerini aktaracağız,
Aşağıdaki sözcelerdeki hangisi doğrudan kabalık stratejisidir?
- Biz sinemaya gidiyoruz ama sen gelemezsin.
- Hey, sen böyle davranmaya utanmıyor musun?
- Aman ne büyük bir iş başarmışsın.
Tabu Sözcükler ve Küfür
Dil, duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra aynı zamanda duygu ifade eden bir araçtır. İnsanlar neden bazı sözcüklerden olumsuz olarak etkilenir? İnsanların vücut salgıları ve cinsellikle ilgili küfür olarak adlandırılan bazı sözleri kırıcı ve yaralayıcı bulurlar. Steven Pinker (2007) küfretmenin nörobiliminden söz ederken şunları söyler: Tabu sözcükler beynin sağ yarıküresinde olumsuz duygular uyandıran bölgelerini etkinleştirir. Tabu sözcükler dile getirildiğinde çağrıştırdığı tüm olumsuz duygularla birlikte otomatik olarak algılanır. Küfretmek, karşıdaki kişide olumsuz duygular uyandırmak için dili bir silah olarak kullanmaktır. Tabu olarak addedilen kavramlar olumsuz duyguları tetikler. Tabu sözcükler bir kültürden diğerine değişiklik gösterse de her kültürde aşağıdaki konulara ilişkin sözcükler tabuyu oluşturur:
- Doğa üstü yer, varlık ve güçler: İnsanlar birebir tanık olmadıkları bilemedikleri doğa üstü yer, güç ve varlıklardan korku duyarlar.
- Cehenneme git...
- Vücut salgıları ve vücut organları: Vücut salgılarının olumsuz olarak algılanması bunların pis olması, parazit içerebilmesi ve bulaşıcı hastalık yaymasına bağlı olarak insanda nefret ve tikisnti uyandırmasından kaynaklanır.
- Hastalık ve Ölüm: Bu iki kavram da insanda korku ve olumsuz duygular uyandıran iki kavramdır, Almanya’da konuşulan eski İbranicede (Yidiş) bir insana bela okumak amacıyla: “Cholerya!” (kolera ol) denebilir, Türkçede
ise birisine “Geber ” diyerek ona ilişkin olumsuz duygularımızı dile getirebiliriz. Çağımızın hastalığı olan kanser sözcüğünün tabu olduğunu ve “kötü hastalık ”, “uzun süren bir hastalık ” gibi kavramlarla yumuşatılmaya çalışıldığını, ölümün “hakkın rahmetine kavuşmak ”, “birisini kaybetmek ” gibi yumuşatarak dile getirildiğini biliyoruz. - Cinsellik: İki kişi arasında sevginin dışa vurumu olarak yaşanabilecek cinselliğin dile vurumunun neden olumsuz duygular yaratacağını Pinker şu şekilde açıklar: Cinsellik, gayri meşruluk, ensest, kadına saldırganlık, vahşet, kıskançlık, vs. gibi kavramlarla da ilişkili olabilir.
- Farklı topluluklara ilişkin önyargı, nefret ve aşağılama gösteren sözcükler: “Gavur”, “Rum çocuğu”, vs. 2003’te Amerika’nın Irak savaşı sırasında Irak’a asker göndermeyi reddeden Fransızlara o dönemin A.B.D. başkanı olan Bush’un yandaşlarının “peyniryiyen teslimiyetçi maymunlar” sözleri ırkçı ve kaba bir yakıştırmadır (Bousfield, 2008:128).
Pinker (2007) insanların neden diğerlerinde olumsuz duygular uyandırmak istediği sorusunu şu şekilde açıklamaktadır:
Küfrederken, bir şeyin ne kadar iğrenç olduğunun düşünülmesini isteyebilirler: “Çok b...tan bir iş ”, gibi. Kasten birisini kırmak, karşıdaki kişiye göz dağı vermek, onu korkutup aşağılamak için, karşıdaki kişiyi şok etmek için, dikkatlerini çekmek için kaba dil ve tabu sözcükler kullanabilirler. Ayrıca insanlar, ruhsal açıdan rahatlamak ve duygusal baskılardan kurtulmak için küfredebilirler.
İnsanlar da kökenlerinde bulunan özellikler doğrultusunda ve diğer memeli hayvanlar gibi tehlike karşısında saldırganı korkutmak için ani kızgın sesler çıkarabilirler. Saldırganı korkutmak ve olumsuz duygular uyandırmak için tabu kullanılabilir. Trafikte sizi zorlayan bir sürücüye bağırıp küfretmek tehlike karşısında tepki göstermeye ilişkin bir örnek olabilir. Pinker’ın, Erving Goffman’a atfettiği bir görüşe göre insanlar kontrol edemedikleri güçlü duyguları iletmek için de kaba ve tabu dil kullanırlar.
Aşağıdakilerden hangisi / hangileri tabu sözcükler içerir?
- Yüzünü Şeytan görsün.
- Çok mutlu olmasını dilerim.
- Bu mağarada cinler top atıyor.
Özet
Bilgi değeri ve bilgi yapısını tanımlayabilmek. İletişimde eski ve yeni bilgi içeren sözceler kullanılır, Yeni bilgi sayesinde bilgi paylaşımı sağlanır ve iletişim ilerler, Konuşucular iletişimsel edince sahiptirler ve seçtikleri gönderimsel ifade ve sözceleri diğerlerinin ne bilip ne bilmediği doğrultusunda kullanırlar, Yeni bilgi dinleyicinin bilişsel bağlamında bulunmayan ve eski bilgi bağlamda paylaşılan bilgidir, Bilgisellik incelemelerinde bilgi değeri ve bilgi yapısı kavramları birbirinden ayrı olan ama birbirleriyle etkileşen iki kavramdır,
Bilgi değeri ve bilgi yapısı arasındaki farklılıkları n açıklayabilmek.
Bilgi değeri gönderimsel varlıklara ilişkin bir özelliktir, Bunlar yepyeni bilgi, iliştirlmiş yepyeni bilgi, kullanılmamış bilgi, çıkarımsal bilgi ve söylemsel / durumsal eski bilgi taşıyabilirler,
Bilgi yapısı ise bir sözcede bir öğenin diğerine göre eski veya yeni bilgi biçiminde paketlenmesidir, Bilgi yapısı konu, odak, yorum ve karşıtsal- lık gibi farklı bileşenler çerçevesinde incelenir, Konu, sözcenin hakkında konuşulduğu öğe, odak sözcedeki en yeni bilgiyi sunan öğedir, Yorum, konu hakkında belirtilen görüş, yorum ve saptamadır, Karşıtsallık ise benzer öğelerin oluşturduğu seçenekler arasında bir ya da bir kaçının seçilmesiyle oluşur,
Bilgi yapısı her dilde bulunur ve farklı dilbilimsel araçlarla kodlanabilir: Bunlar biçimbirimsel, sesbilimsel özellikler ve sözdizimsel özelliklerdir, Birinin varlığı diğerini dışlamaz, Evrensel olarak dillerde en yeni öğe eğilimsel olarak sağda kullanılır, Yeni bilginin eski ya da bilgi açısından hafif öğelerin ardından kullanılma eğilimi bellek düzenlemelerine ilişkin bir stratejidir, Bilişsel olarak yeni bilgiyi eski bilgiye bağlama eğilimi vardır,
Türkçede bilgi yapısının temel özelliklerini be- İT3 timlemek.
Türkçede bilgi yapısı hakkında söylediklerimizi şu şekilde özetleyebiliriz,
1) Konu genellikle söylemsel, durumsal, eski ya da çıkarımsal eski bilgi içerir, İletişimsel olarak yoğun bilgi içermediği ve belirgin olduğu için Türkçede eksiltilebilir, eski bilgi olarak yeni bilgiden önce gelme eğilimi olduğu için tümce başında yer alabilir, Söylem bağlamında belirgin bir öğe olarak eylem sonu konumunda bulunabilir,
2) Odak iletişimsel açıdan en yeni bilgiyi içeren öğedir, Sesbilimsel vurgu alır, Eylem sonunda bulunamaz, Tümcede eylemden önce bulunmak zorundadır, Tümcede eksiltilemeyen öğedir,
3) Karşıtsal konu Türkçede genellikle tümce başı konumda yer alır, Çıkarımsal eski bilgidir,
4) Eski bilgi içeren öğeler eksiltilmezlerse tümcede odaktan önce yer alırlar, Bu da evrensel olan önce eski sonra yeni bilgi dizilimi stratejisine uygundur, Ancak çok belirgin eski bilgi eylem sonunda da kullanılabilir ya da eksiltilebilir,
Dilde kibarlık ve kabalığı açıklayabilmek. Kibarlık ve kabalık, sosyal, kültürel ve psikolojik unsurların etkileşimi sonucu ortaya çıkan karmaşık kavramlardır, Burada en yaygın olan Kibarlık İlke ve stratejileri ele alınmış ve irdelenmiştir, Bunun yanı sıra, kibarlık stratejilerinin uzantısı olan kabalık stratejileri de gösterilmiştir, Stratejilerin evrensel olmasına karşın farklı kültürlerin farklı kibarlık ve kabalık unsurlarına duyarlı olduğu örneklerle gösterilmiştir,
Kendimizi Sınayalım
- Aşağıdakilerden hangisi iliştirilmiş yeni bilgi içerir?
- Bir arkadaş farklı davranmalıydı.
- iyi bir arkadaş sana yol gösterir.
- Arkadaşlarla yüzmeye gidiyoruz.
- Benim bir arkadaşım bugün bana gelecek.
- Her arkadaşın farklı özellikleri olabilir.
- Aşağıdaki sözcelerden hangisinde konu bulunmaz?
- Hiç kimse zalimce davranmamalı.
- Ahmet’ten söz ederek onun yetenekli olduğunu belirtti.
- Ben ise hep çok çalıştım.
- Serap işe gitti.
- Bugün çalışmayacakmış Yasemin.
- Aşağıdaki sözcelerden hangisinde karşıtsallık bulunmaktadır?
- Her şeye karşı çıkılmaz.
- Bir kitap sana bir kitap da kardeşine aldım.
- Gaye başarısızlığına karşın çalışmaktan vazgeçmiyor.
- Ben ve sen iyi iki arkadaşız.
- Her başarının altında yoğun emek vardır.
- A: Bugün kiminle buluşacaksın?
B: Bugün Mehmet’le buluşmayı planladım. Yukarıdaki yanıtta hangisi odaktır?
a. |
Bugün |
b. |
Mehmet |
c. |
buluşmayı |
d. |
planladım |
e. |
ben |
- #Bir kitap kitaplıkta var.
Yukarıdaki sözcedeki sorun aşağıdakilerden hangisidir?
- İletişim değeri yüksek olan yeni bilgi bilgiselliği zayıf öğeden sonra sıralanmıştır.
- İletişim değeri olan bir öğe yoktur.
- Sözcenin konusu bulunmamaktadır.
- Sözcüklerin tekrarlanması sorun yaratır.
- İletişim değeri yüksek olan yeni bilgi, bilgiselliği zayıf öğeden önce sıralanmıştır.
- Aşağıdakilerden hangisinde duygudaşlık ilkesine uygunluk görülür?
- Bir gün görüşelim.
- Başarılarından dolayı seni kutlarım.
- Bana şu kitabı uzatır mısın?
- Saçların çok güzel olmuş.
- Beni hiç anlamıyorsun.
- Aşağıdakilerden hangisi olumsuz yüz tehdit edici bir edim olabilir?
- Yeni tanıştığınız yaşça büyük birine “siZ’ diye hitap etmek
- Yeni tanıştığınız bir çocuğa “sen” diye hitap etmek
- Yeni tanıştığınız yaşça büyük birine “sen” diye hitap etmek
- Yeni tanıştığınız birine iltifat etmek
- Yeni tanıştığınız yaşça büyük birine otobüste yer verirken “Buyurun” demek
- Aşağıdakilerden hangisi yüz tehdit edici bir edimdir?
- Eleştirmek
- Teşekkür etmek
- Yağmur yağdığını belirtmek
- Söz vermek
- Hatır sormak
- Aşağıdakilerden hangisi kayıt dışı bir edimdir?
- Bana yarın arabanı verir misin?
- Bana yarın arabanı versene.
- Bana yarın arabanı verirsen çok sevinirim.
- Yarın bana araba lazım olacak.
- Yarın arabanı istiyorum.
- Senin ne yaptığın beni ilgilendirmez.
Yukarıda verilen kabalığın nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
- Olumsuz yüze saldırı
- Kayıt dışı kabalık
- Tabu sözcükleri kullanma
- Olumsuz kibarlık stratejisi
- Olumlu yüze saldırı
Okuma Parçası
Aşağıdaki parçada Kore kültürü ve diline ilişkin gözlemler göreceksiniz, Bunların Türk kültürü ve dili ile ne ölçüde benzerlik ve farklılıklar gösterdiğini bir arkadaşınızla tartışabilirsiniz,
Türkiye’de, Kore kültüründeki gibi yaşa göre belirlenmiş hiyerarşik yapı düşünülerek, kendinden yalnızca bir yaş büyük bir bayana “abla” şeklinde hitap edilmesi şaşırılacak bir durum olarak görülebilmektedir, Buna rağmen Koreliler yalnızca kendi yaşıtlarını arkadaş olarak görerek bu şekilde hitap ederken, kendilerinden yaşça büyük ya da küçük kişiler için farklı hitap şekillerini kullanırlar, Fakat Türk kültüründe kendinden bir ya da iki yaş büyük birini arkadaş olarak görmek ve bu şekilde hitap etmek kültürel bağlamda uygun görülmektedir, Bu durumda, Türkçe’yi öğrenen Koreliler ya da Korece’yi öğrenen Türkler için “abla” olgusu hem dilin hem de kültürün öğrenilmesi anlamına gelmektedir, Burada asıl belirtilmek istenilen şey, yalnızca dilbilimsel bir bilgi ya da kelime anlamının bilinmesi değil, aynı zamanda kültürel anlamların da bilinmesi durumunda sağlıklı ve etkili bir iletişimin gerçekleşebileceğidir (sayfa: 15-16),
Korelilerin çok kullandıkları atasözlerinden birisi olan “Fasulye çekirdeği kadar ufak olsa bile paylaşarak yemek gerekir” atasözü bir kişinin sahip olduğu fasulye kadar ufak bir şeyin bile paylaşılması gerektiğini öğütlerken aslında paylaşmanın önemini vurgulamaktadır, Burada asıl söylenilmek istenilen, kötü zamanlarda üzüntüyü kederi paylaşmak ve aynı zamanda mutluluğu ve sevinci paylaşmanın anlamı ve öneminin çok büyük olduğudur,
Koreliler ilk karşılaştıkları kişilere “Kaç yaşındasın?”, “Evli misin?”, “Çocuğun var mı?”, “Kan grubun ne?”, “Hangi makyaj malzemesini kullanıyorsun?” gibi kişisel soruları çok fazla sorarlar, Bu tarz soruların sorulması Korelilerin kendi aralarında çok fazla sorun çıkarmayabilir fakat yabancılar için aynı sorular şaşırtıcı ve beklenmedik hatta rahatsız edici olabilmektedir, Fakat Koreliler bir bütünlük içerisinde kendilerine ait kişisel konuları, kendi özellerinin irdelenmesi ve içine girilmesini doğal karşıladıkları için, karşıdaki bireyin de özeline girmenin normal bir olay olduğunu düşünmektedirler
(sayfa: 49-50),
Kişisel soruların sorulması dışında yabancıların kabul edemedikleri ve garip karşıladıkları diğer bir kültür ise Korelilerin yemek yeme kültürüdür, Yenilecek ya da yenilmekte olan yemek hep birlikte yenilir hatta ortaya ısmarlanan sadece tek kaba konulan yemek herkese açıktır ve herkes o yemeği hep birlikte yer, Bu kültür yabancılara kirli ve hatta iğrenç gelebilmektedir, Yabancı kültürlerde ortaya tek bir kaba konulan yemek genellikle bir servis kaşığı ile birlikte getirilir ve her birey kendi istediği kadarını servis kaşığı ile kendi tabağına servis eder ya da servis kaşığı olmadığı durumlarda kendi kaşığı ile kendi tabağına servis yapar, Kore kültüründe samimiyetin ve dostluğun daha da güçlenmesi için kaşığa diğer bireylerin mikroplarının da geçmesi yani mikrobun bile paylaşılması gerektiği düşünülmekte yemeğin lezzetinin birlikte paylaşarak yendikçe daha da çoğaldığına inanılmaktadır (sayfa: 4950),
Kore’de restoran ve kafelere gidildiğinde ya da taksiden inerken sık sık karşılaşılabilecek manzaralardan biri de hesabın ya da taksi ücretini ödemek için tartışan insanlardır, Farklı kültürden olan yabancılar, herkesin kendi hesabın ödemesinin çok daha kolay olduğunu, neden Korelilerin her yemek sonrasında hesap ödemek istemekte ısrar ettiklerini anlamadıklarını dile getirmektedirler (sayfa: 52),
Kore’de itibar kavramı ile ilgili olarak kullanılmakta olan birçok kelime bulunmaktadır, (İtibarını yükseltmek)’, (İtibarı zedelenmek)’ (Kendi itibarını düşünmek)’, (İtibarını korumak)’ tanımlamalarından da anlaşılacağı gibi itibar Kore kültüründe çok fazla kullanılan ve büyük önem taşıyan değer yargılarından birisidir, Genellikle tüm kültürlerde itibar kavramı bulunmaktadır fakat Kore kültüründeki itibar sosyal yaşamda büyük öneme sahip ve hayatı tümden etkileyen bir unsur olarak düşünülmektedir (Sayfa 53-54),
Koreliler için özellikle vurgulanan itibar kavramı günlük hayattaki dilsel kullanımlarda da karşımıza çıkmaktadır, “İtibarını korumak”, “başkasının itibarını düşünmek”, “itibar oluşturmak” gibi bir çok farklı kullanımlarla sınıflandırmalar yapılmıştır (Cho Y,T,, 2003:77), Yukarıda da belirtildiği gibi, itibar; batı kültüründe olduğu gibi bireysel hedeflere önem veren, eşitlikçi ve bireysel merkezli kültürlere göre, başkalarının görüş ve düşüncelerini önemseyen, statüye dayalı ve otoriter yapısı olan toplumsal merkezli kültürlerde daha fazla önem taşımaktadır, Bu anlamda itibar kültürü Korelilerin sosyal yapısının karakteristik özelliklerinden birisi olarak yerini almaktadır (sayfa: 56-57),
Eunmi Yu (2011), Türkiye’de kültür öğretimi temelinde yabancı dil olarak Korece öğretimi ve kültürlerarası olarak Korece eğitimi ve kültürlerarası uzmanlık. Yüksek Lisans tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, (Yukarıdaki okuma parçası, adı geçen çalışmadan alınmıştır,)
146 |
Genel Dilbilim-II |
Kendimizi S>nayal>m Yan>t Anahtarı |
|
1. d |
Yanıtınız yanlış ise “Bilgi Değeri: Varsayılan Tanıdıklık” konusunu yeniden gözden geçiriniz. |
2. a |
Yanıtınız yanlış ise “Bilgi Yapısı” konusunu yeniden gözden geçiriniz. |
3. b |
Yanıtınız yanlış ise “Bilgi Yapısı” konusunu yeniden gözden geçiriniz. |
4. b |
Yanıtınız yanlış ise “Bilgi Yapısı” konusunu yeniden gözden geçiriniz. |
5. e |
Yanıtınız yanlış ise “Bilgi Yapısının Dilbilimsel Kodlanışı” konusunu yeniden gözden geçiriniz. |
6. b |
Yanıtınız yanlış ise “Kibarlık İlkeleri” konusunu yeniden gözden geçiriniz. |
7. c |
Yanıtınız yanlış ise “Yüz Kavramı ve Kibarlık Stratejileri” konusunu yeniden gözden geçiriniz. |
8. a |
Yanıtınız yanlış ise “Yüz Kavramı ve Kibarlık Stratejileri” konusunu yeniden gözden geçiriniz. |
9. d |
Yanıtınız yanlış ise “Yüz Kavramı ve Kibarlık Stratejileri” konusunu yeniden gözden geçiriniz. |
10.e |
Yanıtınız yanlış ise “Dilde Kabalık” konusunu yeniden gözden geçiriniz. |
Sıra Sizde Yan>t Anahtarı
Sıra Sizde 1
- Bilgi değeri gönderimsel ifadelerin (söylem içinde) konuşucu ve dinleyicinin bilişlerindeki konuma göre tanıdık ya da tanıdık olmama durumu ve bunların dile yansıtılması: Hiç tanıdık olmayan bir varlık yeni bilgi, daha önce sözü edilmiş bir varlık ise eski bilgi olur.
- Bilgi yapısı sözcenin konu ve odak gibi ve eski, yeni bilgi, vs. gibi bölümlerinin birbirlerine göre kullanımıyla ortaya çıkan sözcedeki bilgi düzenlemesidir.
Sıra Sizde 2
(1) Genç bir taşralı öğrenci: YEPYENİ BİLGİ (İlk kez tanıtılan varlık)
(2) İstanbul’a KULLANILMAMIŞ BİLGİ (Dinleyici ve konuşucunun sosyo-kültürel bağlamında bulunan ama daha önce etkinleştirilmediği için kısa süreli bellekte olmayan bilgi)
(3) güzel kızları YEPYENİ BİLGİ (İlk kez tanıtılan varlık)
(4) bu güzel kızlarla SÖYLEMSEL ESKİ BİLGİ (Yukarıda 3’te tanıtılarak tekrar gönderim yapılıyor)
(5) Öğretim yılının ÇIKARIMSAL (Öğrenci ve hukuk öğrenimi ile ilişkili olarak çıkarılabilen bilgi)
(6) babası: İLİŞTİRİLMİŞ YENİ BİLGİ (Daha önce tanıdığımız taşralı öğrenciye iliştirilmiş yeni bilgi: Onun babası)
(7) geniş bir bahçeye YEPYENİ BİLGİ (Daha önce sözü edilmemiş bilgi)
(8) baba SÖYLEMSEL ESKİ BİLGİ (6)da söyleme tanıtılmıştı.
(9) Bu DURUMSAL ESKİ BİLGİ: (Çevrede bulunan bir varlığa işaret ederek gönderim
(10) o sırada yanlarından geçen bir gence İLİŞTİRİLMİŞ YENİ BİLGİ (Daha önce tanıdığımız taşralı öğrenci ve babasına iliştirilmiş (yanlarından) yeni bilgi) “Affedersiniz,
(11) bu DURUMSAL ESKİ BİLGİ (9)’un aynısı
Sıra Sizde 3
1, Burada Kenan değil, Zafer sorumludur,
Kenan ve Zafer sorumlu olabilecekler arasında seçenek oldukları için karşıtsaldır,
2, Her gün yeni bir malzeme almak gerekiyor, Bir gün kalem, başka bir gün dergi, daha sonra cetvel, kitap alınıyor,
Altı çizili öğeler konu oluşturuyor, Hepsi daha önceki sözcede kullanılan malzemenin çıkarımsal parçalarıdır,
3, Seray’a gelince, çok neşelidir; her gün dans eder, X’e gelince yapısı sözcenin o kişi hakkında olacağını gösterir, Dolayısıyla Seray sözcenin konusu, geri kalan kısım ise onun hakkında yorumdur,
4, Sen yaz tatilinde Roma’ya mı gittin?
mı soru biçimbiriminin odağı işaretlediğini görmüştük, Roma odak, sen ise konudur, Bunun nedeni de Roma’nın sesbilimsel vurgu alması ve en çok bilgi- sellik içeren bölümü olmasıdır,
Sıra Sizde 4
1, İse biçimbirimi her iki sözcede de karşıtsal konuyu kodlamaktadır, Can, Ahmet, Suzan ve Neriman gibi partiye giden insanlar listesinde seçenek oluşturuyor ve partiye giden insanlar listesinin bir konusu, Benzer şekilde (1b)’de “ben” adılı da İstanbul hakkında görüşleri olan kişiler listesinin bir seçeneğidir ve kar- şıtsal konudur,
2, “Üç adami’ öğesi sağda kullanıldığında yeni bilgi dolayısıyla sözcenin odağıdır, Öte yandan tümce başında kullanıldığında daha önce sözü edilen eski bilgi ve sözce konusunu oluşturur,
Sıra Sizde 5
1, (1a)’da iki misafir ya da iki misafir geldi odaktır, Bağlama göre değişebilir, Öte yandan (1b)’deki “misafirlerin gelişine” odak olamaz; çünkü Türkçede eylem sonu konumu altı çizilen ve ses vurgusu alabilen bir konum değildir, Ancak, dinleyicinin bilişinde bulunan dolayısıyla eski bilgi olan öğeler eylem sonunda kullanılabilir,
2, Odak ve karşıtsal odak ve karşıtsal konu ses vurgusu alan ve eksiltilemeyen öğelerdir, Ancak dinleyicinin bilişinde belirginleştirilmiş ve karşıtsallık taşımayan eski bilgi olan öğeler eksiltilebilir, Dolayısıyla (karşıtsal olmayan) konu ve en belirgin öğeler eksiltilebilir,
Sıra Sizde 6
1, Buradaki tüm sözceler emir kipinde olmalarına rağmen (1b) sözcesi, dinleyicinin dinleyici açısından çaba gerektirmeyen ve onun yararına olduğu için kibarlık ilkesine uygundur, Diğerleri ise dinleyici açısından farklı derecelerde çaba gerektirdiği için kibarlık ilkesine çok uygun değillerdir, En çok çaba gerektiren (1d) kibarlık ilkesine en karşıt sözcedir, Ancak çok yakınına söylenebilir,
2, Bu sözce tevazu ilkesine uygun değildir, Konuşucu kendi böreğini ve emeğini övmektedir,
Sıra Sizde 7
1, (1a) sözcesi yüz tehdit edicidir; çünkü dinleyicinin istenme, kabul görme gibi olumlu yüz isteklerine karşıt bir anlam içermektedir, Öte yandan (1b) yüz açısından yansız bir sözcedir, (1c) ise, dinleyicinin istendiğini gösterdiği için olumlu yüze yönelik kibarlık olarak görülebilir,
2, (2a), dinleyicinin bağımsız ve özerk olma saygınlık görme ve başkalarıyla arasına mesafe koyma gibi olumsuz yüz isteklerine hitap eden “Hanımefendi” ve “siz” gibi ifadeler içerdiği için olumsuz kibarlık stratejisidir, Öte yandan (1b) sözcesi yakınlık, dostluk, dayanışma ve sevgi isteğine yönelik olumlu yüze bağlı olumlu kibarlık stratejisidir,
Sıra Sizde 8
- Bu soruyu yanıtlamak için aşağıdaki örneklere bakalım:
- Kapıyı kapat
- Kapıyı kapatsana.
Bu örnekte görüldüğü gibi Türkçedeki -sAnA biçim- biriminin karşıdaki kişiye yaptırımdan çok konuşucunun isteğini göstermesi nedeniyle daha kibar algılanabilir.
- Wierzbicka (1991:115-116) Avustralya ve Amerikalılar ile Polonyalı ve Doğu AvrupalIların “Nasılsın?” sorusuna verilecek yanıtın içtenliğine ilişkin görüşlerini açıklarken, Avustralya ve Amerika’da bu soruyu soran kişinin aslında yanıtın içeriği ile ilgilenmediğini ve bu soruya yanıt olarak sağlık sorunlarından söz etmenin bu toplumlarda kibar karşılanmadığm- dan söz etmektedir. Oysa, Doğu Avrupa’da bu soruya yanıt olarak gerçek sağlığınızdan söz edersiniz. Türkiye’de bu sorunun yanıtı içtenlikle mi yanıtlanır yoksa her seferinde “çok iyiyimî’ mi denir? Türkiye’de bu sorunun yanıtı soruyu soranla olan mesafeye de bağlı olarak değişebilir. Çok yakın iki arkadaş konuşuyorlarsa “nasılsın?” sorusunun yanıtı gerçek sağlık durumunuza ilişkin bilgi olabilirken, mesafeli olduğunuz kişilere ayrıntılı açıklama yapılmayabilir.
(Bu konuda çevrenizde kısa bir gözlem yapabilirsiniz.)
Sıra Sizde 9
Sözcelerden (1) doğrudan kabalık stratejisi, (2) ise dolaylı stratejidir.
Sıra Sizde 10
(1) ve (3)’te bilinmeyen güçler ve dinsel konulara yönelik “Şeytan” ve “cin” sözcükleri tabu oluşturmaktadır.
Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar
Blum-Kulka, Shoshana. (1987). “Indirectness and politeness in requests: same or different?” Journal of Pragmatics 11: 131-146.
Blum-Kulka, Shoshana and Michal Humo (2006). “Discourse Pragmatics” In T. Van Dijk Discourse Studies: A Multidisciplinary Introduction. London: Sage Publication. Pp: 143-164.
Bousfield, Derek and Miriam Locher (eds) (2007). Impoliteness in Language. Berlin: Mouton de Gruyter.
Brown, Penelope, Levinson, Stephen C. (1987). Politeness: Some Universals in Language Usage. Cambridge: Cambridge University Press.
Chafe, Wallace (1974). “Language and Consciousness”.
Language: 50: 111-133- Chafe, Wallace L. (1976). Givenness, contrastiveness, definiteness, subjects, topics, and point of view. In Subject and Topic, Charles N. Li (ed.). New York: Academic Press. Pp: 25-55.
Chafe, Wallace (1994). Discourse, Consciousness, and Time The Flow and Displacement of Conscious Experience in Speaking and Writing. Chiacago: Chicago University Press.
Clark, Herbert H. and Susan E. Haviland (1977). “Comprehension and the given-new contract” Discourse Production and Comprehension. Discourse Processes: Advances in Research and Theory 1: 1-40.
Couto, María Carmen Parafita and Michael Putnam (2008). “Exploring the Focus - morphology interface: Morpho-syntactic aspects of nonprosodic Focus” Kansas Working Papers in Linguistics. 30: 212-225. Culpeper, Jonathan. (1998). “(Im)politeness in drama”. In: Jonathan Culpeper, Mick Short, Peter Verdonk (eds.). Studying Drama: From Text to Context. Routledge, London. Pp: 83-95.
Culpeper, Jonathan, Derek Bousfield and Anne Wichmann (2003). “Impoliteness revisited: with special reference to dynamic and prosodic aspects” Journal of Pragmatics 35/ 10-11: 1545-1579. Culpeper, Jonathan (2005). “Impoliteness and Entertainment in the television quiz: The weakest link” Journal of Politeness Research, Language, Behavior, Culture. 1/1: 35-72.
Dalrymple, Mary and Irina Nikolaeva (2011). Objects and Information Structure Cambridge: Cambridge University Press.
Doğançay-Aktuna, Seran and Sibel Kamışlı (2001). “Linguistics of power and politeness in Turkish: Revelations from speech acts” In Maria Sifianou (ed.). Linguistic politeness across boundaries: the case of Greek and Turkish. Amsterdam: John Benjamins. Pp: 75-104.
Erguvanlı, Eser E. (1984). The Function of Word Order in Turkish Grammar. University of California Publications in Linguistics, Vol. 106. Berkeley and Los Angeles: University of California Press.
Erkü, Feride (1983). Discourse pragmatics and word order in Turkish. Ph.D.dissertation, University of Minnesota.
Fretheim, Thorstein (2005). “Politeness in Norway: How can you be polite and sincere?” Leo Hickey, Miranda Stewart (eds.). Politeness in Europe. Clevedon. U.K.: Multilingual Matters.
Givon, Talmy (1983). “Introduction”. In Talmy Givon (ed.) Topic Continuity in Discourse. Benjamins, Amsterdam/Philadelphia. pp. 5-41.
Grice, H. Paul (1975). “Logic and conversation”. In Peter Cole, Jerry Morgan, (eds.), Syntax and Semantics 3: Speech Acts. New York: Academic Press. Pp: 41-58.
Göksel, Aslı and Sumru Özsoy (2000). “Is there a focus position in Turkish?” Aslı Göksel and Celia Kersake (eds.). Proceedings of the International Conference on Turkish Linguistics. (Oxford University) Wiebaden: Harrasowitz. Pp: 219-228.
Göksel, Aslı, and Sumru Özsoy (2003). “dA: a focus/topic associated clitic in Turkish” Lingua 113: 1143-1167
Gundel, Jeanette (1999). “Topic-Focus and the grammar- pragmatics interface” In J. Alexander, N.Han and M. Minnick (eds.), Proceedings of the 23rd Annual Penn Linguistics Colloquium. Penn Working Papers in Linguistics, 6 /1: 185-200
Gundel, Jeannette (2002). “Information structure and the use of cleft sentences in English and Norwegian” Hilde Hasselgârd (ed.) Information structure in a cross-linguistic perspective. New York: Rodopi. Pp: 113-128.
Hajicovâ, Eva, Barbara B.H. Partee and Petr Sgall (2010). Topic-Focus Articulation, Tripartite Structures, and Semantic Content (Studies in Linguistics and Philosophy). Dordrecht: Kluwer.
Harris, Sandra (2011). “The limits of politeness re-visited: Courtroom discourse as a case in point” In Linguistic Politeness Research Group (eds). Discursive Approaches to Politeness. Berlin: Mouton de Gruyter. Pp: 85-108.
Haumann, Silvia, Ursula Koch and Karl Sornig (2005). “Politeness in Austria: Politeness and impoliteness” Leo Hickey, Miranda Stewart (Eds.). Politeness in Europe.
Hayashi, Takuo (1996). Politeness in conflict management: a conversation analysis of dispreferred message from a cognitive perspective. Journal of Pragmatics 25: 227-255.
Hernândez-Flores, Nieves (1999). “Politeness Ideology in Spanish Colloquial Conversation: The case of advice”. Pragmatics 9/1: 37-49.
Hoffman, Beryl (1995). The computational analysis of the syntax and interpretation of ‘’free’’ word order in Turkish Ph.D. dissertation. Philadelphia: University of Pennsylvania. IRCS Report 95-17.
Ido, Shinji (2003). Agglutinative information: A study of Turkish incomplete sentences. Wiesbaden: Harrasowitz Verlag.
İşsever, Selçuk (2000). Türkçede bilgi yapısı. Ankara: Ankara Üniversitesi, Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi, Doktora tezi.
İşsever, Selçuk (2002). “Konu: tanımlanışı, bilgi yapısı ve kimi sorunlar” İçinde Leyla Uzun ve Emel Huber (haz.), Türkçede Bilgi Yapısı ve Bilimsel Metinler. Essen: Verlag Die Balue Eule. Sayfa: 37-54.
İşsever, Selçuk (2003). “Information structure in Turkish: the word order-prosody interface” Lingua. 113/ 11: 1025-1053.
Jay, William (1992). Cursing in America: A Psycholinguistic Study of Dirty Language in the Courts, in the Movies, in the Schoolyards and on the Streets. Philadephia: John Benjamins.
Kılıçaslan, Yılmaz (1998). A form-meaning interface for Turkish. Ph.D. dissertation. Edinburgh: University of Edinburgh.
Kılıçaslan, Yılmaz (2004). Syntax of information structure in Turkish. Linguistics 42/4: 717-765.
Kiss, Katalin E' (1981). Structural relations in Hungarian, a ‘’free’’ word order language. Linguistic Inquiry 12: 185-213.
Kochman, Thomas (1981). The name assigned to the document by the author. This field may also contain sub-titles, series names, and report numbers. Black and White Styles in Conflict. Chicago, IL: The University of Chicago Press.
Krifka, Manfred (2007). “Basic notions of Information Structure” C. Fery, G. Fanselow, M. Krifka (eds.). Interdisciplinary Studies on Information Structure . Also in Acta Linguistica Hungarica 55 (2008): 243276.
Kuno, Susumu (1972). Functional sentence perspective: a case study from Japanese and English. Linguistic Inquiry 3: 269-320.
Kuno, Susumu (1987). Functional syntax: Anaphora, discourse and empathy. Chicago: University of Chicago Press.
Labov, William (1972). Language in the Inner City: Studies in the Black English Vernacular. Blackwell, Oxford.
Labov, William, Fanshel, David (1977). Therapeutic Discourse: Psychotherapy as Conversation. Academic Press, New York.
Lakoff, Robin (1977). What you can do with words: Politeness, pragmatics, and performatives. In Rogers, et al., eds. 79-106.
Lakoff, Robin (1989). The limits of politeness. Multilingua 8, 101-129.
Lakoff, Robin Tolmach (2005). “Civility and its discontents or getting in your face” Pp: 23-64.
Lee, Chungmin. 1999. Contrastive topic: A locus of the interface evidence from Korean and English. In K. Turner (ed.) The Semantics / Pragmatics Interface from Different Points of View. 317-342.
Lee, Chungmin (2003). Contrastive topic and/or contrastive focus. In McClure, B. (ed.) Japanese/Korean Linguistics 12. CSLI: Stanford.
Lee, James J. and Steven Pinker (2010). “Rationales for Indirect Speech: The Theory of the Strategic Speaker” Psychological Review. 117/ 3: 785-807
Leech, Geoffrey N. (1983). Principles of Pragmatics. London: Longman.
Özge, Umut and Cem Bozşahin (2010). “Intonation in the grammar of Turkish” Lingua 120/1: 132-175
Pinker, Steven (2007). The stuff of thought: language as a window into human nature. New York: Penguin.
Pinker, Steven, Martin A. Nowak, and James Lee (2008). “The logic of indirect speech” Proceedings of the National Academy of Sciences 105: 833-838.
Pinker, Steven, Martin A. Nowak and James Lee (2008). “The logic of indirect speech” Proceedings of the National Academy of Sciences. 105/3: 833-838.
Pinker, Steven (2007). The stuff of thought; language as a window into human nature. New York: Penguin Group.
Prince, Ellen F. (1981). “Toward a taxonomy of given- new information” In Peter Cole (ed.) Radical Pragmatics. NY: Academic Press. Pp. 223-56. 1981.
Prince, Ellen F. (1992). “ The ZPG letter: subjects, definiteness, and information-status”. In Sandra Thompson and William Mann (eds.) Discourse description: diverse analyses of a fund raising text. Philadelphia/Amsterdam: John Benjamins. Pp: 295325.
Pinto Manuela (1997). Licensing and interpretation of inverted subjects in Italian. Utrecht: UiL OTS Dissertation series.
Reinhart, Tanya (1982). Pragmatics and linguistics: an analysis of sentence topics. Philosophica 27: 53-94.
Richard J., Ide, Sachiko, Ehlich, Konrad (Eds.), Politeness in Language: Studies in its History, Theory and Practice. Mouton de Gruyter, Berlin and New York, pp. 43-69.
Ruhi, Şükriye and Hale Işık-Güler (2007). “Conceptualizing face and relational work in (im)politeness: Revelations from politeness lexemes and idioms in Turkish” Journal of Pragmatics 39/4: 681-711.
Ruhi, Şükriye (2006). “Politeness in compliment responses: A perspective from naturally occurring exchanges in Turkish”. Pragmatics 16. 1: 43-101
Ruhi, Şükriye (2007). “İncelik kuramındaki gelişmeler ve kavramsal sorunlar”. Yeşim Aksan ve Mustafa Aksan (yay. haz.). XXI. Ulusal Dilbilim Kurultayı Bildirileri. 10-11 Mayıs 2007, Mersin: Mersin Üniversitesi, sayfa: 155-162.
Sifianou, Maria (1992). Politeness phenomena in England and Greece: a cross-cultural perspective. Oxford University Press.
Swart de, Peter and Helen de Hoop (1995). “Topic and Focus” Glot International 1/7: 3-7.
Stube, Anita, Kai Alter and Andreas Späth (2004). “Information Structure and modular grammar” In Anita Steube (ed.). Information structure: theoretical and empirical aspects. Berlin: Mouton de Gruyter. Pp: 15-40.
Şener, Serkan (2010). (Non-)Peripheral Matters in Turkish Syntax. Ph.D. Dissertation. University of Connecticut.
Terkourafi, Marina (2005). ‘Beyond the micro-level in politeness research’, Journal of Politeness Research 1/2: 237-62.
Tomlin, Russel (1986). Basic Word order: Functional principles. Australia: Croom Heim Ltd.
Turan, Ümit Deniz (1995). Null vs. overt subjects in Turkish discourse: A Centering analysis. Ph. D. Dissertation. University of Pennsylvania.
Vallduvi, Enric (1992). The informational component. New York: Garland.
Watts, Richard J. (1992). Linguistic politeness and politic verbal behaviour. In: R. Watts, S Ide, K. Ehlich (eds.), Politeness in Language: Studies in its History, Theory and Practice. Berlin and New York: Mouton de Gruyter. Pp: 43-69.
Watts, Richard (2003). Politeness. Cambridge: Cambridge University Press.
Watts, Richard, Sachiko Ide and Konrad Ehlich (eds) (2005). Politeness in Language. Second edition. Berlin: Mouton de Gruyter.
Wierzbicka, Anna (1991). Cross-Cultural Pragmatics. The Semantics of Human Interaction. Berlin: Mouton de Gruyter.
Yemenici, Alev (2001). “Analysis of the use of politeness maxims in interruptions in Turkish poitical debates” In Maria Sifianou (ed.). Linguistic politeness across boundaries: the case of Greek and Turkish. Amsterdam: John Benjamins. Pp: 307-340.
Zeyrek, Deniz (2001). “Politeness in Turkish and its linguistic manifestations: A sociocultural perspective” In Arın Bayraktaroğlu and Maria Sifianou (eds.) Linguistic politeness across boundaries: the case of Greek and Turkish. Amsterdam: John Benjamins. Pp: 43-76.
GENEL DİLBİLİM-II
Amaçlar>m>z
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
<a^ Metindilbilim çalışmasının temel sorularını sıralayabilecek, Metni, metin yapan temel ölçütleri açıklayabilecek,
^ Bağlaşıklık ve tutarlılığın ne olduğunu tanımlayabilecek, Metin - söylem - metin türü ilişkisini açıklayabilecek,
Metin türünü belirleyen söylem özelliklerini sıralayabilecek, <a^ Temel söylem türlerini örnekleyebileceksiniz,
Anahtar Kavramlar
|
|
İçindekiler
|
||||
Metindilbilim: Temel İlke ve Kavramlar
METİNDİLBİLİM NEDİR?
Tümceden Metne
Bu yüzyıl içinde dilbilimin kuramsal gelişimine şöyle bir göz atıldığında temel olarak Chomsky ve takipçilerinin ortaya koyduğu tümce merkezli bakış açısından, 70’li yılların başından itibaren yavaş yavaş bir ölçüde metni ya da söylemi dikkate alan yaklaşıma geçiş yapıldığı görülür. Bu geçişin temel nedenlerinden biri, yalnızca tümceye yönelik çalışmanın dilbilim çalışmasını kapsamı açısından çok sınırlıyor oluşudur. Oysa dilbilim çalışması, dilin doğal bağlamlarında ortaya çıkan bütün görünümlerin açıklanması için de çok kullanışlı bir kuramsal ve uygulamalı altyapı oluşturabilecek niteliktedir. Metindilbilim bu düşünceyi savunan dilbilimcilerin ilk somut ürünlerini ortaya koydukları dilbilim alanlarından biri olarak karşımıza çıkar. Metindilbilim çalışması, metin nedir ve metni metin yapan özellikler nedir sorularına yanıt arayan bir dilbilim çalışması türüdür.
Metindilbilim alanında yapılan çalışmalarda, dilbilimsel bakış açısıyla ancak farklı yaklaşımlarla çalışıldığı görülür. Yaklaşım farklılıkları metin dilbilgisi, metindilbilim, söylem çözümlemesi gibi farklı terimleri de ortaya çıkarmıştır. Ancak, bir metin çalışmasında bu yaklaşımların yalnızca birinin seçilip kullanılması güçtür. Bu nedenle, aşağıda özetle tanıtılan yaklaşımlar, alanda yapılan çalışmalarda çoğu zaman çeşitli düzeylerde birlikte kullanılmaktadır:
- Metin dilbilgisi (Van Dijk, 1972) metinlerin dilbilgisel yapılar yoluyla betimlenmesine katkıda bulunacak bir model geliştirmeyi hedeflemiştir.
- Metin dilbilgisi yaklaşımının tam tersine, metindilbilim yaklaşımı (de Beaugrande ve Dressler, 1981; de Beaugrande, 1984) metinlerin nasıl üretildiği ve anlaşıldığı konusu üzerine yoğunlaşmıştır. Bu yaklaşımla yapılan çalışmalarda metinselliğin, yani metin olmayı sağlayan bileşenlerin özelliklerinin belirlenmesi üzerinde durulmuştur.
- Söylem çözümlemesi yaklaşımıyla yapılan metin çalışmalarındaysa (Renke- ma, 1993; Schiffrin, 1994) geleneksel olarak temelde yazılı metinlerin toplumsal etkileşim gücü ortaya konmaya çalışılmaktadır. Örneğin yazarın, bir konuda yazarken metninde yaptığı hangi düzenlemelerle okuyucusu üzerinde yönlendirici olabildiğini açıklamak üzere yapılan bir çözümleme bu yaklaşımı içermektedir.
Bu aşamada metin nedir sorusunu yanıtlamaya başlamadan önce dizge tümceleriyle metin tümceleri arasındaki ayrımı ortaya koyalım. Bu amaçla aşağıdaki iki örnek durumu birlikte değerlendirelim.
Öğretmen sınıfa girdi ve “Çocuklar bugün tümcenin öğeleri üzerine konuşacağız. Söyleyin bakalım! Ali bir trafik kazası geçirdi, tümcesinin öznesi nedir?” dedi. Çocuklardan biri söz isteyerek “Ali” öğretmenim diyerek yanıt verdi.
Öğretmen sınıfa girdi ve “Çocuklar çok üzgünüm arkadaşınız Ali bir trafik kazası geçirdi” dedi. Çocuklar söz istemeden nerede öğretmenim, bir şey olmuş mu öğretmenim, ne zaman öğretmenim, diyerek ağlamaya başladılar.
Yukarıdaki iki örnek gözden geçirildiğinde hemen farkına varılabilecek ilk durum “Ali bir trafik kazası geçirdi” ifadesinin dinleyen öğrenciler için benzer değerinin olmadığıdır. İlk durumdaki ifade, dinleyenler için dış dünyadaki bir olay ya da durum hakkında bilgi aktarmayan sadece dilbilgisel içeriğiyle dikkate alınan ve çözümlenen bir dil birimi örneğidir. Bu nedenle ikinci örnektekinin tersine toplumsal etkileşim etkisine sahip değildir. Oysa ikinci durumdaki aynı ifade, dinleyen öğrenciler için belli olan bildik bir kişinin, yani tanıdıkları Ali’nin başına gelen kötü bir olayı haber veren bir ifadeye dönüşmüştür. Böylece bir söylem bağlamında kullanılarak alıcıları üzerinde duygusal etki de taşır hale gelmiştir. Ali artık onlar için ilk durumdaki gibi sadece bir özel ad değildir. Sadece bir özel ada gönderim yapmamaktadır. Bu içeriğe bir de Ali hakkında bildikleri, tüm etkin deneyimleri ve yaşanmışlıkları da eklenmiştir.
Yukarıda örneklediğimiz tümceler arasındaki bu fark, metindilbilim çalışmalarında dizge tümceleri ile metin tümceleri ayrımının yapılmasını gerektirmiştir. Dizge tümceleri, dilin yapısına ve işlevlerine yönelik konulardaki kuramsal tartışmalarda sunulur ve bir dilin dilbilgisel betimlemeleri yapılırken kullanılır. Buna karşın dilin doğal kullanımında metinler içinde metin tümceleri yer almaktadır.
Özetle dizge tümcesi ve metin tümcesi kavramları, aşağıdaki farklar nedeniyle metin çalışması açısından ayırt edilmesi çok önemli kavramlara işaret etmektedir:
Dizge tümceleri
- Tümceler kendileriyle sınırlandırılmış yapısal birimlerdir.
- Tümceler içindeki varlıklar ve olaylar için bilindiklik ve tanıdıklıktan söz edilemez.
- Tümceler üreteninin kim olduğu, nerede ve ne zaman üretildiği ve hangi amaçla üretildiği gibi kullanımsal sorulara duyarlılık taşımaz.
Metin tümceleri
- Metin tümceleri, birlikte kullanıldıkları diğer metin tümceleri ile sınırlandırılmış kullanımsal birimlerdir.
- Metin tümceleri içindeki varlıklar ve olaylar için bilindiklik ve tanıdıklıktan söz edilebilir.
- Metin tümcelerine üreteninin kim olduğu, nerede ve ne zaman üretildiği ve hangi amaçla üretildiği gibi kullanımsal sorular yöneltilebilir.
Dizge tümceleriyle metin tümcelerini bu özellikleriyle birbirinden ayırdıktan sonra şimdi de kullanım çalışmalarının bir diğer kavramını tanımlayalım. Sözce, dilin doğal bağlamlarında ele alındığı dilbilim çalışmalarının, örneğin metindilbili- min bir diğer temel kavramıdır. Sözce, bir iletişim ortamında, örneğin bir konuşma anında bir konuşucunun iki susma arasında ürettiği söz birimidir. Bütünüyle somut dil kullanımına ilişkin bir kavramdır. Bir sözce aşağıdaki örnekte de görüldüğü gi
bi, tek bir sözcükten oluşabileceği gibi, bir ya da bir kaç metin tümcesinden de oluşabilir. Aşağıda bir sözce örneği görülmektedir:
(Nil) -Günaydın! (dikkat çekici bir coşku ve sevinç tonlamasıyla) (Ahmet) -Ohhh bugün çok neşelisin!
Örnekte, Nil’in tek sözcükten oluşan sözcesi karşısında, Ahmet’in bir metin tümcesinden oluşan sözcesi yer almaktadır.
DİLE DAYALI İLETİŞİMİN TEMEL BİRİMİ: METİN
Dilin kullanımında, yani dile dayalı iletişimde ne tek tek sesler, ne tek tek sözcükler ne de tek tek metin tümceleri görev üstlenmektedir. Bir başka deyişle dile dayalı iletişimi, yalnızca adını andığımız bu birimlerle açıklayamayız. Bu durumu aşağıda yer alan iki örneği birlikte inceleyerek açıklamaya çalışalım. Açıklamamızı yönlendirecek temel soru şu olmalı: Örneğin bir dizi olayı anlattığımız herhangi bir anı düşünelim ve ilk örnekteki gibi mi yoksa ikinci örnekteki gibi mi anlatırız diye kendimize soralım. Sonra da bu soruya “neden” sorusunu ekleyip yanıtını arayalım.
Ali eve erken geldi.
Ali hastaydı.
Ali’nin ateşi vardı.
Ayşe Hanım çok şaşırdı.
Ayşe Hanım Ali’nin annesidir.
Ateş iyice yükseldi.
Ayşe Hanım aile doktoru Selim Beyi aradı. Selim Bey evde yoktu.
Ayşe Hanım uğraştı.
Ali’nin ateşi düşmedi.
Ayşe Hanım, Ali ’yi hastaneye götürdü.
Ali eve erken geldi. ÇÜNKÜ hastaydı VE ateşi DE vardı. AnneSİ Ayşe Hanım BUNA çok şaşırdı. BİR KAÇ SAAT SONRA, ANNESİ, Ali’nin ateşi iyice yükselDİGİ İÇİN aile doktorLARI Selim Beyi aradı AMA Selim Bey evde yoktu. BUNUN ÜZERİNE Ayşe Hanım, ONUN ATEŞİNİ DÜŞÜRMEK İÇİN uğraştı. ANCAK ateşi düşmedi. Ayşe Hanım, ALİ’NİN ATEŞİNİ DÜŞÜREMEYİNCE Ali’yi hastaneye götürdü.
Verilen örnekler yukarıdaki başlangıç sorularıyla gözden geçirildiğinde yanıtımız, bir dizi olayı anlatırken elbette ikinci örnekteki durumu gerçekleştiririm olacaktır. Seçimimizin neden ikinci örnekten yana ortaya çıktığını ise şöyle açıklayabiliriz: Bu iki örneği karşılaştırdığımızda, ikinci örnekte ilk örnekteki tümcelerin kimilerinin birleştirildiğini, kimi sözcük (çünkü, ama gibi) ve öbeklerin (bir kaç saat sonra gibi) eklendiğini, kimi sözcüklerin (yinelenen Ali’ler gibi) silindiğini, kimi sözcüklerin de onları işaret eden başka sözcüklerle (Ali’nin yerine Onun gibi) yer değiştirdiğini vb. gözlemekteyiz. Öyle ki, bu ayrılıklar sonucunda son örnek, bir öncekine göre tümce sayısı açısından kısalmasına karşın daha çok bilgi vermektedir. Çünkü, bir yandan ilgili tümcelerde anlatılanlar, neden ilişkileri (Ali eve erken geldi. ÇÜNKÜ hastaydı...), zıtlık ilişkileri (AyşeHanım, onun ateşini düşürmek için uğraştı. ANCAK ateşi düşmedi...), zaman ilişkileri (Annesi Ayşe Hanım buna çok şaşırdı. BİR KAÇ SAAT SONRA, annesi, Ali’nin ateşi iyice yükseldiği için aile dok-
torları Selim Beyi aradı...) gibi ilişkiler kullanılarak mantıksal-anlamsal açıdan bağıntılı bir bütünlük haline getirilirken öte yandan da ilk örnekte yinelenen bir çok öğe ikinci örnekte işlevsel bir biçimde silinmektedir. Böylece ikinci örnek biçimsel ve anlamsal olarak kesintisiz bir bütünlük oluşturulmaktadır. Öyleyse, bu iki örnek arasındaki temel ayrılık, ikinci örneğin üreticisinin iletişimsel amaçlarına hizmet eden biçimsel ve anlamsal bir bütünlük, yani metin durumuna getirilmiş olmasıdır.
METİNSELLİK ÖLÇÜTLERİ
Bir ürün metni, metin yapan özellikler alanyazında metinsellik başlığı altında ele alınmaktadır. Bu özellikleri belirleyen ölçütlerse metinsellik ölçütleri olarak adlandırılmaktadır.
Ürün metinlerin tipik yapılanışma bakıldığında hepsinin bağlantılılık sergilediği görülür. Söz konusu bu bağlantılılık Beaugrande ve Dressler’de (1981) metin merkezli metinsellik ölçütleri olarak sunulan bağlaşıklık ve tutarlılık kavramları ile açıklanmaktadır. Metinsellik aynı zamanda kullanıcı merkezli ölçütlerle de ilişkilidir. Aşağıdaki Tabloda Beaugrande ve Dresslerin önerdiği metinsellik ölçütlerinin tamamı yer almaktadır. Biz önce metin merkezli ölçütleri ayrıntılı olarak gözden geçireceğiz, ardından da kullanıcı merkezli ölçütler hakkında bilgiler vereceğiz.
Metin Merkezli Ölçütler |
Kullamc> Merkezli Ölçütler |
Bağlaşıklık |
Amaçlılık |
Tutarlılık |
Durumsallık |
|
Kabuledilebilirlik |
|
Bilgisellik |
|
Metinlerarası İlişki |
Tablo 7.1 Metinsellik Ölçütleri |
Metin Merkezli Metinsellik Ölçütleri Bağla§>kl>k
Bağlaşıklık metin tümceleri arasındaki bağı sağlayan dilbilgisel ve sözcüksel bağıntıdır. Bu ilişki yoluyla metin tümceleri birbiriyle birleşerek bir birim-bütün olarak metni biçimlendirir. Bağlaşıklık doğası gereği, metin tümcelerinin parçalarını hem dilbilgisel hem de sözcüksel olarak iki yönlü birbirine bağlar. Ürün metindeki bileşenler dilbilgisel biçimler ve uzlaşmalarla birbirine bağlıdır. Bir diğer deyişle, bir dil kullanıcısının dilin sözdizimine ilişkin bilgisi metinde bağlaşıklık bağıntısını yapılandırmasında önemli bir rol oynar. Tümceler birbirine bağlandığı için bir tümcenin yorumu, ya bir önceki tümcedeki bazı öğelerle bağıntılıdır ya da önceki öğeler genellikle de önceki tümce hakkında bilgi verir. Haliday ve Hassan (1976) bu olgunun anlambilimsel bir doğası olduğuna işaret eder. Bağlaşıklık metindeki bir öğeyle, onun yorumlanması için gerekli olan diğer öğe arasındaki anlamsal bir ilişkidir. Diğer metin merkezli metinsellik ölçütü olan tutarlılık ile yakından ilişkilidir.
Dilbilgisel Bağlaşıklık
Metindeki öbekler ve tümceler arasında kurulan dilbilgisel bağıntılar metnin bağlaşıklık sergilemesinde önemli bir rol oynar. Bu dilbilgisel bağlar şu temel türler altında kümelenmektedir:
- Gönderim
- Eksilme ve değiştirme
- Bağlaçlı bağlaşıklık
Gönderim
Gönderimin tanımını yapmadan önce aşağıdaki örneği birlikte inceleyelim. Örnek metin parçasına dikkatlice bakıldığında, metin alıcısının zihninde ilk tümcedeki çocuklar öğesi ile sonraki tümcedeki onların öğesini eşleyen bir anlam bağı olduğunu hemen fark etmek mümkündür. İlginç olan ilk tümcede metne giren öğe bir ad öbeğidir ve bu nedenle tek başına da bir anlam aktarmaktadır. Oysa izleyen tümcedeki öğe, yani onlar ancak çocuklar öğesiyle eşlendiğinde anlam kazanmaktadır; tek başına anlamı yoktur. Bu öğe, dil kullanıcısına kolaylık sağlayarak daha önce metne girmiş bir öğeyi, tekrar kullanmaya gerek kalmayacak biçimde ikinci tümcede de sürdürebilmektedir. Bu yüzden, iki tümce de söz konusu çocuklar hakkındadır ve bu iki tümce bir bütün olarak algılanmaktadır. Bir bağlaşıklık aracı olarak gönderim, bu iki öğeyi birbirine eş kılan anlam bağını oluşturur. Sözko- nusu öğeler eş-göndergelidir. Halliday ve Hasan eşgöndergeli öğelerden birinin diğerine gönderimde bulunmasını yineleme olgusu içinde ele almakta ve metindeki bağlaşıklıklığm yineleme olgusuna dayandığını belirtmektedir. Örneğin, gönde- rimsel bağlaşıklık ilişkisinde, aşağıdaki örneklerde de görüleceği gibi, bir adıl bir gönderge ile gönderim ilişkisine girdiğinde, bu gönderge adıl kullanımı yoluyla metinde yinelenmiş olur. Bu durum göndergenin gösterdiği kavrama süreklilik kazandırır. Bir başka deyişle, metinde geçen kişiler, yerler, durumlar, nesneler metnin akışı içinde gereken yerlerde gönderim araçları yoluyla metin alıcısının dikkat odağında tutulur. Bu nedenle, söz konusu süreklilik, alıcı için metin konusunu belirginleştiren temel yollardan biridir.
Çocuklar bugün okuldan erken geldi. Onların antrenmanı varmış.
Gönderim, metinde gönderim aracı ile göndergesi arasında gerçekleşir. Örnekte de gözlediğimiz gibi, tipik olarak bir metin tümcesiyle metne katılan bir öğenindir diğer deyişle göndergenin sonraki tümcede de bir diğer öğe, yani gönderim aracı vasıtasıyla metin alıcısı için ulaşılır kılınması gönderim ile sağlanır. Gönderim, metinler için etkin bir bağlaşıklık aracıdır. Metinler içinde gönderim, eşgön- derimsel olmaya dayalı olarak oluşabileceği gibi, üye altküme ya da iyelik ilişkileri gibi yollarla birbirine bağlı olarak olarak ilişkilendirilmiş gönderim biçiminde de gerçekleşebilir. Örneğin, Ali eve geç geldi. Annesi kızdı. tümce dizisinde iyelikli gönderim bir ilişkilendirilmiş gönderim bağıntısı içermektedir. Benzer durum, İş arkadaşlarım çok iyi. Mesela Ahmet çok yardımsever tümce çiftinde de görülmekte bu örnekteyse üye olmaya dayalı bir gönderim ilişkisi öne çıkmaktadır.
Metinde eşgönderimsel gönderim kuran temel öğeler şunlardır:
- Burada 0 ile işaretlenen boş adıllar (Türkçe gibi bağlantılı dillerde çekimli eylem üzerindeki kişi ekleri boş adılları ulaşılır kılar.)
Ayşe ve ben dışarı çıkıyoruz. 0 Alış veriş yapacağız.
- Kişi adılları (= ben, sen, o, biz, siz, onlar)
- Gösterme adılları(= bu, şu, o)
- Gösterme sıfatları(= bu kadın, o adam vb.)
- Dönüşlülük adılları(= kendi, kendisi vb.)
Gönderim Türleri
Göndergenin, metin içinde yer alıp alması ve metin akışı içinde göndergeler ile onlara gönderim yapan öğelerin birbirlerine göre değişen konumu, aşağıdaki Tablo 2’de sunulan farklı gönderim türlerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Metindışı gönderim (durumsal) |
Metiniçi gönderim (metinsel) |
Metiniçi gönderim (metinsel) |
Gönderim aracı (örneğin “O”) metin içindedir; göndergesi ise metinde yer almaz. Metnin kullanıldığı durum bağlamında belirginleşir. O bugün gelmedi. Hastaymış. |
Artgönderim (gönderim aracının (örneğin “O”, metinde kullanıldığı yere göre metnin öncesine gönderim) Ali bugün gelmedi. ^O hastaymış. |
Öngönderim (gönderim aracının (örneğin “O”) metinde kullanıldığı yere göre metnin sonrasına gönderim) O—— bugün gelmedi. Ali hastaymış. |
Tablo2’ de de görüldüğü gibi, metindışı gönderim ve metiniçi gönderim, gönderim türleri için temel ayrımı oluşturur. Metindışı gönderim özellikle doğal konuşma ortamlarında ya da anlatı metinlerinde, reklam metinleri gibi etkileşimsel özellikler taşıyan kimi özel metin türlerinde sıklıkla kullanılan bir gönderim türüdür. Bu tür gönderimde gönderim aracı metin içindedir; göndergesi, ise metinde yer almaz. Metnin kullanıldığı durum bağlamında belirginleşmektedir.
RNEK (Bir duvar panosunda)
BİR GÜN SIZ DE YAŞLANACAKSINIZ!
Örnekte yer alan siz adılının gönderimi bu metnin alıcısı olacak herkese yöneliktir. Bu adıl, metinde belirli bir gönderge ile gönderim ilişkisine girmemektedir. Bu nedenle, bu kullanımda bir metin dışı gönderim gerçekleştirilmektedir.
Hem gönderim aracı, hem de göndergesi, yani yinelediği ad öbeği metin içinde birlikte bulunuyorsa bu kez de metiniçi gönderimden söz ederiz. Metnin akışında gönderge önce, gönderim aracı sonra geliyorsa bu iki öğe arasında artgön- derim bağı oluşur. Aşağıdaki metinde örnekleri verilen artgönderim, gönderim bağının oluşumundaki tipik dizilişi sunar. Bu örnekte, ilk iki metin tümcesinde geçen fare göndergesiyle, izleyen tümcelerdeki o III. tekil kişi adılı arasında artgönderim bağı bulunmaktadır.
ÖRNEK | Bir Hint masalına göre, kediden korktuğu için devamlı endişe içinde yaşayan bir
fare vardır. Büyücünün birifareye acır ve onu bir kediye dönüştürür. Ama o, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya başlar. Büyücü de onu bir kaplana dönüştürür. Kaplan olan fare, sevineceği yerde avcıdan korkmaya başlayınca büyücü der ki: “Anladım ki korkuyu yenen cüsse değil, yürektir!”
Gönderim bağı kurulurken metin akışında gönderim aracı önce, göndergesi sonra geliyorsa, bu iki öğe arasında bu kez öngönderim bağı oluşur.
Aşağıda yer alan örnekte yine gönderim aracı olarak üçüncü tekil kişi adılı kullanılmış ve üçüncü tekil kişi adılı o ile göndergesi genç kadın arasında öngönderim ilişkisi kurulmuştur. Türkçe çoğu durumda adıl düşürebilen bir dil olduğu için bu örnekte gönderim aracı, boş adıldır. Metin alıcısı yüklemdeki üçüncü tekil kişi sıfır biçimbi- rimini bir iz olarak kullanarak bu adıla çıkarımsal olarak ulaşabilmektedir.
0 32 yaşındaydı (üçüncü tekil kişi). 0 Bundan bir kaç ay önce yanlış bir teşhis sonucu gerçekleştirilen ameliyatla gözlerini kaybetmişti (üçüncü tekil kişi). Bir daha asla göremeyecekti genç kadın...
Gönderge ile gönderim aracının örnekteki gibi öngönderim bağıntısıyla birbirine bağlanması, alıcının önce anlamı kendi içinde belirginleşmeyen sözcüğe, ardından da bu sözcüğün anlamsal yorumunu belirleyen öğeye ulaşmasına neden olur. Bu durum anlamlandırmayı bir ölçüde geciktirir. Anlamlandırmayı geciktirme, kimi zaman metin üreticisinin metin türüne bağlı olarak kullanmayı yeğlediği bir stratejidir. Öngönderim bağıntısı bu stratejiye yönelik olarak kullanılabilir,
Aşağıdaki metinde hangi gönderim türleri örneklenmektedir?
Zehra evde babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında mutluydu. Evlendiğinden beri yanında kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyor ve onun evde bir fazlalık olduğunu düşünüyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu. Yine böyle bir tartışma anında; eşi, bütün bağları kopardı ve “Ya ben giderim, ya da baban bu evde kalmayacak” diyerek rest çekti... Eşini kaybetmeyi göze alamazdı.
Eksiltme ve Değiştirme
Eksiltme, metinde daha önce bütüncül bir yapı içinde geçen bir metinsel öğenin yüzey metinden çıkarılmasıdır. Metinsel ilişkiler, örneğin, gönderim bağıntısı atılan öğenin alıcı tarafından çıkarımsal olarak tamamlanmasını öngörür. Bu nedenle eksiltme bütünüyle diliçi bağlamın varlığına dayalı bir dilsel düzenlemedir.
Olası bütüncül yapılar şunlardır:
- Yüklemi kuran çekimli eylem özne gerektirir.
- İyelik öğesi tamlayan öğe gerektirir.
- Geçişli çatıdaki yüklemdi öğe nesne gerektirir.
- Belirteç yüklemcil öğe gerektirir.
Beaugrande ve Dressler’e göre eksiltme metin yoğunluğuna ve etkililiğine katkıda bulunan bir araçtır. Eksiltmeye baş vurmadan metin oluşturma zaman ve enerji kaybına neden olur. Aşağıdaki örnekte bütüncül yapıların varlığına dayanılarak yapılan eksiltmeler parantez içinde ve koyu renkte yazılmıştır.
(Ben) Bundan 52 yıl önce, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakülte- si’nde Türk dili ve edebiyatı öğrenimine başladığımda, lisede (benim) öğrendiklerimin dışında, Türkçenin geçmişi, (Türkçenin) dünyadaki yayılımı, özellikle de (Türkçenin) gücü konusunda pek bir şey bilmiyordum. Geçen bunca yıl boyunca, önce öğrenci olarak, sonra da dilbilime yönelip akademik yola girince (benim) öğrendiklerimi, daha sonra da (benim) kişisel çalışmalarımın (bana) kazandırdıklarını düşününce Türkçe, engin bir deniz olarak (benim) karşıma çıktı.
(D. Aksan, Türkiye Türkçesinin Dünü, Bugünü, Yarını)
Değiştirme ise değiştirme öğeleri olarak adlandırılan örneğin “öyle” gibi işlevsel metin öğelerini, metinde kendilerinden önce geçen adlar, eylemler ya da öbeklerle değiştirme düzenlemesidir. Değiştirme de eksiltme gibi bütünüyle diliçi bağlama bağlıdır. Yani, değiştirme bağıntısı taşıyan birimlerin her ikisi de metinde bulunur.
Akşam kız arkadaşıyla buluşmuş, sinemaya gitmişler sonra onu eve bırakmış. Öy
le söylüyor.
Yukarıdaki örnekte “öyle” sözcüğü metin akışı içinde önceki tümcenin tamamının yerine kullanılmaktadır.
Değiştirme öğeleri anlamsal yorumlarını değiştirildikleri adlar, eylemler ya da öbeklerden alırlar. Zaman zaman değiştirme, eksiltme ile karıştırılabilir. Benzer yanları olmasına karşın bu iki bağlaşıklık bağıntısı arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin, Türkçede “yapmak” eylemi kimi durumlarda değiştirme, kimi durumlarda eksiltme ilişkisi kurar. Eksiltmeli kullanımlarda, eksiltilen öğe tümceye ait bir birim olarak “yapmak” eylemine eklenebilir. Ancak bu eylem, değiştirme gösterdiğinde böyle bir eklemeyi kabul etmez. Yalnızca bir anlatım denkliği gösterir.
- a. - Ahmet ödevlerini yaptın mı oğlum?
- (Ödevlerimi) Çoktan yaptım anne!
- b. - Ahmet, çantanı düzeltip dişlerini de fırçaladın mı oğlum?
- (Çoktan çantamı düzeltip dişlerimi fırçaladım anne!) = Çoktan yaptım
anne!
Yukarıdaki örnekte, (a)’da koyu renkle yazılmış olan “ödevlerimi” sözcüğü ek- siltilmektedir. İstenirse bu sözcük tümceye eklenebilir. Ancak (b)’de Ahmet “yapmak” eylemini “Çantamı düzeltip dişlerimi fırçaladım.” tümcesinin yerine kullanmakta, böylece eksiltme değil bir değiştirme yapmaktadır.
Bağlaçlı Bağlaşıklık
Bir metindeki dilbilgisel bağlaşıklığın tipik araçlarından biri de bağlaçlardır. Bağlaçlar metindeki öbekleri, tümceleri ya da tümce öbeklerini birbirine dilsel olarak eklemlerken, metinler içinde ayrıntılandırma, genişletme ve güçlendirme işlevlerine yönelik olarak kullanılır. Bu işlevleriyle kullanılırken metin alıcısı için metindeki tutarlılık ilişkilerini de açık hale getirirler. Halliday ve Hasan bağlaçları en yalın biçimde şu alt türlere ayırmaktadır:
- Ekleyiciler: ve, bunlara ek olarak
- Çeliştiriciler: fakat, ama
- Nedenleyiciler: çünkü, bu nedenle
- Zamansal bağlaçlar: sonra, sonradan
Aşağıdaki örnek metinde yer alan bağlaçlar hangi alt türlerdedir?
Cümbüş apartmanı... İstanbul'un orta halli semtlerinin birinde dışarıdan kendi halinde görünen tipik bir apartman ve Mehmet Bey de kendi halinde bir işçidir. Çocukları olmamasına rağmen yirmi yıl büyük bir aşkla hayatını paylaştığı eşini kanser yüzünden kaybettikten sonra ev değiştirmeye karar vermiş ve her gün işe gidip gelirken önünden geçtiği cümbüş apartmanındaki satılık ilanlarının çokluğu dikkatini çekmişti. Mehmet Bey kiralık bir daire istiyordu ama ilan sahipleriyle bir konuşmaya karar verdi. Çünkü bu apartmandaki adını koyamadığı bir şey onu çekiyordu...
Sözcüksel Bağlaşıklık
Metin bağlaşıklığında, sözcükler arasında kurulan anlam ilişkileriyle oluşan bağlar yoluyla sağlanan yinelemeler de önem kazanır. Aşağıdaki Tablo’da da görüldüğü gibi, sözcüksel bağlaşıklık temelde metin tümcelerinde aynı öğenin tekrarı ve anlamsal olarak ilişkili öğelerin kullanımıyla sağlanan metin bağlarını içerir. Sözcüksel bağlaşıklık çağrışımsal gönderimlerle kurulur.
Sözcük tekrarıyla yineleme |
İlişkili sözcüklerle yineleme |
Aynı sözcüğü tekrarlama |
Aynı kökten türemiş farklı sözcük türlerindeki sözcükleri kullanarak yineleme |
|
Eşanlamlı ya da yakın anlamlı sözcükleri kullanarak yineleme |
|
Üstterim-altanlamlık ilişkisi içeren sözcükleri kullanarak yineleme |
|
Genel sözcükleri kullanarak yineleme |
|
Zıt anlamlı sözcükleri kullanarak yineleme |
|
Parça-bütün ilişkisi kuran sözcükleri kullanarak yineleme |
|
Eşdizimli sözcükleri kullanarak yineleme |
Metin tümcelerinde sözcük tekrarıyla yineleme, metinlerde sık karşılaşılan bir sözcüksel bağlaşıklık bağıdır. Aşağıdaki örnekte olduğu gibi, ardışık iki metin tümcesinde aynı sözcüğün kullanılması bu tümceler arasında bir bağlaşıklık bağı kurulmasını sağlamaktadır.
Hükümetin enflasyonla mücadelesi sürüyor. Bu yıl alınacak önlemlerle enflasyon inişe geçecek.
Öte yandan, ilişkili sözcüklerle yineleme de metin örneklerinde sözcüksel bağlaşıklığın oluşumunda etkili bir bağlaşıklık yoludur. Sözcükler arasındaki eşanlamlılık ya da yakın anlamlılık, üstterim- altanlamlık, genel anlamlılık, zıt anlamlılık ya da parça-bütün, eşdizimlilik ilişkileri metin tümcelerini aşağıdaki örneklerde de görüleceği gibi birbirine bağlamaktadır.
Aşağıdaki örnekte görüldüğü aynı kökten türemiş farklı sözcük türlerindeki sözcükleri kullanma, metinlerde karşılaşabileceğimiz ilişkili sözcüklerle yineleme yollarından biridir. Bu örnekte de görüldüğü gibi, aynı metin parçasında bir sözcüksel bağdaşıklık bağı, bir diğer dilbilgisel bağdaşıklık bağıyla birlikte ortaya çıkabilir. Aşağıdaki metin parçasında bir artgönderim bağının da bulunduğu örnek incelendiğinde dikkatinizi çekecektir.
Ahmet sınavı başardı. Başarısı tüm ailesini sevince boğdu.
Metinlerde eşanlamlı ya da yakın anlamlı sözcükleri kullanarak yineleme de sözcüksel bağlaşıklık bağı kurar. Aşağıda bu durumun bir örneği yer almaktadır. Örnekte, oğlan ve delikanlı sözcükleri arasındaki yakın anlamlılık ilişkisi nedeniyle ikinci tümcede yer alan delikanlı göndergesi, oğlan göndergesiyle eşlenmekte-
dir. Kurulan bu bağ, her iki tümcenin de aynı metin varlığını içerdiğini, bir başka deyişle aynı kişiden söz edildiğini anlamamızı sağlamaktadır. Bu iki tümcede iki ayrı sözcük (oğlan ve delikanlı) olsa da metinden sözcüksel bağlaşıklık nedeniyle tek bir varlıktan söz edildiği bilgisine ulaşılmaktadır.
Baksana! Bir oğlan ağaca tırmanıyor. Delikanlı dikkatli olmazsa düşecek!
Üstterim-altanlamlık ilişkisi içeren sözcükleri kullanarak yineleme sözcüksel bağlaşıklığın bir diğer görünümüdür. Eşanlamlı ya da yakın anlamlı sözcüklerin kullanımındakine benzer durum, üstterim-altanlamlık ilişkisinde de söz konusudur. Ancak, örnekte görüleceği gibi, bu kez üstterim-altanlamlık ilişkisiyle sağlanmaktadır. Örnekte ikinci tümcede yer alan çocuk bir üstterimdir. Kız ve oğlan bu üstterimin altanlamlıklarıdır. Bu örnekte bu iki altanlamlıktan oğlan kullanılmıştır.
Bizim oğlan çok yaramaz. Çocuğum yapma düşersin desem de dinlemez.
Aşağıda yer alan örneğe baktığımızda da örnekteki metin tümcelerinde yer alan oğlan ve aptal sözcüklerinin yine tek ve aynı varlığa işaret ettiğini görmekteyiz. Bu örnekteki ikinci tümcede yer alan aptal sözcüğü ad gibi davranarak tümcede özne konumu almaktadır. Bu sözcük anlam ilkellerine göre yetişkin olma ya da olmama bilgisini içermediği, insan olan her varlığı göstermek üzere kullanılabileceği için bir üst terim değildir. Genel sözcük özelliği taşımaktadır.
Baksana! Bir oğlan ağaca tırmanıyor. Aptal, dikkatli olmazsa düşecek!
Karşıt anlamlı sözcüklerin metin tümceleri içinde kullanımı bir diğer sözcüksel bağlaşıklık bağı kurma yoludur. Karşıt anlamlılar için pek çok alt türden söz etmek mümkünse de temelde üç ölçüte dayanan bir ayrımdan söz edilebilir: Derecelenme içeren karşıt anlamlılar, derecelenme içermeyen karşıt anlamlılar ve ters yön ilişkisi içeren karşıt anlamlılar. Örneğin büyük-küçük karşıt anlamlı çifti bir derecelenme içerirken ölü-canlı karşıt anlamı çifti içermemektedir. Bunlardan farklı olarak doğru-yalan, giriş-çıkış ve yükselmek-alçalmak örneklerindeki karşıt anlamlı çiftler ters yön ilişkisi içeren karşıt anlamlılardır. Aşağıdaki örnekte yükselmek- alçalmak karşıt anlamlı çifti içerdikleri ters yön ilişkisiyle eğretilemeli anlamda kullanılmıştır. Bu iki sözcüğün metin tümceleri arasında sağladığı bağdaşıklık bağı, iki tümcenin birlikte, tek bir birim olarak algılanmasında önemli bir role sahiptir.
R N E K Modern dünyada herhangi bir alanda insan kalarak yükselmek çok zor. Alçal
mak sa o kadar kolay ki...
Metin tümcelerinde parça-bütün ilişkisi kuran sözcük çiftleri kullanılarak da sözcüksel bağdaşıklık bağı kurulabilir.
R N E K Sonbaharda, her biryaprak muhteşem birer müzik aletine dönüşür. Her bir ağaç
da insanoğluna bu müzik aletinin uyumundan oluşan birer senfoniyi sunar.
Sözcüklerin eşdizimsel kullanımları da sözcüksel bağlaşıklığı sağlayan ilişki türlerinden biridir. Dilbilimde eşdizimli sözcükler olarak adlandırılan bu tür sözcükler örneğin bebek-biberon-emzik üçlüsündekine benzer olarak birlikte sıklıkla kul-
lanıldıkları için alıcının zihninde özel bir sahnenin katılımcıları olarak yer alırlar. Bu özellikleriyle metin tümceleri arasında söz konusu sahnenin yinelenmesine neden olurlar.
Okullar iki hafta sonra açılacak. Öğrenciler yeni bir öğretim yılının heyecanını şimdiden yaşamaya başladılar bile. Zil çalacak ve öğretmenler sınıflarına ışık saçmak üzere girecek...
Tutarlılık
Bağlantılılığı açıklamaktaki en güçlü ölçüt tutarlılıktır. Her metin, metin tümcelerinin, ve örneğin yazılı metindeki paragraflar gibi daha büyük parçaların birbirine mantıksal ve anlamsal olarak bağlanması yoluyla bütün olarak algılanan bir metin- sel anlam yaratır.
Metnin alıcısı (okuyucu ve(ya) dinleyici) etkileşime girdiği dil ürününün metin olduğu algısına ulaşabilmek için metin tümceleri ve metnin tümceden daha büyük parçaları arasında bir anlam sürekliliği oluşturmaya çabalar. Bu nedenle tutarlılık metnin hem küçük yapısında, yani ardışık tümceler arasında, hem de büyük yapısında, yani metnin konu ve alt konularını sunan ve içerik şemasıyla biçimlenen parçaları arasında oluşur. Bölgesel tutarlılık küçük yapıda, bütüncül tutarlılıksa büyük yapıda oluşur.
Aşağıdaki ilk örnekte altı çizili tümceler ile çünkü ile başlayan iki tümce arasında metnin küçük yapısı düzleminde kurulan mantıksal-anlamsal bağ nedendir ve tümceler bu bağın varlığıyla tutarlı bir metin bütünlüğü oluşturmaktadır. İkinci örnekteyse yine küçük yapı düzeyinde kurulmuş bir karşıtlık ilişkisi ardışık metin tümcelerini tutarlılık bağıyla bağlamaktadır.
...Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş Tedirgin gülümser
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili (Atilla İlhan)
Kadın çok yaşlıydı. Belki de seksen yaşlarına yakındı. Ama yıllar onu yıpratama- mıştı. Hala yeşil gözleri ışıl ışıldı.
Tutarlılık metnin büyük yapı düzleminde yukarıda da değindiğimiz gibi içerik şemasının parçaları arasında sağlanır. Aşağıdaki tam metnin içerik şeması, metnin konusunun yalan söylemek ya da yalan olduğunu göstermektedir. Ayrıca, başlık da işlevini yerine getirmekte ve metin konusunu işaretlemektedir. Bu konu, metnin akışında her tümcede doğrudan ya da dolaylı olarak sürdürülmektedir. Öte yandan, bizim aşağıda rakamlarla işaretlediğimiz metin parçalarında alt konuların oluştuğu görülmektedir. Bu parçalar birbirlerine ilişkili kavramlar yoluyla (yalan- yalan söyleyen- yalanın nedeni-yalanın öğrenildiği kaynak) oluşan bir çerçeve içinde bağlanmaktadır. Böylece sadece ardışık tümceler değil; içerik şemasındaki parçalar da tutarlı bir bütünlük oluşturmaktadır.
Bir metnin büyük yapısında tutarlılık, bu örnekte olduğu gibi kavramlar arası ilişkilerle ve(ya) yukarıda küçük yapı örneklerinde gözlediğimiz gibi neden ilişkisi, karşıtlık ilişkisi gibi ilişkiler yoluyla kurulabilir.
İnsanın En Sık Yaptığı Eylemlerden Biri: Yalan Söylemek
1) Yalan bir hatayı gizlemek amacıyla gerçeğe uygun olmayan davranış girişimlerinde bulunmaktır. Bu girişim sözel yolla, jest yoluyla ya da susma yoluyla olabilir. Sosyal bir davranış olan yalanın amacı; başkalarını aldatmaktır. Yalan bazen zararını gördüğümüz, bazen de kısa süreli bize faydası dokunan ama hepimizin karşılaştığı acı bir gerçektir. Yalan, insanlığın varoluşuyla başlayan ve devam eden bir gerçektir. (YALAN NEDİR?)
2) Yalan söylemek, artık hayatımızda yediğimiz yemek, içtiğimiz su, cinsel ihtiyaçlarımız kadar doğal ve hatta bu ihtiyaçlarımızla iç içe geçmiş durumdadır. Küçüğümüz büyüğümüz, yaşlımız, gencimiz hepimiz bir şekilde yalan söylüyoruz. Aslında hepimiz yalan söylememiz gerektiğini çok iyi biliyoruz. Yalanın zayıf karakterli insanların silahı olduğunun da farkındayız. Peki bunları bile bile biz- ler neden yalan söylemeye devam ediyoruz? Neden herkes yalan söylüyor, yalan söyleme hastalığı bizde nasıl yerleşiyor? (KİM YALAN SÖYLER?)
3) İki ana nedenden dolayı yalan söylüyoruz:
a) Cezadan kaç(ın)mak: Babasının dayağından korkan çocuk yalan söyler çünkü doğru söylerse ceza ile karşılaşacaktır. Ödevini yapmayan öğrenci yalan söyler çünkü, öğretmenin kendisine düşük not vermesini istememektedir.
b) Mükafat (ödül) elde etmek: Küçük çocuk ilgiyi üzerine çekmek için yalan söyler, göreceği ilgi onun mükafatıdır. Tüccar kalitesiz malı kaliteli diye anlatır, alacağı ücret onun ödülüdür. (NEDEN YALAN SÖYLENİR?)
4) Cezadan kurtulmak ya da ödüle ulaşmak amacıyla yalan söyleyen bizler acaba yalanı nereden öğreniyoruz?
a) Ailemizden: Küçüklüğümüzden beri anne babalarımız bize yalan söylüyor. “Oğlum sesiz ol sana çikolata alacağım. “Akşam baban gelince sana oyuncak getirecek”. Sakın demeyin, bebek ne anlar yalandan! Ancak zihni, bu yalanlarını otomatik olarak kaydeder. Çocuk biraz büyür ve sonra başka yalanlara şahit olur.
b) Basılı ve görsel yayınlardan: Bir gün televizyonunuzu sadece izlediğiniz programlardaki yalanlan bulmak için izleyin. Aşk dizilerinde, aksiyon filmlerinde, magazin programlarında, sabah programlarında, reklamlarda, haberlerde sizce ne kadar yalana rastlarsınız? Maalesef yalan söylemeyi biz daha küçüklüğümüzde televizyonlardan öğreniyoruz. En masum çizgi filmlerde, romanlarda bile yalana maruz kalan bizlerin bilinçaltına yalan o kadar normal bir şey olarak kazmıyor ki, sonrasında onu içimizden söküp atmak çok güçleşiyor.
c) Çevremizden: Ailemiz yalan söylemese, televizyon izlemesek de çevremizde yalan söyleyen o kadar kimse var ki. Kısacası arkadaşlarımız, komşularımız, amcalarımız, teyzelerimiz gözümüzün içine baka baka yalan söyleyebiliyorlar. Bazen şaka olsun diye yalan söylüyorlar ama sonuçta netice değişmiyor ve biz yine yalana muhatap oluyoruz. (YALAN SÖYLEMEK NEREDEN ÖĞRENİLİR?)
Kullamc> Merkezli Metinsellik Ölçütleri
Bu ünite içinde metinsellik ölçütleri konusunu ele almaya başlarken ürün metinleri, metin yapan kullanıcı merkezli ölçütler de olduğunu belirtmiş ve bu ölçütlerin adlarını anmıştık. Bu başlık altında kısaca kullanıcı merkezli ölçütlere de göz atacağız.
Amaçlılık, metnin iletişimsel amaçlarına uygun biçimde bağlaşık ve tutarlı kılınmasıdır.
(1) a. 3Biraz daha çorba1\. (Daha çorba istiyorum)
[3 biraz da: tjorba 1\]
- 2Biraz daha çor3ba3/ ? (Biraz daha çorba ister misiniz?)
[2 biraz da: tjor3 ba3/]
[1] Aşağıdaklerden hangisi yukarıdaki sesbilimsel kuralı doğru olarak ifade eder?
- Türkçe bazı sözcüklerde sözcük ortasında ve sonunda ünlülerden sonra gelen /y/ sesi düşürülmektedir. Bu durumlarda düşürülen /y/ sesinden önce gelen ünlü uzatılır.
- Türkçede /y/ sesi ünlü düşüren bir sestir ve bu sesin olduğu seslemlerdeki ünlü sesletilmez.
- Türkçe bazı sözcüklerde ünlü uzaması görülür. Ünlü uzaması bir ünlünün kendisinden sonra gelen bir sese göre koşullanır.
- Türkçede ön ünlüler kendisinden sonra kayıcı bir ünsüz geldiğinde diğer durumlardakine göre daha uzun sesletilirler. Bu durum ünlü uzaması olarak bilinir.
- Türkçe sesdizim kuralları açısından orta seslemdeki ünlü kendisinden sonra gelen seslemde akıcı bir ünsüz varsa uzun sesletilir.
[2] Ali Ahmet’e borç verdi.