Şeyh Galip
- Font size: Larger Smaller
- Hits: 5684
- Subscribe to this entry
- Bookmark
Şeyh Gâlip
Mehmet Esad Gâlip 1757 yılında İstanbul'da doğmuştur. Babası, dönemin bazı vezirlerinin Divan katipliğini yapmış, tanınmış Mevlevi'lerden Mustafa Reşit Efendi'dir.
Gâlip ilk öğrenimini babasından almış, Tuhfe-i Şahidi yi okumuş ve değişik hocalardan Arapça ve Farsça öğrenmiştir. Ancak, düzenli ve sürekli bir öğrenim göremeyen Gâlip kendini, kişisel çabası ve yeteneği ile yetiştirmiştir. Eğitiminde özellikle Farsça öğrenmesinde ve Fars edebiyatını tanımasında Hoca Neş'et'in çok yardımını görmüştür. Genç yaşta şiir söylemeye başlayan Galib'e övgü dolu bir mahlas-nâme ile Esad mahlasını veren de Hoca Neş'et'tir.
Gâlip 1780 yılında Divan kâtibi olarak devlet hizmetinde görev almış, ancak bu görevde uzun süre kalmamıştır. Bu sırada bir yandan da devrin şiir ve musiki okulu sayılan Mevlevihane sohbetlerine katılmış, şiir söylemiş, Hoca Neş'et, Vak'anüvis Pertev ve Reisü'l-küttab Raşid'e nazireler yazmıştır. İlk gençlik şiirlerinde kararsızlık içinde Fuzûlî, Hayâlî Bey, Naîlî, Nâbî ve Nedîm gibi büyük şairleri izleyen Gâlip, daha sonra Hoca Neş'et'in de yardımlarıyla Sebk-i Hindî şairlerinden İranlı Şevket'i okuyup incelemeye başlamış ve Şevket'in etkisinde kalan Gâlip, eski şiirlerini unutturmak için mahlasını değiştirmeyi düşünmüştür. Eski mahlasını tamamen bırakmadan önce bir süre Esad Gâlip mahlasını kullanmıştır. 1787 yılından sonraki şiirlerini ise yalnızca Gâlip mahlasıyla söylemiştir.
Dedesi ve babası Mevlevi olan Gâlip, Mevlevilik çevresi içinde doğup büyüdüğü için sonunda tarikata girerek Mevlevi dervişi olmuştur. Ailesinin izni olmadan çilesini çekmek için 1784 yılında Konya'daki Mevlânâ Dergahı'na gitmiştir. Ancak, babası Gâlip'ten ayrılmaya daya- namadığmdan Konya şeyhine başvurarak çilenin İstanbul'da Yenikapı Mevlevihanesi'ne nakli için izin almıştır. Gâlip, çilesini 1787'de Yenikapı'da tamamlayıp Dede olmuştur.
1790 yılında Yenikapı Mevlevihanesi'nden ayrılan Gâlip, daha sonra bir yıl kadar kendini müstakil çalışmalarına vermiş ve bu arada Yusuf Sineçak'ın Cezire-i Mesnevi ve Kösec Ahmet Dede'nin Es-Sohbetü's- Saflyye adlı eserlerine birer şerh yazmıştır. 1791 'de Gâlip, Galata Mevlevihanesi'ne şeyh olarak atanmıştır. Gâlip Dede'nin hem tarikat hem de sanat hayatının en parlak dönemi Galata Mevlevihanesi'ndeki bu şeyhlik yıllarına rastlar. Bu dönemde Gâlip, özellikle III. Selim ve yakınları tarafından beğenilip tutulmuştur. Sultan Selim'in bu yıllarda Gâlip'le sürekli ilgilendiği bilinmektedir. Kaynaklar, Selim'in onu Pamuk Şeyhim diye çağırdığım, onun şiirlerini dinleyerek kendisini ödüllendirdiğini kaydederler. Padişahın annesi, kızkardeşleri Hatice ve Beyhan Sultan da Gâlip'in hayranlarmdandır. Ancak, yeteneği sayesinde sarayla ilişkileri en üst düzeye çıkan Gâlip'in, son yıllarda tarikatın gereği olan tevazuyu bıraktığı ve çevresinin de bundan hoşlanmadığı kaynakların verdikleri bilgiler arasındadır. Gâlip, 1799'da İstanbul'da Ölmüştür.
Eserleri ve Edebi Kişiliği
İkisi manzum dört eseri vardır. Galib'in eserleri şunlardır:
Dîvân: Şairlik gücünü ortaya koyan eserlerinden olan Dîvânh Gâlip yirmi dört yaşındayken yazmıştır. 1781 yılında yazılan Dîvân, daha sonra eklenen şiirlerle zenginleştirilmiştir. Yirmi dolayında yazma nüshasının bulunduğu Gâlip Dîvânı, 1252'de Mısır (Bulak)da basılmış olup içinde Hüsn ü Aşk mesnevisi de yer almıştır. Dîvân'da 26 kaside, 331 Türkçe gazel, 36 Farsça gazel, 2 müstezad, 4 terkib-i bend (biri Esrar Dede mersiyesi), 9 terci-i bend, 7 müseddes, 4 muhammes, 17 tahmis, 68 tarih, 11 şarkı, kıta, rubai ve mesneviler vardır. Dîvân'dan seçilen bazı şiirler Abdülbâki Gölpmarlı tarafından yayımlanmıştır (îst. 1953). Dîvân üzerinde iki yeni yayın daha yapılmıştır (Şeyh Galib Divanı I-H, Naci Okçu, Kültür Bakanlığı Yay. Ank. 1994), (Şeyh Galib Divanı, Haz. Muhsin Kalkışım, Akçağ Yay. Ank. 1994)
Hüsn ü Aşk. Şeyh Gâlip'in ününü yapan en Önemli eseridir. Gâlip 2001 beyitlik bu mesnevisini 1783'te yirmi altı yaşındayken yazmıştır. Hüsn ü Aşk, Divan şiirinin önde gelen tasavvufı mesnevileri arasında yer alır. Gâlip Hüsn ü Aşkı, bir toplantıda Nâbî'nin Hayrabad adlı mesnevisinin övülerek bu mesnevinin üstüne başka mesnevinin yazlamayacağı iddiasının doğru olmadığını ispat etmek amacıyla yazdığını eserinin "Sebeb-i Te'lif bölümünde söylemektedir. Hüsn ü Aşk'ta tasavvuf yolunda fenafıllah mertebesine erişebilmenin zorlukları ve salikin bu yolda ilerleyebilmek için kendi çabasının yanında bir mürşidin yardımına da ihtiyacı olduğu anlatılmaktadır. Ünlü mesnevide, hikâyenin işlenişi bakımından Fuzûlî'nin Leylâ vü Mecnûn'unun, tasavvufı yönüyle de Attâr'm Mantıku 't-Tayr'mm, îbn-i Sina'nın Risaletü't-Tayr'mm ve benzeri diğer tasavvufı sembolik mesnevilerle birlikte en çok da Mevlânâ'nm Mesnevi'sinin etkileri vardır. Hüsn ü Aşkta ayrıca eski masal motiflerinden de yararlanılmıştır. Eserin, biri Şeyh Galib'in el yazısiyle olmak üzere bilinen yirmi dolayında yazma nüshası ile Mısır ve İstanbul'da yapılmış beş baskısı bulunmaktadır. En son baskı Hüseyin Ayan ile Orhan Okay tarafından hazırlanarak İstanbul'da 1975'te yapılmıştır.
Şerh-i Cezire~i Mesnevi Eser tanınmış Mevlevi şeyhlerinden Yusuf Sineçak'm, Mevlânâ'nm Mesnevisinin her cildinden aynı konuda seçtiği yüzer beyitin başına 99 ve sonuna 5 beyit ekleyerek meydana getirdiği 704 beyitlik Cezire-iMesnevi adlı eserinin mensur şerhidir. Gâlip Şerhini 1790 yılında Sütlüce'de yazmıştır.
Er-Risâletü'l-Behiyye fi Tarîkati'l-Mevleviyye: Bu eser Kösec Ahmed Dede'nin Es-Sohbetü's-Safiyye adlı eserine yazılmış Arapça bir şerhtir. Mevlevi tarikatına Dâ'îr önemli bilgiler içeren eseri Gâlip, Cezire-i Mesneviden sonra yazmıştır.
Anılan bu dört eserden başka Gâlip, Mevlevi şairlerinin beğendiği şiirlerini bir defterde toplayarak bunu Esrar Dede'ye vermiiş ve şairlerin hayatlarını araştırıp Mevlevi şairleri tezkiresi yazmasını istemiştir. Böylece, Şeyh Galib'in isteği ve teşvikiyle Esrar Dede'nin yazdığı Tezkire-i Şu 'arâ-yı Mevleviyye ortaya çıkmış olup, Tezkiredeki şiirlerin seçimi Galib'e aittir.
Şeyh Gâlip divan şiirinin son büyük şairidir. Onda edebiyatımızın bütün büyük şairlerini bulmak mümkündür. Galib'e hem tarikatta hem de şiirde en büyük yol göstericisi Mevlânâ'dır. İlhamını Mevlânâ'dan al- mıştır. Mesneviyi 11 kez okumuş aldığı feyzi dervişlerine aktarmıştır.
Fuzûlî ile de derin benzerlikleri vardır. Çoğu zaman onun gibi duygulu ve hüzünlüdür. Fuzûlı'de olduğu gibi Gâlip'te de şiir dünyasının eksenini aşk oluşturur. Ancak o, hemen bütün şiirlerinde ilahi aşkı dile getirmektedir. Bazen de Nedîm gibi coşkun ve neşelidir. Fikirlerinde Nâbî kadar güçlü, Nâ'ilî gibi ince, nazik ve geniş hayallidir. Şiiri Şevket'i okumaya başladıktan sonra olgunluğa erişmiş ve Galib'i Gâlip yapan gerçek kişiliğini kazanmıştır. 18. yüzyıl şiirini etkisi altına alan Hint üslubunun bütün özellikleri Galib'in şiiirinde de görülür. Ancak, Gâlip her şeyden önce mutasavvıf bir şairdir.
O, Mevlevilik çevresinde yetişmiş, adeta tasavvuf düşüncesiyle yoğrulmuştur. Bütünüyle tasavvufu işleyen Hüsn ü Aşk mesnevisi yanında divanındaki şiirlerinin de hemen hepsi tasavvufı düşünceyi anlatır. Ama Gâlip'te tasavvuf diğer bazı mutasavvıf şairlerde olduğu gibi açıkta değil derindedir. Ancak bazı işaretlerden yola çıkarak ve tasavvuf terimlerinin yardımıyla beyitlerini anlamak mümkün olabilir. Gerçekte, bir yandan Sebk-i Hindî etkisi, diğer yandan mutasavvıf kişiliği . Gâlib'in şiirlerini güç anlaşılır yapmıştır. Şiirleri, renkli, canlı ve güçlüdür. Söyleyeceklerini hep semboller ve benzetmelerle anlatmıştır. Hayaller, somut kavramlar üzerine kurulmuş, soyut kavramlarla birleştirilip canlandırmıştır. Bunları zihinde biçimlendirmek ve şairin hayal dünyasına inmek için oldukça çaba göstermek gerekir. Nedîm dışında Sebk-i Hindî şairlerinin hepsinde görülen ıstırap Gâlib'in şiirinde de fazlasıyla vardır. Ancak Gâlib'in hayatı sevdiği ve yaşamak istediği şiirlerinin bazılarında açıkça görülür. Bu nedenle de şiirlerinde mübalağalı ıstırap yanında neşe ve coşkunluk vardır. Fuzûlî ve Nâ'ilî gibi yalnızca acı ve kederin şairi olmamış, Bâkî ve Nedîm'in hayat görüşünü de şiirlerinde eritmiştir.
Gâlip, kendisine gelinceye kadar çok kullanılan mazmunlar yerine yenilerini kullanmayı denemiştir. O, daha çok önceden söylenenleri bilen, hazmeden, birikim sahibi, hazırlıklı okuyucuya seslenmiştir. Bu bakımdan özellikle yeni mazmunlarını çözüp anlamak ve şiirlerinin zevkine varmak çok güçtür. Gâlip'in dili de Hint üslûbunun özelliklerini taşır. Nazik, zarif bir şiir dili vardır. Yabancı kelimeler çok kullanılmış, uzun tamlamalar yapılmıştır. Somut ve soyut kavramlar birleştirilmiştir. Bu a- ğır ve süslü dil yanında sade bir Türkçe ile söylediği şiirleri de vardır.
Bazı gazellerinde, yer yer Hüsn ü Aşkında, özellikle şarkılarında sade Türkçeye taraftar olduğunu göstermiş, bu amaçla bir de türkü söylemiştir.
Kaynakça
İslâmAns. Şeyh Galib mad. Abdülkadir Gölpmarlı, C. 11, İst. 1979, s.
462 vö ;
Şedit Yüksel, Şeyh Gâlip Eserlerinin Dil ve Sanat Değeri, Türkiye İş
Bankası Yay. II. b. Ank. 1980 Abdülkadir Gölpmarlı, Galib Divanından Seçmeler, Ank. 1985 Büyük Türk Klasikleri, Şeyh Galib, C. 7, İst. 1987, s. 36 vö. Atilla Özkırımlı, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, 4. b., C. 4, İst. 1987, s. 1075 vö.
Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C. II, îst. 1987, s. 770